23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 20 TEMMUZ 2008 / SAYI 1165 “Birinci kaynak”tan Türk sinemasının kadınları... Eskiden sinema kitapları yok denecek kadar azdı, filmler çoktu, şimdi yayımlanan çok sayıda sinema kitabı var, filmler az… Böyle düşünüyor Agah Özgüç. Türk sinemasının belleği olarak tanınması boşuna değil, şimdi de Türk sinemasının kadınlarını kaleme aldı, Muhterem Nur’u, Türkan Şoray’ı, Filiz Akın’ı, Müjde Ar’ı ve diğerlerini… Müjde Arslan “Sinemamızla ilgili herhangi bir gerçeği araştıranlar, onun kitaplarına başvurmadan yapamazlar. Onun belgelerini karıştırmadan sinemamızı anlamanız ve doğru bir değerlendirme yapmanız olanaksızdır,” demişti Mahmut Tali Öngören, Agâh Özgüç’e verilen Aziz Nesin Emek Ödülü’nü sunarken. Bu sebeple “birinci kaynak” demek doğru olur Agâh Özgüç için. Türk sinema tarihini birinci elden yaşadı. Bugün bir tarih olan filmlerin çoğunun setlerinde bulundu: günümüzde DVD izleyerek sinema yazarlığı yapan gençlerin aksine, o filmleri atmosferleriyle perdede, zamanın seyircisiyle izledi. Bu sebeple anlatacak çok anekdotu, yazacak çok kitabı var. Bono karşılığı film çekilen yılları, Birinci marka sigaralarının arkasına yazılan diyalogları, Yılmaz Güney seyircisini, “aile filmleri” seyircisini, sinemanın gün ben gün değişimini, seyircinin dönüşümünü yaşadı. Agâh Özgüç şimdi de Türk Sinemasının Kadınları’nı yazdı. Agora Kitaplığı’ndan yayımlanan kitap, ilk yıllarından günümüze sinemadan geçen kimi starlaşmış, kimi karakter oyuncusu olmuş, kimi vamp, kimi şehirli, kimi saf köylü kızı oynamış oyuncuları anlatıyor. Özgüç, şimdi 76 yaşında. Hâlâ her sabah Feneryolu’ndaki evinden Beyoğlu’na geliyor: Tüm sinema kurum ve şirketlerini geziyor: Vizyona giren filmleri takip ediyor; Türk sinemasını her gün yeniden yazıyor. Biz de buluştuk ve sinema tarihinin yazımını, kadın oyuncuları ve yeni projelerini konuştuk. Türk sinema tarihinin yazımı ne durumda sizce? Nijat Özön bu konuda başlangıcından 1960’lara kadar olan dönemi anlatan önemli bir kaynak hazırlamış. Onlar bu işlerin tanıkları aslında, onlar olmasa kim yazabilirdi ki? Herkes gitti, çünkü. Türk sinema tarihinin yeniden yazılması gerekir, ama bunun önemli zorluğu var; yeni kuşak maalesef bütün eski Türk filmlerini televizyonda gösterilen filmlerle sınırlı biliyor, oysa bu filmlerin yeniden izlenmesi gerekir. Fakat, altı bin filmin iki binden fazlası kayıp. Ne olduğu bilinmiyor. Kamyonlarla denize atılmış, depo yangınlarında gitmiş. Kimisi kiloyla satmış, kurşuna eklenmiş, ayakkabı bağcıklarının süsü yapılmış. Yapılan değerlendirmeler artık günümüzde geçerli değil, örneğin Susuz Yaz yeniden yazılmalı. Bir Agah Özgüç, Muhterem Nur’un (solda) kadın seyirciyi sinemaya çeken ilk kadın oyuncu olduğunu söylüyor... Agah Özgüç, Fatma Girik’le birlikte... de tüm Türk sineması 56 yönetmen üzerine kurulu, oysa öyle enteresan yönetmenler var ki, iyi ama kötü, onların da yazılması gerekir, Muharrem Gürses, üzerine kitap yazılacak bir yönetmen; çünkü halkı en iyi tanıyanlardan, Ertem Eğilmez de çok önemli. Son birkaç yıldır özellikle akademisyenlerin çok sayıda sinema kitabı yayımlandı. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok enteresan bir durum, filmden çok kitap yayımlanmaya başladı, çok iyi kitaplar basılıyor ve çok okunuyor. Bana sorarsanız beni Türk sinemasıyla ilgili, örneğin Atıf Yılmaz üzerine bir araştırma kitabı ilgilendiriyor. Önce ülkenin sineması araştırılmalı. Akademisyenlerin yazdığı kitapların sorunları zor okunmaları; okumakta zorlanıyorsa okur, bu tehlikelidir; uzaklaştırabilir de. Biz kaynak bulamıyorduk. 1960’larda Nijat o kitabı çıkardığı zaman çok zorlandı. O dönemde, o dönemi yaşayanlar vardı, bugün, kaç tane film çekildiğini gerçekten kimse bilmiyor, kimse de ilgilenmiyor. Türkiye’de sinema yazarlığının da bir önemi yok; ne maddi ne de manevi açıdan. Buna rağmen bunca yıldır bu işi bir gün bile aksatmadan sürdürmenizi neyle açıklıyorsunuz? Herkes bir şeyi seviyor, kimisi müzik yapıyor, kimisi resim. Ben de sinema tarihçiliği yapıyorum. 300 filmin çekildiği yıllarda her gün Yeşilçam’ın unutulmaz kadın oyuncusu Belgin Doruk. aşağı yukarı dört sete gidiyordum, sabahlara kadar. Eğer ben bunları dışarıda yapıyor olsaydım, çok büyük katkıları olurdu. Türkiye’nin ulusal bir sinema müzesi yok. İnternet sağlıklı değil; ben yanlış yapıyorum mesela, o yanlış dolaşıyor internette, sonra yerleşiyor. Çünkü belgelerde yanlışlık var. Onun için mümkün olduğu kadar bunları düzeltmeye çalışıyoruz, bu son kitapta da bunu yaptım. Hangi yapımcı kaç film çekti yok, buna önem vermemişler. Yeni kitabınız Türk Sinemasının Kadınları’nı nasıl hazırladınız? Eskiden Ses mecmuası vardı; genelde aktrislerin söylemediklerini söyleterek, onlara mal ederek, abartarak Yeşilçam’ın kadınlarını anlatırdı. Benim burada yaptığım, kadın oyuncuların hangi filmlerde hangi tipolojilerle yer aldığı. Tabii ki bu geliştirilebilir, önemli olan temel özelliklerini ve niteliklerini doğrudan yazmak. Zor bir iş, röportaj yapıyorsunuz ilk filmini hatırlamıyor ya da yanlış hatırlıyor, oysa ondan önce çevirdiği bir iki film var, onları atlıyor... Çok ilginç bir olay, Sezer Sezin isminin olduğu bir afiş var ama o filmde oynamamış. Müjde ilk filminin “Köçek” olduğunu söylüyor. Hâlbuki onun Fikret Hakan’la yaptığı bir filmde, küçük bir rolü var. Ben izlememiş olsam, siz bilmeseniz bu böyle gidecek. 12 star oyuncu ön planda olsa da, kitabınız aynı zamanda Türk sinemasının kadınlarının tarihi de diyebilir miyiz? Evet. Bu günümüze kadar tüm kadınların tarihini içeriyor, bunu yapmamış olsaydım, kimsenin ne film çekildiğini bilmesi mümkün değildi. Kimi dönemlere ayırıp ilk yıllardan günümüze kategorize ettim; bu sayede kadın oyunculuğun dönüşümü, sinemadaki kadın karakterin değişimini de görmek mümkün. 60’larda oynayan kadınların olgunluk çağı filmlerini de yazdım. Türk sinemasında kadına yaklaşım nasıl sizce? Eskiden kadınlar hep “genç kız” ve “ebedi bakire” olarak sunulmuşlar, yavaş yavaş bu aşıldı. Muhterem Nur, ilk defa kadın seyirciyi sinemaya getiren kadındır. 