29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 KEŞKE GELSELER DE BOYASALAR... SOI (Style of İzmit) /Set ve Wase Grafitiye nereden ilgi duydunuz? Set: Sınıfımda önceden Almanya'da yaşamış, grafitiyle uğraşan bir çocuk vardı, ondan etkilendim, resmim iyiydi, çizim yeteneğim vardı, ben de başladım. Wase: Set’le tanıştım, ben de ondan çok etkilendim. Okuyor musunuz? Wase: Marmara Güzel Sanatlar’da seramik okuyorum. Set: Ben okumuyorum. Grafitiye ilgi duyduktan sonra tüm konsantrasyonumu bu işe yönelttim, okulu boşladım, ama pişman değilim, çünkü bu işi çok ciddiye alarak yapıyorum, hatta kimi zaman rüyamda görüp, uyanıp gördüğüm şeyi çiziyorum ya da not alıyorum, ilerde evlenince de karım ve çocuğumla birlikte yine bu işe devam etmek istiyorum. Ne zamandır yapıyorsunuz? Set: Beş yıldır, elimizde boya oldukça haftada dört beş yere yapıyoruz. İzmit’te mi? Set: Daha çok İzmit’te ama burada da boyuyoruz, Kadıköy Acil’i boyadık, mesela… İzmit’in halkı ne tepki veriyor? Set: İlk başladığımız dönemlerde satanist olayları gündemdeydi, bize satanist diyenler oluyordu fakat zamanla önyargılarını yenmeye, bizi sevmeye ve yaptıklarımızı beğenmeye başladılar. Wase: İzmit’te boyadığımız bir benzin istasyonu vardı, normalde boyamamızı istemiyorlardı, sonra Set askere gitti, orayı boyamayı bıraktık, biz bırakınca da yeni başlayanlar dadanmış, bizim için “keşke gelseler de boyasalar” demişler. Yaptıklarınızla vermek istediğiniz mesajlar var mı? Set: Amacımız var ama mesaj kaygımız yok. Grafitiye karşı olan kişiler bile “güzel olmuş” diyebilsin, amacımız herkese sevdirebilmek. Politik bir yanı yok yani yaptıklarınızın? Set: Yok. Valla insanların bize karşı önyargıları da hep bu yönde oluyor, mesela bir duvar için izin almaya gittiğimizde ilk sorulan soru siyasi içeriğinin olup olmaması. Wase: Ben okulun mülakatına girdiğimde bile bu tarz bir tepkiyle karşılaştım. Yaptıklarımı gösterdiğimde “Sen anarşist misin? bu okulda barınamazsın” dediler. İllegal olarak yaptığınız oluyor mu? Set: Oluyor tabii, mesela geçen gün bir tren boyadık. Aslında genelde illegal olan yerleri boyayıp insanlara beğendirerek legalleştiriyoruz. Grubunuz kaç kişiden oluşuyor, nasıl boyuyorsunuz iş bölümünü nasıl yapıyorsunuz? Wase: Bazen gündüz bazen gece çıkıyoruz, dört kişiyiz ben ve spook karakteristiz, yani karakter çiziyoruz, Set ve Dark da yazıları yazıyorlar. Ben genelde çizeceğim şeyin taslağını çıkartıyorum. Set: Ben taslakla çalışamıyorum, geçen günkü tren için taslak çıkartmıştım, çok daha fazla zorlandım. 7 DAHA FAZLA KİRLETMEK GEREKİR! G. Y. (İstanbul) Stensıl yapmaya nasıl başladınız? İstanbul gibi bir kentte bunun eksikliği kabuledilebilir değildi benim için, bir de Banksy’e nasıl destek verebilirim diye düşünüp bu işe başlamaya karar verdim. Banksy bulunduğu coğrafyada dertlerini sokakları boyayarak anlattı, ciddi bir karşı kültür, tepkisel bir kitle yarattı. Ben de, bu topraklarda o tarz bir şeyler yapılırsa belki, başka bir ortak tepkisel dili yakalayabileceğimizi düşündüm. Vermek istediğiniz mesajlar neler? Çok görünmeyen, bilinmeyen şeyleri değil de, bilinen durumları anlatıyorum