23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 4 11/10/07 15:29 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 PAZARIN PENCERESİNDEN Zeybek oyununun kökeni Selçuk Erez A lev Coşkun, eski İzmir milletvekillerimizdendir, turizm bakanlığı yapmıştır; siyaseti iyi bilir. Geçenlerde “İster aday, istersen bakan olarak git, bizim orada adamı çok değişik usullerle tartarlar” dedi, “Mesela, Zeybek havası çaldığında kalkıp doğru dürüst oynayıp oynamadığına bakarlar..” Bu, kendisinin de, Ege’nin Şükrü Saracoğlu gibi eski politikacılarının da başına gelmişmiş.. Politikacıyı bile sınamak için başvurulan bir ayraç olacak kadar Egelinin ruhuna işlemiş olan Zeybek danslarının kökenini çok merak ederdim: Anadolu’nun başka bölgelerinde oynananlardan çok farklı, oynandığında giyilen giysileri bile değişik olan bu dansların kökü neydi, neredendiler? Yunanlıların “Zeybekiko” dedikleri oyunları vardır... Acaba zeybeğin kaynağı eski İyon oyunları mıydı? Bunu cevaplayabilecek kimse Nikeforos Metaksas olabilirdi: Bay Metaksas, Kanada’da İngiliz ve Fransız Edebiyatı okuduktan sonra Kongo’da caz dahil çeşitli müzik çalışmaları sürdürmüş ve Atina’da Bizans Musikisi Okulu’na devam etmişti, yıllardır Yunanistan’la ülkemiz arasında mekik dokuyarak İhsan Özgen ve diğer virtiozlarımızla bir araya gelmiş, “Boğaziçi Grubu”nu oluşturmuş, Türkiye’de ve Yunanistan’da konserler vermiş, plaklar, cd’ler doldurmuştur. Bu önemli müzikolog, halen kentimizde bir Ortadoğu müziği semineri düzenlemek için didinmektedir. “Hayır!” dedi, “Zeybek, Yunanlılardan önce bu Seyirci değil, eylemci! Ali Deniz Uslu elvacıoğlu’nun “Sessiz Duvarlardaki Hatıralar” isimli çalışması üç ana hattan oluşuyor; AKM'nin kendi ses arşivinde 30 yıllık süreçteki kayıtları, mekânın boşken sahip olduğu iç ve dış seslerden örnekler ve AKM'ye gelenlerle yaptığı röportajlar. Geçen yıl içinde “yıkılsın, yıkılmasın” tartışmaları yapılan AKM’nin hem kültürel hem de kişisel bir sembol olduğunu söylen sanatçı, bu çalışmasıyla AKM’nin ve Türkiye’nin kültürel geçmişinin dününü, bugününü ve yarınını sorgulamak istediğini anlatıyor. Helvacıoğlu, aynı zamanda muhalif punk rock grubu Rashit’in de üyesi. Biz de Erdem Helvacıoğlu çalışmasına konu olan, İstanbul’un buluşma noktası AKM’nin önünde buluştuk. İşte sanatçının AKM, müzik, hayat ve yeni projelerine dair anlattıkları... 10. Uluslararası İstanbul Bienali’ne nasıl katıldınız? Bienal’den bir yıl önce küratör Hou Hanru ve ekibi benimle bağlantıya geçti. Daha önceden de beni takip ediyorlardı, bir tanışıklımız da vardı. Bana üç ayrı mekânda ses enstelasyonu yapmak istediklerini söylediler. Bu mekânlar AKM, Antrepo ve İMÇ’ydi. Ben şanslıydım ki AKM’yi seçtim. Çalışmanızın ismi “Sessiz Duvarlardaki Hatıralar”. Projenin hikâyesi nasıl şekillendi? İlk önce yalnızca mekânın sesini 10 dakikalık bir kayıt olarak düşünüyordum. Son hâli ise 58 dakikaya ulaştı. Proje üç ana hattan oluşuyor, AKM’nin kendi ses arşivinde 30 yıllık süreçteki kayıtlardan bir bölüm, mekânın boşken sahip olduğu iç ve dış seslerden örnekler ve AKM’ye gelenlerle yaptığım röportajlar. Röportajları kimlerle yaptınız? Her hafta sonu konsere gelen 90 yaşındaki bir kadın da var, buraya çok nadir gelen de. Hatta AKM’de çalışanlar da bu röportajlarda yer alıyor. AKM pek çok kişinin hayatında özel bir yere sahip. Sizin için anlamı nedir? AKM Türkiye’nin tek opera binası, koca bir tarih. AKM aynı zamanda bir buluşma noktası, ilk aşkların, vedaların da yaşandığı bir sembol. Yıkılıp, yıkılmaması tartışmalarını da çalışmamı yaparken üzüntüyle izledim. Çünkü onun yıkılması insanların anılarının da silinmesi demek. Biz her şeyi yıkıp yeniden yapmak istiyoruz. Tarihi kaybediyoruz. Zaten Erdem Helvacıoğlu’nun 10. Uluslararası İstanbul Bienali’ndeki çalışmasının adı “Sessiz Duvarlardaki Hatıralar”. Amacı, AKM’nin ve Türkiye’nin kültürel geçmişinin dününü, bugününü ve yarınını sorgulamak. Fotoğraf: Vedat Arık H geçmişi yeniden yaratmak gibi bir derdimiz de var. Ben de bu çalışmamda AKM’nin ve Türkiye’nin kültürel geçmişinin dününü bugününü ve yarını sorgulamak istedim. Sizi Türkiye’nin ilk punk rock grubu Rashit’den de tanıyoruz. Rock’n Coke’da da sahnedeydiniz. Müziğe rock ile başladım. Barlarda ve klüplerde müziği öğrendim. Rashit’in ikinci albümünde prodüktörlük yapacaktım ama hem prodüktör hem de gitarist oldum. Sonra da konserler geldi. Rock’n Coke’da sahne alıp Bienal’de ses enstalasyonu yapmak temelde aynı zihnin ürünü. Farklılıkların zenginlik olduğunu, yalnızca müzikte değil de tüm hayatımızda içselleştirmek zorundayız. Çünkü önyargılarla, uzlaşmak mümkün değil. Rashit muhalif bir punk rock grubu. Bienaldeki çalışmanız aslında bu duruşun yansıması. Zaten derdi, problemi, arkasında ciddi bir düşünsel yapısı olmayan bir işi sanat olarak kabul edemeyiz. Rashit de Türk rock müziğinde anlattığı bir problemi olması ve bunu dillendirmesiyle özel bir yere sahip. Seyirci değil, eylemci! Bienal’deki tavrım da böyle. Çünkü çalışmam aynı zamanda Türkiye’nin kültür po litikaları üzerine bir eleştir. Yani insanlar kendilerine bir şeyler sorarlarsa, cevapları bulmaları uzun sürmez. Yeter ki sorsunlar! Biz genelde cevabını bildiğimiz soruları sormayı severiz ama... Evet, öyle. Ben ise cümlelere noktayla değil, soru işaretleri, virgüllerle bitirmekten yanayım. Bize ne verilirse onu almak, verilenin üzerinden dünyayı yorumlamak gibi sorunumuz var. Bu da her alanda fanatizmi doğuruyor. Popülarite eşiğini bir kere geçtiğiniz zaman artık ne üretirseniz tüketicisi hazırdır. Fanatizm burada başlıyor ve artık yapılanlar sorgulanmıyor. Sanırım 80 sonrası kuşağı pek soru sormuyor, soramıyor çünkü korkutulmuş. Yeni kuşak ise her anlamda daha cesaretli. Yeni projeleriniz neler? New York’ta yayınlanan “Altered Realities” albümüm bu ay içinde Türkiye’de yayınlanacak. 19 Ekim’de San Francisco’da Looping Festivali’nde headliner olarak çalacağım. Dünyanın en önemli çağdaş müzik topluluklarından biri olan “Bang on a can” tarafından eser siparişi aldım. New York’da mayıs ayında klasik gitar ve elektronik sesler için yazmış olduğum “Sarnıçta” adlı eserim Carnegie Konser salonunda sunulacak. Anathema yine Türkiye’de... topraklarda yaşamış olan insanların, turna kuşlarının aşk danslarını taklit ederek geliştirdikleri oyunlardan kaynaklanmıştır!” Metaksas Bey devam etti: Bundan sekiz bin yıl önce Çatalhöyük’te kemiklerine delikler açılmış turna kuşu kanatları bulunmuştur. O çağlarda orada yaşamışların, kanatları kuşanarak bazı ayinler, danslar yaptıkları düşünülmektedir. Turna kuşları yeryüzünün çok geniş bir coğrafyasında yaşarlar. Sadece Çatalhöyük’te değil dünyanın birçok köşesinde turna kanatlarıyla bezenip turnaların danslarını çağrıştıran oyunlar oynayanlar vardır: Japonya’da Aynu’lar, Koreliler, Sibirya’da Ostiaklar, sonra Güney Afrika’da da bazı kavimlerde bu gözlenmiştir. “Utube”da genellikle Japonların filme çektikleri turna kuşlarının aşk danslarını bulup izleyin... Orada bu kuşların kanatlarını, nasıl zeybeklerin kollarını omuz hizasında havaya kaldırıp iki yana açarak oynamalarını andıran şekillerde tutarak dansettiklerini, sonra zeybekler gibi ahenkle geniş adımlar attıklarını, ardından dönüşlerini de görünce, zeybek oyunlarının kökeninin ne olduğunu daha iyi anlarsınız!” Bunu kavradıktan sonra, “Turna kuşları en çok hangi bölgemize gelir?” diye araştırdık.. Akarsularımızın kurumaya yüz tutmaları sonucunda ülkemize uğrayan turna kuşları da çok azalmışmış.. Efeliğimizin, Zeybek oyunlarımızın ilham kaynaklarını yitirmemeliyiz! Nasıl? Ulusal niteliklerimizin sadece Arap Yarımadası’ndan gelenlerle şekillenmediğini, yeryüzünün dört bir yanından uçup gelen kuşlardan, dünyanın her tarafından kalkıp buralara varan güzelliklerden kaynaklandığını yeterince kavrarsak doğru yolu bulabiliriz! Deniz Yavaşoğulları S on haliyle, vokalde Vincent Cavanagh, gitarda, Daniel Cavanagh, basta Jamie Cavanagh, keyboardta Les Smith ve bateride John Douglas’tan oluşan grubun temelleri 1990 yılında atıldı. Pagan Angel ismiyle Liverpool’da kurulan grup aynı yıl, ilk demoları “An Iliad of Woes”u çıkardı, o sırada vokal Darren White’tı. Bu demo, 1998’de yayınladıkları Eternity albümlerine kadar geçen süreci kapsayan “doom” soundlarının da temeliydi. 92’de “The Crestfallen”, 93’te “Serenades”, 95’te “Pentecost 3” ve yine aynı yıl müziklerindeki değişimin, bugünkü tarzlarına kavuşmalarının ilk adımı olan albüm, “The Silent Enigma” yayınlandı. 1995’ten sonra Darren White gruptan ayrıldı ve yerini Vincent’a bıraktı. 1996’dan sonra grup, art arda çıkan, brütal vokalden uzaklaştıkları “Eternity”, “Alternative 4” ve Anathema, İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir ve Mersin’de konser verecek. kaybettikleri annelerine adadıkları “Judgement” albümleriyle metal dünyasında kendine özgü kimliğini tam anlamıyla ortaya koydu. Anathema artık adeta bir ağlama duvarıydı. “Angelica”, “Regret”, “Lost Control”, “Forgotten Hopes”, “One Last Goodbye” gibi balladlarla metal müziğin duygusal yanını en iyi şekilde ortaya koydular. 2001’de grup, değişimlerinin çıtasını yükseltmeye karar verdi ve “A Fine Day to Exit”ı yayınladı, bu albüm grubun en tartışmalı albümü oldu, önce çok yadırgandı fakat zamanla hem hayranlarının hem de kitlesi dışındaki kesimlerin beğenisini kazanarak hak ettiği yeri buldu. Bu dönemlerde çıkan “Resonance” isimli iki best of çalışması da grubun yeni dinleyicilerine Anathema’nın geçmişini özetler nitelikteydi. 2003’te ise grup hem eski, hem de kazandığı yeni dinleyicilere yönelik yine melankolik bir albüm olan “A Natural Disaster”ı sundu. Anathema’nın Türkiye’deki ilk konseri 1998 yılında İstanbul Rock House Kafe’de gerçekleşti, ardından 2000 yılında ikinci, 2003 yılında da üçüncü konser geldi, ama grubun Türkiye’de önünün açılması 2004’te gerçekleşen Rock İstanbul konseriyle oldu. Rock İstanbul konserinin ardından Anathema aynı yıl, İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir’de konserler verdi. Sonra da Türkiye konserlerinin ardı arkası kesilmedi... Anathema, her türlü dinleyiciye hitap edebilen metal müzik dünyasındaki tek tük gruplardan biri. Grubun müziği, insanın duygularını ayağa kaldıran, tüylerini diken diken eden melodileri, muhteşem şiirsel sözleri ve Vincent Cavanagh’ın etkileyici sesiyle bir bütün, dinleyeni adeta büyülüyor ve bu yetiyle her kesimden insanın da beğenisini kazanabiliyor. Bu yüzden belki siz de benim gibi çevrenizde “metalden nefret ederim ama Anathema’yı çok severim” yorumlarına rastlamışsınızdır. Tüm bunların dışında Anathema, birçok sevilen müzik grubunun aksine canlı performansında da hayal kırıklığı yaşatmıyor, performans adeta albümden dinliyormuşsunuz gibi net ve temiz, aynı zamanda gerçekten canlı ve etkileyici. Samimi tavırları, zaman zaman verdikleri bar konserleri ve şehir şehir gezmeleriyle Türkiye’deki hayranlarının büyük sevgisini kazanan Anathema, şimdi yine Türkiye'de. 23 Ekim’de Eskişehir’de, 24’ünde Mersin’de, 26’sında İstanbul’da, 28’inde ise Ankara’da gerçekleşecek konserler için ayrıntılı bilgiye www.biletix.com’dan ulaşabilirsiniz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear