Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 Her yıl 1.5 milyon öğrenci, üniversiteye girebilmek için birbiriyle yarışıyor. Hem de bu öyle bir yarış ki, 65 kilo test çözüyor, günde altı saat ders çalışıyorlar. Araştırmacı Serdar Değirmencioğlu ve Can Candan’ın çektiği belgesel, bu öğrencilerin bir yılda yaşadıklarını anlatıyor. Hem de onların gözlerinden... Sonuç sıkıştırılmış hayatlar ve dondurulmuş istekler... 11 HAZİRAN 2006 / SAYI 1055 Geleceği 195 dakikaya sığdırmak Esra Açıkgöz SS binlerce öğrenci için, üzeri soru bankalarıyla dolu bir masa ya da arkadaşlarıyla eğlenmelerini, sinema ve tiyatroya gidebilmelerini, kitap okumalarını engelleyen, bir yıllık dondurulmuş bir hayat demek... Önümüzdeki pazar, 1.5 milyon öğrenci, sınava giriş belgeleri, yumuşak uçlu kurşun kalemleri, silgileri, kalemtıraşları ve onlar kadar heyecanlı, son taktikleri veren aileleriyle yollara düşecek. Araştırmacı Serdar Değirmencioğlu ile Can Candan’ın birlikte çektiği belgesel, bu gençlerin bu hallerini, sınavda yaşadıklarını onların gözünden anlatıyor. Geçen yıl sınava hazırlanan altı öğrencinin bir yılının konu alındığı belgesel, gerek aileleri, gerekse yöneticileri ÖSS gerçeğiyle yüzleştirmeyi amaçlıyor. Biz de belgeseli ve uzun yıllar öğretim üyeliği yapmış biri olarak üniversite giriş sistemini Serdar Değirmencioğlu ile konuştuk... Ö ÖSS ile ilgili bir belgesel yapma fikri nereden çıktı? Bu alanda yapılan araştırma çok az. Gençler ÖSS yüzünden neler yaşıyor, nelerle karşı karşıya geliyorlar? Bu sorular üzerine düşünülmüyor. Biz de 1.5 milyon insanı etkileyen bu olayı belgelemek ve sınava girecek gençleri anlayabilmek için belgesel çalışması başlattık. Altı genci, bir yıl boyunca üniversite sınavının her aşamasında ve hayatlarının her alanında görüntüledik. Yılbaşı gecesini bile onlarla geçirdik. Elde ettiklerimizi çok az filtre ederek, onların gözünden vereceğiz. ALTI ÖĞRENCİ, BİR YIL VE BİR SINAV... Bizler belgeseli ne zaman izleyebileceğiz? Şu an kurgu aşamasındayız. Beni bu fikrin peşine düşmeye iten en önemli şey, Türkiye'de milyonların yaşadığı bu gerçeğin doğru bir bakış açısıyla yazılmaması, çizilmemesi. Diğer bir gereklilik ise, öğretim üyelerinin bu konuda çalışmaması, üniversitenin ÖSS ile ilgili müdahalede bulunmaması. Mesela belgeseldeki öğrencilerden Emin, “Bu sınav size öğrenci seçiyor. Sınav sorularını nasıl buluyorsunuz” diye sordu. Biz de soruları hiçbir öğretim üyesinin görmediğini söyledik. Oysa çünkü üniversiteye başlayacak öğrencinin donanımı ilk bizi ilgilendiriyor. Altı kişi, 1.5 milyon öğrencinin yaşadıklarını anlatmak için yetersiz değil mi? Evet, ancak bu bizim için çok masraflı ve yoğun emek harcanan bir süreçti. İmkânlarımız ancak İstanbul’dan altı öğrenci ile görüşebilmeye yetti. Umarım bir gün Türkiye’nin değişik bölgelerinden öğrencilerle daha geniş bir çalışma yapabiliriz ya da birileri yapar. Yine de altı kişiden sağlam sonuçlar çıkardık. Altı öğrenci, Galatasaray, Darüşşafaka, Nuri Akın Kız Meslek, Kuştepe Lisesi gibi farklı profile sahip öğrencilerin okuduğu liselerden geliyor. Peki nasıl bir yıldı bu? Önlerinde birçok seçenek olan, çok hareketli, renkli bir kentin içinde küçük bir alana kapatılan, cıvıl cıvıl gençler... Bazıları arada sırada bu dar alanın dışına sıçramayı becerebiliyorlar, ancak her halükarda o kapatılmışlık onları ciddi anlamda etkiliyor. Mesela, belgeseldeki bir öğrenci hakkında gittiği lisenin yönetimi, sevgilisinin olmasını bize çok kötü bir şeymiş gibi yansıttı. Oysa bundan normal bir şey mi var, onların olmayacak da kimin sevgilisi olacak? Bir lisede de, daha fazla ders çalışsın diye bacağı masaya bağlanan bir öğrenci vardı. Bu yıl bir ilk de var sınavda, öğrencilere tuvalete gitme izni verilecek! Düşünsenize, binlerce kişi üç saat boyunca çişini tutuyor. Bu, Türkiye’deki askeri düzenin göstergesi. Öğrencilik, “rahat” ve “hazır ol”la geçiyor. Bunun en güzel örneğini, bedelli askerlik yaparken yaşadım. Türkiye'de okumuş öğrenciler çok iyi uygun adım yürürdü, yurtdışından gelenler ise, bir türlü beceremezdi, çünkü öyle bir kültürle büyümemişler. HER YAŞTA SINANAN HAYATLAR... Türk Eğitim Derneği’nin “Hayat=195 dakika” kampanyası artık özel okulların da ÖSS ile hesaplaşmaya başladığını gösteriyor. Evet, çünkü onların öğrencilerinin de üniversiteye girmesi zorlaştı. Bu tür kampanyalarla, ÖSS'nin hiçbir şeklinin hak gözetmediğini tartışmakta fayda var. Üstelik sınav sistemi sadece, ÖSS ile sınırlı değil, artık Ortaöğretim Kurumları Sınavı için de ilköğretim öğrencileri dershanelere yollanıyorlar. Hatta bazı anaokullarına bile sınavla öğrenci alınıyor... Yöneticiler, toplumun kabullenmişliğini kullanıyorlar. Böylece sınav sistemini en abes yerlerde kullansanız bile kabul görüyor. Oysa anaokulu her çocuğa sunulması gereken bir hak. Bir anne bile altı yaşındaki çocuğundan “verim” alamamaktan yakınabiliyor! Çocuk bir yarış atı, makine değil; ondan verim alınmaz, illa bir şey alınacaksa keyif alınır... Artık memur olmak için de merkezi sınavlara başlandı. Oysa bazı işlerin çalışanları yalnızca ortak sınav ile belirlenemez. Türkiye’de sürekli birinin birini kayıracağı endişesi var. Yüksek lisans için de LES’e giriyorsunuz. 65 KİLO TEST ÇÖZMEK... Öğrenciler ÖSS’yi ne kadar benimsemişler? Mesela, ders çalışmak için masaya oturmaları kendi istekleriyle mi, yoksa ailelerinin iteklemeleriyle mi oluyor? Hiçbiri, büyük bir keyifle ders çalışmıyor, ancak içlerinde “Böyle olmalı”yı düşünen de vardı. Yine de bu bir sevgi ifadesi değil. Ayrıca bunu yaparken iyi yaptığı başka uğraşlarından geri kalabiliyorlar. Milli takıma girebilecek bir spor yeteneği de olsa, onu bırakıp ÖSS’ye hazırlanıyor. Sınavı geçtiklerinde, önlerine bir kulvar açılacağını düşünüyorlar, ancak o kulvara girebilenler, bu kulvarın çok geniş olmadığını görüyorlar. Sınav sanki öğrenciler kadar, okulların ve özel dershanelerin de rekabet kulvarı gibi... Çünkü bu sınavdan inanılmaz sayıda insan ekmek yiyor. Dershanelerle yaptığımız görüşmelerde hepsi bu işi iyi yaptıklarını göstermek için uğraştılar. Mesela bir dershane, öğrencilere 65 kilo test çözdürdüğünü söyledi. Araştırmacı Serdar Değirmencioğlu, “Çocuk bir yarış atı, makine değil; ondan verim alınmaz, illa bir şey alınacaksa keyif alınır...” diyor. Başkalarına başarılar dilerim, kendime başarısızlıklar... Barış Mutlu Sefa Boyar, dört yıl sonra yeniden ÖSS sınavına giriyor. Bu sefer amacı farklı, tüm soruları yanlış cevaplayacak! Bunda ne var demeyin, çünkü bunun için de bütün soruları çözüp, yanlışlarını işaretlemesi gerekiyor. Soruyu çözemesen bile bu orantıları görebiliyorsan o şık genellikle doğrudur. Demek istediğim verilenlerle oynayın, size az çok sonucu gösterir... Sınavda arka sırana oturacak öğrencinin hiç şansı yok değil mi? Yani baksa bile yanlış... Valla öyle. Kusura bakmasınlar, sınavda benim hedefim farklı. Kimseye bir yararım olmaz. Soruları çözeceğim, ama kitapçığa bile yanlışı işaretleyeceğim Çünkü unutup doğru falan yaparım diye korkuyorum. Zamanı nasıl kullanacaksın? ÖSS’ye yeni girmiş bir öğrenci olsam çat çat yapardım hepsini, ama biraz paslanmışım. Zaman sorun olacak, ama her zaman alternatif planlarım vardır... Genç ÖSS adaylarına önerilerin nedir? Bu sınavı hayatlarının sonu olarak düşünmemelerini istiyorum. Çünkü bana göre gerçek hayatın gereği insan olmak. Sınava girecek arkadaşlarım kesinlikle stres yapmayın, bu bir hayat olsaydı, sınav üç saat sürmezdi zaten. Çalıştıysanız ve stres yapmazsanız gerçekten yapılamayacak bir şey olmadığını göreceksiniz... Hepinize başarılar, kendime ise başarısızlıklar diliyorum... Senin sınav sistemiyle ilgili önerin nedir? Nasıl olmalı? Elbette bir sınav olmalı üniversiteye girmek için, ama bu 3 saatle sınırlanmamalı. Yüzlerce hatta binlerce kişi bilgisi olmasına rağmen stresten sınavdan istediği sonucu elde edemiyor. Öğrenci seçmek için birkaç aşamalı sınav daha iyi diye düşünüyorum. S efa Boyar, ODTÜ İnşaat Mühendisliği’ne sadece beş yanlışla girmişti. Şimdi ise bunun tersini deneyecek: Sınav kitapçığındaki tüm soruları yanlış yapmak için ÖSS’ye tekrar girecek. Anlatmak istediğin şey nedir, mevcut sınav sisteminin aslında ne olduğunu göstermeye mi çalışıyorsun? Sınav sisteminin kendisi başlı başına kötü bir eleştiri altında. Zamanında bu sistemde en iyisini yapmış biri olarak, şu anda en kötü sonucu almak için uğraşıyorum. Peki bunda benim karım ne? Hiçbir şey. Söylemek istediğim şu, herkes istediğinde en iyiyi yapabilir. Sınav sistemini yapanların daha kararlı olmasını istiyorum. Her yıl sistemi değiştirip duruyorlar. Öğrenciler allak bullak oldular. Anneler, babalar milyarlarca lira döküyorlar... Üç saatlik bir sınav anında birçok kişi strese giriyor; bilgisi, zekâsı olduğu halde yapamıyor. Nasıl bir yol izleyeceksin sınavda, hangi sorulardan başlayacaksın? Gerçeği söylemek gerekirse bu sınav sisteminde hepsini yanlış yapmak bile çok güç. Çünkü her sorunun sallayarak yanlış olma ihtimali 4/5’tir, ama bunu 180 ile çarptığımızda ortaya çıkan ihtimal yüzde sıfırdır. Hal böyle olunca bütün soruları çözüp yanlış şıkkı işaretlemem gerekecek. Her zaman tercihim sayısal sorulardan başlamaktır. Sanırım yine aynı şekilde önce sayısalı çözeceğim. Sınav için çalışıyor musun, test falan çözüyor musun? Elbette bütün soruları çözüp yanlışlarını bulmam için çalışmam şart. Eksik bilgilerimi tamamlamaya çalışıyorum. Diğer konularda da elimden geldiğince test çözüyorum. Günlük bir çalışma planım bile var... Biz bilmediklerimizi sallarız, sen bildiklerini mi sallayacaksın? Bu çok zor benim için, doğru olmaması için elimden geleni yapacağım. Yani sallarsam tutabilir... Fakat yine de hiçbir fikrim olmayan sorular olabilir, onlar için kendi geliştirdiğim sıkı bir yöntemi kullanacağım. Umarım işe yarar... HAYATIN SONU DEĞİL... Sallamanın nasıl olması gerektiğini düşünüyorsun? Sallamak büyük bir incelik gerektirir, benim için de, diğer doğru yapacak arkadaşlarım için de. Benim yapacağım bambaşka bir şey, ama arkadaşların sallaması için bir ipucu verebilirim. Benim düşüncem, sayısal sorulara rakamların oyunu diyebiliriz. Soruda verilen rakamlar ve cevaplardaki şıklar arasında oranorantı kuralı vardır. CUMHURİYET 08 CMYK