23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

7 EYLÜL 2008 / SAYI 1172 9 DEKORASYON İlham dediğimiz şey nedir? Kimine göre yaratıcılığın anahtarı, kimine göre belirsiz, uçucu bir olgu... Tasarımcı Avşar Gürpınar’a göre ilham, tasarım sürecinin ufak bir kısmını oluşturuyor. Amacı ise kullanıma uygun tasarımlar yapmak… Özlem Pak Işıngör Dağınıklığın düzeni... Aylin Kotil azen bir yer, bazen bir olay, bazen de bir başkası yaşadıklarınızı tek bir cümleyle öyle bir toparlar ki, her şey sizin için kurgulanmış sanırsınız. Bir inanışa göre yaşadıklarımızı biz seçmiyoruz, diğer bir inanışa göre biz seçiyoruz. Seçiyoruz ya da seçmiyoruz, aslında önemli olan olayları nasıl karşıladığımız. İşte tüm bunlar geçen akşam bir konserde beynimde beliriverdi. Ajda’nın konserinde Ege söyledi: “Her şeyin bir sonu varsa, burdayım ben sonuna kadar.” Hayata meydan okuyan insanları sevmem bundan sanırım. Akışa kendini kaptırmışsan... Neyse bedeli ödemeyi göze alan, hata ise benim hatam diyen... Ancak tek farkla; inandığını yaşayan... Farklılıkları gören, dahası kendi farkındalığını çözen, ne istediğini çözmüş ve hatta ne istemediğini çok iyi bilen... Bunları kendine anlattıktan sonra hayata da anlatan, ve hayatla dengesini bu yönde kuran... Tüm bunları yapanlara neden saygı duyuyorum dedim kendi kendime. Neden onları tercih ettim. Neden onları seçtim. Ve neden onlar etrafımda gittikçe çoğalıyor? Böyle bir çekim gücü içinde bir yerlerde mi var? Sanırım göze alanın cesaretini seviyorum. Sanırım meydan okumayı seviyorum. Sanırım düzeni sevmiyorum. Düzensizlikten, şikâyet eden herkesin bir düzeni vardır evde, işyerinde. Oysa düzeni sevmeyenler kendi hayatlarında dağınıktır. Ama o dağınıklığın bir düzeni vardır. Sadece kendi bildikleri... İşte dedim kendi kendime, sadece kendilerinin bildikleri özelleri olanları da seviyorum. Ortaya dökmeden her şeyi, göz önünde olup görüntü sosyalliği yapmayan... Ne kadar dik durup ne kadar kendi oldukça ne kadar karmaşa olsa da hayatında kendini bulan, kaybetmeyen ve kendini kaptırıp kaybetme potansiyeli olmuşları seviyorum. Sonra Ege dedi ki “Her şeyin bir sonu varsa burdayım ben sonuna kadar.” Her şey bizim içindi, tüm yaşananlar... Önemli olan yaşadıklarımıza ne kadar sahip çıktığımızdı. Hatamızla, kusurlarımızla “evet hepsi bana ait” demekti hayat. Bunları kavrattı bana o gencecik çocuk. Akıl etmemize sebep bazen bir konuda, bazen de kendimizden çok daha küçük birinde karşımıza çıkabiliyor... İyi pazarlar. G Aylin@kotil.web.tr B Avşar Gürpınar. Amaca uygun tasarımlar vşar Gürpınar farklı arayışlarla çıkmış yola. Mühendislik ile başlayan macerası bir süre sonra onu disiplinlerarası arayışlara ve endüstriyel tasarıma itmiş. Gürpınar ile tasarıma uzanan yolculuğunun hikâyesini ve hedeflerini konuştuk. Kendinizden ve tasarım serüveninizden kısaca bahsedebilir misiniz? İki binlerin başında Alman Lisesi’ni bitirdikten sonra İTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü’nde okumaya başladım. Ancak başından itibaren daha farklı bir şeyler yapma ihtiyacı hissediyordum. Zaman içerisinde endüstriyel tasarımın hem yaratıcılık odaklı hem de disiplinlerarası yapısıyla benim için en uygun alanlardan biri olduğuna karar vererek birkaç aylık bir ön çalışmanın ardından İTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü’nde Yüksek Lisans Programı’na başvurdum. Bir senelik bilimsel hazırlık dönemi okudum. Şu anda da programı bitirmek üzereyim. Tasarım kriterleriniz neler? Tasarım açısından tek bir kriterim var o da amaca uygunluk. “Bir ürün her ne amaçla tasarlandı ise ona hizmet etmelidir” diye düşünüyorum. Bu amaç da zaten kendi gerekliliklerini oluşturacaktır. Bir tasarıma hazırlanırken nelerden ilham alırsınız? Bu, bir önceki gece görülen bir rüyadan, evindeki tencereleri dolabına sığdıramamaktan şikâyet eden bir arkadaşa kadar her şey olabilir. Hatta bunu tanımlamam mümkün bile olmayabilir. Bu şehirden, içindeki insanlardan, bir gecekondu mahallesinden, kafede yan masada oturan birinin söylediği bir sözden, okuduğum, izlediğim, dinlediğim ve hatta çoğu zaman bilinçsizce algıladığım her şeyden ilham alıyor olabilirim. Bazı ürünlerin çıkış noktaları görece daha belirgin olsa da ‘ilham’ dediğimiz şey çok daha belirsiz, çok daha uçucu bir olgu bana kalırsa. Çözüm odaklı bir tasarım anlayışında tasarımcının ilham gelmesinden çok daha fazlasına ihtiyacı oluyor. Bütün süreci planlı programlı bir şekilde, tabiri caizse üzerinde kafa patlatarak yaşamak gerekiyor. Diğer yandan evde, otobüste, sokakta, hatta gece yatağınıza yattığınızda bile tasarım problemi kafanızda sürekli dönüp dururken çözüm hiç beklemediğiniz bir anda geliveriyor. A Yakın gelecekte planlarınız neler ve hangi tasarımlara imza atacaksınız? İTÜ’deki eğitimimin oldukça teorik ağırlıklı olduğu söylenebilir. Bu yüzden bir sonraki aşamada kendimi uygulama anlamında da geliştirebilmek ve daha yetkin bir hale gelmek istiyorum. Bunu için yurtiçi ve yurtdışı seçeneklerini gözden geçirerek bir karar vereceğim. Diğer yandan kapitalizm odaklı sonsuz bir tüketim zinciri içerisinde yaşamaktayız. Ticarileşmenin neredeyse kölesi haline gelmeye başlamış olan tasarımcı modelinin bir örneği olmak istemiyorum. Daha uzun vadede 2000 dolarlık sandalyeler, 5000 dolarlık koltuklar tasarlamak yerine tüketimin azaltılması, gerçek ve acil ihtiyaçların karşılanması ve tasarımın daha demokratik, daha ulaşılabilir ve daha sürdürülebilir bir hale getirilmesinin sağlanması için çalışmak benim için çok daha tatmin edici olacak. Bu anlamda belki de ürün tasarımının da ötesine geçmek ve ürünlerin kullanılacağı sistemleri de tasarlamak gerekecek. Tasarımcının tabii ki engellenemez olan ekonomik kaygılarının ötesinde sosyal bir bilince ve daha etik bir tasarım anlayışına sahip olmasının doğru olacağını düşünüyorum. Galata Tasarım Festivali’nde oturma biriminiz sergilendi. Bu tasarımın çıkış noktası neydi? Lowline ya da Türkçe adı ile Çömelmelik İTÜ’de Yüksel Lisans programında yürütülen “Beş Duyu İstanbul” projesi kapsamında ortaya çıktı. Projede genel amaç, şehri duyular üzerinden nasıl algıladığımızı anlamak ve alışılmış biçim ve göndermelerden uzaklaşarak ve duyulara ritüelleri, davranış şekillerini ve sosyalleşme biçimlerini de ekleyerek bunlar üzerinden şehirden edindiğimiz birikimleri dışa vurmak olarak özetlenebilir. Ben başta İstanbul’un bekleme noktaları üzerine odaklandım. Birilerini beklemek için kullanılan mekânlarda aslında düzgün oturma elemanlarının olmaması fikri üzerinden de çömelmek ya da çömmek olarak tanımlayabileceğimiz duruş biçimine ulaştım. Buradan sonra en zor kısım bütün bu fikirleri ve ulaşılan düşünceleri ürüne dönüştürmek oldu. Amacım bu çömelme hareketini destekleyecek yere yakın bir oturma birimi oluşturmaktı. Varolan örnekler içerisinden, esnafın dükkân önüne koyduğu alçak tahta tabureler ile çömelme hareketi birleşince ortaya böyle bir ürün çıktı. Ürünün kalıbı ve ilk üretimi, sergi öncesi Yılmaz Zenger tarafından yapıldı. Çömelmelik, projeden seçilmiş diğer ürünlerle beraber Milano Tasarım Fuarı’nın Salone Satellite bölümünde ve İstanbul Tasarım Haftası’nda, tek olarak ise Berlin’deki Designmay’de ve son olarak da Galata Tasarım Haftası’nda sergilendi. Şimdiye kadar hep az sayıda üretildi. En yakın zamanda bu tabureyi yeniden tasarlayıp bazı değişiklikler yaparak üretime geçmeyi planlıyorum. Ya diğer tasarımlarınız… Ürün tasarımı bazında yine İTÜ’deki bir lisans projesi için yaptığım “Sıcak Kucak” adlı yastıklar var. Temelde geyşaların sırtlarına bağladıkları yastıklardan esinlenen bu ürün, cırt cırtlı kolları sayesinde vücuda farklı şekillerde bağlanabiliyor ve onunla beraber hareket vererek hep aynı noktada kalıyor. Üzerindeki bir cep içerisinde, mikrodalga fırında ısıtılabilen buğday torbaları var, bu şekilde vücudun farklı noktalarında uzun süreli bir sıcaklığa erişilebiliyor. G ozlem@artistanbulpr.com C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear