Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 4 11/1/07 16:17 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 14 OCAK 2007 / SAYI 1086 Romeo ve Juliet Van’da On yıl önce 3040 seyirciye perde açan Van Devlet Tiyatrosu bugün dolu salonlara oynuyor. Tiyatro Vanlı seyirciyi, Vanlı da tiyatroyu sevdi. Bu kez oyun Shakespeare’den, ama konu benziyor; aile kavgaları, engellenen, yasaklanan aşklar... Berat Günçıkan an Devlet Tiyatrosu 10. yılında, Romeo ve Juliet’i sahneliyor… Kemal Başar’ın yönetmenliğini, Paraskevas Terezakis’in koreografisini ve oyuncu koçluğunu yaptığı oyun bölgeyle aynı dertleri paylaşıyor… Aile kavgaları, engellenen âşıklar ve acı… Başar, oyunla ilgili sorularımızı yanıtlıyor: olarak görüyorum ben. Her metnin de bir teması ve yan temaları var. Benim için konu değil, tema önemlidir. Bazen de aynen Romeo ve Juliet’te yaptığım gibi üstüne basmak istediğim yan temaların üstüne giderim; o konudaki görüşümü aktarabilmek için, ama tiyatro bir eğitim aracı da değil bana göre... Romeo ve Juliet’in aşk hikâyeleri üzerinden ele alırsak oyunu, Doğu’nun da güçlü aşk hikâyeleri vardır... Neden doğunun doğusuna bu kadar yakınken bir Batı öyküsünü seçtiniz? Sahnelenme kolaylığı, deneyim ya da sanatsal bir tercih mi söz konusu? Doğu’nun güçlü aşk hikâyeleri olmaz olur mu? Özellikle Şahmaran, Ah Tamar Van kaynaklı hikâyeler. Ancak benim için hikâyenin değil, temanın önemli olduğunu söylemiştim. Shakespeare’in eserleri kıskançlık, nefret, aşk, intikam duygusu gibi çok güçlü temalar barındırıyor. Bunun için zaten yüzyıllardır dünyanın çeşitli yerlerinde farklı yorumlarla sergilenmesine karşın ilgi görüyor. “Romeo ve Juliet” bir dünya eseridir. Paris’te yapmışsınız bu oyunu ya da Van’da; ne fark eder? Oyuncu kadrosu, teknik ekip hakkında da bilgi verir misiniz? Murat Gülmez dekor tasarımını yapıyor. Kostüm tasarımımı Nalan Türkoğlu, ışık tasarımımı ise Seyhun Ayaş yapıyor. Orijinal müzikleri Can Atilla yaptı. Hayata ve tiyatroya aynı pencereden baktığımız Kanada Vancouver’daki Kinesis Dans Tiyatrosu’nun genel sanat yönetmeni Paraskevas Terezakis'le de Nemrut’tan sonra ikinci kez birlikte çalışma olanağı buluyorum. Herkes için önemli bir şans, Paras. Gencecik bir oyuncu kadrom var. Dinamik, yetenekli, gözleri pırıl pırıl insanlar çoğu... Caner Kadir Gezener, Ebru Aytürk, Uğur Çavuşoğlu, Hüseyin Baylan, Eren Oray, Esat Tanrıverdi, Özlem Gür, Mustafa Çolak, Özlem Başkaya, Mustafa Şen, Nedim Salman, Nazlı Uğurtaş 30 kişilik kadronun içindeki önemli rolleri paylaşıyor. V Van Devlet Tiyatrosu bugüne kadar kaç oyun sahnelendi, Vanlılarla nasıl bir temas kuruldu? 1997’de kurulduk. Yani 10. senemizdeyiz. 52 oyun sahnelendi bugüne dek. Geçen 9 sene içinde valilik ve belediye ile koordineli çalışıldı, üniversite ile bağlar güçlü tutuldu. İlk yıllarda 3040 izleyici ağırlayabilen tiyatro, bugün salonunu doldurabiliyor. Bugüne kadar sahnelenen oyunlarda Vanlıların en büyük ilgisini hangi oyun gördü? Açılış oyunu olan Sarı Naciye çok ilgi görmüş. Rumuz Goncagül, Keşanlı Ali, Sezuanın İyi İnsanı, Ödenmeyecek Ödemiyoruz ve Ramazan ile Jülide de seneler içinden anımsananlar. Romeo ve Juliet, büyük bir aşk hikâyesi olarak görülür, ama aileler arasındaki kavgadır esas olan... Siz de oyunla bölgenin durumuna da dikkat çekmek istediğinizi söylüyorsunuz, neden? Bu bölgede oyun yapacağım ve bölgenin sorunlarına duyarsız olacağım; mümkün mü bu? Tiyatro metnini bir araç Şiddetin karşısında eğilmek Romeo ve Juliet’in koreografisi, Yunan asıllı, Kanada’da yaşayan Paravaskevas Terezakis’e ait. Sorularımızı yanıtlıyor: Bugüne kadar kaç kez Romeo ve Juliet'i sahnelediniz... Ben yönetmenlikten çok koreograflık yapıyorum. Kanada’daki Kinesis Dans Tiyatrosu’nun genel sanat yönetmeniyim. Uzun zaman önce, öğrenciliğimde Yunanistan’da Romeo ve Juliet’te dans etmiştim. Doğu’dan Batı’ya, tekrar Doğu’ya... Bu arada Romeo ve Juliet sizin içinizde, duygu ve düşüncelerinizde de dönüşüm geçiriyor mu? Elbette duygularımı harekete geçiriyor. Çok katmanlı bir eser. Birbiriyle kavga eden iki ailenin sosyolojik durumu, çelişkiler, ırkçılığa varan şiddet dürtüleri beni çok etkiliyor. Romeo ve Mercutio arasındaki gerçek dostluk, Romeo ve Juliet’in aşkı gibi öğeler sahne üstünde gerçek bir yaşam kurmamıza yardımcı oluyor. Bugünkü dünya da böyle. İnsani duygular, şiddetin karşısında boyun eğiyor. Bu Türkiye’de ilk çalışmanız mı? Hayır. Daha önce yine Kemal Başar’la Gülşah Banda’nın Nemrut’unu yapmıştık. Bunun dışında ODTÜ Dans Festivali’nde workshop yönettim; bir diğerinde festival için bir koreografi yaptım. Geçen sene de yine Kemal Başar’ın aracılığıyla, Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları için bir workshop yönettim. Hem çalışma koşulları hem de sizin tekniğinizi yakalamada, Van Devlet Tiyatrosu için neler düşünüyorsunuz? Sanatçılar çok yetenekli. Ama eski moda bir şekilde inisiyatif almaktan korkuyorlar, yeterince özgür bırakamıyorlar kendilerini. Sanırım sistem onların özgür bireyler olmasını engelliyor. Kemal’le ben onlar için gerekli olan aşıyız. Bir karakter yaratırken birçok açıdan bakabilmeyi öğrenmeliler. Şehre gelince; dünyanın en büyük göllerinden birinin yakınında kurulu, dağlarla çevrili Van şehrinde neredeyse ağaç göremedim. Doğanın bu kadar yoksul olmasına inanamıyorum. Şehirdeki sosyal ve kültürel yaşama baktığımda ise kent yapraksız bir ağaç gibi. Böyle bir kentte Shakespeare’in böylesine önemli bir eserini çalışabilmek eşsiz bir deneyim benim için. Tuvalet parasına tiyatro yapılmaz... Melike Tümer enellikle beni “o kadın” olarak adlandırırlar. Çünkü yüzümü tanıdıkları halde adımı bilmezler, diyor Ayda Aksel. Bu durumun, yaptığı işler dışında kamera önünde görünmemesinin ve böylece bugünün medya “şöhret”lerinden biri haline gelmemesinin sonucu olduğunu anlatıyor. Bundan rahatsız olduğu gibi bir sonuç çıkmasın buradan, zira kendi seçimi kameralardan uzak bir hayat sürdürmek. “Meşhur olmanın hoş olmayan tarafları var. İlk oynadığım dizi ‘Üç İstanbul’, TRT’deki ilk uzun dizi ve renkli yapımdı. Çok ilgi çekmişti. Buna bağlı olarak ben de meşhur oldum. O kadar rahatsız oluyordum ki… Her gittiğim yerde parmakla gösteriliyordum. Bu, ‘antenlerim mi var, burnum mu uzadı, niye bana bakıyorsunuz?’ gibi bir duygu getiriyor beraberinde. Ben herkesle birlikte olmak, herkes gibi yaşamak istiyorum. Parmakla gösterilen değil, yaptığı işle tebrik edilen biri olmalıyım” diyor. İşte o yaptığı işlerden biri olan “Omzumdaki Melek” oyununun galasından önce buluşuyoruz Ayda Aksel’le Tiyatro Kedi’de. Heyecanı yüzünden okunuyor. Tiyatro hayatının başlangıcı 27 yıl kadar gerilere uzansa da her yeni oyun ayrı bir heyecan onun için. Söylediğine bakılırsa, bu heyecan zaman geçtikçe daha da artıyor. Hakan Altıner ve Teoman Kumbaracıbaşı’yla birlikte rol aldıkları, aşk eksenli oyunda Ayda Aksel, Donna adlı saf bir kızı can G landırıyor. Gerisini ondan dinleyelim: “Donna’nın kafasının çok fazla çalıştığını söyleyemem. Hayata tutunamıyor, kendi kendine yetemiyor. Hayatta hiçbir şey yapamayacağını görüyor ve onu koruyacak birine, omzunda bir meleğe ihtiyaç duyuyor. Hayatında bir erkek var. Sonra öğreniyoruz ki o erkek için Donna herhangi biri, ama Donna için o erkek başını yasladığı bir omuz. Sonra karşısına bir melek çıkıyor…” Ve böyle devam ediyor. “GÜÇLÜ BİR KADINIM” Aşkı Donna gibi görmüyor Ayda Aksel. “Ben onun aksine kendi kendine yeten, güçlü bir kadınım. Onun yaşadığı gibi yaşamam aşkı” diyor, ama aşkın zayıf ya da güçlü olmakla bir ilgisi olmadığını, kadının da erkeğin de daima bir omuz aradığını düşünüyor. Bu, grotesk tarzda sahnelenmiş bir komedide ilk oynayışı Aksel’in. Hüzünlü, duygusal, kıskanç, alaycı ifadelerine aşina olduğumuz oyuncunun nadiren de olsa komik yüzüyle karşılaşınca sormadan edemiyoruz: Komedi mi, dram mı? “Ben kaliteli oyunu seviyorum” diye yanıtlıyor “İnsanların gülümsemesi gerektiğini düşünüyorum, o yüzden komedi oynamak çok yakın geliyor bana, ama bugüne kadar da komedi oymamak için pek fırsatım olmadı.” Konu tiyatroyken Aksel’in tiyatrocu olma macerasını öğrenmek istiyoruz. Daha ilkokul çağındayken konservatuvarın bale bölümünden atıldığını biliyoruz. Tam “Üzüldünüz mü?” diye soracakken o erken davranıyor ve “İyi ki atmışlar beni, yoksa tiyatrocu olamazdım” diyor “Vücudum yapı olarak baleye çok uygundu fakat kalçamın kapalı olduğu gerekçesiyle atıldım. Annem Mimar Sinan Üniversitesi’nde tiyatro bölümü açıldığını öğrenmiş. Bana, ‘Senin oyunculuk konusunda yeteneğin var, denemek ister misin?’ dedi. Sınavlara girdim ve kazandım.” Sonra bugün de süren Devlet Tiyatrosu mesaisi başlıyor. Bu sezon devlet tiyatrosunda oyunu olmadığından sadece Tiyatro Kedi’de sahneye çıkıyor. Pek çok kişinin olduğu gibi bizim de aklımızda yer etmiş: Ayda Aksel eşittir iyi, kalıcı işler. “Bu, hiçbir şeyin kolayını seçmemek” diye açıklıyor oyuncu. Bu kadar seçici davranması karşılıksız da kalmıyor elbette. 1998 yılında Tunç Başaran’ın yönettiği “Kaçıklık Diploması”nda ruh hastası Nur rolüyle 11. Ankara Film Festivali ve 10. Orhon Arıburnu En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini alıyor. Tiyatrodan da hak ettiği ilgiyi görüyor. “Ölümüne Suçlu” oyunuyla 2003 Sadri Alışık En İyi Kadın Oyuncu Ödülü, “Yarım Bardak Su” ile de 2004 İsmet Küntay En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nün sahibi oluyor. “ Benim gibi düşünen insanlar için, ‘Bu işten alnımızın akıyla çıktık; şimdi ne yapıyoruz?’ düşüncesi var” diyor ödüllerin anlamını açıklarken. “SINAV”DAKİ KADIN Bugüne kadar “Bir Erkeğin Anatomisi (1996)”, “Kaçıklık Diploması (1998)”, “Cumhuriyet (1998)” filmleriyle beyazperdeden geçen Ayda Aksel, bu yılın ses getiren filmlerinden “Sınav”daki hasta anne Güler rolüyle seyirciyi etkiledi. Üstelik yeni kuşakla tanışması da yine bu film sayesinde oluyor. Yeni kuşak için artık Ayda Aksel “o” kadın değil, “Sınav”daki kadın. Yaptığı işler sadece tiyatro ve sinemayla sınırlı değil Ayda Aksel’in. “Üç İstanbul”, “Yaprak Dökümü”, “Yıldızlar Gece Büyür”, “Kurtuluş”, “Kıvılcım”, “Çekirdek Aile”, “Adı Aşk Olsun”, “Esir Kalpler” ve bu sezon dizilerinden “Hatırla Sevgili” ile 2004 yapımı TV filmi “Halk Düşmanı” diğer çalışmaları. Yine de Aksel’in gözbebeği “oyunculuğun asıl yeri, er meydanı” tiyatro. Ayda Aksel’in diğer mesleklerini, yani 10 ve 18 yaşlarındaki iki çocuğuna annelik, pek çok genç oyuncu adayına da uzun zamandır hocalık yaptığını es geçmemeli. Çünkü sanatçının gerek çocuklarından gerekse de mezun olmuş, rol bekleyen ve bir gün çok iyi işler yapacaklarına inandığı öğrencilerinden söz ederken gözleri parlıyor. Bu sezon “Sınav” filmi, “Hatırla Sevgili” dizisi ve “Omzumdaki Melek” oyunuyla karşımızda Ayda Aksel. “Omzumdaki Melek”le komediyi deniyor… Aşkı konu edinen oyunda, Donna adlı saf bir kızı canlandırıyor. Aksel için oyunculuğun esas yeri tiyatro ve o, kalıcı işlerin peşinde... Ödülleri ise “Şimdi ne yapıyoruz” sorusundan önceki son soluklanma olarak görüyor.