22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 7 KASIM 2010 / SAYI 1285 “Ben kendimi düşünmüyorum, benden sonra gelecekler hakkında ZÜLAL KALKANDELEN endişeleniyorum” diyor, Türkiye’nin en iyi engelli yüzücülerinden Uğur Yumuk. Genç yaşına rağmen dikkat çekici bir olgunlukla. Sol solu tartışırken 10 Ekim tarihinde bu köşede “Başka bir komünizm mümkün!” başlıklı bir yazı yazmıştım. Prof. David Harvey’in yeni kitabı “The Enigma of Capital”da savunduğu görüşlerden söz eden bu yazıma çok sayıda okurdan yanıt geldi. Bunlardan bazıları, sosyalistlerin ve komünistlerin, 1990’larda yaşanan travmadan sonra, yeni bir yol çizmeye hâlâ ne kadar ihtiyaç duyduğunun kanıtı gibiydi. Örneğin yazar Tuncer Cücenoğlu, yazım için “Böyle bir yazı ve yorumu bekliyordum yıllardır köşe yazarlarımızdan” diyordu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, bütün fatura komünizme kesildi. Bu sistemin artık tarihin karanlık dehlizlerine gömüldüğü söylendi. Gerçekten öyle miydi? Harvey, “başka bir komünizm” ifadesiyle ne demek istiyordu? 10 Ekim’deki yazımı şöyle bitirmiştim: “Başka bir düzen kurulabilir. Ama bu asla Sovyetler Birliği’nde örneği görülen türden baskıcı bir rejim değildir; hümanizm yönü öne çıkan, paylaşımcı, sömürüye karşı duran bir düzendir. Harvey’in dediği gibi başka bir komünizm mümkündür.” Yazar Esat Yavuztürk buna karşı çıkıyor ve diyor ki: “Komünizmin özü, hümanizm, hakça bölüşümdür. Sovyetler bunu baskı ile kabul ettirmeye çalıştı ama geri tepti. Unutmayalım; zorla güzellik olmaz! Hakiki komünizm için insanın hümanist fikri benimsemesi gerekir. Kasıt buysa, ‘başka komünizm’ demek bence yanlış olur. ‘Komünizm, insanların olgunlaşması ile gelebilir’ denirse daha doğru olur.” Prof. Harvey, Amerika’da komünizmden öcü gibi korkan bir halka bu sistemle ilgili gerçekleri anlatmaya çalışıyor. Terminolojiye takılmamak gerektiğini de o nedenle özellikle belirtiyor. Aslında söylenen şey temelde aynıdır. *** Nasıl kurulacak bu sistem? Küreselleşmenin ezip geçtiği halklar sömürüden nasıl kurtulacak? Bu konuda hukukçu Mehmet Cerit’in önerileri var. Türkiye için yazdığı “Demokratik Toplumcu Denge Programı”nda bunları ayrıntısıyla anlatıyor. Üretim araçlarının ağırlıklı kesiminin az sayıdaki kişilerin elinde toplanmış olmasının sömürüye neden olduğunu söylüyor. Bu sömürme gücünü zararsız hale getirmek için önerdiği üç ana yol var: 1 Kapitalist sermayeye peşkeş çekilen KİT’lerin yeniden oluşturulması 2 Sermayesi bireylere ait Ulusal Halk Anonim Ortaklıkları kurulması 3Emperyalizmin uluslararası boyutunu engellemek için “Antiemperyalist Devletler Topluluğu” kurulması. *** Peki uluslararası alanda böyle bir birlik kurulması fikri yeni midir? Bunun yanıtını Dr. Nejat Tarakçı mesajında şöyle veriyor: “Harvey, aslında Atatürk’ün 1923’lerde önerdiği hümanist bir dünya ekonomik sistemini öneriyor. Atatürk, 1920’de, ‘Milletler işgal ettikleri arazinin gerçek sahibi olmakla beraber beşeriyetin vekilleri olarak da o arazide bulunurlar. O arazinin servet ve kaynaklarından kendileri istifade eder ve dolayısıyla bütün beşeriyeti istifade ettirmekle yükümlüdürler’ demiştir.” Bugün petrol ve doğal kaynaklar yüzünden yaşanan utanç verici savaşları düşününce nasıl da tokat gibi çarpıyor bu sözler insanın yüzüne... Okuyuculardan gelen bu değerli katkıların ışığında son söz olarak şunları söylemek isterim: Solun önceliği insandır. Sovyetler örneği, ne yazık ki Marx ve Engels’in çizdiği çerçevenin dışına çıkmış, baskı kurmuş ve başarısız olmuştur. İkincisi, sol mutlaka emperyalizm karşıtıdır. Komünizm gerçek anlamıyla uygulanmamış olduğundan ölmüş değildir. “Küreselleşme uyumlu liberal sol” karşısında teslimiyete yer yoktur. Bunca insanı ezip geçen bir sistem sermaye gücüyle egemen olduysa, etkin bir gerçek sol örgütlenme halkın gücünü şaha kaldıramaz mı? G www.zulalkalkandelen.com kzulal@yahoo.com Yüz ve engelleri aş Uğur, haydi! DELİZİA FLACCAVENTO irmi iki yıl önce Siirt’te, bacaklarının alt kısımlarının gelişmesini engelleyen bir problem ile dünyaya gelen Uğur Yumuk, her zaman suyu sevmiş fakat yarışlarda yüzmeye ancak 2004’te başlayabilmiş. Babası onu, Siirt’te halka açık bir yüzme havuzuna götürürmüş, ta ki profesyonel bir antrenör Uğur’un yeteneğini görüp, onu çalıştırma teklifinde bulunana kadar. Uğur, Konya’da 2006 yılında gerçekleştirilen Türkiye Bedensel Engelliler Yüzme Şampiyonası’nda, 100 metre sırtüstü yüzmede altın madalyanın sahibi olur. Onun bu gelecek vaat eden zaferi, Türkiye Bedensel Engelliler Yüzme takımının antrenörü olan Osman Çullu’nun dikkatini çeker. Uğur, Çullu’nun sayesinde, kendisine protez bacak taktırılması için bir sponsor bulur: Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı. Geçirdiği ameliyat Uğur’un, daha rahat yüzebilmesini ve yardım almaksızın yürüyebilmesini sağlar. Uğur, 2008 yılında bu defa Trabzon’da yapılan Türkiye Bedensel Engelliler Yüzme Şampiyonası’nda, yine 100 metre sırtüstü yüzmede altın madalya kazanır. Tüm bu Y başarılarına rağmen Uğur, Siirt’teki halka açık yüzme havuzu 2009 yılında kapanınca, antrenman yapacak başka yer olmadığından yüzmeyi bırakmak durumunda kalır. Bir yıl boyunca yüzemeyen Uğur’un kariyeri bu olumsuzluğa rağmen son bulmaz. Türkiye Milli Paralimpik Komitesi adına çekilen bir promosyon videosu için İstanbul’a davet edildiğinde, Erenköy’deki Işık Okulları’nda yüzme antrenörü ve beden eğitimi öğretmeni Akif Sözeri ile tanışır. Sözeri, Uğur’a inanır ve 2010’un ilk aylarında, Işık Okulları ile PricewaterhouseCoopers sponsorluğuyla onun İstanbul’a gelmesini sağlar. Uğur halen, Işık Okulları Erenköy kampusunda bulunan yüzme havuzunda tam zamanlı olarak çalışıyor ve her gün Akif Sözeri ile yüzme antrenmanı yapıyor. Bir Amerikan firması olan PricewaterhouseCoopers ise Uğur’un ev kirasını, protez bacaklarının düzenli bakımını ve antrenman için gerekli olan ekipman ücretlerini karşılıyor. Her iki sponsorluk da 2012’nin yazında bitecek. “Şu an iyi sponsorlarım var ama gelecekte ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yok, özellikle de Londra’da yapılacak Engelli Olimpiyatları için elemeleri geçemezsem ne yapacağımı bilmiyorum. Türkiye’de engelliler için hayat zor, her şey kendilerini bu işlere adamış kişilerin bireysel çabalarına kalmış durumda”. Olimpiyatlarda madalya kazanmak, Uğur’un geleceğini kurtarabilmesi için en rahat yol. Kendi kategorisinde (engelli yüzücüler, engelin çeşidine ve derecesine göre ayrılıyorlar) olimpiyat elemelerini geçmesi, 100 metre sırtüstünü 1 dakika 23 saniyenin altında yüzmesine bağlı. Uğur’un ise şu ana kadar yaptığı en iyi zaman 1 dakika 30 saniye. Gelecek 18 ayda bu zamanı 7 saniye daha azaltmak zor ama imkânsız değil. Geçen eylül ayında Kahramanmaraş’ta yapılan 2010 Türkiye Bedensel Engelliler Yüzme Şampiyonası’nda Uğur, 1 dakika 38 saniye ile gümüş madalya almaya hak kazandı. Uğur’un amacına ulaşması için kat etmesi gereken daha çok yol var. Ama gelecekte ne olursa olsun, yüzmek şimdiden ona hayatındaki en büyük başarıyı; her anlamda kendi ayaklarının üzerinde durabilmeyi sağladı. Sekiz milyon engellinin yaşadığı ve engellilerin çoğunun evden çıkamadığı bir ülkede, Uğur şanslı azınlıkta yer aldığının bilincinde. İşte tam da bu nedenle onun kalbi kendisiyle aynı kaderi paylaşan insanlarda. “2012 Engelli Olimpiyatları’na katılmak, Türkiye’deki tüm engelliler adına büyük bir zafer olacaktır. Herkesi fiziksel engellilerin neler yapabileceği konusunda bilinçlendirmek ve aslında topluma çok şey katabilecekken arka planda bırakılan kişilerin yaşama katılmasına olanak sağlamak adına bunu istiyorum”. Uğur, tüm engelliler için yüzecek. Yüz ve engelleri aş Uğur, haydi! G Urla’da pilates günleri E zgi Ekin bir süre öncesine kadar reklam sektöründe kendine bir kariyer edinmeyi düşünüyormuş. Ancak lupus hastalığı hayatını tamamen değiştirmiş. Şimdi memleketi Urla’da pilates dersleri veriyor. İzmir’in doğayla bütünleşen ilçesi Urla aslında tam da düzenli bir pilates yapmak için biçilmiş kaftan. Ekin de bunu onaylıyor. Kendisini huzurlu hissettiği yerde mutlu olduğu bir şey yapmak istediği için pilates hocası olmayı tercih etmiş. Peki tüm bu artıların yanında pilatesin insan üzerindeki etkisi nedir? “Pilateste amaç karın ve sırt bölgesini eşit oranda güçlendirip vücudun üst kısmında sağlam bir iskelet oluşturmaktır” diyerek başlıyor ve devam ediyor, “klasik egzersizlerde zayıf kaslar zayıflama, güçlü kaslarsa güçlenme eğilimindedir. Bu da dengesiz adale yapısının oluşmasına, kronik bel ağrılarına yol açabilir. Pilatesteyse kas yapısı bir bütün haline getirilir. Sakatlıklar engellenir ve dayanıklılık artar.” Pilatesin artıları bu dedikleriyle sınırlı değil tabii. Vücut duruşu, doğru nefes alma, kasların doğru kullanımı gibi günlük hayatta fark etmediğimiz sıkıntılara yol açan sorunlar için de bir çözüm yolu. Ekin’in hocalığa başlama hikâyesi de bir hayli ilginç ve tesadüflerle dolu. Hocalık sertifikasını aldıktan sonra çevresindeki akrabalarına ders vermeye başlamış. Ancak havalar soğuyunca kapalı bir alana ihityaçları olmuş. O sırada da babaannesinin evi boş duruyormuş. Ancak ev çok eski olduğu için baştaki denemeler sonuçsuz kalmış. Ardından ailesiyle birlikte evi tamir etmeye girişmiş ve küçük bir pilates stüdyosu haline getirmiş. Zaten kafasında en fazla dört ya da beş kişilik ders verme düşüncesi olduğunu söylüyor. Sebebiyse kişi sayısı azaldıkça ders kalitesinin artması. Böylece derste herkesle ilgilenebiliyormuş. Kendisi de ders alırken yeterli ilgi göremediğinden yakınıyormuş. Şimdi aynı ilgiyi öğrencilerine göstermeye çalışıyor. Urla çok büyük bir yer değil ama pilates dersleri Ekin’in tahmin ettiğinden daha fazla ilgi çekiyor. Şimdi İzmir'in diğer bölgelerinden öğrencileri de bekliyor. G Tel: 0531 833 02 23 / ezgipilates.com C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear