23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

7 EYLÜL 2008 / SAYI 1172 3 Altınla oynayan Afrikalı çocuklar Senegal’deki maden ocaklarında 250 binden fazla çocuk günbatımından şafağa kadar çalıştırılıyor. Aralarında dört yaşındakiler de var. Bedenlerine işleyen cıva, onlar için bir gelecek olmadığını belgeliyor. Aldıkları ücret ise birkaç doları geçmiyor… böbrek hastalığı ve konuşma bozukluğuna da neden oluyor. Maden ocakları toprak üzerinde çok küçük delikler halinde bulunuyor. Bu deliklerden Afrika ve Asya’da milyonlarca var. Birleşmiş Milletler’in raporuna göre dünyadaki altının beşte biri bu ülkelerdeki maden ocaklarından sağlanıyor. Senegal’de çocukların çıkardıkları altınlar ilk olarak bölgedeki tüccarlar tarafından satın alınıyor. Daha sonra Mali şehrine yollanıyor ve buradan da uluslararası piyasaya girmesi için İsviçre’ye gönderiliyor. On iki yaşındaki Saliou Diallo bu çocuklardan biri. Saliou ve arkadaşları üç yıl önce bölgede bulunan tek öğretmenin gitmesi ve aşırı yoksulluk sonucu, okulu bıraktılar. Çocuklar Gine şehrinde aileleriyle birlikte çamurdan yapılmış kulübelerde yaşıyorlardı. Senegal’deki bir maden ocağından bölgeye gelen yetkili, çocuklara “paranın toprağın altında gömülü” olduğu maden ocaklarına götürmeyi ve karşılığında günlük iki dolar ödemeyi teklif etti. Birkaç gün sonra Saliou, arkadaşları ve beraberlerindeki yüzlerce çocuk, evlerinden çok uzaktaki maden ocaklarının bulunduğu “Tenkoto” adlı bölgeye doğru yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş bir hafta sürdü. Çocuklar bölgede, kuru otlardan yapılmış kulübelerde uyuyorlar. Soliou her gece yatmadan önce Kuran’dan birkaç ayet hatırlamaya çalışıyor. Bu yaptığının onu tehlikelerden koruyacağı söylenmiş. Çocuklar her gün güneş doğmadan, ellerinde çekiçlerle yaklaşık on kilometrelik yolu yürüyorlar. Çalıştıkları bölgedeki toprak zaten elekten geçirilmiş fakat onlar yine de altın bulabilmek için toprağı tekrar tekrar kazıyorlar. İşleri bittikten sonra ellerini plastik bir kabın içinde temizliyorlar. Bu sırada kabın içinde çok miktarda cıva birikiyor. Saliou ve arkadaşları Tenkoto’dan altı ay sonra ayrıldılar. Altının çıktığı yerler takip edilerek, bir madenden diğerine götürüldüler. Yine on gün boyunca yürüyerek “Hamdalaye” adlı bölgeye getirildiler. Altı aylık iş sonunda, Saliou 40 dolar aldı, oysa işe başlarken 360 dolar alacağı söylenmişti. Saliou itiraf ediyor “Açlıktan ölmemek için çalışıyorum. Benim sadece tek bir hayalim var: Bir gün altından yapılmış küçük bir eşyaya sahip olmak”. G Rukmini Callimachi ve Bradley S. Klapper’ın LA Repubblica’da yayımlanan yazısından derleyen: ECE ÇILDIROĞLU A frika’daki yoksul ülkelerde, her gün insanlar açlık, hastalık ya da savaş gibi büyük sorunlarla yaşamlarını sürdürmeye çalışırken kıtanın batısında Senegal’deki maden ocaklarında da başka bir insanlık dramı yaşanıyor. Aslında farkında olmadan birçok insanın hayatı Afrikalı çocuklarla kesişiyor. Örneğin, parmağınıza taktığınız yüzükte, altın kaplama bir kalem ile yazı yazarken ya da portföyünüzdeki yatırımlarınızda, bu çocukları hissedebilirsiniz. Bu konuyla ilgili İtalyan gazetesi La Repubblica’da çalışan gazeteciler Rukmini Callimachi ve Bradley Klapper, Senegal’de bir senede, üç şehir ve altı maden ocağını ziyaret ettiler. Gittikleri yerlerde, altın rezervlerinde çalışan küçük yaştaki işçi çocukların dramıyla ilgili haber yaptılar. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Senegal’de geniş ovalarda, verimleri yüksek altın madenleri bulunuyor. Sayıları yüzlerce olan bu madenlerde binlerce, bazıları dört yaşında küçük çocuk, çok tehlikeli ve kötü şartlarda çalıştırılıyor. Çocukların elleri, madenlerde altın çıkarırken, ciddi şekilde civaya maruz kalıyor. Civa uzun vadede beyinde ölümcül hasarlar oluşturuyor, tümör, körlük, Çocuklar birkaç dolar için saatlerce çalışıyor. SEDA AKÇO Çalışma var, sistem yok... Çocuklara yönelik önemli çalışmaların altına imza atan İstanbul Barosu Avukatı Seda Akço, cezai yaptırımları arttırmaya yönelik yasa tasarılarının çocuklar için fayda sağlamayacağı görüşünde. Akço’ya göre devlet çocuklara yönelik suç unsuru içeren hareketleri cezalandırmak yerine, suçu oluşturabilecek unsurları ortadan kaldırmalı. veri yok, istismar mağduru çocuk sayısını bilemiyoruz. Ancak belli birtakım verilerden hareketle yola çıkılıyor. Bence bazı yerlerde aile danışma merkezi varsa, bazı yerlerde yoksa ve herkes bu gibi yerlere ulaşamıyorsa bu bir hizmet değil. Çalışmalar bütün nüfusun yararlanması esasına dayandırılmalı. Mevcut ortamda çocukların kendilerine bakışları ve algılayışları nasıl? Kendi çalıştığım çocuklar için konuşabilirim, bunlar genelde kanunla itilafa düşenler. Bu çocuklar, yetişkinliği erkenden kabul etmeye hazır. Aslında ciddi riskler altında kalmışlar ama sırf kendilerinin değil, ailelerinin sorumluluklarını yüklenmişler. Biz ise sorumluluklar yüzünden yaşadıkları bocalamalar üzerinden baktığımız için onları tehlikeli olarak görüyoruz. Medyaya yansıyan olaylarda, bir bakan bir şeyler yapılması için talimat verirse, bir şeyler yapılıyor. Bir sistem ve kişi bu durumda kalınca çalabileceği bir kapı olmalı. Bu hem insan hakları bakımından bir hak hem de Çocuk Hakları Sözleşmesi gereğince devletin yükümlülüğü. Sosyal Hizmetler Esirgeme Kurumu’nda iyi şeyler yapmak isteyen ve yapan insanlar var, fakat mekanizma böyle kurulmadığı zaman bireysel çabaların işe yaraması mümkün olmuyor. Eşi tarafından terk edilmiş, işsiz ve doğum yapmak üzere olan bir kadını fark edecek yer sağlık ocağıdır, bir sosyal hizmet birimini onların araması lazım. Böylece sosyal hizmetin devreye girip, kadına ev ve iş bulması ve bunlar yapılırken de destek vermesi gerekir. Bu da Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın birlikte çalışıyor olmasıyla mümkün. Bu nasıl bir sistemle mümkün olabilir? Yaklaşık bir buçuk yıl önce 13 aylık bir bebek cinsel tacize uğramıştı. Herkesin kanını donduran vahim bir olay, Türkiye’de rastlanan en küçük yaştaki çocuk istismarıydı. Peki, sonra ne yapıldı? İnsanlar bu işi yapanların cezalandırılmalarını bir süre takip etti, sonra unutuldu gitti. Şimdi Türkiye’nin hiçbir yerinde 13 aylık bir bebek cinsel tacize uğramıyor diyebilir miyiz? Ancak Türkiye’de bebekleri doğumundan altı yaşına kadar belli aralıklarla takip eden bir teşkilatlanma olduğunu bilirsek bunu söyleyebiliriz. Bütün çocukların okula kaydolduklarını takip etmek de yasal olarak yükümlülük, ama Türkiye’de okula gitmeyen bir milyona yakın çocuk var. Kim, nasıl peşinde bunların? Okula giden tüm çocuklar zorunlu sağlık muayenesine tabidir, dolayısıyla bir istismar varsa, öğretmen fark etmese sağlık memuru fark eder. Biz sistemin böyle işlediğini bilirsek “bir görevlinin bireysel hatası olmadıkça, Türkiye’deki bütün çocuklar koruma altındadır” diyebiliriz. Bunları yapmadığınız sürece istediğiniz cezayı verin, şu anki şartları değiştiremezsiniz. G C M Y B C MY B Kanun tasarıları hazırlanırken çok detaylı oluyor. Ancak bunlar uygulanırken sorun çıkıyor… Tabii ki milletvekilleri kanun çıkarmakla yetkili, ancak bu bir kişinin yapacağı bir şey değil. Kanun tasarıları “bu sorunu ben çözdüm” deme alanı gibi görülüyor. Halbuki bu yasama alanında değil, yürütmede yapılabilir. Herhangi bir bürokrat bir proje öngörebilir. Böyle kanunlar hazırlanınca çözümler de bir kişinin dünya görüşü ve ufkuyla sınırlı kalıyor. Kanun hazırlayanlar, ihtiyacı araştırmalı; hangi sorunlar var, toplumun farklı kesimleri ve başka toplumlar nasıl çözümler öngörüyor, bunlara bakmalı. Çok iyi bir mekanizma öngörebilirsiniz ama bunu uygulayacak altyapınız olmalı. Çocuk Koruma Kanunu da böyle bir kanun. Eğer sizin tedbir kurumlarınız yoksa ve bunları kimin kuracağını öngörmeden kanuna “tedbir kurumları” yazarsanız, kanun çıkar ve işe yaramaz. Her kanun araştırılarak ve üzerinde tartışılarak hazırlanmalı. Türkiye’deki kanunlar ve devletin çocuklara yönelik politikası, çocuklar ve 18 yaşından küçükler için nasıl yaşam alanları, avantajlar ve dezavantajlar sağlıyor? Gerçek hayatta çocuklar adeta bir bekleme salonundalar. Havasız, sıcak, hiçbir güvencesi olmayan bir salon. Buradan sağ çıkanlar yaşama devam ediyor. Çıkamayanlar, tarlada çalışırken, trafik kazasında, güvenlik kuvvetlerinden kaçarken ya da ebeveyn istismarı sonucu hayatını kaybediyor. Bu tehlikelere karşı devletin bir politikası, daha doğrusu bütünlüklü bir bakış açısıyla planlanmış bir çalışması yok. Bu ülkede çocukları tehdit eden riskleri önlemek, yapılacakları belirlemek için rakamsal veriler olmalı. Türkiye’de böyle bir
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear