22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 19 TEMMUZ 2009 / SAYI 1217 Localar zenginlerin elinde DENİZ ÜLKÜTEKİN Localar ve VIP bölümleri kamusal alanların içine hızla yerleşiyor. Bu yaz plajlar bile çuvalla para ödenerek kiralanan localarla gündeme geldi. Artık kamusal alan tanımını yeniden yapmak gerekiyor. Çünkü gücü yeten insanlar sırf özel hayatlarında değil kalabalıkların arasına karıştıklarında bile kişisel alanlarını korumak istiyor, topluma yönelik hazlarını kendince yaşamayı tercih ediyor. Galiba bildiğimiz anlamdaki toplum yapısı alarm veriyor. Süreyya Yalçın bu yaz plajdaki kiraladığı binlerce dolarlık locasıyla yine gündemde... L oca ya da VIP basit anlamıyla “halka açık alanlarda oluşturulan kişiye özel mekânlar” olarak tanımlanabilir. Ancak etrafına ördüğü kimi zaman gözle görülen, kimi zaman “mesafe” maskesinin arkasına gizlenen duvarlarla “seçkin” insanlara “halkın” arasına karışmış gibi yapma fırsatı sağlayan özellikleriyle bu basitliği çokça aşan bir kültürün temel yapılarından biri olduğu da söylenebilir. Ancak bu tip sınıfsal ayrımlara yönelik sembolleri yerden yere vurmak, “nasıl demeli” biraz da modası geçmeye başlayan bir durum. Bu yaz plajlarda başlayan loca kiralama modası çoğumuz için yeni bir şeydi belki ama bu işe biraz kafa yorsak böyle bir şeyin olacağını kestirebilirdik. Asla kestiremeyeceğimiz şey ise plajlardaki locaların fiyatlarının 50 bin dolardan başlaması. Localar birçok toplumsal mekânda alışılageldik yapılar haline geldi. Statlar, konser alanları, tiyatro sahneleri sıra sıra koltukların etrafını çevreleyen küçük odacıklara ya da özel bölümlere alıştık. İyi de bu alanları dolduranlar neden halka açık, dolayısıyla doğaları itibarıyla ortalamaya hitap eden hazları göz ardı etmezken, bu zevklerini diğerlerinden ayrı bir şekilde yaşamaya ihtiyaç duyarlar? Saraçoğlu Stadı’ndaki localar ofis olarak da kullanılıyor... Lütfi Kırdar’ın locaları seçkin organizasyonlara alışkın... Bununla saplantılı olarak asıl can alıcı soru ise şu; localar ve VIP bölümleri belli bir hayat standardını tutturmuş insanlar için lüksten doğan gösteriş açlığının giderilmesi midir yoksa gerçekten bir ihtiyaç mıdır? Hadi, yüksek zümreye hitap eden aktiviteleri geçtim, insanın güneşlenmek, yüzmek ya da kumdan kale yapmak gibi şeylerin çok dışına çıkamayacağı plajda bile loca ihtiyacının olması pek akıl kârı gelmiyor. Aslında tam da bu durum insanların kendilerine kişisel alan yaratma açlığının zamandan ve mekândan soyutlanmış bir şekilde ne kadar da ileri boyutlara taşındığını gösteriyor. Bu ihtiyacı depreştiren sebepler arasında 80’li yıllarla birlikte keskinleşen neoliberal politikalar eşliğinde artan birçok ekonomik, sosyal ve kültürel ayrışmayı gösterebiliriz. Ancak herhangi bir özel bölme edinmek sırf kendini izole etme hissini tatmin etmekle kalmıyor. İnsanların tonla para saydıkları locadan ya da VIP bölmesinden sınırsız hizmet beklemelerinden doğal bir şey olamaz. İstediklerini de fazlasıyla alıyorlar. Geçen ay İstanbul Park’ta yapılan Formula 1 yarışını locadan izleme şansı yakalayan birisinin dikkatini en çok çeken şey etrafta dolaşan profesyonel masajcılar olmuş. Tabii bitip tükenmek bilmeyen yiyecek ve içecek ikramlarını söylemeye bile gerek yok. Stat localarında sunulan hizmetlerse başlı başına bir yazı konusu zaten. Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda İnternet, telefon, mini bar, uydu yayını gibi servislerin yanı sıra maça giren seyircilerin arasına bile girmeden asansörle ulaşılabilmesi locaları birçok futbolsever için cazip kılıyor. Tabii soğukta üşümek ya da sıcakta kavrulmak gibi maça gidenlerin doğal kabul ettiği sorunlar da ısıtma ve soğutma sistemi olan locaların sahipleri için çok uzak kavramlar. Tüm bu imkânlar stat localarının maç günleri dışında da kullanılmasına olanak sağlıyor. Birçok loca sahibi bu mekânları iş görüşmeleri ve toplantıları için de kullanıyor. Dans doğru ayakkabı ister ÖZLEM ÖZTÜRK T ango Arjantin’in isyanı. Alt tabakadan üst tabakaya en hızlı yayılan tutku dolu bir dans. Cumhuriyetin ilanıyla beraber Türkiye topraklarına giriş yapan tango, mesafeli yapımız nedeniyle ilk zamanlarda “balo tangosu” olarak adlandırılan vücut temasının az olan türüyle salonlarda boy gösterdi. Bugün ise; Latin dans dersleri veren okullar, uluslararası yarışmalarda çok iyi derecelere sahip Latin dansçılarından, katılımcı sayısı yüksek milongalara (Arjantin tango gecesi) bakarsak bu Latin geleneğini layıkıyla devam ettirdiğimiz söylenebilir. Her kültürün de kendi içinde ticari bir sektörü olduğunu unutmamak lazım. Arjantin’den gelip içimize karışan bu dansın kendine has kıyafet ve tabii ki ayakkabıları var. Genelde Arjantin’den getirtilen bu ayakkabılar ülkeler arası ayak numarası farkı nedeniyle çok parlak sonuçlar doğurmuyor. Moda’da 3 Kasım 2007’de açılan Tanguera dans ayakkabıları mağazasının var oluş nedeni de bu ihtiyaç. Mağazanın sahibi ve ayakkabıların tasarımcısı Handan Tanır, İzmir doğumlu, asıl mesleği tekstil tasarımcılığı. Tanır eğitimini Almanya’da tamamlamış. 1983’te Almanya’dan dönen ve Türkiye’ye yerleşen tasarımcı kendi mesleğini uzun yıllar devam ettirmiş. Evlenip çocuk sahibi olduktan sonra işe ara veren Tanır, tango dansçısı eşinin sayesinde dans etmeye başlamış. Kendi ayağına uygun bir dans ayakkabısı yaptırmış, ancak yanlış ayakkabı nedeniyle morton nevromu hastalığı geçirmiş ve üç ay dans yasağı almış. İşte bu hastalık döneminde bugün geldiği noktanın ilk temelleri atılmış. Alman ayakkabı devi Werner Kern’in Türkiye distribütörlüğünü alan Tanır, var olan modellerle yetinmemiş. Ayakkabı tasarımına başlamış. Önceleri “acaba”larla bu işe girerken şimdi “44 yıl boyunca beklediğim doğru işi buldum” diyor. Müşterileriyle fikir alışverişi yapan, tasarımlarına dansçıların yaratıcılıklarını da katan Tanır kısa sürede çok tutulmuş. Sadece dansçılar değil, bankacılar, öğretmenler, iş kadınları ve yaz sezonuyla birlikte büyük günlerine hazırlık yapan gelinler. Türkiye’nin tek marka ve logo tescilli dans ayakkabı markası olan Tanguera’nın yaratıcısı Handan Tanır mesleğine âşık bir kadın. İşin tasarım kısmıyla sınırlı kalmak istemeyen Tanır, atölye çalışmalarında bire bir ustalarının yanında oluyor. Kendi atölyesini kurmayı hedefleyen Handan Tanır’ın isteği, bir kadının nasıl bir ayakkabı atölyesi kuracağını herkese göstermek. Tanır 3 Eylül 2008’de İstanbul Kadıköy’de Otantik Cafe’de Türkiye’nin ilk dans ayakkabıları defilesini organize ederek modellerini mankenler eşliğinde canlı bir şov ile dansçıların beğenisine sundu. Yazla birlikte milonga düzenlemeye başlayan Handan Tanır, dans tutkunlarını her perşembe akşamı Moda Viktor Levi Şarapevi’nde ağırlıyor. Gecenin bir başka özelliğiyse gelirinin büyük kısmının Türkiye Kas Hastalıkları Vakfı’na bağışlanıyor olması. Bu sayede dans eden ayaklar, ayakta durmak isteyenlerin de umudu oluyor. G www.tanguera.org Elbette bu hizmetlerin bir de bedeli var. Saraçoğlu Stadı’nda loca fiyatları 50 ile 150 bin dolar arasında. Galatasaray ise halen inşa halinde olan yeni stadı Türk Telekom Arena’nın localarının satışına daha şimdiden başladı. Bu locaların fiyatları 1 milyon dolara kadar çıkıyor. Plajda loca kiralanması bu yaz patlayan bir akım. Kimileri için “iki mindere çuvalla para saymak” kimileri için şezlong kapma derdi olmadan adam gibi tatil yapmak, kimileri içinse emirlerine tahsis edilen garsonlarla gününü gün etmek. Oysa plaj localarının öne çıkan yani konforundan daha çok fiyatlarıydı. Üç ay için 80 bin dolar gibi rakamlar magazin haberlerine yansıdı. Belki de bu locaları kiralayacak kadar refah seviyesine ulaşmış kişilerin şezlong kirası, yeme içme gibi masrafları çıkarıldığında kendileri açısından kârlı bir iş yapmış bile olabilirler. VIP bölmeleriyse localardan biraz daha masumane ayrıcalıkların olduğu bir dünyayı çağrıştırıyor. Konsere giden birinin sevdiği sanatçıya daha yakın olmak için biraz daha fazla para ödemesi belki daha anlaşılabilir bir istek. Ancak anlaşılabilir istekler bazen umulmadık sonuçlar da doğurabiliyor. 1999’da Ali Sami Yen Stadı’nda düzenlenen Metallica konserine giden birisi anlatıyor: “O zaman delirecek gibiydim tüm gençliğim boyunca dinlediğim grup gelecekti. Üstelik konsere birkaç gün kala bir tanıdık vasıtasıyla sahnenin hemen dibindeki VIP bölümüne girme şansı yakaladım. Neyse konser başladı, James Hetfield burnumun dibinde başlarda çok eğlenceliydi. Ancak VIP bölümüne girenler genelde daha oturaklı insanlar, durağan bir halde sahneye bakıyorlar. Sonra geride en uçta arkadaşlarımı gördüm; deli gibi eğleniyorlardı. Onların yanında olmak istedim ama çok geçti.” GÖZETLEMEK Başta dediğim insanların arasına karışırmış gibi yapmak localar ve VIP bölümleri sayesinde mümkün. Üstelik bir avantajları daha var. Belki kalabalık sizi takip edecek konumda olamaz ama siz insanların ne yaptığını görebilirsiniz. Localar konumları itibarıyla “plajda bile” çevresinde oluşan kalabalığı izleyebilme imkânı sunuyorlar. Belki de modern çağa ait en büyük avantajı da bu ve yine belki de tüm bu abartılı fiyatlarına sırf bu yüzden değiyordur... Kalabalığa karşı herhangi bir temel sorumluluk hissetmeden ya da birtakım sosyal paylaşımlar içine girme zorunluluğu yaşamadan, kamusal alanların içinde yer alabilme özgürlüğü günümüze has bir şey olsa gerek. Kalabalık içinse, içinde kimlerin olduğunu bilmediği karanlık bir odada birilerinin sahnede, yeşil sahada olup bitenler karşısında benzer ya da farklı tepkiler verdiğini bilmek ama bu tepkilerin ne olacağını hiçbir zaman kestirememek localar yoluyla edinilen kolektif bir ruh hali. G Dansı meslek edinen ve hobi için dans edenler artık gelişen sektör sayesinde Arjantin yolcusu beklemiyor, her ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Özellikle ayakkabı; hem hareket, hem estetik, hem de sağlık için seçimi en zor aksesuvar. Dans eden ayaklarınızın sağlığını ayakkabı tasarımcısı Handan Tanır’a emanet edebilirsiniz... C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear