Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Muhsin Ertuğrul Salonu’ndan... Eski set çalışanı Gani Usta, ziyaretçilere senkron cihazının nasıl çalıştığını anlatıyor. Kemal Sunal ve Yılmaz Güney’in balmumu heykelleri... Türk sanatında geçmişe yolculuk T yapmış müze için. 60’lı yıllara gelindiğinde matbaa ilerlemiş ancak yine de elle çiziliyormuş afişler. Bedri Koraman’ın yaptığı Kemal Sunal filmlerinin orijinal afişlerine, Arzu Kalkavan’ın Türk Sineması konseptli sergisinden alınan eserleri eşlik ediyor. Giriş katı böyle de bitmiyor. Görür görmez hangi filmden olduğunu hatırlayacağınız Kemal Sunal, Feridun Karakaya, Sadri Alışık, Adile Naşit gibi pek çok Yeşilçam oyuncusunun balmumu heykelleri, üstlerinde filmlerdeki kostümleriyle selamlıyor ziyaretçileri. Fuat Uzkınay Sinema Cihazları Salonu’nda filmlerde kullanılan her çeşit ses, görüntü, senkron cihazlarını, en eskisinden en yenilerine kadar inceleyebiliyorsunuz. Eski teknolojiyle çalışan cihazlar o dönemin sinemasının ciddi bir emek işi olduğunu da anımsatıyor insana. Türkiye’nin ilk sesli filmi İstanbul Sokakları’nın çekildiği kamera da orada, Charlie Chaplin’in 3 filminin çekilmiş olduğu söylenen kamera da, nüfus memuruna “Görüntü yönetmeniyim” deyip de, meslek hanesinde “Vasıfsız işçi” yazılı olarak geri aldığı kâğıdı görünce sinemaya küsen Gani Turanlı'nın kamerası da... Hemen yanda, Nişan Hançer Sinema Belgeleri Salonu’nda eski sinema biletleri, birçok sinema salonunun kuruluş belgeleri ve resimleri sergileniyor. Tabii sinemacıların sorunları hiç değişmemiş. Belediyeyle, elektrik ya da sular idaresiyle yazışmalar, sözleşmeler de dikkatinizi çekecektir. İstanbul ve Anadolu’daki şimdi yerini zar zor anımsayacağınız sinema salonlarının fotoğrafları sizi geçmişe götürecek. Bir de sinema salonu olacak içinde Türvak’ın. İsmi de “Ali Efendi Salonu.” Ali Efendi kim mi? İlk Türk sinema işletmecisi. Sirkeci’de işlettiği lokantının yanına bir de sinema salonu açmış Ali Efendi. Çok da iyi para kazanmış bir dönem. Ama lokantanın işleri kötüye gidince “ata mesleğim bu” demiş ve sinemayı yeğenleri Kemal ve Şakir Seden’e devretmiş. Yani Yönetmen Osman Seden’in babası ve amcasına. Osman Seden’den de oğlu oyuncu ve yapımcı Kemal Seden’e kadar gitmiş sinema sevgisi. Ali Efendi’nin sinemaya düşkünlüğü 3 kuşak daha sürmüş sizin anlayacağınız. Bir salon da televizyona ayrılmış müzede. Televizyonun hayatlarımıza girdiği 7080’li yıllardan başlayarak bugüne dek geliyorsunuz salonu gezerken. Öyle ki “Televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız” mesajı bile unutulmamış. Şenel, “Televizyonda çekilen her şeyi birer sinema olarak değerlendirdiğimiz için televizyona da bir bölüm ayırdık” diyor. Türker İnanoğlu Türk Sinemasında 50. Yıl Salonu’nda İnanoğlu’nun mesleğe başladığı zamandan itibaren 53 yıl boyunca aldığı ödüller, Erler Film’e ait afişler, set fotoğrafları da sergileniyor. Burada okumaya başlayınca kendinizi kaptırıp gideceğiniz Renkli Dünya, Almanyalı Yarim, Efkârlı Sosyete gibi filmlerin senaryoları, İtalyanFransız ortak yapımı filmlerin afişleri de bulunuyor. Özellikle Yeşilçam oyuncularının ülkelere göre değişim gösteren adları ise müzenin en çok güldüren bölümlerinden. Müzenin üçüncü katı tamamen tiyatroya ayrılmış. Muhsin Ertuğrul’un ölümünden 28 yıl sonra eşi Handan Uran Ertuğrul, Türvak için açmış evin kapılarını. Muhsin Ertuğrul Salonu bu sayede kurulmuş. Muhsin Ertuğrul’un Dragos’taki evindeki çalışma masası, giysileri, daktilosu, şapkaları, mendilleri hatta seyahat ütüsü bile var. Tiyatroya ayrılan katta aramızdan ayrılmış olan tiyatro sanatçılarının fotoğrafları, oyunlardan fotoğraflar, masklar, kostümler, Osmanlı’dan günümüze gelen ulaşabildikleri bütün tiyatroların belgelerinden oluşan bir sergi var. Dördüncü katta da 60 bin ciltlik bir kitaplık var. Bu kitaplıktan da öğrenciler, kaynak arayan yazarlar ya da canım bugün kitap okumak istiyor diyen herkes yararlanabilecek. Tabii kitaplar sanat kitabı ağırlıklı. Beşinci yani en üst kat ise restaurant olarak hizmet veriyor. G Türvak Sinema, Tiyatro Müzesi ve Sanat Kitaplığı pazar günü dışında saat 10.00’la 18.00 arasında her gün açık. Giriş ücreti 10 lira. ürvak Sinema, Tiyatro Müzesi ve Sanat Kitaplığı, ziyaretçilerine Yeşilçam’dan Darülbedayi’ye oradan da evlerimize kadar Müzesi ve Sanat Kitaplığı yeni uzanan uzun bir seyahat vaat ediyor. Müzenin arşivindeki cihazlar, belgeler, afişler ve fotoğraflar mekânında tam da olması sanatseverlerin eğlenceli bir ve hatta birkaç gün gereken yerde, Beyoğlu’nda. geçirmesini sağlayacak boyutta. Zira bir günde etraflıca incelemenin pek imkânı yok. Film Beş katlı binada Türk SİNEM kopunca makiniste için için söven film seyircilerini duyuyor, makinistin telaşla filmi koptuğu yerden DÖNMEZ sineması, tiyatrosu ve tamir edişini görüyorsunuz sanki. Müzede dolaşırken eski filmler, diziler kafanızın içinde televizyon tarihi; belgeler, oynamaya devam ediyor. Kavacık’tan Beyoğlu’na taşınan müzeyi müdür Erol Şenel’le birlikte gezdik. makineler, fotoğraflar, afişler, el Müze sizi giriş katında özgün afiş tasarımları ve balmumu heykelleriyle karşılıyor. 30’lu, 40’lı yıllarda doğrudan ilanları, gazeteler ve çeşitli yağlıboyayla yazılıyormuş tuval üzerine. O dönemden kalma ve afişi olmayan filmlere İbrahim Küçükenez yeni baştan afiş cihazlarla yeni baştan anlatılıyor. Türvak Sinema, Tiyatro Engelsiz tango “Engelsiz Tango” Türkiye Kas Hastalıkları Derneği’nin bir projesi. Türkiye’de, çoğu kalıtımsal ve genelde ilerleyen 100.000 civarında kas hastası olduğu tahmin ediliyor. Bunlardan bir kısmını çok erken yaşta kaybediyoruz. 1978’de Prof. Dr. Coşkun Özdemir’in öncülüğünde ve Nurettin Sözen ile Ali T. Özdemir’in bina desteğiyle kurulan dernekte fizik tedavi, mesleki rehabilitasyon, psikoterapi ve evde bakım hizmetleri verilmekte. Ancak ekonomik yetersizlikler nedeniyle haftanın beş günü süren fizik tedavi, 2008’den bu yana 1,5 güne indirilmiş. Haberler kötüydü. Yerdeki parkelere dalmış, tekerlek izlerini fark edene dek düşündüm. İçsel sorgulamalara harcanan zaman bile bencillikti. Kamu yararına dernek çalıştırmak zordu. Dernek müdürü Aysel Akşehirlioğlu, genel sekreter Aynur Dik, koordinatör Yakup Sayın, bilgi işlem sorumlusu Atilla Akgönül ve Hakan Özgül gibi işe yarar bir şeyler yapabilirdim. İkinci üniversitesini okuyan, güzeller güzeli Begüm Kaya gibi projenin gönüllü sorumluları vardı, ama çok az! EBRU Okan Bayülgen’e, Beyaz’a, yani duyarlı GÜZEL sanatçılara, TV programlarına, belediyelere, özel kuruluşlara, okullara, bilim insanlarına gereksinimleri var. Prof. Dr. Serap İnal, tango eğitmeni Ecem Hanbay gibi daha çok öğretim görevlileri gerekli. Dans aracılığıyla hastaların hareket ve tepki düzeylerini saptama ya da gözlemlenen grup veya birebir çalışmalarla bazı önemli verilere ulaşabilmekteydi. Hastalar, sanatla önyargılarını ve utangaçlıklarını yenerek, kültür dünyasına adım atmaktaydı. Kalıtımsal kas hastası Metin Altay (37), Nur Sedef (28), Hüseyin Fatih Bozkurt (22), İsa Anaç (18) ve Taha Barış Tellioğlu’nda (12) fazlası vardı. Aydın Üniversitesi’nden gelen gönüllü kavalyeleriyle birlikte dansı ciddiye aldıkları kadar esprileriyle salonu ısıtıyor, ısındıkça engeller kalkıyor, engeller kalktıkça “onlar” yok oluyor, “biz” oluyorduk. “Biz”den “ben”e geçen anlarda dokunduğum her sandalyede kendi kişiliğimdeki engellerin farkına varıyordum. Karşı tarafa en çok hissettirdiğimiz ve en kırıcı olan acıma duygusundan başladım. Son bir yıldır sandalyeye bağlı yaşayan kitap kurdu, sanat âşığı yakışıklı adam Metin Altay’ın İETT otobüsünden, şoför hatası nedeniyle düşüp, geçici hafıza kaybına uğradığını duyunca “bize” çok öfkelendim. Metin, “bir işle meşgul olmak insanı iyileştirir, bilgisayar programcılığında kendimi geliştiriyorum, reklam ajanslarına başvuracağım” diyordu. İşe yarayacağım an gelmişti, numarasını not aldım: 05304082300. Bir sabah ağrılarla gelen bedensel işlevlerin yavaş yavaş yok olmasını kabul etme zorunluluğundan başka sıkıntılar vardı. Bugün yollar, araçlar, sürücüler, binalar, sosyal yaşamın tümü engellerle dolu. 2005 yılında hazırlanan engelliler yasasındaki fiziki düzenlemelerin tamamlanması için 2011’i mi bekliyorduk? “Yumurta kapıya dayanmadan” tezinin belediye ve kamu kurum ve kuruluşlarında temsilcileri mi vardı? Dörtbeş yıldır sandalyede yaşayan H. Fatih Bozkurt araç sorunu yaşadığı için kendi sokağından öteye gidemiyor. Evde bilgisayar ve televizyonla yürüyememe gerçeğini katmıyorum bile kaç gün geçirir insan? Fatih, masa başı bir iş teklifi gelse yapacak, hemen cep telefonu numarasını veriyor: 05356509953. Tango grubunun en sessizlerinden İsa ve Taha okulu bırakmış; günleri bacakları kasılmasın diye fizik tedavi ve havuzda geçiyor. 12 yaşındaki Taha, iki yıl önce sandalyeye bağlanmış, “O kadar zorlanmadım, biliyordum zaten oturacağımı” diyor. Nur Sedef ve kardeşi de aynı sorunlarla iç içe. Nur’un “Bir gün düştüm ve kalkmak istemedim” sözleri her şeyi açıklıyor. “Siz beş dakikada, ben yarım saatte giyinebiliyorum; ama en kötüsü ikinci bir kişiyle iç çamaşırınıza kadar her şeyi zorunlu paylaşmanız” diyor. Gözüm, Nur’un parmağına takılıyor: “Yeni sözlendik, ben engelliyim dedim, o bunun önemi olmadığını söyledi” diyor. İçimden sıralıyorum: Aslan Sabri, insan Sabri, yaşa Sabri, ıslıklar sana Sabri! KASDER ailesini ve böyle çalışan engelli derneklerinin hepsini yürekten alkışlamalı. Gemi deliklerle dolu, onlar yağmurla savaşıyor! Takı tasarımı ve ahşap boyama eğitmeni Nur H. Gür ekliyor: “Yerimiz dar, malzeme desteğine ihtiyacımız var, bağışlar azaldı”. Derneğe gelen hastalardan Ümit Çağlayan’ın yeteneği, Fatma Dilmaç’ın zekâsı ve tango ritminin zinde beyinleri “üretkenliğin” en güzel örneğiydi. Yeter ki insanlık, dünya görüşü hastalığına tutulmasın! Tango beş ay sonra izleyicileriyle buluşacak, kendimizi alkışlamaya ne dersiniz? G (Bilgi için: www.kasder.org.tr) guzel1977@gmail.com Erol Şener C M Y B C MY B