yaptıklarımla, amacım belleği canlı tutmak, buna bir çeşit direniş biçimi diyebiliriz; belleğin direnişi. GRAFİTİ YERALTININ PRESTİJİ Rafet ArsLan S.E.T (Sürrealist Eylem Türkiye) Sürrealist Eylem Türkiye, sokakta yeni ve özgür bir bilinç gelişimi çabasının mütevazı bir parçası. Sokak sanatı popüler kültürümüzce yeni keşfedilse de, bizler için artık hayatımızın bir parçası olmuş, içinde büyüdüğümüz bir olgu. Reklam, oyuncak, basın gibi sektörlerin ticari ilgisi dışında; politik doğruculuğu rehber bellemiş kimi liberal solcular için de sokak sanatı ve uygulayıcıları ilgi merkezi haline geldi. Bunu her alanda yaşadığımız kavram karmaşası veya kaotik ruhsal halin yansımaları olarak kabul etmek mümkün, bu ülkede de uzun yıllardır, sokağın sanatçısı olmayı seçmiş, haziran ayında kaybettiğimiz Rams (Ramazan Çelikli) gibi insanlar vardı ve olacak. Son yıllarda stensıl, özellikle İngiliz sokak sabotajcısı Banksy’nin adının bir efsane halini alması ile giderek yaygınlaşan bir üretim haline geldi. Bunun yanında hâlâ duvar ressamlığı geleneğinin devamcısı grafiti sanatçıları, güncel sanat âleminin ışıltıları arasında olmasa da, yeraltı kültüründe ciddi bir prestije sahipler. Sokaktaki sanat pratiği, sokak tiyatrosundan fanzinlere oldukça geniş bir üretim alanını kapsıyor. Şablon, yapıştırma, yazılama ve grafitide, dünya ile kişisel hesaplaşma ya da nesnelliğe kara mizah ile darbe vurma çabası öne çıkıyor. Sonuçta sokak; sanat üretmek için tercih edilmiş alternatif bir mekânın ötesinde, ruhsal bir tercihtir, kişisel nihilist çıkışlar için uygun bir platformdur, kimsenin sanatçısına anahtarını teslim etmeyeceği bir mücadele alanıdır. Bu yüzden sokağın sanatının iki büyük tarihsel patlama anı olarak Paris Komünü ve Sokakların aykırı dili: Grafiti Canlı renkleri, kendine özgü şekilleri ve harfleriyle, gri duvarlara renk katan bir sokak sanatı grafiti. Türkiye’de de gitgide yaygınlaşıyor, çeşitleniyor. Sanmayın ki işleri kolay, rahat. Türkiye’ye grafitiyi tanıtan Tunç TURBO Dindaş az kalsın hapse giriyormuş, İzmitli Set ve Wase ise satanistlikle suçlanmış, yani zamanında neredeyse hepsi basının, polisin ve halkın önyargılarından nasiplerini almışlar, yine de yılmamışlar: Bugün de gizleniyorlar, ama önyargılar eskisi kadar yollarını kesmiyor… Deniz Yavaşoğulları / Candeğer Muradoğlu Rebel Clowns Army’nin çalışması. 68 Mayısını görüyorum. Sürrealizmin geri çekilişi, Sitüasyonistlerin yenilgisi, Fluxus gibi radikal bir hareketin Kavramsal Sanat ile evcilleştirilmesi ardından geçen yüzyıl sonlarında Seattle protestoları ile başlayan yeni antikapitalist dalgada; aktivistler sokakta sanatla birleşmiş karnavalcı yeni bir bilinç geliştirdiler. Rebel Clowns Army gibi grupların pratiği; eylem kadar sanat alanını da işgal ediyor. Stensıllar, grafitiler kimi kesimler tarafından kirlilik olarak nitelendirilebiliyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz? Stencil veya grafitinin kirlilik yarattığı söylenemez henüz, en azından reklam panoları, neonlar ve afişler kadar.. Hele ki ahlaki olarak baktığımızda... Modernizmin yarattığı kirlilikten daha büyük bir kirlilik yaratmıyoruz, üstelik bizim yaptıklarımız çok daha naif. Zaten parlamenter sistemin uygulandığı bu ülkede grafitiyi kalkıp da kamuoyuna sunmak gibi bir durumumuz yok. Bireysel kararlarla uyguluyoruz; sonrasında rahatsızlık duyan birileri de eline boyayı alıp silebiliyor, asıl “müdahale” dediğimiz olay da bu. Yasal olmaması ne ifade ediyor? Bu konuda Banksy’nin söylediklerine katılıyorum: “Sokaklarda bir şeyler yaparak, kanunlara uymayarak suç işlemiyoruz. En büyük suçları işleyenler, yasalara en çok uyan kişiler ve bu kişiler yasalara uyarak birilerinin tepesine bombalar yağdırıyor, kurşunlar sıkıyor, işkence yöntemleri geliştiriyor. Hayatta böyle bir gerçek varken bizim özgürlüğümüzün, özgürlük alanımızın gerçekten hiçbir önemi kalmıyor; sokakta yaratılan kirliliğin ahlaki sorgusuna girmek de ahlak kumkumalığından başka bir şey değildir, daha fazla kirletmek gerekir…” Banksy’nin Londra Camden Town’ndaki çalışması... SOKAK SABOTAJCISI BANKSY ZBB YAZDIM, CEZA ALDIM... Tunç “TURBO” Dindaş (İstanbul) hip hop kültürü diye bir şey oluşturuyor. Hip hop kültürünün içinde, rap, grafiti, break dans ve DJ’lik vardır, alakası bu kültürün bir parçası olması. Tüm Grafiti ilk olarak ne zaman ortaya çıktı? bunların içinde de kendince bir kapışma söz konusu, İnsanlığın tarihine baktığımız zaman insanların taş ama bu çetelerin kapışması gibi gerçek bir şiddete devrinden günümüze kadar, duvarlara bir şeyler dayanmaz. yazmış, çizmiş olduklarını görüyoruz. Bildiğimiz Grafitinin Türkiye’deki gelişiminde rapin etkisi anlamdaki grafitinin çıkışının kökeni ise 60’lı yıllarda, var mı? New York’taki sokak çetelerinin bölgelerini belli Var. Grafiti Türkiye’de 1995’ten, Cartel etmek için duvarlara işaret koymalarına dayanıyor döneminden sonra başladı. Ondan önce insanlar (Los Angeles’taki çeteler buna hâlâ devam ediyor, yabancı rape ısınamamışlardı. 80’lerin ortasına kadar hatta duvarları “bu sokağı biz aldık, sizden 3 kişiyi Türkiye’ye rap albümleri geliyordu ama sonrasında dövdük” vs şeklinde yazılar yazarak haberleşme alanı rap piyasadaki yerini metal müziğe bıraktı, o dönem olarak da kullanıyorlar). 70’lerde New York’ta bazı break dans yapan tüm arkadaşlarım metalci oldu, insanlar sokaklara takma isimlerini yazmaya ben tek başıma rapçi kaldım. başladılar, 7778 yıllarında sprey boyalar, böylelikle Siz nasıl ilgi duydunuz grafitiye? grafiti de yaygınlaştı, çünkü sprey boya bu iş için çok 80’lerde break dansa başladım, aldığım plakların uygun; kalıcı, taşınabilir... 80’lerde de “buraya kapaklarındaki grafitiler ilgimi çekti, Beat Street adımızı yazıyoruz ama sadece buradan geçen filmini izleyip nasıl yapılacağını öğrendim, 84’ten beri görüyor, ne yapabiliriz de ünümüzü daha da de grafiti yapıyorum. İlk başlarda tektim, tek başıma yaygınlaştırabiliriz” diye düşünen grafiticiler, Tunç TURBO Dindaş. çıkıyordum sokağa, gündüz vakti yapıyordum, kimse çizimlerini günde iki milyon kişinin kullandığı New ne yaptığımı anlamıyordu. O dönemlerde grafiti York metrosuna yapmayı akıl ediyorlar. Gitgide yapmak tehlikeliydi, duvara ne yazarsan yaz politik bir anlamı olduğuna yapanlar çoğalıyor ve grafiticiler aradan sıyrılabilmek, fark edilmek için “bubble” yorulurdu. 1989’da yakalandım, mahkemem bir buçuk yıl sürdü, devlet malına dediğimiz baloncukları, büyük ve içi boyanabilir harfleri çıkarıyorlar. Stil zarar vermek ve duvara slogan yazmaktan yargılandım, oysaki yazdığım şey dediğimiz olay da böyle doğuyor. bizim grubun adı olan Zombie Boys’un kısaltılması ZBB’ydi. Sonunda bir buçuk Hip hopla alakası nedir? sene hapis cezası aldım, ama yatmadım, para cezasına çevrildi. Bu olaydan sonra 80’lerin başında Bronx, Harlem gibi daha çok siyahi çetelerin yaşadığı yazmayı bırakmıştım, ama Cartel’in çıkmasıyla birlikte Türkiye’de bu kültürün gettolarda rap söyleyen, break dans, grafiti ve DJ’lik yapan gençler var. O oluşabileceğini gördüm ve yeniden başladım. dönem Africa Bambaata diye bir adam, bu çetelerin birbirlerini vurmalarını, Türkiye’de grafitinin gelişimi nasıl? birbirlerine zarar vermelerini engellemek için bu kültürleri bir araya topluyor ve 1995’te grafitinin önü açıldı, ama 1998’de Ataköy’de intihar eden çocukların, duvara yazdıkları yazı yüzünden bu işle ilgilenenlerin başı çok derde girdi. Basında “duvara yazı yazıyorsa satanisttir” diye bir şey çıktı, sonra dinci bir gazete bizim üzerimize bir yazı dizisi hazırladı, çok çektik, fakat şimdi polis de halk da ne olduğumuzu biliyor. Polis artık yakaladığında “Satanist misin?” demiyor da “bak yine hip hopçı yakaladık, grafiti yapıyordu” diyor. Türkiye’nin başka bir sorunu da ilgilenenlerin başlayıp devamını getirmemeleri. Blue Jean dergisinde bir sayfanız vardı... 1997’de hip hop köşesi yapmaya başladım. O sayfada önce yabancı grafitileri, sonra kendi yaptıklarımı, sonra da Türkiye’nin çeşitli illerinden gelenleri yayımladım. En çok hangi illerden geldi? Büyük şehirlerin dışında, en başlarda Samsun ve Bursa’dan çok geldi, sonra Samsun’daki çocuklar bıraktılar. İzmit, Antalya ve Kütahya’da da çok var. Gaziantep’ten bile geldi. Gerçi küçük yerlerde grafiti yapmak zor, çünkü gizli kalabilme durumları yok, herkes birbirini tanıyor ya da kolayca tanınabiliyor. Grafitide politik bir söylem var mı? Genelde yoktur, ama eğer tepkileri varsa muhakkak yazmışlardır. Mesela New York polisi bir ara kullandığı mermileri değiştirmişti, yeni mermiler de yaralamaktan çok öldürmeye sebebiyet veren mermilerdi, New Yorklu grafiticiler de çöp kamyonlarına bunu protesto eden şeyler çizdiler. Peki sokağa yapılmasının anlamı ne? Ün, sanatını gösterme ve adını duyurma isteği. Siz stensil da yapıyor musunuz? Bazı sergiler için yaptım, ama ben stensilcı değilim. Grafitide temel olan şey stildir, stensilda öyle bir şey yok. Mesela Banksy’nin dolu kopyası var artık, Banksy olduğunu ancak altına yazdığında anlayabiliyoruz. Banksy’nin stili sistemle dalga geçmesiydi... Stil derken? Özgün olması. Stili olan kişi ne yazarsa yazsın tanınır. Mesela bu durum şehirlere göre de değişiyor. Almanya’da Münih’in grafitileri daha sadedir, yeşil renk ağırlıklıdır, Münih’i yansıtır, Berlin’e gidersiniz grafitiler değişir, daha kirli, karmaşık, ve sert hatları olan çizimlerle karşılaşırsınız. Son zamanlarda Brezilian graffiti diye bir şey çıktı, Brezilyalıların