23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 DERGİDEN 17 AĞUSTOS 2008 / SAYI 1169 D ünya gözyaşlarına doymuyor… Daha dün Balkanlar’da bombalanan kentlerin, savaştan kaçan insanların görüntülerini izlemiştik, ondan önce de Irak’ta devasa heykellerin yıkılışını, ardından geçmişsiz ve geleceksiz kalanları… Bugün, Osetya’ya, Gori’ye ve Tiflis’e diktik gözlerimizi. İnsanlar bir kez daha yerinden yurdundan edilirken, bombalar kadar ağır sözler dönüp duruyor üzerlerinde. Savaştan nemalanacak ülkelerin başkanları birbirini tehdit ediyor, barıştan çok kendi çıkarlarının peşinde olan arabulucular çözüm üzerine çözüm üretiyor… Savaş Türkiye’yi en çok enerji akışının kesilip kesilmeyeceği konusunda ilgilendiriyor, çünkü sonunda ekonominin çökme ihtimali de var… Ama savaşa, orada olup bitene gözlerini daha kaygıyla dikenler de var. Aranızda dolaşıyorlar, komşunuz adına sizinle aynı bakkaldan alışveriş yapıyorlar, sabah pencereleri açıp odaları havalandırırken gözünüze görünüyorlar, Pazar sabahları KadıköyEminönü vapuruna beşer onarlı gruplar halinde biniyorlar. Yolda iki kişi konuşarak yürüyorlarsa, yüzlerine dikilen bakışlar karşısında susuyorlar… Bir trafik kazasının ya da kavganın ortasında bulurlarsa kendilerini, panikliyor, suçlu kendileriymiş gibi kaçacak yer arıyorlar. Medyanın, polisin dilinde hepsi aynı sıfatın içinde kayboluyor: kaçak işçiler… İşte savaş da bu kaçak, özellikle kadın işçilerin ülkelerinde yaşanıyor şimdi. Çoğu dertlerini bile anlatmaya yetmeyen Türkçeleriyle televizyondan öğrenmeye çalışıyor olup biteni… Nana, Alzheimer hastası yaşlı bir kadına bakıcılık yapıyor... Adının değiştirilmesine, kendisine Ayşe diye hitap edilmesine, hiç bilmediği bir kentte, elinde sadece birkaç kentlisinin telefonuyla ayakta durmaya çalışırken, birdenbire yakalandığı savaş içini titretiyor. Tiflis’teki oğluyla bir kez konuşabildi telefonla, sadece yaşadığını öğrenebildi… Çevresiyle bağını giderek koparan yaşlı Alzheimerli kadın yine de farkında Nana’yı ağlatan durumun. O ağladıkça “Üzülme” diyor “Allah onları korur”. Ellilerinin başında Nana. Onu tanıdığımda yakasında, iki rozet vardı, biri oğlunun, diğeri gelininin. İkisiyle birlikte, kocası, teyzesinin çocukları, toplam altı yakınını trafik kazasında yitirmişti. Gelini beş aylık hamileydi. Nana da evinin kapısını bütün anılarının üzerine çekip, polis olan küçük oğlunu bir ev sahibi yapabilmek için çalışmaya Türkiye’ye gelmişti… Savaş, oğlunu da alırsa geriye ne kalacak Nana’dan? Dünya şimdi Nana’nın gözyaşlarından besleniyor, yarın bir başka kurban yaratacak kendine… Barışın azmettiricisi olmak çok mu zor? İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Olimpiyatları izlerken... Asuman Çetiner DÜNDEN BUGÜNE OLİMPİYATLAR Eski Yunanların Olimpia kentinde düzenledikleri tarihi oyunların başlangıcının MÖ 776 yılına dayandığı tahmin ediliyor. Başlarda erkekleri sadece koşuda yarıştıran spor faaliyetleri giderek önem kazandı. Ancak olimpiyatlar o zamanın insanları için yetenek yarışından çok bir dini ayindi, tanrıların babası Zeus ve Pelops adlı kahramanın onuruna düzenlenmekteydi. Oyunların en gözde dönemlerde, yarışmalar beş gün sürüyordu. O zamanki adıyla Hellas’ın (Yunanistan) her yerinden gelen katılımcılar, seyirciler ve hakemler kutsal koruluktan geçerek, kutsamalar yaparlar, Zeus tapınağına giderek oyunların kurallarına sadık kalacaklarına, onurlu oynayacaklarına dair ant içerlerdi. Tanrıların isteği doğrultusunda kazandığı düşünülen birinci için ödül, zeytin dallarından örülmüş bir taçtı. Roma İmparatorluğu’nun Yunanistan’ı alması ve dini çatışmalar sonucu olimpiyatlar hafızalardan silindi. Ta ki 1766’ya kadar. Arkeologlar bu tarihte yapılan kazılarda Olimpia kentini yeniden keşfetti. Avrupa, 1875’te Almanların önderliğinde yapılan büyük kazıların ardından eski günlerin romantikliğiyle büyülendi. Olimpiyat fikrini dünyaya yeniden tanıtan 1894’de Baron Pierre Coubertin oldu. Hedefi dünyanın her yanından gelen gençlerin karşılaşmalara katılmasını sağlamak, kurulacak ülkeler arası diyaloglar sayesinde dünya barışına yardımcı olmaktı. İlk olimpiyat 16 23 Haziran 1894’te Atina’da gerçekleşti ve oyunları düzenlemekle yükümlü Uluslararası Olimpiyat Komite’si kuruldu. Daha sonra olimpiyatların dört yılda bir, farklı bir ülkede düzenlenmesine karar verildi. G B irbirinin içinden geçmiş beş kıtayı temsil eden beş halka, 1920’den bugüne olimpiyatların simgesi. Sözünü ettiğimiz sadece bir spor aktivitesi değil, dünyanın tüm ülkelerinden insanları bir araya getirerek diyaloglar kurulmasını hedefleyen bir etkinlik ve dünya barışını temsil ediyor! Dahası, ülkeler için prestij, reklam ve ciddi bir gelir kaynağı, bu yüzden olimpiyatlara evsahipliği yapabilmek için ülkeler birbirleriyle yarışıyor. İstanbul’un da katıldığı bu yarışların son galibi ise Pekin. Çin bu şansı en iyi şekilde değerlendirebilmek için 40 milyar dolar masraf yaptı. Hazırlıkları 30 bin işçiyle son dakikada bitirerek olimpiyatı büyük bir gösteri ile açmayı başardı. Bütün bu gösteriş ve coşku, olimpik kutlamalar üzerine gölge düşüren kara bulutları gizleyemedi. Dünya basınında Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik siyasi güç gösterileri, diplomatik tepkiler ve sivil eylemler hâlâ birbirini izliyor. Bir yandan insan hakları, bir yandan din ve basın özgürlüğü, öte yandan Tibet’te yaşanan bağımsızlık mücadeleri... Çin’in yıllardır halı altına süpürdüğü bu kara lekeler, şimdi dünya basının manşetlerinden inmiyor. Amaç, Çin’in dünya gündeminde olması da fırsat bilinerek, yapılan baskılarla Çin’i reformlara zorlamak! Aslında olimpiyatlarda sporun yerini siyasi amaçlara kaptırması yeni bir durum değil. Tarihi spordan çok siyaset üzerinden yazıldı, rekorlar, birincilikler unutuldu, ama siyasi hamleleri unutulmadı. İşte bu tarihin kısa bir özeti… Birinci Dünya Savaşı sırasında iptal edilmesinden sonra yapılan iki olimpiyata da “saldırgan” Almanya davet edilmedi. Ta ki 1936’ya kadar... Güven ve yeni bir şans isteyen Almanya bu tarihte oyuna yeniden döndü, hem de evsahibi olarak. Böylece Berlin’de kutlanan yarışmalar Almanya’nın imajını düzeltmek üzere faşizmin aleti oldu. Olimpiyatları kullanarak kendilerini dünyaya medeni olarak tanıtmak isteyen Nazi rejimi, tüm Yahudi aleyhtarı parolaları görünürden kaldırttı, hatta Yahudilere yapılan takipleri durdurdu. Olimpiyatların doğduğu Olimpia’daki stada giriş kapısı. Olimpiyatlar, faşizme de alet edildi. Almanya, 1936. Olimpiyatların son ev sahibi Çin, dünyanın her yerinde yapılan “Tibet’e Özgürlük” eylemlerinin hedefi. Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşad Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergicumhuriyet.com.tr Münih’teki olimpiyatlar kana bulandı. 1968’deki madalya töreninde sıkılmış yumruklar... İş sahası da yaratan yarışmalar, Birinci Dünya Savaşı’nın açtığı ekonomik felaketi yaşayan Almanya’da, Hitler’e popülerlik kazandırmaya yaradı. Nazi rejimi, Alman halkının ve liderinin birliğini yansıtarak, yeniden ayaklanan ülke imajıyla dünya medyasında güç gösterisi yaptı. 1968 Ekim’inde Meksika’da düzenlenen olimpiyatlar da lanetli bir gökyüzünün altında gerçekleşti. Yarışmalara 10 gün kala Meksika şehirinin Tlatelolco semtinde sosyal devrim için yollara dökülen 500 öğrenci öldürüldü. Başbakan Gustavo Diaz Ordaz askeriye ve gizli teşkilatlara eylemi bastırma emrini vererek kanlı katliamın sorumlusu olarak tarihe geçti. Aynı yıl iki Afrika asıllı Amerikalı, Tommie Smith ve John Carlos, ödül töreninde bir ellerine siyah eldiven geçirerek, yumruklarını havaya kaldırınca oyunlardan men edildiler. Siyah eldiven Amerika’da yaşayan siyahilerin eşit haklar çabasını, “Black Power”ı simgeliyordu. Uygunsuz bulunan bu hareket sonucunda, ABD’ye yarışmacılarını oyunlardan çekmesi için baskı yapıldı. Münih olimpiyatları ise hâlâ pek çok kişinin belleğinde. Bu, belki de tarihin en lanetli olimpiyatıydı. Filistin Halk Kurtuluş Ordusu adına eylem yapanlar İsrail’in Orta Doğu politikasını protesto etmek için Alman havaalanında İsrail olimpik takımının 11 üyesini kaçırdılar. Kurtarma çalışmaları, tüm reyhinelerin, beş eylemcinin ve bir polisin ölümüyle sonuçlandı. Bu kanlı hadiseyi konu alan filmler yapıldı ve o zamanın uluslararası olimpiyat komite başkanı Avery Brundage’nin oyunların devam etmesi için söylediği “The games must go on/Oyun devam etmeli” sözü hafızalara yerleşti. Atlanta’da yapılan 1996 olimpiyatları da bomba saldırısıyla sarsıldı. Centennial Olympic adlı parkta gerçekleşen olayda, iki kişi öldü, 111 kişi yaralandı. Bombalı saldırıyı düzenleyen “Christian Identity” adlı örgütün sempatizanı Eric Robert Rudolph’tı. Örgütünün amacı ise Anglo sakson Kuzey ırkının tanrı tarafından üstün ırk olarak yaratıldığını dünyaya benimsetmekti. Olimpiyatlar saldırılar kadar siyasi boykotların da arenası oldu. Macar halkının ayaklanmasının Sovyet Birliği tarafından kanlı bir şekilde bastırılmasını kınamak için, Hollanda, İspanya ve İsviçre 1956’da Melbourne’da gerçekleşen oyunları boykot etti. Aynı yıl Süveyş krizi yüzünden Mısır, Irak, Kamboçya ve Lübnan olimpiyatlara katılmama kararı aldılar. 1980 ve 1984’te, soğuk savaşın karşı kutupları ABD ve Sovyet Birliği de anlaşmazlıklarını olimpiyatlara taşıdılar. 1980’de ABD’ye siyasi sadakat gösteren toplam 65 ülke Moskova’daki olimpik yarışmalara katılmadı. Gösterdikleri gerekçe ise Sovyet Birliği’nin Afganistan’a girmesiydi. Bir sonraki olimpiyatlar 1984’te Los Angeles’ta düzenlendi, bu sefer boykot sırası Sovyetler Birliği’ndeydi, 15 Doğu Blok ülkesi oyunlara katılmadı. Gerekçe ise, ABD’de kendi yarışmacılarının güvenliklerini sağlayamayacaklarıydı. 1988’de Kuzey Kore, Güney Kore’nin başkenti Seul’de yapılan olimpiyatlara katılmadı, ortak ev sahibi olarak gösterilmemesini bir saygısızlık olarak nitelendirdi. Kuzey Kore’ye yakın olan üç ülke, Etiyopya, Küba ve Nikaragua da Kuzey Kore’ye yan çıkarak boykota eşlik ettiler. G Olimpiyat saf spor mu demek? 114 yıllık tarihine bakarsak, bu sorunun yanıtı “evet” değil. Olimpiyatlar yapıldıkları ülkeler için hem reklam, hem bir gelir ama en çok prestij kaynağı. Saldırılar olsa, boykotlar yapılsa da Organizasyon süreci Çin’in başını çok ağrıtsa da bu yıl dünya Pekin’de buluştu, yine spor değil, küresel siyaset bir kez daha gözler önüne serildi… C MY B hemen hemen her ülke aday. Türkiye, İstanbul da buna dahil.... C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear