Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 5 5/7/07 14:43 Page 1 PAZAR EKİ 5 CMYK 8 TEMMUZ 2007 / SAYI 1111 5 PAZARIN PENCERESİNDEN BİRSEN KAYA Avantür filmlerin yönetmeni Birsen Kaya 1970’li yıllarda, daha çok erkeklerin izlediği avantür filmler çekti, Vur Kır Geç, Bitirim Kemal, Killing Ölüm Saçıyor... Yeşilçam’ın ilk hamam sahnesi çeken yönetmeni oydu. Erkek oyunculara nasıl dövüşeceklerini de o gösteriyordu. Sonra sinemaya küstü, ama aklında hâlâ aşkla karışık avantür film çekmek var... Şükran Yücel Fotoğraf: Uğur Demir Güneş ufuktan şimdi doğar mı? Selçuk Erez Kaç zamandır gidip geliyor sancılar: Ne kadar uzun sürdü bu doğum! Kadın, bağırmadan, söylenmeden nasıl çekiyor bunu? Daha kaç saat, kaç gün dayanabilir bu işkenceye, her saniyesi yıl kadar uzun? Başladığında biz ne umutlu, ne hevesliydik: Çocuklar gibi şendik, “Güneş, ufuktan şimdi doğar!” diyorduk. Şimdi mi doğar? Güneşin ufuktan doğması çok gecikti! Artık, kuşkulu, hatta birbirimize söylemesek deAnanın sağlığından bile emin olamadan kapıda bekliyoruz. “Neden uzun sürdüğünü o kadar çok tartıştık ki “Bize bunu değil, nasıl biteceğini anlat!” diyoruz bu konuda söz açanlara. Ve konuştukça anlıyoruz ki çok yanılmışız: Ananın gözyaşlarını bastırıp acısını böyle sessiz, itirazsız çekmesi, eskiden sandığımız gibi, kadınlara yakışan bir alçakgönüllülük değilmiş.. Mutlu sonu gelmez kılan, yıllardır doğacak güneşe böyle hasret çektiren, onun bu sessizliği, bu boyun eğmişliğiymiş! Neredeyse tan ağaracak.. Bağır be kadın ! Sessiz durma artık, böyle bekleme! Kalk, bağır, isyan et, her taraftan duyulacak bir avazla doğur çocuğunu! V ur Kır Geç, Bitirim Kemal, Killing Ölüm Saçıyor, Kanunsuz Yaşayanlar, Kirli Eller, Sana Allah Acısın, İntikam Derler Adıma, Kanlı Kader, Hedefte Beş Adam, Dadaş Rıfat... Birsen Kaya’nın 1970’li yıllarda yönettiği filmlerden bazılarının adları... Kaya daha çok erkeklerin izlediği vurdulu kırdılı avantür filmlerin yönetmeniydi. Yönettiği filmlerin senaryolarını da kendisi yazıyordu. Tam anlamıyla bir sinema emekçisiydi, bir set işçisi gibi her işi yapıyor, kamerayı, aküyü taşıyor, filminin montajına, dublajına kadar her şeyiyle ilgileniyordu. 200’e yakın filmde de reji asistanlığı yapmıştı, ama şimdi ne bir emekli aylığı var, ne de bir sosyal güvencesi. Sinemaya ve Yeşilçam’a bir dönem küsmüş de olsa, kimseden bir şey beklemediğini söylüyor. O beklemiyor, ama sanatçısına sahip çıkması gereken birileri daha da iyisi kurumlar olması gerekmez mi? Birsen Kaya kırgınlığına rağmen sinemayı çok özlüyor. Sağlığı el verirse yine senaryo yazıp kameranın arkasına geçmeyi hayal ediyor. Sinemaya nasıl başladınız? 64 senesinde Artist mecmuasına muhabir olarak başladım. Bugünkü deyişle paparazziydim. Röportajlar yapıyordum oyuncularla. Agah Özgüç ve Ülkü Erakalın’la aynı kadrodaydık. Bir sene sonra Artist mecmuası Artist Film’i kurdu. Bir müsabaka yaptı, Filiz Akın, Cüneyt Arkın seçildi. Halit Refiğ, Gurbet Kuşları’nı çekiyordu Artist Film için. Ben de sürekli setteydim. Çetin İnanç da 1. asistandı. Ben sürekli Çetin’e “Bana öğretsene” diyordum. İlgim Halit Bey’in dikkatini çekmiş, beni çağırdı, “Sen çok ilgilisin, hadi Çetin’e asistanlık yap”, dedi. Öyle başladım. Birçok filmde asistanlık yaptım. Uçan Süpürge’nin ilgisi, sevgisi yaşattı. Bu hastalık bende unutkanlık yaptı. Şimdi tedavi oluyorum. Kanseri yendim, inşallah bunu da yeneceğim. En