da çok belirgin ve farklı bir stilleri var. Türkiye’de oluşan bir stilden söz edebilir miyiz? Henüz değil. Dediğim gibi, yapanlar bırakınca bir stil de oluşamıyor. Kadın grafitici var mı? Olmaz olur mu? Fransız Miss Van vardır mesela, şimdi moda markası, yani zengin oldu. Türkiye’den Di vardı ama bıraktı. Onların da apayrı karakterleri ve stilleri oluyor. Kadın çizimi olduğu anlaşılıyor. Banksy 1974’te Bristol’de doğdu, küçüklüğünde kasaplık eğitimi aldı, sıradan işlerde çalıştıktan sonra da stensil yapmaya başladı. Banksy hakkında daha fazla birşey bilinmiyor ama yaptıkları gizli değil. İşte örnekler: Filistin’deki utanç duvarına dokuz protest grafiti yaptı, Amerika’daki Disneyland’e başına çuval geçirilmiş elleri kelepçeli bir Guantanamo tutsağı heykeli bıraktı, Brooklyn Müzesi’ne elinde sprey boyayla barış işareti çizen kolonyel döneme ait bir asker çizdi, İngiltere'nin dört bir yanını stensillerle süsledi, bunların en meşhurlarından biri ise öpüşen İngiliz polisleri... EVRİMLEŞMENİN SON TABLOSU Stensıl var olan sanat eseri tanımının dışında bir kavram, bunun sanatı terörize ettiğini düşünüyor musunuz? Stensıl’ın sanat sevicilerinin sanatını terörize ettiğini söyleyebiliriz; ister biricikliği ortadan kaldırarak, ister insan için olan sokağın, insana olan dokunulmazlığını tahrip ederek veya sanat eserlerinin yeniden yorumlanışı, heykellere yapılan tahribatlar, sanat müzelerine gerçekleşen sabotajlar açısından olsun, doğru diyebiliriz, bunun birçok örneği mevcut... CİNS (İstanbul) Grafik tasarımı mezunuyum. Grafiti yapmaya ortaokullise yıllarında başladım fakat o dönemler şimdikinden farklı olarak yazılım şeklinde eskizler yapıyordum. Şu an daha çok organik formlar, etler ve kemiklerin yer aldığı, zaman zaman değişik kimliklere bürünen formlar, figürler çiziyorum; görünüşte beton yığın üzerindeki organik çağrışımlar ama bir diğer yandan bizlerden birer parçayı anımsatıyorlar. Bizlerin mutasyon halini veya evrimleşmemizin bir son tablosunu, ya da başını. Daha çok Kadıköy, Suadiye ve Moda çevresine çizim yapıyorum, geceleri çalışıyorum. Graffiti ve sokak sanatının beni çeken yanı karşılıksız tavrı, samimi ve estetik olması, bir de en çok sevdiğim olay, yaparken ki aksiyon hali. Grafitinin sokağa PAZAR SÖYLEŞİLERİ yapılması onu daha güçlü kılıyor, çünkü sokak, zaten kendi başına bir güç, iletişimi her zaman, her kesime açık, yaşayan bir olgu. Türkiye’de çok güzel grafiti örnekleri zaten vardı, sorun az olmasıydı, şimdi adeta bir patlama yaşanıyor, bu durum beni çok mutlu ediyor. Günümüz insanı ve şiir Ataol Behramoğlu ir süredir katıldığım bazı toplantılarda “iletişim aracı olarak şiir” konusunda konuşuyorum… İnsan ilişkilerinde şiirin bir yeri, önemi, işlevi var mıdır? Ben konuşmanın çerçevesini az çok çizdikten sonra izleyicilerle söyleşerek konuyu geliştirmeye çalışıyoruz. Üst üste katıldığım birkaç toplantının izleyicilerini, hekimler, YAKALANMA, KÖTÜ DÖVERLER! Can Yücel’in uyarladığını anımsadığım bir şiir vardır: Köpek var taş yok Taş var köpek yok Köpek de var taş da var Ama kralın köpek Sıkıysan at taşı Ben de, aslı Sanskritçe, dilimize sanırım İngilizcesinden bir dörtlük uyarlamıştım: Solgunsun ay dede, kederlisin Ve erimektesin gün be gün Yoksa senin de benim gibi Onu mu düşünmek işin gücün Bu iki küçük şiirin, yüzlerce değil birkaç bin yıl sonra bile yaşıyor olmasının nedeni sizce ne olabilir? Yanıtı çok basit: İlkindeki zekâ, toplumsal gözlem ve eleştiri keskinliği, ikicisindeki duygu inceliği, her ikisindeki yalınlık ve kurmaca ustalığı... Yani, şiirin (ve genel olarak sanatın), başka öğelerle ne kadar zenginleşse de, hiç değişmeyecek bazı temel özellikleri… Konuyu tersinden alarak günümüz insanının şiirden kopukluğunun ve ona duyduğu güçlü gereksinimin nedenlerini de bulabiliriz… Günümüz insanı da şiirde zekâ, toplumsal gözlem ve eleştiri keskinliği, aynı zamanda da duygu incelikleri arıyor… Yalınlık ve kurmaca ustalığı görmek istiyor… Öznelliğe kapanmış, sözcüğe ve mecaz kalabalığına indirgenmiş bir şiirde bunları bulamadığında da şiirden uzaklaşıyor... Böylece kendi insanlığını algılamada da önemli bir olanaktan yoksun kalıyor ve bilinçli ya da bilinçsiz bu yoksunluğu duyumsuyor… Şiirle günümüz insanı arasında iletişimin yeniden kurulması için ikili bir çabaya gereksinim olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki, şiiri şiir yapan temel öğeler üzerinde şairlerin yeniden düşünmeye koyulması… İkincisi, ilkokul çağı öncesinden başlayarak, çocuklarda dil bilinci, dil sevgisi uyandıracak bir şiir eğitimi… İlkinde başarı kazanıldığı ölçüde ikincinin kapıları da belki daha güçlü biçimde zorlanabilir… [email protected] Râd (İstanbul) Orta üç’te hip hop dinlemeye başladığımda grafitiyi keşfettim, ilk grafitimi odama çizdim hâlâ da duruyor. Marmara Güzel Sanatlar’da resim bölümünde okuyorum. Avrupa yakasında grafiti yapıyorum. Grafiti ve stensili ayırmamak gerekir, sonuçta hepsi sokak sanatı, ister spreyle, ister şablonla, ister apayrı bir malzemeyle yapılmış olsun, önemli olan bir anlam ifade etmesi, malzemesi değil. Kimi zaman politik, kimi zamansa içsel şeyler çiziyorum, dönem dönem değişiyor. 2004’te sokaklara grafiti yapmaya başladım, o zamanlar sadece polisten değil halktan da kaçıyorduk, şimdi halkan o kadar kaçmıyoruz, hatta esnaftan bize gelip teklifte bulunanlar oluyor, tabela çizmemiz ya da dükkânlarının içine grafiti yapmamız için. Yolda görüp “oğlum çok güzel olmuş” diyenler de var. Ben grafiti ve sokak sanatı konusunda her şeyin çok iyiye doğru gittiğini düşünüyorum. Yapılan işler çoğaldı, halkın tepkisi yumuşadı, ama yine de yeni başlayanların polisten kaçmayı bilmeleri lazım, yoksa çok kötü döverler! B tıp çevresinden uzmanlar oluşturuyor. Başlıca gözlemim, günümüz insanının şiirden kopmuş, kimilerinin onunla zaten hiç tanışmamış olduğu… Bununla birlikte de şiire duyulan güçlü bir gereksinimin varlığı… Bu kopukluğun ve aynı zamanda da güçlü gereksinimin nedenleri neler olabilir? Yine bu sütunda yayımlanan “Şiirin Ölümü mü?” başlıklı yazımda bu konuya bir yönüyle değinmiştim. Şimdi, sözünü ettiğim deneyimlerin çerçevesinde, düşünmeyi sürdüreyim… Sümer tabletlerinde yazılı olan, dilimize (yanlış anımsamıyorsam)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear