Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 2 18/10/07 16:14 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 2 EDİTÖR’DEN avga öğrenilebilir bir şey, ölmek, öldürmek gibi, savaş gibi, yalan söylemek gibi, korkmak gibi… Kasaptan kıyma alıp eve dönerken, etrafını çeviren kedilerin, kendisinden, kardeşlerinden, anne ve babasından daha aç, daha çaresiz olduğunu düşünerek elindeki paketi açıp kaldırıma bırakan, eve gittiğinde başına gelecekleri ancak kediler kıymayı silip süpürdükten sonra anlayan çocuk, eğer bugün yaşatmaktan çok ölümden yana duruyorsa bu öğrenilmiş bir şiddettir… Onun artık kedilere dağıtacak kıyması da yoktur, ölüme karşı hayatı savunacak muhayyilesi de. Çünkü o gün insanın açlığına karşı kedinin açlığından yana olmasının bedelini ağır ödemiştir… Dahası bu hikâye, peşinden hep onun adam olmazlığını örnekleye örnekleye gezip durmuştur… Bu yüzden kendini göstermek, varlığını, erkekliğini kanıtlamak için gidilecek yer savaş da olsa herkesten önce o bağlar ayakkabısının bağcıklarını… En önde o koşar, en yüksek sesle o bağırır, öfkeyi en çabuk o kusar… Korkusu ondan bağımsız bir güçtür artık, o sadece korkunun ayak izlerini takip eder… Ta ki, korkuya rağmen kendisi olmayı keşfedene kadar… Korkunun en insani duygu olduğunu anlayana kadar… Şimdilerdeki korkunun yatağı TBMM’den geçen tezkerenin kullanılma ihtimali… Sadece 19 milletvekilinin ret oyu vermesi, bu korkuyu daha da derinleştiriyor. Futbol takımlarından gazete kampanyalarına kadar bir ağızdan verilen destek ise korkuyu dillendirmenin üzerini örtüyor. Çocuklar boylarını aşan, anneler kalpleriyle çelişen cümleler kuruyor… Hiçbir çocuk kolay kolay “korkuyorum anne” diyemiyor… Oysa şu an ihtiyacımız olan, bağıra bağıra söylememiz gereken tek duygu var, “Korkuyorum”… Bu pazar yapılacak olan referandumda kullanılacak “evet” oylarından, seçimle, referandumla oyalanmaktan, yeni anayasanın eskisini aratacak olmasından, bu yüzden bir yirmiotuz yıl daha darbe yasalarıyla yönetilmekten, yeni bir ekonomik krizden, kara para aklama sıralamasında ilk üçte yer alan bir ülkede yaşıyor olmanın bedelinin ödetilmesinden, işsizlikten, açlıktan, savaştan, ne yaparsa yapsın iktidarının cephesini büyütemeyenlerin sınama tahtası olarak kadınları görmesinden, kapitalizmden, emperyalizmden, ölüme karşı yaşamı savunmanın “bölücülük” sayılmasından “korkuyorum”… Bırakalım çocuklar kıymaları kedilere yedirsin, korkmadan… İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Fotoğraf: Cenap Turan K Ben vatandaş Mustafa Vatandaş Mustafa, Fırtına Vadisi’ne yapılacak hidroelektrik santraline karşı verdiği mücadele ile tanındı. Santral yapımı durduruldu, ancak vadinin çevresindeki, sit alanı olmayan alanlarda bazı çalışmalar sürüyor. Vatandaş Mustafa, gerçek ismiyle Halis Orhan tetikte bekliyor, “Eşkiyanın ne yapacağı belli olmaz” diyor… Esra Açıkgöz en Vatandaş Mustafa. Asıl ismim Halis Orhan’dır. Benden iki yıl önce doğan kardeşim Mustafa vefat edince, bana nüfus kâğıdı çıkarmaya lüzum görmemişler. Onun adına yaşıyorum... Nüfus cüzdanına göre 35, biyolojiye göre 37 doğumluyum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Rize Çamlıhemşin Şenyuva, eski adıyla Çinçiva köyündenim... Böyle yanıtlıyor, “Vatandaş Mustafa kimdir?” sorusunu Halis Orhan. Pastacılık, çobanlık ve imamlık yapmış. Bizlerse onu Fırtına Vadisi’ne hidroelektrik santrali yapılmasına karşı verdiği mücadele ve avukat, yönetmen Remzi Kazmaz’ın bu mücadeleyi anlatan belgeseli “Vatandaş Mustafa” ile tanıdık. Geçen hafta İstanbul’daydı Vatandaş Mustafa... Yoksa İstanbul’a temelli mi yerleşeceksiniz? Hayır, hayır, Allah göstermesin... Şehir hayatı bitti benim için, ancak 1520 günlüğüne geliyorum, çünkü hanım hasta. Ya sizin çocuklarınız? Dört çocuğum, kamyonla da torunum var. Ailemiz 102 kişi. Evde, 22 evli aile kalıyor, ancak kışın kimi Antalya’ya, kimi İstanbul’a gidiyor. Hemşin’de geçinmek zor. Turizmin gelişmesini bekliyoruz, o da daha yeni, ancak yanlış uygulamalar yüzünden, bazı yerlerde betonlaşma başladı. Mesela, şimdi yol asfaltlanıyor, bu dört trilyonluk bir yatırım, ancak hiçbir tedbir alınmıyor. Milletvekillerine de söyledim, eğer betonlaşma devam ederse, oralar da İstanbul, Ankara, İzmir gibi kötü olacak. Hidroelektrik santral kurulacağı zaman yapılmaması için çok uğraşmıştınız... Hidroelektrik santralinin ne olduğunu bile bilmiyorduk, bize öyle anlattılar ki yapıldığında yörem kurtulacak... Oysa burası dünyada koruma altına alınan 200 ekolojik alandan biri, milli park. Bir cinayet işleniyordu. Su sıkıntısı varken, güzelim dereleri binde bir elektrik üretmek için milyon dolarlar harcayıp niye kirletiyorsunuz? Bunu önlemek için santralle ilgili bütün davaları takip ettiniz. Eylemler düzenlediniz... Hiç gözaltına alındınız mı? Yok... Şehirli ile oralı insanın karşı gelmesi farklıdır. O yüzden aynı sıkıntıda olanlara diyorum, beklemeyin ki bizi adalet divanı, tahkim kurtarır; malınıza siz sahip çıkacaksınız... Santralin kurulmaması için bu kadar mücadele ettiğiniz halde, Remzi Kazmaz, sizi belgeselde yer almaya ikna etmek için çok uğraşmış, pek yanaşmamışsınız. Niye? Remzi Bey’le aynı davada karşılaştık. Bir gün Fırtına Vadisi filmi yapalım dedi. Başkasıyla uğraş, ben yaşını başını almış, torun torba sahibi insanım, dedim, dinletemedim. Bir yandan da eşkıyanın ne yapacağı belli olmaz ya, korkuyorum; sabah dozerler yola dizilmiş olacak diye. Onu yaşamamak için filme evet dedim, vefa borcumu da ödedim. Yoksa ben artist değilim. Oynarken zorlandınız mı? Hayır, yaşadığımı yaşadım... Şehirde dernekçilik yaptığımdan, mikrofona alışkınım. Konuştuklarım beni üniversite mezunu sanır, ama ilkokul üçüncü sınıfı bile bitiremedim. Hukuk Fakültesi’nde bir konferansa katıldım, çok güzeldi. Tahtaya yazmışlar, profesör B Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr DAHA ÇOK VATANDAŞ MUSTAFA LAZIM Remzi Kazmaz, Fırtına Vadisi’ne santral yapılmasına Halis Orhan’ın mücadelesini temel alan belgeseliyle karşı çıktı. “Vatandaş Mustafa” ne kadar çok kişi tarafından izlenilirse o kadar çok insan Fırtına Vadisi’ne sahip çıkacak, biliyor. Belgeseli çekme nedenini ve süreci şöyle anlatıyor: “Ben de o bölgenin çocuğuyum. Fırtına Vadisi davasının avukatlığını yaptım. Bağımsız Yurttaş Girişimi diye bir sivil inisiyatif kurduk. Dava iyiye gidiyordu, ancak Mustafa Amca’nın deyişiyle eşkıyanın ne yapacağı belli olmaz. Ben de mücadeleyi yaymak için belgesel çekmeye karar verdim. Mustafa Amca başta kabul etmedi, ama ikna ettim. Bu davaya başladığımızda Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği almak zordu, ufak bir su için bir yıl sürerdi. Mesut Yılmaz’ın başbakan olmasından sonra bu değişti, şimdi adamın varsa bir günde alabiliyorsun. Yabancı sermayenin gelmesi de davayı tehlikeye soktu. Yabancı sermayenin yatırımını durdurmak için tahkime gitmelisiniz. Oysa proje başladıktan sonra Vatandaş Mustafa tahkime gitse ne çıkar... Şimdi Fırtına Havzası’nın etrafında milli park olmayan yerlerde yapılaşma başladı, oradan Vadi’ye de girecekler. Vatandaş Mustafa sadece Hemşin’de değil, her yerde olursa, katliamlar durdurulur.” Vatandaş Mustafa ve Remzi Kazmaz... İstanbul’u hiç sevmediniz anlaşılan... Geldiğimden beri başım ağrıyor. Şehirde yaşanlara acıyorum. Allah herkesi kurtarsın... İstanbul çok güzel, ama yüksek, tenha bir yerden seyredilirse, aşağıya inerseniz... Bu ne meşakkatli hayat yav... Parkta çadırda yaşayan bir adam gördüm, köyünde yaşadığı, buradakinin 50 katı yukarıdadır. İstanbul’da bazen küfredecek, bazen de şükredeceksiniz... Bence herkesin gidecek köyü olmalı. Hiç mi köyünüzden ayrılmadınız? 1952’de, ekonomik nedenlerle gurbete çıktım. 1984’te döndüm. İstanbul, Erzurum, Eskişehir, Samsun... Pastacılık yaptım. 32 yıl sonra niye döndünüz? Hemşin, Fırtına Vadisi bir hastalıktır, bir kere gördün mü, yeniden kesin gelirsin. Zaten 32 yıl tamamen ayrı kalmadım. Ara ara dönüp, buradaki işleri yaptım. Şehirde yaşamama kararımı o zamandan verdiğimden, hiç mülk almadım. Aslında 1970’lerde hemen herkes göç edince arazilerimiz orman oldu. Dönenler topraklarını istediklerinde, 50’lere ait olanlarla değil de, göçten sonra çekilmiş haritalarla yargıladıklarından burada hakkınız yok diyorlar. Köyde kaç kişi yaşıyor? Yazın 20002500, ancak kışın herkes şehre gidiyor, 10 kişi kalıyoruz. Hatta Trabzon İdare Mahkemesi’nde kavga çıkardım. Adam 42 dakika yalan söyledi. Hâkim, keşfe gelen hâkim, ama sesi çıkmıyor, avukatların sesi çıkmıyor. Dayanamadım, yalan söylüyor, nasıl tahammül ediyorsunuz dedim, çantamı kaptım çıktım. Beni hemen taksiye atıp götürdüler ki, mahkemeyi bozmaktan tutmasınlar... Bu davaya başladığımızda okumuşlar dahil herkes, sizin gibi üç baldırı çıplağın devletin karar verdiği şeyi durduracağına aklınız kesiyor mu, dedi. Ateşi suya soktuğunuzda vij eder ya, bizde “Denizi yakamasam bile vıj bari ederim” derler. Ben de dedim ki, durduramasam dahi bağırmış olurum. Ya diğer köylüler? Gerek korkuyla, gerekse deli cesareti ile mücadele ettik. Bir an gözlerini kapayıp “Dere akmadığında ne olur”unu düşünse inanın ki herkes eylemci olur, ancak onu düşünmeye vakti yok. Milyarlarca yıl yaşayacak gibi yaşayacaksınız. Çünkü sizden sonra gelenler o kadar yaşayacaklar. Siz sadece bir insansınız, yeniden toprak olursunuz mesele değil, ancak o toprak daha nice insanı bir araya getirecek. Daha önce hiç eyleme katılmış mıydınız? Kediyi sıkıştırırsanız suratınıza atlar, derler. İnsanları eylemci eden karşısındakilerdir. Akan deremi, ağacımı üç beş kuruş için hiçe sayarsanız, herkes eylemci olur. Tehdit edilse, küfredilse de... bilmem kim tahkimi anlatıyor, profesör bilmem kim başka konuyu anlatıyor... En altta da “Mustafa Orhan çoban” yazıyor. Kürsüde, bir yarım dakika konuşmadan baktım öğrencilere. Zannettiler ki, tutukluk yaptım. “Beyler” dedim, “oturmuş bekliyorsunuz ki, çoban size ne diyecek. Sizin görevinizi, ben mecbur kaldım yapmaya, aslında bu mücadelenin içinde bizzat sizler olmalıydınız”. Tanınmak hoşunuza gitti mi? Millet adımı bilse ne olur, bilmese ne olur... Köyümde bir film çevriliyor, illa sen de oyna diyorlar. Bunlar hikâye... Benim meselem Fırtına Vadisi’dir. Karadeniz’de santraller yapılmasın diye ne yapılabiliri düşünmektir. Yoksa bana bey deseler de, ben yine çobanım... Yeter ki vadimi bana bıraksınlar... Orada yaşayanlara saygı duymak mecburiyetindesiniz. Devletin tahsildar gönderemediği dönemde, o insanlar vergilerini yatırmışlar. Şimdi o verginin hakkını istiyorum. Beş yıldızlı otellerde yaşayanlar gelecekler vadime, santral yapacağım diyecekler. Nerede o yoğurdun bolluğu... Bir gününüzü nasıl geçiriyorsunuz? Bizim orada gün geçirmek çok kolay. Şehirdeki gibi bir köşede ölümü beklemiyorsunuz. Her baktığınız yer yaşamı çağrıştırıyor, orman, dere, dağdan aşağıya sarkan kar, yavrusuyla oturan geyik...