1.55 boyunda dikkat çekmeyen ama halktan biri. Türkan Şoray çok alımlı, abartılı bir güzelliği olan bir kadın, o her yerde dikkat çeker. Ondan önce femme fetale’ler vamp kadın tipleri vardır, ama Leyla Sayar hem vamp hem star oldu. Filiz Akın, çok derin izler bırakamadı. Hülya Avşar, Yeşilçam geleneğinin dışında bir kadın. Müjde Ar, Türk sinema tarihinde en fazla yararı olan, seyirciyi yönlendiren bir rolü oynadı, biraz Yılmaz Güney gibiydi. Bütün kadınların sinemaya ve seyirciye katkısı oldu… Bu kadınlar biraz da erkek senaristlerin, yönetmenlerin zihnindeki, erkek seyircinin istediği kadını oynadılar… Kadın temsili nasıl gerçekleşti? Biz genelde maço bir topluluğuz. Bu kadınlar da hem sinemada hem özel yaşamlarında sömürüldü, ama bu işi dışarıdan biri yazamaz, içeriden birinin yazması gerekir. Kadın imgeleri diye kitaplar yapılıyor, fakat onlar bir akademisyen gözüyle yazıldığında gerçek ortaya çıkmıyor. G Seni seviyorum anne Müge Serçek H çalıştım. Şiddet toplumsal bir sorun, kimse gözünü kapayamaz. İşçiler de, profesörler de, milletvekilleri de şiddet uyguluyor, şiddetin “statüsü” yok! Ben de zamanında şiddet bağımlısıydım, çeşitli terapiler gördüm ve bu bağımlılıktan kurtulduktan sonra, aluk Piyes’i daha çok televizyon dizilerinden tanısak da, benim gibi çocuklara yardım etmeyi öğrendim. Çocukların yanında o sadece bir oyuncu değil, aynı zamanda yönetmen ve olabilmek için hukuk okudum, ama şiddetin zararlarını anlatabilmek senarist. Yazıp, yönetip, oynadığı üç kısa filmin için en güzel araç bence sinema. Benimle aynı kaderi paylaşan ardından şimdi ilk uzun metrajlı filmi “Barut”u çekiyor. çocukların seslerinin duyulması gerekiyordu. Köln doğumlu Haluk Piyes profesyonel Thai boks ve boksla Seslerini duyurmak için neden bu kadar kazandığı parayla hukuk eğitimine devam beklediniz? ederken 1995’te Avrupa’nın en büyük yetenek Bu filmi çekmeyi çok daha önceden kafama yarışması “Face of the Year”a katılmış ve Haluk Piyes, koymuştum, bir müddet oyunculuk yapıp para kazanarak America Film Institute’de senaryo, biriktirdim, yakaladığım ilk fırsatta çekimlere yönetmenlik eğitimi alma şansını yakalamış. “Barut”ta başladım. Ekibim çok büyük bir özveriyle Sonrasında Almanya’da kült filmler arasında çalışıyor, herkes seferber oldu. Filmi çok küçük yerini alan “Kanak Attack”da başrol oynamış... şiddet gören bir bütçeyle çekiyoruz, insanlar bütçeyi Piyes, 16 yaşından beri şiddet eğilimli ve madde çocukları öğrendiklerinde çok şaşıracaklar. bağımlı çocuklara sosyal danışmanlık yapıyor. “Şiddet bağımlısıydım” dediniz; kendi Zamanında kendisi de şiddet eğilimli olan Piyes, anlatıyor. Şiddet içinizdeki şiddeti nasıl fark ettiniz? bunun farkına varıp kendini şiddetin pençesinden Şiddet kullanmadan gününü geçiremeyen bir uygulayanları da kurtarabilmiş. Şimdi “Barut” filmiyle, şiddetin aile çocuktum. Bu, bana yapılan şiddete verdiğim içinde başladığına dikkat çekiyor. kendileriyle tepkiydi ama daha sonra şiddet bağımlısı oldum. Filminizin konusu şiddet. Siz de Birine selam verirken omuzuna hafifçe vurmak geçmişinizde şiddeti yoğun bir şekilde yüzleştiriyor. bile bir şiddet göstergesi aslında... Kendimdeki yaşamışsınız. Filmde kendi hayatınızdan mı O ise öfkesiyle şiddetin farkına varmam da, hayatımda en çok beslendiniz? sevdiğim insana, benim için acılar çeken anneme “Barut” toplumsal şiddeti anlatıyor. Şiddet annesi bir kere bile “Seni seviyorum” demediğimi fark öncelikle insanların evinde başlıyor. İnsanların etmemle oldu. Öfkeyle sevgi birbirine yapışmış yaşadıkları ne kadar acı olursa olsun, aile sayesinde ve öfke sevgiyi ezmiş, bunu aşmanın tek yolu bireyleri birbirlerine sevgilerini göstermeliler. yüzleşmiş. sevgiyi tekrardan ön plana çıkarmaktı. Anneme Bunu yapabildiklerinde ters giden çarkı “Seni seviyorum” dedim ve hayatım değişti. kırabilirler. Ben de filmde bunu anlatmaya “Barut”un yönetmeni, senaristi, oyuncusu Haluk Piyes. Sanırım oyunculuğun da bu noktada katkısı olmuş. Beni şiddetin pençesinden kurtaran en önemli şey oyunculuk oldu. Bu sayede duygularımı insanlarla paylaşabilmeyi öğrendim, kendimce oyunlar oynayarak başka bir dünyaya kaçıyordum. Yaptığım sosyal danışmanlığı daha fazla kişiyle buluşturarak, içimdeki sinema sevgisini birleştirmeye çalıştım. İçinde yer aldığım projelerin hemen hepsinde bir soruna değinmeye çalıştım. Filmin hem yönetmeni, hem senaristi hem de başrol oyuncususunuz, zor olmuyor mu? Başrol için alt tabakadan yetişmiş bir oyuncu aradım, ama bulamadım. Bu rolü oynayacak insanın çok samimi olması, fazla oyuna kaçmaması gerekiyordu... “Şiddetin zararlarını” daha fazla insana anlatabilmek için sinema yerine televizyon dizilerini tercih edebilirdiniz... Daha önce çektiğim “Pusat” dizisiyle bunu yapmaya çalıştım. Türkiye’ye geldiğimde beni en çok şaşırtan, burada yaşayanların çok fazla silah ve şiddet zaafı olmasıydı. Biz de madem insanlar şiddete bu kadar düşkün, içlerindeki şiddeti spora çevirelim ve insanları spora yöneltelim dedik ve varoşlardan çıkan bir boksörü anlattık. Bu filmi de dizi yapabilirdik ancak dizinin formatı, akışı, matematiği farklı. Diziyi uzatmak ve daha fazla izlenebilir kılmak için araya daha farklı ve bana göre etik olmayan şeyler sokmak gerekiyor; entrikalar, saçma kavgalar... Televizyon reytinge endeksli... Ben çektiğim filmi sadece bir kere halkın takdirine sunmak istiyorum. Bu filmden sonra anlatacağım daha o kadar çok şey var ki... Yurtdışında birçok filmde oynamış ve festivallere katılmışsınız; neden Türkiye’de film çekmek istediniz? 1980’lere kadar çok güzel bir dil oluşturmuşuz, daha sonra birden bire bu yok olmuş. Şimdi ya “acı”tasyon için, ya da yurtdışında ödül almak için film yapılıyor. Ülkemizdeki insanların sorunlarına değinen filmler yok. Ne kadar yurtdışında bir şeyler yapmış olsam da ben burayı, kendi toprağımı anlatmak istiyorum. Kadrajım, matemetiğim evrensel olur, ama kendi ülkemi anlatacağım. Sırada ne var? Bundan sonraki konu “Anadolu Rüyası” olacak. Hepimizde bir Batılılaşma söz konusu, Amerikan rüyası peşinde konuşuyoruz. Bu rüya ne zaman gerçek olur? Çok paran olduğunda! Ama bu sadece etikete verilen bir değer, başka bir şey değil. En güzel rüya sevdiklerine duygularını belli edip, “Seni seviyorum” dedikten sonra gerçekleşir. Bunun için kültürel kök, dil, din, ırk hiç önemli değil. G C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear