Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
l + 22 KASIM 2009 / SAYI 'I235 7 Vicdan ükü l yaşıyorum ZUHAL AYTOLUN Bennu Yıldırnnlafm ruhu gitmekle, sîı, ennu Yıldırımlar, Yaprak gördük. Ama mutlaka örgütlenme gerekiyor. Bugün röportaja gelirken Büfeciler Odası”nr gördüm. Oyuncular Odası yok mesela. Ama büfecilerin var. Dökümü”ndeki Fikret karakteriyle rolleri gerçek birer karakter olarak yaşamımıza başarıyla sokan Yıldırımlar, 21 yıldır Şehir Tiyatrolarfnda sahneye çıkıyor. keşfetmekle meşgul. Bu yüzden tiyatro ona ihtiyacı olanı veriyor. Başkalarının ruh dünyaları içinde gezinmesini sağlıyor. Böylece kendini de daha iyi tanıyor. Derdi ve hikâyesi olan rollere hayat vennek istiyor. Çünkü vicdanıyla hesaplaşmanın, sorumluluğu sırtlanıp harekete geçmenin öneminin farkında. Zarnan kalıyor mu peki tiyatroya? Kalıyor ama kendinize zaman ayıramıyorsunuz. Hele ki yoğun sezonunda spora gidebilirseniz, kendinizi şanslı görüyorsunuz. 10 yaşında bir çocuğum var ve ona da zaman ayırıyorum. Mesela beni oyun oynamış bir çocuk gibi düşünmeyin. Hiç oynamadım, sevmedim. Mızıkçının tekiydim. Şimdi ceza olarak hayatımı oyun oynayarak devam ettiriyorum. Oyunculuk da belki sizin çocukken oynayamadığımz tarafınızı besledi. Oyun oynamadım, çünkü sevmedim. Kimse engel olmadı, ben tuhaftım. Ruhum gitmekle, dolaşmakla ilgili bir ruh. Şimdi de insanların dünyasına girerek onlan anlama macerasına sürükleııiyorum. Oyunculuk sayesinde o ruhların içinde geziniyorum. Dizi sayesinde evlere giriyorsunuz ve bir hikâye anlatıyorsunuz. Bu üzerinizde bir sorumluluk oluşturuyor mu? O kadar çok sorumluluğum var ki benim. Böyle özel insanların yaşadığı özel bir ülkede sorumsuzluk had sa?ıadayken, fazla vicdan ve sorumluluk yüküyle yaşıyorum. Vicdanlı, sorumluluk sahibi bir insan olmak ise iyi insan modeline girmiyor günümüzde. Özeleştirirıiz var mı bu konuda? Bu, herkesin toplanıp “Bizden adam olmaz” demesine kadar vanr. Bir şey yapmak gerekiyor. Bazı şeyleri değiştiremiyorsanız, en azından inandığınız düşünceye sahip toplulukları kurma yoluna gidiyorsunuz. Şehir Tiyatroları'nda da yeni bir oytmla sahneye çıkacaksınız. 16 Aralık”ta Duşan Kovaçevic”in Da el” kazmdı zihnimize. Çanlandırdrğı Bu yıl ise Duşan Kovaçevic”in “İntiharın Genel Provası” oyunuyla tiyatro sahnesine hazırlanıyor. Yıldırımlar”la hem oyunculuğunu konuştuk, hem de yaşama bakışına tanıklık etmeye çalıştık. Titiz ve duyarlı bir oyuncu Yıldırımlar. Ne zamanla. ne de mekânla derdi var. Zamanla mücadele “İntiharın Genel Provası” oyunuyla çıkryoruz. Nurullah Tunceı'”in yönettiği oyun, intihar etmek üzere olan bir adamın komploya gelmesi üzerine bir kara komedi. Değişik bir tasanmla çıkacak. Bu da oyuncu olarak bizim silkelenmemizi sağlayacak açıkçası. etmektense onunla uzlaşıyor. İmkânlar dâhilindeyse keşfetmeye öncelik tanıyor. Çünkü yüzleşme onun için bu noktada başlıyor. Mesleğiyle ilgili fedakârlıkları ve pişmanlıkları yok. Hep ne istediğini bilerek ilerlediği için de gardını alınış görünüyor. Süper Baba°daki Elif ve şimdi de Yaprak Dökümü'ndeki Fikret. Bugüne kadar oynadığmız karakterlerle hayatımızda ciddi bir yer edindiniz. Nedir bunun sırrı? Oyunculuk hayatımda şanslı bir yolda yürüdüm sanrrnn. Televizyon işlerinde de tiyatroda da hep iyi ekiplerle çalıştım. Elif, kolay benimseneceğini düşünmediğim ama fazlasıyla akılda kalan bir rol oldu. Fikret için de aynı şey geçerli. Dört yıl tiyatroda Fikret karakterini oynadım. Şimdi de televizyonda canlandırıyorum. Peki, siz oyunculuğu nasıl tanımlıyorsunuz? Çok basit gelecek ama benim yaptıgım iş oyunculuk. Severek yapıyorum. Çöpçü olsaydım da çöpü iyi toplardım, eminim. Yaptığım işte elimden geldiğince ayrmtilı ohnaya çalışırım. Ama bunun sonu yok. Mesela tiyatro, makine gibi işlemektir. Sanırım oyunculukta tiyatrodan çok faydalanıyor insan. TOPLUM ÖPÜŞMEYE TAKMIŞ Peki ya sinemanm sizdeki yeri nedir? Bu kadar yoğun giden hayatların içinde güzel projeler olabiliyor bazen. Ama her şeyi de bir arada yürütemeyebiliyorsunuz. Geçen yıl Gökten Üç Ehna Düştü ?lminde oynayabildim mesela. O ?lm de sevişme sahneleriyle çok konuşuldu. Sessiz kalmak kolay oldu mu? Ben zaten yanıtımı veriyorum. Ama insanlar sizi şekillendirmeye çalışıyor. Mesela Fikret°in öpüşmesini eleştiren bir mail geldi. Opüşmeye bu kadar takmış bir toplumun, üreme kapasiteleri nasıl bu kadar zorlanıyor, onu merak ediyorum. O zaman bu kadar çocuğu nasıl yaptınız diye sorar insan. Televizyon programlarmda da bu pompalanıyor mu? Mahkemede görülmesi gereken şeylerin, tüm toplumun içinde yaşanması bana ters Yaşıyoruz, görüyoruz, okuyoruz. İnsanın içini cız ettiren birçok şey var bu ülkede. Romantik bir insan olarak köşelerde halimize ağlamaktansa, yapılması gerekenleri yapmalı. İnsanlar sesini duyurmalı. Bu anlamda sanatçıların payına düşen nedir? geliyor. İnsanları daha iyiye çekmeyi denemiyorsanız, toplumun böyle olmasını arzuluyorsunuz demektir. O Tiyatrocuların önemliydi. Başka bir durumda da bir araya gelebileceğimizi ııüNYAı.ı YAzıı.An Medya ve iktidar züLAL KALKANDELEN eçen hafta dünya basınına önemli bir imparatoru Rupert Murdoch, gazetelerinin haber yansıdı. Küresel medya seçimlerindeki tarihi yenilgi bunu ortaya koydu. Ekonomideki kötü gidişat ve üst üste yaşanan siyasi skandallar, Brown”ı iyice yıprattı. Gelecek yıl haziran ayına kadar yapılması gereken seçimlerde İşçi Partisi'nin kaybedeceği tahmin ediliyor... Hal böyle olunca, Murdoch'un, The Sun'ın dönüşümünü sanki editörlerin gazetecilik refleksiyle verdikleri bir kararmış gibi göstermesini kimse yutmaz... Her şeyden önce, gazetelerinin editoryal yönetimine karışmak konusunda sabıkalı bir patron Murdoch. Onun onayı olmadan, The editoryal bağımsızlığına ilişkin bir soruya şöyle yanıt vermiş: “IngİItere'dekİ gazete editörleri Başbakan'a karşı tavır aldığı İçin üzgünüm. Gordon Brown benim dostum. Ama onun bir Başbakan olarak hayal kırıklığı yarattığı konusunda haklılar.” Buna karşın Gordon Brown ise, The Sun gazetesini siyasi bir partiye dönüşmekle suçluyor. Fakat şu ayrımı da yapıyor: “Bu Sun, İşçi Partisi”ne 12 yıldır verdiği büyük desteği asla çekemezdi... *** Rupert'la ilgili kişisel bir mesele değil, kendisi bana karşı her zaman dostça davrandı.” Bu konuşmaların ardında aslında çok önemli bir değişim yatıyor. 1997'de ilk Her ne kadar İngiltere'deki basın özgürlüğü Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar geniş olsa da, durum budur. Bunun nedeni, medyaiktidar ilişkilerindeki çok önemli bir soruna sayfadan “The Sun Blaİr'İ destekliyor” diye dev bir manşetle çıkmıştı gazete. Oysa 30 Eylül 2009 tarihli kapağında yer alan Gordon dayanıyor. O sorun, gazete ve televizyonların holdinglerin yan kuruluşu olmasıdır. Bu yüzden medya sahipleri, politikacılarla çok yakın çıkar ilişkisi içinde... Daha çok kâr elde Brown fotoğrafının altındaki manşet şöyle: “İşçi Partisi kaybetti.” Gazete bununla ilgili açıklama yazısında, “İktidardaki 12 uzun yıldan sonra, bu hükümet yolunu kaybetti. Artık The Sun'ın desteğini de yitirdi” diyor... etme ve büyüme hedefini gözettikleri için, iktidarla olan ilişkilerini düzenlerken sürekli baskı hissediyorlar. İhalelere giriyorlar, bürokraside kolaylık sağlamak istiyorlar, yasaların onlardan yana olması için lobi yapıyorlar... Ve bunları yaparken iktidara karşı güçlü olmalarını sağladığı için de medya sektörüne giriyorlar... Türkiye'de iktidarı rahatsız eden olayların üzerine gidilememesinin nedeni de bu... The Sun, 3 milyon satışıyla İngiltere'nin en etkili gazetesi. Blaİr”in 1997'de seçilmesinde çok büyük etkisi olmuştu. Gazetenin bunca yıldan sonra böyle açık bir dönüşüm geçirmesi, ilk anda çok şaşırtıcı görünüyor. Tabii ki işin arkasında türlü türlü hesaplar var. Murdoch, Brown'ın dostu olduğunu söylese de, artık herkes biliyor ki, The Sun daha doğrusu MurdochBrown savaşı başladı... Murdoch, iş dünyasının en pragmatist, en hırslı ve en kurnaz işadamlarından birisi. Daima kazanan politikacıların yanında yer alır. Son dönemde süper lüks yatında ,MF;±® Sonuçta İngiltere, medyaİktidar ilişkisini güçlü demokratik kurumları ve basın özgürlüğü sayesinde bir şekilde düzenler; ama bunlardan yoksun ülkemizde durum vahimdir... Bugün Türkiye'de hiç çekinmeden gerçekleri yazan sadece birkaç gazete var: Cumhuriyet, Sözcü ve Aydınlık. Büyük medyada birkaç yazarın dışında belli konuların üzerine gidebilen yok... Türkiye dinci sivil bir faşizme doğru kayıyor, medya suspus... O wvııvv.zuIaIkaIkandeIen.com / :sı Şişe?? sABAıııcı Muhafazakâr Parti Başkanı David Cameron'ı ağırladığına göre, mutlaka bir bildiği vardır... BANCI Katkılarıyla... İktidardaki İşçi Partisi'nin kamuoyu desteği giderek azalıyor. Avrupa Parlamentosu s's' M I I sABANçı MÜZESİ Cl B ÜNİVERSİTESİ kzulal@yahoo.com +