Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
28 ARALIK 2008 / SAYI 1188 7 Haksızlığı kabullenmek ihanettir Ali Deniz Uslu lke ülke dolaşıp sokak müziği yapan Tolga Burkay, 2005 yılında söz ve müzikleri kendisine ait ilk solo albümü ”340 m/sn”yi yayımladı. Şimdi, üç yıl aradan sonra da ikinci albümü “Renk Körü” ile geri döndü. “Renk Körü” 12 şarkıdan oluşuyor; şarkıların 11 tanesinin söz ve müzikleri Tolga Burkay’a ait. Diğer şarkı ise “Dostum Dostum”un farklı bir yorumu. Burkay, ilk albümle ikincisi arasındaki üç yıllık arada çok şeyin değiştiğini söylüyor, bu gecikmenin nedeni olarak da hızlı şarkı yazamamasını ve yazdıklarını kolay beğenememesini gösteriyor. Zamanın gerisine düşmesinin bir sebebi de uzun stüdyo süreci. “Renk Körü” albümünün üç Ü Kanatlılar” şarkısını 14 yıl sonra oğul Bush Irak’ı işgal ettiğinde ilk albümüne almıştı. Aynı yıl, Japonya’da Hiroşima’ya atom bombası atılışının 60. yılı anma etkinliklerinde, ”1945” adlı şarkısını Japon müzisyenlerle birlikte seslendirmişti. Ancak, bu albüm içsel bir hesaplaşma, Burkay’ın deyimiyle “Kendine tekme tokat girişme”. Burkay, “Önümüzdeki sürecin sağlığı için kendimle olan derdimi halletmem gerekiyordu. Dışarıdan nasıl anlaşılıyor bilmiyorum, ama ‘Renk Körü’ ciddi bir özeleştiri” diyor. Bencilliğini, kızgınlığını ve hoyratlığını eleştiriyor, nereye gittiğini de sorguluyor. Bunu yapmakta biraz da geç kaldığının farkında. Albüm, ismini ise içindeki bir şarkıdan almıyor, çünkü bu müzisyenin kendine koyduğu bir tanı. Burkay’ın şarkılarında aşk çok sınırlı, elbette bu âşık olmadığından değil. Çünkü onun, aşkın müzikte, sinemada Tolga Burkay’ın ikinci albümünün adı “Renk Körü”. Bu isim, Burkay’ın hayatla muhasebesini yaptıktan sonra kendine koyduğu bir teşhis. Müzisyenin yeni şarkılarında aşk yok. Elbette bu âşık olmadığından değil. Sadece aşkı müzikte kullanmanın kolaylık olduğunu düşünüyor, mesafesi de bundan... yapımcısı var, biri Burkay, diğerleri de grup üyeleri Can Alper ve Hakan Caneroğlu. Tolga Burkay’ın yeni albümü daha anlaşılır bir modern rock tarzına yakın. Ona göre bu geçiş ilk albümdeki teknik hoşnutsuzlukların giderilmesi. Burkay değişikliği seviyor, ama yeni şeyler denerken de eskiye bağlı kalıyor. Sonuçta her albüm bir proje, yani üstünde ciddi tartışılan bir çalışma. Burkay da albümdeki şarkılar için, “Ekip olarak her şeyi hemen beğenmedik, ilk halleri çok değişti. Hepimizin ‘evet’ dediği zaman ‘işte oldu’ dedik” diyor. Müzisyen ilk albümünde başkalarına dair hikâyeler anlatıyordu, savaş ve yoksulluktan bahsediyordu. Irak savaşına göndermeler yaparken Baba Bush Irak’ı işgal ettiğinde yazdığı “Demir anlatılış biçimiyle ilgili dertleri var, “Aşkla ilgili bir şeyler yazarken ayaklarım geri geri gidiyor. Aşk sığlık oldu, ben etrafımda o kadar aşk görmüyorum. Müzikte aşkı da biraz kolay buluyorum. Başımızı duvarlara vurarak aşk yaşıyoruz, ya da yaşadığımızı aşk sanıyoruz”. Kısacası bu çalışması aşka epey mesafeli, daha çok kişisel bir yol hikâyesi. Albümün açılış şarkısı, Dersu Yavuz Altun’un uzun metrajlı filmi ”Münferit”in soundtracki “Dünya”. Hareketli, akılda kalıcı ve ironik bir şarkı bu. Sözlerinde, “Gördüklerim şaşırtmaz oldu, galiba alıştım sana dünya” diyor. Burkay, bunu da; “Evet, orada bir yenilgi var, kabulleniş. Dünya benim de işimi bitirdi. Kapitalizm canımıza okudu, ama eylem yok! Çünkü menfaatlerini çok güzel kullanıyoruz, yani nimetlerini kullanıp arkasından küfür ediyoruz. Her gün onlarca insan ölüyor, en iyi ihtimalle ‘tüh’ diyoruz. İşte ben bunun çelişkisini ve ikiyüzlülüğünü anlattım” diye açıklıyor. İşte “Dünya” parçası bu çıkarcı mağlubiyeti, sistemin tatlarını kullanma riyasını kendine meşru görenlere adanmış. Sohbetimiz devam ederken söz Yunanistan’da polis kurşunuyla ölen Alexandros’tan da geçiyor. “Gençler haklarını aramak için bir ülkeyi ateşe veriyor. Bizde polis kurşunu sürekli can aldı, alıyor. Kimseden ses çıkmıyor. İnsanlar işine gelmedikçe bunları asla kabullenmez” diyor, “Haksızlığı kabul etmek asıl ihanettir”. Burkay, albümünün özetini ise “Beklediğim Gemiler” isimli şarkısındaki “Çalınmış hayatlardan ibaret zaman” mısrasıyla veriyor. Albümde bir de defalarca yorumlanan “Dostum Dostum” coverı var, bu sefer ciddi bir yorum farkından bahsetmek mümkün. Burkay: “Cover demek bir şarkıyı daha sert çalmak anlamına geliyor bizde. Yorum dediğimiz şey ise onu kişinin kendisinin yapmasıdır.” Albümün konukları da var; Üçnoktabir’in solisti Melis Danişmend, Kurban’ın bas gitaristi Kerem Tüzün ve geçen hafta onuncu sanat yılını kutlayan Öztürk İlmaz. Tolga Burkay şimdiden üçüncü albümünün hazırlıklarına da başladı. Müzisyenin yeni albümünün teması çarklar. Çalışmalarını yarıladığını söyleyen Burkay bu albümünde sistemin insanları sıkıştıran, ezen, cenderesine alan çarklarının üzerinden derdini anlatmayı deneyecek. G “Güle güle”: Omara Portuondo Zekeriya S. Şen ueno Vista Social Club mucizesi gerçekleşeli on yıl olduğunu tasavvur etmek oldukça zor. Özellikle bu efsanevi ekibin tek bir albüm yayımlayıp çok kısa bir süre konser verdiğini ve aslında şans eseri bir stüdyo projesi olarak ortaya çıktığını düşünürsek bu başarının önemi daha da bir belirginleşiyor. Bir daha bu efsanenin gerçekleşemeyeceği gerçeği içimizde buruk bir hüzün oluştursa bile, BVSC’den türeyen artık aramızda olmayan İbrahim Ferrer, Ruben Gonzalez ve Compay Segundo’nun solo çalışmaları biraz olsun biz dünya müziği severlerin içine su serpiyor. 78 yaşına dayanan Omara Portuondo ise BVSC’nin tek kadın üyesi olup solo kariyer özelliğini devam ettiren son halka. Sanatçı dört yıl sonra geçen ay çıkarttığı “Gracias” adlı yeni çalışması ile bu diyardan göç eden tüm BVSC emektarlarına şükranlarını sunuyor. B “Gracias” Omara Portuondo’nun altmış yılı aşan müzik kariyerinin yörüngesini çizen özel parçalardan oluşan bir çalışma. Profesyonel müzik kariyerine 1940’ların Havana’sında Cuarteto las d’Aida ve Orchesta Aragon ile başlayan sanatçı, bu süreç zarfında sürekli müzik üretti. 1959’da, ilk solo albümü “Magia Negra” ile Küba geleneksel müziği ve Amerikan caz standartlarını buluşturdu. Prodüktör Alé Siqueira ve Swami Junior desteği ile bir araya gelen Kübalı sanatçıların desteğiyle ortaya çıkan “Gracias”, Omara’nın nostaljiye getirdiği modern dokunuş… Omara “Gracias”ta kendisini en çok etkileyen Küba ve Brezilya şarkılarına yer veriyor. Albümde dikkat çeken birkaç çalışma arasında, Brezilyalı sanatçı Chico Buarque düeti “O Que Sera” ve Pablo Milanes ile yapılan düet “Amame Como Soy” var. Özellikle ikinci parçanın sözleri adeta tüm albümü yansıtıyor: “Beni olduğum gibi sev… Ben senin ruhuna uzanmak istiyorum…” Değeri pek fazla bilinmeyen Kübalı genç piyanist Roberto Fonseca’nın katkısı oluşan “Adios Felicidad” (Elveda Mutluluk) adlı parça da dinleyenlerin derinliklerine uzanıyor. Torunu Rossio ile birlikte kaydettiği “Cachita” ise sanatçının müziğinin kuşaktan kuşağa aktarımının yansıması. AfroKüba aranjmanlı “Drume Negrita” adlı ninninin nakaratı geleneksel bata vurmalı çalgıları kontrolünde süsleniyor. Bu, sanatçının son eseri olduğu anlamına mı geliyor kim bilir.. ama şu bir gerçek ki yetmiş sekiz yaşında olmasına rağmen Omara deneysel özelliğini hâlâ koruyor. Asla yorulmayan, şöhretinin gölgesine sığınmayan Omara Portuondo, son üç yıldan beri yaşına bakmaksızın sürekli dünyayı turluyor. Her konserinin biletleri neredeyse yok satan ve coşkuyla karşılanan sanatçı, özellikle konserlerindeki muhteşem bulaşıcı büyüsü ile her dinleyeni etkilemeyi sürdürüyor. Kıtalar arasında zikzaklar çizip Küba kültürünün elçiliğini yapan bu olgun müzik emekçisinden daha çok üretimler dinlemek umuduyla. Ancak şimdi “Gracias”ın keyfine bakma zamanı… G muzik@tikabasamuzik.com “Beni olduğum gibi sev” diyor, “Ben senin ruhuna uzanmak istiyorum…” Omara Portuondo dört yıl aradan sonra çıkardığı “Gracias”ta, müziğe, hayranlarına ve hayata hem teşekkür hem veda ediyor... Omara “Gracias” albümünde de kendisini en çok etkileyen Küba ve Brezilya şarkılarına yer veriyor. C M Y B Piyano ve kadın vokalin uyumu... arah Bareilles’in Grammy Ödülleri’nde “Yılın Şarkısı” ve “En İyi Kadın Pop Vokal” dallarında aday şarkısı “Love Song”un yer aldığı “Little Voice” albümü Türkiye’de yayımlandı. Bareilles, ilk albümündeki çıkış parçası “Love Song” ile dünya ve Türkiye radyolarında büyük ses getirmişti. Genç müzisyen önceleri Norah Jones ve Fiona Apple ile karşılaştırıldı. Ne de olsa bir piyano ve kadın vokal yan yana geldiğinde ilk akla gelen isimler onlardı. Gerçi Bareilles bu durumdan hiç de rahatsız değil, bu eleştirel benzetmelere, “Norah’nın ince zekâsına, Fiona’nın etkileyici sözlerine hayranım. Ancak müziğimdeki o eğlenceli kısımlarda Elton John ve Ben Folds’dan ilham alıyorum. Ayrıca Radiohead, The Police ve Bjork de sözlerimi yazarken bana yol gösterdi. Bob Marley ise daha iyi bir insan olmayı istememi sağlayan müziği yarattı” diyerek karşılık veriyor. Hareketli piyano dokunuşları, eğlenceli yumuşak ritimleri ve güçlü kadın vokali ile dinlenebilir bir müzik yapan Sarah Bareilles‘in albümündeki öne çıkan diğer şarkılar ise, “Vegas”, “Bottle It Up” ,“Morningside”, “Love on the Rocks”, “City” ve “Gravity”. G S C MY B