Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 27 HAZİRAN 2010 / SAYI 1266 Modern zaman köleleri Eğer Dadı McPhee gibi bir sihirli dadınız veya çocuk bakıcınız yoksa insaflı olun, ondan her işinizi görmesini beklemeyin. Söz ettiğimiz dadının sihirli güçleri vardı ve evin bütün işini çekip çeviriyor, çocuklarla da gül gibi ilgileniyordu. Fakat Türkiye için durum çok daha farklı. Çocuğa mükemmel bir şekilde bakmanın yanı sıra evdeki işler de onların üstüne yıkılıyor, görev tanımlarında bunlar olmadığı halde... Zaten Türkiye’de dadının görevleri de tanımlanmış değil, sigortalı iş kapsamında sayılmıyor, kıyamet de bundan kopuyor. İngiltere’de de dadılık yapan Selda Çöklü’den aldığımız bilgilere göre Uluslararası Dadı Vakfı’nın bu konudaki sınırları net: “Dadı bir çocuk bakım uzmanıdır, öncelikli ve tek işi çocuğa bakım sağlamaktır.” Beş yıldır çocuk bakıcılığı yapıyorum Z eynep Hanım bir çocuk bakıcısı. Eşinden ayrıldıktan sonra İstanbul’a gelmiş. Bakıcılık yapmaya ise aynı mahallede oturan bir arkadaşımızın çocuklarının bakımını üstlenerek başlamış, beş yıldır çocuk bakıcılığı yapıyor. Arkadaşımız Zeynep Hanım’ı o kadar övdü ki görüşüne başvurmak bizim için farz oldu. Zeynep Hanım şimdi aynı apartmanda oturduğu başka bir ailenin çocuğuna bakıyor. “Ev işlerini yapmıyorum. Tabii ki evde ufak tefek işler yapıyorum, çocuğun dağınıklığını topluyorum mesela, bulaşık makinesi doluysa onu boşaltıyorum. Ama diğer işlere karışmıyorum. Ev işlerini de yaparsan onun adı başka olur. Zaten işe girerken bunların hepsini konuştum. Şimdi aileler çocuğa sadece bakan, yedirip içiren değil, onunla ilgilenen bakıcılar istiyorlar. Boran üç yaşını dolduracak ama kitaplığı kitap dolu. Ona kitap okuyorum, İngilizce sayı saymayı öğrettim, kendi çocuklarım da Boran’ı çok sevdiği için sosyalleşmesi de yerinde. Geçenlerde pedagoga gitmişti, pedagog gelişimini çok beğenmiş, aile de bu durumu bana yordu.” ELİF TOKBAY Y Zeynep Hanım’a malum olayı da sorduk: “Hep beraber bir yere gitmişler, bakıcı çoluğunu çocuğunu bırakıp gelmiş. Bir yarım saat denize girmeyi hayal etmesinin ne gibi bir sakıncası olabilir? Bana biraz ayrımcılık gibi geldi. Bir arkadaşım var, evde yatılı çocuk bakıyor. ‘Sizler evinize gidiyorsunuz, başınızı kendi yastığınıza koyup uyuyorsunuz’ dedi bana. Bütün gün çocuğa bakıyor, evin hanımı eve geldiğinde ayaklarını uzatıp oturuyor, bir de kadına iş buyuruyormuş. ‘Sofra hazırla, ay bize meyve getirir misin?’ Bu biraz da vicdanla alakalı. Nasıl buna çocuk bakıcısı diyorlar anlamıyorum? O insan başka bir şey oluyor o zaman. Evin her türlü işini boyunlarına atıyorlar, ondan sonra bir de kadının çocuk bakmasını istiyorlar. Ama çok şükür ben öyle bir sorunla karşılaşmadım.” Zeynep Hanım, Boran’ın yemek saatlerini düzenliyor, zaten yemesi içmesi doktor kontrolü altında, yemekler ona göre hazırlanıyor. Boran’la birlikte kitap okuyor, çizgi film izliyorlar, hava güzel olduğunda da parka gidip hava alıyorlar. Zeynep Hanım sabah 09.00 gibi eve geliyor, akşam 19.00 civarı kendi evine gidiyor. Ayda 800 TL para alıyor. G azın klimalı bir işyerinde çalışmak ne de hoştur. Hele bir de şehir içinde bir işyeriniz varsa, öğle tatiline arkadaşlarınızla çıkar, açık bir mekândaysanız bir iki sigara tüttürür, işe dönmek istemediğinizden yakınır, şirket dedikoduları yapar, belki bir iki arkadaşınızı çekiştirir, çok sıkı bir işiniz yoksa, hele o gün işiniz de azsa, 1510 dakika öğle tatilini uzatıverirsiniz. Kendinizde gördüğünüz bu haklar eve gittiğinizde birden batmaya başlar... Çocuğunuza bakan bakıcı, ya da dadı ne de çok yemek yiyor, ev derleyip toplamak ne ki, onu bile yapamıyor, bir de odasına televizyon istiyor, yaz sıcağında, Göcek'te, Simi'de, üstüne üstlük bir de teknede, denize girmek istiyor. Bak sen şu cahilin yaptığına, bir de “keşke kocamla çocuklarım da burada olsaydı” diye hayıflanmaz mı? İngiltere’de aupair’lik yapan, Türkiye’de iki yıldır dadı olarak çalışan Selda Çöklü’ye (altta) göre işi düşünce boyutundan çıkarıp eyleme geçenler de var. “Dadıların iş ortamları evler olduğu için çok daha fazlası yaşanabiliyor. ‘Ben sana para veriyorum, çalışacaksın’ diye düşünen çok insan var. Özellikle yatılı çalıştırılan dadılara bir yaşam ortamı sunulmuyor. Dadılık yapan arkadaşlarımın çalıştığı evlere gittiğimde bakıyorum odaya, oda değil. Koridordan bozma bir yer. Hiçbir şekilde vaktini geçirebileceği bir yeri yok. Yemek problemleri bile yaşıyorlar, ‘senin buzdolabın bu, buradan yiyeceksin, bizim buzdolabımıza dokunmayacaksın’ sözlerini işiten arkadaşlarım var. Restorana gidiyorlar birlikte, aile yemeğini yiyor dadıya servis açtırılmıyor. Sibel Arna’nın yazısı beni hiç şaşırtmadı o yüzden, çok hoşgörüsüz, vicdansız bir yazı bence. Sibel Arna’nın da işi var ve işinde yüzde 100 performans gösterdiğini hiç sanmıyorum. Gittikleri yer de dünya güzeli bir yer, onun da bakmaya, hissetmeye hakkı var. 40 derecenin altında çocuğunuza baktırıyorsunuz sonuçta. İnsanların kendi egolarını tatmin edemeyişinden başka bir şey değil bence bu yazı. O geziye de sırf bu yazıyı yazmak için çıktığını düşünüyorum. ” Çöklü, Marmara Üniversitesi’ndeki hemşirelik eğitiminin ardından Londra’ya dil öğrenmek için gitmiş, orada üniversite eğitimini sürdürürken aupairlik yapmış. Bu konuda eğitim alarak kendini geliştirmiş. 2006’da Türkiye’ye döndüğünde dadılık yapmaya devam etmiş fakat bu süreç onun için bir hayal kırıklığı olmuş: “İngiltere’de dadılık saygın bir meslek. Elinizde bir kontratınız var, sözleşmenizde tatiliniz, alacağınız para, bayramlarda tatillerde çalıştığınız takdirde kazanacağınız ekstra para ve diğer her şey yazılı çizili. Her şey o kadar kesin çizgilerle belirtilmiş ki kimse kimsenin hattına giremiyor. Sigortanız var, iyi paralar kazanabiliyorsunuz. Türkiye’de siz aileden sigorta isterseniz sizi işten atıyor.” Selda Çöklü ev işi yapmıyor, işe girerken bunları aileyle konuştuğunu anlatıyor. “Onlara profesyonel bir yardım sunuyorum ve karşılığında saygı bekliyorum. Ama evde bir şey yapılması gerektiğinde de kenara çekilmiyorum. Öyle bir durum oluyor ki bir şey yapılması gerekiyor. Yanlarında çalıştığım bir aileye sırf yardım olsun diye bir kere ütü yaptım. Sonrasında o iş üstüme kaldı. Ertesi gün ütüyü yapar mısın dendi. O hatları çizmek o kadar zor ki, çünkü sizin elinizde bir iş tanımınız yok.” Çöklü baktığı çocuğun mental gelişiminden de sorumlu. Zaten burada çocuk bakıcısından ayrılıyor. Baktığı çocuğun beyinsel gelişimiyle de ilgilenen çok sayıda çocuk bakıcısı da var tabii ki ama bir dadı olarak bu işten o sorumlu. Dadılığın iş tanımını şöyle yapıyor: “Uluslararası Dadı Vakfı’nın yaptığı tanıma göre dadı bir çocuk bakım uzmanıdır, öncelikli ve tek işi çocuğa bakım sağlamaktır. Dadı bir hizmetçi değildir, özel aşçınız da değildir. Dadıların belirli çalışma saatleri vardır. Yatılı olarak çalışan bir dadı için günlük çalışma saati 5–12 saat arasında değişebilir, fakat haftada 60 saati aşmamalıdır. Gündüzlü olarak çalışan dadı içinse saat limiti 50’dir. Dadı bir insandır, istekleri, sıkıntıları, planları, sosyal yaşamı olan bir bireydir. Dadının görevleri çocuğun fiziksel ve duygusal gereksinimlerini karşılamak, zihinsel gelişimini takip etmek, bunun yanı sıra ebeveyn ile kararlaştırılmış disiplin tekniğini uygulamak, çocuğu sosyal hayata hazırlamak, oyun gruplarına dâhil etmek, çocuğun günlük aktivitelerini planlamak, kitap okumak, okula götürüp getirmek, ev ödevlerine yardım etmektir. Aileler işi dadılık olmayan bir kişiyi işe almak için kendilerince doğru sebepler bulabilirler. Sonrasında ise dadı sanılan kişinin uyguladığı şiddet haberlerini okuduğumuzda şaşırmamak gerekir. Bu gibi haberlerin çıktığı durumlarda çoğunlukla işe alınan kişinin geçmişi yeteri kadar araştırılmamış ve sıklıkla yasal olmayan yollarla çalışan insan profili ile karşılaşıyoruz.” Bakıcının eğitim alması avantaj Çocuk ve Ergen Psikoloğu Dr. Tolga Erdoğan anlatıyor: “Bakıcı ve dadı seçiminde öncelikle çocuğun bakımını üstlenecek kişiyle güvenli bir ilişki kurulabilmesi çok önemli. İletişime açık, sorumluluk alabilen, zaman zaman hata yapabileceğini kabul eden, sabırlı, sevgisini gösterebilen bir insan olmalı. Bakıcılık ve dadılık yapacak kişinin çocuk gelişimi konusunda eğitim almış olması tabii ki bir avantajdır, ancak Türkiye'deki pek çok insanın bu konuda eğitim almamış kişilerce büyütülmemiş olduğu da bir gerçektir. Bence bakıcıların çocuklarla vakit geçirmeyi sevmesi ve hem aileyle hem çocukla sıcak ilişkiler kurabilmesi daha da önemli bir konu. Bakıcıyla ve dadıyla anlaştıktan hemen sonra çocuğunuzu onunla yalnız bırakmanız iyi bir tercih olmayacaktır. Çocuklar özellikle erken yaşlarda yoğun olarak ayrılık kaygısı yaşarlar ve ebeveynlerin bir anda ortadan kaybolması ona sevilmediğini ya da istenmediğini hissettirebilir. Bu nedenle çocuğunuzun bakıcıyla tanıştığı dönemde ebeveynlerden en azından birinin bir süre eşlik etmesi pek çok sorunu önceden engelleyecektir. Çocuğunuzla bakıcı arasında bir sorun yaşanıyorsa, çocuğunuz bunu size bir şekilde belli edecektir. Onun duygusal durumunu, hal ve hareketlerini iyi takip etmeniz genellikle yaşadığı bir sorun varsa anlamanız için yeterli olur. Çocuğunuz eğer bir sorun yaşıyorsa bunu bakıcınızla ‘sorgulayıcı’ bir dil kullanmadan paylaşın. Soruna odaklanmak yerine çözüme odaklanmak herkesin işini kolaylaştıracaktır.” “Sibel Arna’nın yazısını birkaç kez ve dikkatli bir şekilde okudum. Öncelikle iyi bir anne olmak için çok çaba sarfettiğini düşünüyorum. Bu nedenle de çocuğunun bakıcısını yakından gözlemliyor ve arkadaşlarının tecrübelerinden de yararlanıyor. Tüm bunlarla beraber yazısında ciddi bir üslup sorunu var. İşveren olarak yanında çalışan kişiyle ilgili bu kadar tepeden bakan bir üslup kullanıyor olması eminim bakıcısını da çok rahatsız ediyordur. Doğal olarak Sibel Arna’nın çocuğuna bakmakla görevli kişi için bu işini oldukça zorlaştıran bir durum. Ayrıca unutulmamalı ki çocuklarımız bizi taklit ederek doğruyu ve yanlışı ayırt etmeye çalışır. Bir gün çocuğunuz gelip bir arkadaşının ‘kafasını dalış tüpü olmadan suya gömebileceğinden’ bahsederse hayatındaki bir şeyler yanlış gidiyor demektir.” G Vural Şeker (Damla İnsan Kaynakları Genel Koordinatörü): Dadılığın yasal statüsü yok V C M Y B C MY B ural Şeker, Damla İnsan Kaynakları Genel Koordinatörü. “Aslında bu bir sistem sorunu” diyerek sözlerine başlıyor, “Dadılığın Türkiye'de bir sisteme oturtulması gerek” diyerek de devam ediyor. “Çalışan çok sayıda yabancı var, bunların belli kurallara bağlanması gerekiyor. Biz işe yerleştireceğimiz dadıların eğitimli olmasına, bu işi daha önce yapmış olmasına ve referansları bulunmasına dikkat ediyoruz. Dadılar genellikle meslek liselerinin çocuk gelişimi bölümünde eğitim almış olurlar. Sonra ister ana okulu öğretmeni olur, ya da pedagojik formasyon alırlar. Ama Türkiye’de bu işe bakış açısı çarpık. Halkımız dadılığı boş kalınca yapılan bir iş olarak görüyor. Canınızı, evinizi emanet ediyorsunuz ama üçüncü sınıf bir vatandaş olarak davranabiliyorsunuz. Hiçbir şekilde sigortaları yok. Tamamen ailenin inisiyatifine kalmış. Biz işe yerleştirdiğimiz dadıları Çalışma Bakanlığı’na ve iş kurumuna bildiriyoruz ama bu konuda bir yasal düzenleme olmadığı için yaptığımız iş havada kalıyor. Eski Çalışma Bakanı Faruk Çelik'in Fransa’daki sistemi Türkiye’ye getirmek gibi bir çalışması vardı. Dadıları devlet sigortalayacaktı. Fakat o da hükümet değişince havada kaldı.” “Bir de tabii Sibel Arna olayı var. Hiç insancıl bulmadım. Yazıyı okuduğunuzda Arna'nın bakıcısına ne gözle baktığını anlayabiliyorsunuz. Bakıcı da bir anne, insan, onun da bunu hayal etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Arna, onun hayal etmesine bile karşı geliyor, onun adına karar veriyor. Aslında resmen dadı da değil çalıştırdığı kişi. Muhtemelen sosyal hakları da yok. Tamamen bir köle olarak görüyor.” “Resmi çalışma saati haftada 45 saatle sınırlıdır. Ama yatılı dadılardan haftada 168 saat çalışması beklenir. Bunda da kendisinden ful performans beklenir. İnsan değil robotmuş gibi. Dünyada bu kadar saat bir çalışma modeli yok, veya varsa da tamamen haklarıyla birliktedir.” G