çok hangi filmlerinizi beğeniyorsunuz? Kanlı Kader’le çok gurur duyuyorum. Namus Belası diye bir film vardı, onda oğlumu da oynatmıştım, 5 yaşındaydı. Hedefte Beş Adam’da, İzzet Günay’la çalışmıştım. Bunları hâlâ çok beğeniyorum. Yönettiğim 35 filmin senaryosunu da ben yazdım. Bu gerçekten ilginç. Kadınlar daha çok duygusal filmlere ilgi duyar diye bilinir. Oysa siz avantür hikâyeler yazmışsınız. O zaman avantür filmler çok geçerliydi. Piyasanın getirdiği talepten dolayı avantür yazıyordum. İçinde aşk da oluyordu, kavga da. Şarkısı oluyordu, komedisi oluyordu. Mesela benim asistan olduğum bir avantürde Ali Poyrazoğlu oynamıştı. Komedinin kralını yapıyorduk. Avantür filmleri yönetirken kadın olduğunuz için güç durumda kaldığınız oluyor muydu? Olmuyordu. Herkes birbirine yardımcı oluyordu. Ama komik bir anımı anlatayım. Kemerburgaz’da çalışıyoruz. O zaman orası köy. Silahlar patlayacak. Oğlum, sıksana diyorum. “Silah ateş almıyor” diyor. Getir bakayım o silahı bana dedim. O sırada ben korkuyla havaya sıçradım, çünkü ayağımın üstünden bir tarla faresi geçiyordu. Ben elimde silah, tarla faresinden korkuyorum. Millet gülmekten yerlere yattı. Şimdi anlıyoruz ki bu çocuk dünyaya geldiğinde biz aslında senin ilk kez şahlanıp ayaklanışını, ve sessizliğini aşıp ayaklanarak haykırışını kutlayacağız! Ve güneş de ufuktan işte o zaman doğacak! Abdullah Gül, Elazığ’da konuşurken, parlamentoya gelmeyip kendisinin cumhurbaşkanı olmasını engellemiş olan TBMM üyelerini kınadı: “Erkeklik, mertlik, yiğitlik, korkmadan Meclis’e gelip oturmaktı..” dedi. Cumhurbaşkanı olmasını engelleyenleri böyle kınarken de kültürünü paylaştığı partililerinin kadına bakış açısını da yansıtmış oldu. Aile içi şiddetin yüzde 87’sine kadınların uğradıkları, kadınların yüzde 22’sinin ilkokulu bile bitirmemiş oldukları bu ülkede bir politikacıya yakışan kadını yüreklendirici, yüceltici sözler mi söylemektir yoksa “mertlik, yiğitlik ve cesaret”in erkeklikle koşut olduğu anlamına gelecek sözler mi sarf etmektir? Meydan konuşmalarınızda mağdur numarası yapacağınıza, ev ev kömür dağıtarak oy isteyeceğinize töre cinayetlerini kınadığınızı, kadının erkekle her bakımdan eşit olduğunu kavramanın zamanının geldiğini söylesenize, Hacı Bektaş Veli’nin, kaç yüzyıl önce “Bizim namazımızda kadınerkek farkı yok/ Noksanlıkla eksiklik senin görüşündedir” dediğini tekrarlasanıza! Biz, yobazlığın her türünden şairlerin söyledikleri ama bazı politikacıların bilmek, bildirmek istemedikleri gibi kadının, erkeğe eşit bir insan olduğunu anladığımızda kurtulacağız ve bu kurtuluş, parti listelerinde kadınlara göstermelik birkaç kişilik kontenjan ayrıldığında değil, kadınların Meclis’e kendi güç ve çabalarıyla çok sayıda geldiklerinde gerçekleşecektir. Bu yılki Ankara, İstanbul ve İzmir devrimlere bağlılık mitinglerini kadınlar düzenlemişlerdi... Bu çok önemli bir adımdır. Kadının erkekten geride kalmadığını, kalmayacağını anlayacağın günler yakındır Abdullah! İLK SEKS FİLMİ BANA AİT... Yönetmenliğe nasıl başladınız? Bir filmde Nazmi Özer’e Cem Özer’in amcası asistanlık yapıyordum. Nazmi Bey beni çok beğeniyor, birtakım sahneleri bana çektiriyordu. Bu filmden sonra Şafak Film’den teklif geldi. Kahramanlar Köyü diye bir film vardı. Onda da asistanlık yapınca, rejisörlük teklif ettiler. 1966’da rejisörlüğe başladım, 35 film yönettim. Bunlar ne tür filmlerdi? Avantür. Aşk filmim de var, iki üç tane, ama çoğu macera filmi. Yapımcılık da yaptınız, değil mi? Oğlumun adını koyduğum Ufuk Film’i kurdum. İki film yaptım. O sırada Yeşilçam bitiyordu, yürütemedim. Daha çok Şafak Film’le, Osmanlı Film’le çalıştım. En çok kimlerle çalışmayı sevdiniz? Hepsiyle sevdim. Çok güzel bir beraberlik, anlaşma, saygı, hürmet vardı. Herkes yapacağı işi bilirdi. Kolektif çalışılırdı. Teknik bu kadar ileri değildi. İlkel biçimde çalışırdık. Rejisör asistanı olarak çalıştığım Natuk Baytan’dan, Vedat Türkali’den çok şey öğrendim. Avantür filmleri de Mehmet Aslan’dan öğrendim. Beni o yetiştirdi, diyebilirim. Rejisör olarak kadın olduğunuz için bir sorun yaşadınız mı? Hayır, hiçbir sorun yaşamadım. Aktörlere ben dövüş öğretirdim. “Kadın başınla bana nasıl dövüş öğretirsin?” demedi hiçbiri. Mesela Engin Çağlar’la dört filmde çalıştım. Renklendirme: Eylem Zor Ona şöyle yumruk atacaksın, böyle dövüşeceksin diye dövüşmeyi ben öğrettim. Aşk sahnelerinde de öyle... Direktifleri hep ben verirdim. Mesela “Şeftalisi Ala Benziyor” (1975) diye bir film çektim. Türk Sineması’nda ilk seks filmi de bana ait, filme seksi koyan ilk benim. Hamam sahnesini ilk çeken benim. Filmde diyelim, bir sokak kadınıyla jönün sevişme sahnesi var, ben onu realist olarak çekiyordum. “Reel olacak, hakiki olacak” diyordum, ama hiç porno film çekmedim. Sinemadan ayrıldıktan sonra neler yaptınız? Yeşilçam bitmişti, ne yapacağımı düşünüyordum ki, şimdiki eşimle tanıştım. Piyanistti. İlk eşimden çocuğum da küçüktü. Evlenmeyi tercih ettim. Düzgün, düzenli bir hayatım olsun istedim. Eşimle Adana’ya geldim. Hâlâ da Adana’da yaşıyoruz. Eşim İsmail Zorel bana her konuda destek oluyor. Daha sonra sinema çevrelerinden sizi hiç arayan soran oldu mu? Hayır, onlar beni unuttu, ben onları unuttum. En çok da hastalığım sırasında kimse aramadığı için kırgınım. Yeşilçam’a küstüm. Ta ki Uçan Süpürge beni arayıp bulana kadar. Ruken Öztürk Adana’da beni buldu, evime geldi. Benimle ilgili unutulan bilgileri tazeledi, kitabına koydu. (Sinemanın Dişil Yüzü: Türkiye’de Kadın Yönetmenler; Om Yayınevi) Ruken beni yaşama döndürdü. Yaşattıysa beni, AŞKLA KARIŞIK BİR AVANTÜR Yönetmenliğe başladığınızda çok gençmişsiniz. Kadınların daha çok oyunculuk yaptığı bir zamanda yönetmenlik yapmışsınız. Oyunculuğu hiç düşünmediniz mi? Siz benim eski resimlerimi görseniz, ne işin var kamera arkasında dersiniz. Turgut Özatay bana, “Gel gel,” dedi, “Ne işin var senin orada, geçsene kamera önüne”. “Yok ağabey, ben işçiyim” dedim. Hiçbir zaman da düşünmedim, 35 film rejisörlük yaptım, bir karesinde bile gözükmedim. Bir tek asistanlığımda, bir sahnede iki kişinin yürümesi gerekiyordu, O da arkadan çekilecek. Türker İnanoğlu, bana “Sen yürü”, dedi. “Yürüyemem, dedim.” Bir bağırdı, korkumdan yürüdüm. Başka yok. Yönetmenliğinizde en çok hangi oyuncularla çalışmayı seviyordunuz? Hülya Darcan’la çok rahat çalışıyordum. Bir Tugay Toksöz vardı... Tanju Gürsu, Tamer Yiğit, Yusuf Sezgin, Süleyman Turan, Engin Çağlar... Hepsiyle güzel anılarımız var. O zaman saygı vardı, sevgi vardı. Herkes işini çok ciddi yapardı. Ben zaten işim bitince evime giderdim. Gece hayatım yoktu. Ailemin yanında oturuyordum. Küçük bir oğlum vardı. Onu büyütmeye çalışıyordum. Şimdi imkânınız olsa tekrar film çekseniz, ne yaparsınız? Gene avantür yaparım. Aşkla karışık bir avantür. Kafamda bir konu var, senaryosunu yazmak istiyorum.