23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 2 4/10/07 15:17 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 2 Fatma Özüm ve Aysel Göncü. 7 EKİM 2007 / SAYI 1124 EDİTÖR’DEN adıköy, Moda, Hasanpaşa civarında oturuyorsanız, ya sokağınızın, ya okulunuzun ya da evinizin duvarlarında hep aynı yazıyı görüyorsunuzdur; “Apaçi Orhan”. Rasgele, telaşla yazıldığı belli olsa da karakterindeki az yalpalama tam dört yıldır ısrarla, gecegündüz çalışmasının sonucu olsa gerek... Suçüstü yapanlar bilirler, DevLis’lilerle duvar kapmaca oynayan Orhan gerçek ismiyse elbette ya on, ya on altı yaşında. Lise öğrencisi. Kendine lakap olarak “Apaçi”yi seçmesi pek de hafife alınmayacak bir derdi olduğunu gösteriyor. İhtimal, kendini Gerenimo olarak görüyor, topraklarının zenginliklerine el koyan Hollandalılara, İspanyollara, Portekizlilere, İngilizlere, karşı koyan Kızılderili kabilelerden Apaçilerin son liderlerinden Gerenimo... İstilacı beyazların yüzyıllar sonra bile çizgi romanlarında vahşiliklerini anlata anlata bitiremediği, merhameti ve adaleti erken öğrenen çocukların yine de onların safında durduğu Apaçiler nasıl sızdı acaba Orhan’ın zihnine? Şimdilik bu sorunun yanıtı yok, ihtimal o, TeksasTommiks’le büyüyen son kuşağın mirasının taşıyıcısı. Şimdilik adını ve lakabını göstermekle yetiniyor, kendi cümlelerini kurduğunda daha büyük, daha yüksek duvarlar arayacak ya da duvarlar önünde yükseldikçe sözcükleri çoğalacak… Deniz Yavaşoğulları ve Candeğer Muradoğlu bu hafta, Apaçi Orhan gibi duvarları kendini göstermek, anlatmak, öfkelerini dillendirmek için kullananlarla, grafiti ve stensil yapanlarla konuştu. Onların da çoğunun ismi yok, lakaplarıyla tanınıyorlar, kimi politikayı renk ve çizgisinin dışında bıraktığını söylüyor, kimi doğrudan sistemi hedef alıyor… Gri, sessiz sokaklar onlarla konuşmayı öğreniyor, tabii siz dinlemeye hazır ve açıksanız… Bu hafta iki özrümüz var, biri Orhan Alkaya’dan. “Bu mahallede yaşamak zor” başlıklı, mahalle baskısını anlatan röportajlarımızda Alkaya ateistlerin cenaze törenlerini anlatmıştı, hem uzun ve bir derdi her yönüyle anlatan yazısında yaptığımız kısaltmadan hem de derdini özetlemekten uzak başlığımızdan dolayı kendisinden özür dileriz. İkinci özrümüz 23 Eylül tarihli sayımızdan. Alef Yayınları’ndan çıkan Sonny Boy kitabının yazarı Annejet van der Zijl’le yaptığımız röportajda hem kitabı çeviren hem de röportajın tercümanlığını üstlenen Gül Özlen’in emeğini çiğnedik ve adını yazmayı unuttuk. Sizden ve Özlen’den özür dileriz. İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Aysel grevde evlendi, Ayşegül’ün annesi grevde öldü. Fatma eylemlerinin benzer koşullarda yaşayan herkes için olduğunu düşünüyor. Derya bir an önce uzlaşmaya varılsın istiyor. Daha düne kadar çoğu gündelik hayatın hayhuyundaydı, Aysel 1 Mayıs mitingini evinin penceresinden izliyordu… Tam 406 gündür grevdeler ve artık onların başka bir hayatları var. Berat Günçıkan K Haydi kadınlar greve ugün grevde 406. günü dolduruyor Fatma Özüm, Ayşegül Meydan, Derya Tuna ve Aysel Göncü. Onlar 81 kadın işçiden sadece dördü. Başkaldırıları, düşük ücretle çalıştıran, ne zaman çocuk doğuracaklarına, ne zaman evleneceklerine karar veren, tuvalete bile gitmelerini izne bağlayan, üstüne üstlük kimyasal zehirlenmeye karşı kendilerine maske vermeye bile yanaşmayan Alman kimya şirketi, diyaliz seti üreten Novamed’e karşı. Eylemlerinin birinci yılında kadın hareketinin “emek” cephesinde birer simgeye dönüşen işyeri baştemsilcisi Fatma, delegeler Ayşegül, Derya ve işyeri temsilcisi Aysel grevin hayatlarında yarattığı dönüşümü anlatıyorlar: Grevin nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz, istediğiniz hakları alabilecek misiniz? Fatma: Biz hep umutla yaşıyoruz, olumsuzluklar üzerinde fazla düşünmüyoruz. Üzerimize büyük bir yük bindi, grevimiz sadece bizim değil, içeride çalışan arkadaşlarımız ve dışarıda benzer koşullarda yaşayan herkes için. Greve katılmayanlar ya da bırakıp içeri girenler sizi nasıl etkiliyor? Fatma: Bugüne kadar içeri giren, hepsinin anlaşılır koşulları olan beş kişi var. Kimisi maddi sıkıntıdaydı, kimisi aile baskısı dolayısıyla grevi bıraktı. Bu yüzden o arkadaşlarımızla ilişkimiz hâlâ sürüyor. Asla grevimiz kırılıyor gibi hissetmedik. Ayşegül: Sadece son giren bir arkadaşımız biraz canımızı sıktı, çünkü sendikal bilinci olan biriydi... Fatma: Grevdeki arkadaşlara eğer içeri girerseniz 2000 Avro tazminat öderiz deniyor… Grevin sona ermesi için vazgeçilmez olan talebiniz ne? Fatma: Sendikanın işyerine girmesi ve haklarımızın verilmesi. Derya: Çalışma koşullarının daha iyi olması. Aysel: Biz gerçekten içeri girip insanca çalışmak istiyoruz. İlk B çalıştığımız yıllarda üretimde bir hata oluştuğunda kendimizden onon beş dakika verip bu hatayı telafi ediyorduk. Novamed üretiminin verimliliği için daha çok çalışan, sistemi oturtan insanların çoğu grevde. Yemeğe, tuvalete çıkmayıp çalışıyorduk. Şu anda içeride çalışanların çoğu ilk yıllardaki koşulları yaşamayanlar. Şunu da söylemek istiyorum; biz öcü değiliz, insanız. İnsanca, sendikamızla çalışmak istiyoruz. Derya: Bir an önce sendikal örgütlenmemizin kabul edilmesini, grevin böyle son bulmasını, sendikayla, maddi kazanımlarla içeri girmek istiyorum. Çoluk çocuğu olanlar var, bir arkadaşımızın oğlu üniversiteyi kazandı, maddi koşullar dolayısıyla yollamadı. Bu yüzden bir an önce uzlaşma sağlanmasını istiyorum. SENDİKA BİLİNCİ İlk sendika bilinciniz nasıl oluştu? Ayşegül: Fabrikada sendika fikrini üç abimiz ortaya attı. Bu arkadaşlardan biri şu anda sendika saflarında değil. Fatma: Aslında onlar bizim kadar ezilmiyorlardı, bizim ezilmişliğimize tanıklıkları bu fikri savunmalarında etkili oldu. Kadın işçilerin koşulları daha mı ağırdı? Fatma: Evet. Şöyle bir gerçeklik de var, greve iki erkek katıldı, eğer diğerleri de katılsaydı, bugüne kadar işverenle anlaşılınırdı. Çünkü, biliyorsunuz grevdeki işçinin yerine işçi alınamıyor. Erkek işçilerin çalıştığı bölümler üretim için daha kilit bir öneme sahip. Bu yüzden işverenin dayanma lara baskı yapmak daha kolay ve patronlar da kadınların durumuna uygun baskı yollarını buluyorlar. Fatma: Patron önce zam veriyor, sonra vazgeçiyordu. Maaşlarımızı Avro üzerinden veriyor, Avro arttı, maaşınızı düşürüyorum diyebiliyordu. Biz kendimiz üzerine düşünmeye ve söz üretmeye başladık. Bizim söz hakkımız olsun, diye de sendikalaştık zaten. Grevden beri hayatınızda ne değişti? Ayşegül: Kilo aldık. Derya: Sosyalleştik. Artık birbirimizin evine sürekli ve rahatça gidip geliyoruz. Hani kafesteki kuşu bırakırsanız, önce çırpınır bocalar ya, biz de öyle olduk, başta zorlandık. Uyku saatlerimiz değişti… Fatma: Çocuklara çok faydası oldu, “Anne ne olur hep grev olsun, hiç bitmesin” diyorlar. Derya Tuna ve Ayşegül Meydan. Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr Novamed’le Dayanışma Kadın Platformu grevdeki kadınlarla dayanışma için Antalya’ya gitti. Novamed çalışanı kadınların grevi, kadın hareketiyle birleşti ve pek çok ilden, siyasi ya da sivil toplum örgütünden kadınlar bir araya gelerek “Novamed’le Dayanışma Kadın Platformu”nu kurdu. Antalya’ya da giderek işçilerle dayanışmalarını gösteren Platform üyelerinden Lale Bakirezen neden bir araya geldiklerini şöyle özetliyor: “Cinsiyetçilik her yerde olduğu gibi Novamed’de de var. Doğumun kendi tasarruflarında olmayıp, işverenlerin kararıyla hamile kalınması, bedenlerimizin kapitalizm tarafından nesneleştirilerek, çıkarları doğrultusunda nasıl denetlenmek istendiğine örnek teşkil ediyor. Platform bileşenleri olarak, Novamed’li kadınların başta sendika olmak üzere tüm taleplerinin haklı olduğunu düşünüyoruz... Talepleri kabul edilinceye kadar da onlarla birlikte dayanışma ağını daha da yaygınlaştırarak biz de mücadele edeceğiz. Çünkü sınıf/kadın dayanışması politiktir...” sı mümkün değildi. Grev bu kadar uzun sürmeyecekti. Bir anlamda erkek işçiler grev kırıcı konumdalar. Erkekler, kadınlar kadar güçlü olamadılar maalesef. Ayşegül: Başta, biz sendikanın ve örgütlenmenin ne olduğunu bilmiyorduk. Öğrendik. Bunu hayata geçirmek meselesi vardı. Arada korkuya da kapıldığımız oldu, diğer arkadaşları nasıl örgütleyeceğiz diye… Örgütlenmeye başlarken işten atılma, baskı gibi engellerle karşılaşacağınızı düşündünüz mü? Aysel: Tabii ki. Daha önce hiç grevdeki bir işyerini ziyaret etmiş ya da 1 Mayıs’a katılmış mıydınız? Hep beraber: Hiç. Aysel: 1 Mayıs gösterileri evimin oradan başlıyordu, ben sadece bakmakla yetiniyordum. Ama kendim de işçi olup greve girince olaylara farklı yaklaşmaya başladım. Fatma: Artık herhangi bir yürüyüş grubuyla karşılaştığımızda oradan kaçmayıp ne için yaptıklarını anlamaya çalışıyoruz. Kim bilir belki onlar da direnişçi işçilerdir… Fabrikada, içinde bulunduğunuz koşulların toplumdaki kadınların konumlarıyla ilişkili olduğunun farkında mıydınız? Aysel: Aslında biz birçok şeyin farkına burada vardık. Kadın Peki, bu kadar sosyal olmak, grev, ailelerinizle ilişkilerinizi değiştirdi mi? Fatma: Hakkımızı koruma mücadelemizden dolayı bize olan güvenleri arttı. Eski kaygıları ortadan kalktı. Kızım nereye gitse ezilmez, kendini gösterir diye düşünüyor, bize saygı duyuyorlar. Grev aranızdaki ilişkilere nasıl yansıdı? Ayşegül: Ben grev sürecinde annemi kaybettim. Arkadaşlarımın gözlerinden benim acımı paylaştıklarını anlıyorum. Bu da beni güçlü kılıyor. Derya: Daha önce sadece ismen bildiğimiz ya da sadece selamlaştığımız insanlarla artık ailecek görüşüyoruz. Mesela Aysel’le aynı üretim hattında karşı karşıya çalışıyor, sadece gözlerimizle konuşuyorduk. Fabrikada radyo yayını vardı. Birbirimize gözümüzle sonraki şarkı senin olsun, bu benim, diyorduk. Sendikalaşma sürecinde fabrika dışında buluşmaya başladık, maaşımızı aldığımızda birlikte yemeğe gidiyorduk, ya da bir kafeye, sinemaya… Aysel: Daha önce çok yakın üçdört kişi gezerken artık kalabalıklaşmıştık. Bizim bu sosyalliğimize sendikalı olmayan arkadaşlar da katılmak istiyorlardı. Bir süre sonra onlara baskı başladı, yani iş dışında geçirdikleri zaman bile denetleniyordu. Aysel sen grev sırasında evlendin. Eşinle grev sırasında mı tanıştın? Aysel: Grev öncesinden tanıdığım biriydi, ama bizimki grev düğünü oldu. Yalnız evlilik biraz da olsa hayatımı zorlaştırdı. Bekârken alıp çantamı evden çıkıyordum. Şimdi evlilik sorumluluklarım da var, ama eşimin bir beklentisi yok, kuru ekmek de yeriz, önemli olan senin moralin ve mücadelen, diyor. Grevinizde size destek olanlar arasında feministler de var. Daha önce feministleri tanıyor muydunuz? Hep beraber: Duyuyorduk. Ayşegül: Bana yasadışı bir kavram gibi geliyordu. Aysel: Ben erkeklere karşı bir şey olarak düşünüyordum. Fatma: Ben Novamed’le Dayanışma Kadın Platformu’ndan çok etkilendim. Kadın dayanışması önemli. İleride başka kadınların ihtiyacı olduğunda da birlikte olabiliriz. KADIN DAYANIŞMASI POLİTİKTİR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear