Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9 NİSAN 2006 / SAYI 1046 5 Matmazel Jeanne Moreau İstanbul dün bütün zamanların en iyi kadın oyuncusunu, Jeanne Moreau’yu ağırladı... Özgür, kendinden emin, ne istediğini bilen karakterleri canlandıran Moreau, kendini “antikonformist” olarak tanımlıyor... Kesin, dürüst ve açık yaşamını tek kelimeyle özetliyor: Salt kendi kendimin metresiyim. Veda Vakti G enç yaratıcılarla çalışmayı hep sevdim. Jules ve Jim’i bana önerdiğinde François Truffaut daha tanınmıyordu. Louis Malle için de aynı şey söz konusuydu. Joseph Losey Eva’yı, Luis Bunuel de Bir Oda Hizmetçisinin Anıları’nı önerdiklerinde yolun henüz başındaydılar. Stanley Kubrick’in ilk filmi Spartacus’u reddettiğim içinse çok pişmanım, diyor Fransız sinemasının yaşayan efsanesi, Yeni Dalga’nın esin perisi Matmazel Jeanne Moreau. Oyuncu, İstanbul Film Festivali’nin “Fransız Baharı” bölümündeki genç yönetmen François Ozon’un (Sekiz Kadın, Havuz, 5x2) Le Temps qui reste (Veda Vakti/2005) filmini tanıtmak üzere dün İstanbul’daydı. Ozon’un ölüm üzerine üçlemesinin ikincisi olan bu melodramda büyükanne rolündeki Moreau, başrolleri Melvil Poupaud, Valéria Bruni Tedeschi gibi genç oyuncularla paylaşıyor. Özgür, yoldan çıkmış karakterleri canlandıran Moreau için bir anlamda kötü, eksik yanlarını görmek istemeyen bir toplumun yansıtıcısı denilebilir... En önemli yönetmenlerin gözde oyuncusu olan Jeanne Moreau, ikincil rolleri kabul ederek genç yönetmenlerin önünü açtı, çok sayıda yıldızın üstlenemeyeceği başarısızlıklara cesaretle göğüs gererek yoluna devam etti, karşısına çıkan her türlü engeli aştı. çaise’de çalışan oyuncu 1949’da oyuncu JeanLouis Richard’la evlendi, oğlu Jerome nikâhtan hemen sonra doğdu. Moreau, her zaman içten içe büyük bir oyuncu olacağını duyumsamıştı: “İyi bir oyuncu olabilmek için sürekli tehlikeyikötü olma riskini hissetmelisiniz. Gerçekten büyük bir oyuncu olmak normal olmamak demektir.” NİN, MİLLER VE DURAS... Comédie Française’de çalışmaktan sıkılan Moreau, Théatre National Populaire’e (Ulusal Halk Tiyatrosu) katıldı, bir yandan da filmlerde ufak rollerde gözüktü. Ayrıksı güzelliği dikkat çekiciydi, iri gözleri, hafif kemerli burnu standart güzellik ölçüleriyle örtüşmüyordu. İlk önemli rolleri Touchez pas au grisbi (1954) ve La Reine Margot (Kraliçe Margot/1955) oldu. Onu Kızgın Damdaki Kedi (1956) oyununda gören Louis Malle, Ascenseur pour l’ échafaud’ da (İdam Sehpası/1957) başrolü verdi, Jeanne 29, Malle ise 25 yaşındaydı. Ardından Les Amants (Âşıklar/1958) geldi. Varlıklı bir taşralının sıkılan karısını oynayan Jeanne, genç bir öğrenciyle bir aşk gecesi geçiren kadının orgazm oluşunu gösterdi. “Orgazmı yansıtmak çok çok zor oldu. Bence bu erotik bir film değil, insanların nasıl yaşadığına dair sosyal bir film.” diye tanımladı Âşıklar’ı. 1958’de Cannes Film Festivali’nde François Truffaut ve Anais Nin’le karşılaştı. Nin’le güçlü bir dostluk kurdu, Nin onu yazar Henry Miller’la tanıştırdı. Miller Jeanne’a “Çalıştığınız kişilere dostluğumuzu sakın söylemeyin yoksa adınız lekelenir” dedi. Moreau, Tennessee Williams, Peter Brook, Marguerite Duras gibi sanatçılarla da güçlü ilişkiler kurdu. Roger Vadim’le Tehlikeli İlişkiler’i (1959) Brook’la Moderato Cantabile’yi (1960) yaptı. Jules ve Jim’de (1961) iki erkekle yaşayan sıradışı bir kadını başarıyla oynadı, Truffaut’ya hem maddi destek verdi hem de ekibe her gün yemek pişirdi. Filmdeki Le Tourbillon ve Jean Renoir’ın Küçük Tiyatrosu’ndaki(1971) şarkıları kendi sesiyle söyledi. Fransız yapımların ardından La Notte (Gece/1961), Eva (Aldatan Kadın/1962), The Trial (Dava/1962), The Victors (Zaferin Bedeli/1963), The Yellow Rolls Royce (Sarı Otomobil/1964), The Train (Tren/1964) gibi uluslararası önemli çalışmalar geldi. Antonioni ile çalışmaktan hoşnut kalmadı: “Gece’nin çekiminde kendimi tümüyle yitik hissettim. İtalyanca konuşmama karşın Antonioni ile aramızda hiç iletişim yoktu. Depresif halim ekrana yansıyordu, bu da filmle çok uyuşuyordu...” Viva Maria! Aslı Selçuk İYİ OYUNCU OLABİLMEK... François Truffaut, Louis Malle, Roger Vadim, Marcel Ophuls, Jacques Demy, Bertrand Blier gibi Fransız sinemasının önemli yönetmenlerinin yanı sıra Orson Welles, Joseph Losey, Luis Bunuel, John Frankenheimer, Peter Brook, Elia Kazan, Michelangelo Antonioni, Rainer Werner Fassbinder, Wim Wenders, Theo Angelopoulos gibi dünya sinemasının ustalarıyla da çalıştı. Geleneksel filmlerde oynadıktan sonra 60’ların başındaki Yeni Dalga’da yer alarak Fransız sinemasının savaş sonrasından günümüze dek uzanan uzun bir dönemini kucaklamayı başardı. 23 Ocak 1928’de Paris’te doğan Jeanne’ın babası lokanta işletmecisi, İngiliz kökenli annesi de dansçıydı. On beşinde tiyatro derslerine başlayan Jeanne’ın annesiyle babası 1939’da boşanınca o babasıyla Fransa’da kaldı. Paris Konservatuvarı’nda okurken 1947’de Turgenyev’in Taşrada Bir Ay oyunundaki Veruşka için Comédie Française’ce seçildi. 194852 yılları arasında Comédie Fran Bir Oda Hizmetçisinin Günlüğü Yeniden Fransa’ya dönen oyuncu Malle (Le Feu Follet/1963, Viva Maria/1965) ve Bunuel ile çalıştı. Bir Oda Hizmetçisinin Günlüğü’nde (1964) çalıştığı zengin aileyi horgören hizmetçi Céléstine rolündeydi. “Céléstine Bunuel’in ta kendisiydi” diye yorumladı, oynadığı bu karakteri. Orson Welles, Moreau’yu dünyanın en iyi oyuncusu olarak niteledi, onunla Dava (1962), Falstaff (1966), The Immortal Story’i (Ölümsüz Öykü/1968) yaptı. Tony Richardson’ın Jean Genet ve Duras’dan uyarladığı Mademoiselle (1966) ve The Sailor from Gibraltar (1967) filmlerinde yalnız, düş kırıklığına uğramış, saldırgan kadın kimliklerini yorumlardı. La Mariée était en noir‘da (Siyah Gelinlik/1967) öç peşindeki dul rolündeydi. Eve Giden Yol... Ayşe Karaduman ntakyalı yönetmen Semir Aslanyürek önümüzdeki ay bir dönem filminin çekimlerine başlıyor. Birinci Dünya Savaşı yıllarını konu alan filmin ismi “Eve Giden Yol”. Seyirci, Aslanyürek’i, “Şellale” filminden hatırlayabilir... Filmin adını sorduğumuzda, masmavi gözleri parlıyor, “Eve Giden Yol” diyor ve sonra bu adın nereden geldiğini anlatmaya başlıyor: “Bizim dinimizde ev kutsaldır. Alt metin olarak ehlibeyt, yani Ali ve Muhammet’in ailesinin evi kastediliyor. Bu daha çok Alevilikte vardır. Filmde, Alevilerin kırklar cemine kabul edilme, yemin töreni, gelenek ve görenekleri; eline, diline, beline hâkim olma öğütleri de yer alıyor. Kahramanlar ve olayın geçtiği yerler, Alevilerin yoğun yaşadığı bölgeler.” Filmin kahramanının neden Alevi olduğunu soruyoruz. “Ben ve ailem Aleviyiz. Filmdeki kahraman yaşayan bir kimse, dedemin kardeşi, Mahmutyan. Bu adam yedi sene savaşmış ve döndüğünde; ‘Allah benim şahidim olsun, ben bir canlıya nişan alarak ateş etmedim. Kimseyi öldürmedim’ demiş” diye yanıtlıyor, “Çünkü Alevilikte öldürmek yasaktır. Özellikle de o kişi kırklar cemine girmişse...” Yönetmen hemen arkasından da bir uyarıda bulunuyor: “Film, Alevilikle ilgili öğeler barındırıyor, ama bir Alevi filmi değil...” “Eve Giden Yol” Antakya’da geçen bir öykü. “Şellale” filmini de hatırlatarak filmlerinde neden hep Antakya’yı anlattığını soruyoruz. “Hâlâ orada yaşıyorum” diye yanıtlıyor, “İstanbul’da kirada oturuyorum, ama sürekli Antakya’ya gidip geliyorum. En iyi bildiğim yer olduğu için de öyküsünü anlatmam gerektiğini düşünüyorum”. A “Eve Giden Yol” bir üçlemenin parçası. “Şellale bu üçlemenin son filmiydi” diyor Aslanyürek gülerek; “Prodüksiyon koşulları nedeniyle çekmeye sondan başladık. Şimdi başa dönüyoruz”. Çekimlerine önümüzdeki ay Suriye’de, Palmira’da başlanacak filmde, I. Dünya Savaşı dönemi, Çöl Cephesi ve Osmanlı ordusunun Süveyş Kanalı’na hücumu da yer alacak. Bir dönem filmi çekmeye hazırlandığını söyleyen Aslanyürek; “Bu bir insanın hem kendi içindeki manevi yolculuğuna hem de savaşta neler olduğuna ve neler çe kildiğine dair bir film. Alt metin olarak, I. Dünya Savaşı’na göndermeler yer alacak. Çekimler, Antakya ve İstanbul’da sürecek” diyor. Filmde önce Tuncel Kurtiz’le çalışmayı düşünmüş, ama Kurtiz’in sağlık durumu çöl koşullarını kaldıramayacağı için Metin Akpınar’la görüşmeye başlamış. Görüşmeleri süren bir başka oyuncu ise Beren Saat. Kültür Bakanlığı’nın sinemaya destek yasasından yararlanmak istemiş, başvuruda bulunmuş Aslanyürek, “250 bin YTL alacaktık ama ağır koşullarından dolayı alamadık. Sanki Kültür Bakanlığı bu desteği vermemek için uğraşıyor. Herkese; ‘Bol keseden para dağıttım ama kendileri almadılar’ demek istiyor sanki” diyor. Yapımcılara da bir eleştirisi var, “Parasını koyduğu için ister istemez senaryoya müdahale ediyor. ‘Motor, motor!’ diyor, başka bir şey demiyor”. KESİN, AÇIK VE DÜRÜST... Oyunculuğu terapiye benzeten Moreau “Oynamak istiyorum çünkü farklı olmak istiyorum” dedi, “Oyuncu olmasaydım sanırım isterik biri olurdum. Oyunculuk bir meslek değil kendini geliştirmek demek. Çalıştığımda her parçamın işlediğini duyumsuyorum. Rol yapmak içgüdüsel bir istek”. 1975’te ilk kez kamera arkasına geçti, Lumière‘de (Işık) dört kuşak kadın oyuncunun yaşamını anlattı. Üç yıl sonra L’ Adolescente’da (Ergenlik) Fransız sinemasının başka kutsal bir canavarına, Simone Signoret’ye vizörünü çevirdi. İki ayrı kuşaktan kadının yolları bu filmde kesişti. 1983 te Lilian Gish’in Portresi adlı bir belgesel çekti. Leyleğin Geciken Adımı’nda (T. Angelopoulos/1991) Gece’den otuz yıl sonra Marcello Mastroianni ile yeniden birlikteydi, Sevgili’de (1992, J. J. Annaud) Duras’nın etkileyici sesiydi. 1992’de Venedik, 2000’de Berlin Film Festivali’nde tüm sanat kariyerinden ötürü Altın Aslan ve Altın Ayı Ödülü’nü alan oyuncuya 1998’te Onur Oscar’ını dostu Sharon Stone sundu. New York ve Lancaster üniversitelerinden güzel sanatlar ve edebiyat doktoru unvanları olan oyuncu, Fransız şeref madalyası sahibi ve Fransız Güzel Sanatlar Akademisi’nin seçtiği ilk kadın. Oyuncu J. L. Richard ve Amerikalı yönetmen William Friedkin ile kısa evlilikler yaptı. Kendisinden her zaman Matmazel Jeanne Moreau denilmesini istedi. “Başka kadınların ikiyüzlülükleriyle karşılaştırıldığında yaşamım kesin, açık, dürüst geçti diyebilirim” dedi: “Ben bir antikonformistim, salt kendi kendimin metresiyim.” Semir Aslanyürek “Şellale”den sonraki ikinci uzun metrajlı filmini çekmeye hazırlanıyor: Eve Giden Yol. Filmin mekânı ve konusu yine Antakya. Yönetmen “Bu bir dönem filmi” diyor. Fotoğraf: ŞENGÜL DURUCU CUMHURİYET 05 CMYK