25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 PAZARIN PENCERESİNDEN 26 MART 2006 / SAYI 1044 Adem’in karıları... Selçuk Erez Gelecekleri için yürüyorlar Mustafa Suphi Yılmaz Mustafa Suphi Yılmaz (sağda) arkadaşlarıyla... Y aşadığı aşklarla ünlü işadamı Adem Karabağ, Bodrum’da objektiflerimize yakalandı. Yanında Lili Benhason vardı. Lili Hanım’la bir dargın, bir barışık görmeye alıştığımız Adem Bey, önce üstsüz güneşlenmekte olan Lili Hanım’ın fotoğraflandığını farkedince çok sinirlendi, iskelede bekleyen motoruna binip kaçtılar. Lili Hanım aceleden bikinisinin üst bölümünü iskelede bıraktı. Adem Bey’in kızmasının sebebi neydi? Eşi Eva’nın her Avrupa’ya gidişinde eski karısı Lili ile buluşmasına ve bu buluşmalarda paparazzilere yakalanmasına babasının çok kızdığı biliniyordu... Bilindiği gibi Adem Bey babasının Bursa’daki harasında çalışırken Lili Benhason ile evlenmişti. Düğününde bütün sosyete çılgınlar gibi eğlenmişti. Ancak Lili ile Adem Bey’in mutlulukları uzun sürmemiş, bir süre sonra Lili Adem Bey’den ayrılmış ve Bodrum’a kaçmıştı: Lili Hanım, Adem Bey’in çok maço olduğunu, kendini ezdiğini ve kabul edemediği durumlara zorladığını açıklamıştı. Adem Bey’in babası defalarca araya girdiği halde Lili Hanım boşanmadan vazgeçmemiş, babası da, oğlunu, ortağı Ukraynalı işadamı Koznetsov’un güzel kızı Eva ile evlendirmişti. F ransa’daki gençlerin işten iki yıl içinde gerekçesiz olarak çıkarılmasını öngören CPE kontratı karşıtlarının aksine, benim şubat ayım çok farklı geçti. Yurtdışına tatile çıktım, döndüğümde de 40 derece ateşle yataklardaydım. Okulumun kapısına ancak 7 Mart sabahı ulaşabildim. Sabah kaçırdığım derslerin endişesi içinde metroda giderken, Jussieu’ye giden tek öğrenci olduğumu fark etmedim. Metrodan çıktığımda sandalyeler, metal barikatlar, maşalar, zincirler ve kilitleriyle işgal edilmiş Jussieu Kampusunu gördüm. Kendime kızdığımı hatırlıyorum; “Nasıl bilmezsin kampusun kapalı olduğunu” diye. Yakınlarda oturan bir arkadaşımı aradığımda onun da aynı durumda olduğunu fark ettim. Buluştuk ve 14.00’te yürüyüş olduğunu öğrendik. Republique’ten Bastille’e yürünecek, sonra da Nation'da bitecekti eylem. Telefonlar edildi, eyleme gidenler öğrenildi ve şenlik içinde yürüyüş başladı. Bu sırada herkese sorular yağdırıyor, etrafta neler olup bittiğini öğrenmeye çalışıyordum. CPE’yi öğrendim o gün, CNE’yi duymuştum, ama bu yeniydi benim için. Gençlere özel “ilk işe alım” kontratı, 2 yıllık bir deneme süresi getiriyormuş ve Başbakan Villepin, leriyle bağlantılar, öğrencilerin tartıştığı bir forumdan oluşan http://cpejussieu.free.fr/ web sitesinin adresini verdiler. Ayın 16’sına kadar olayları evden takip ettim; ufak çapta eylemler, üniversiteler arası tartışmalar, Başbakanın değişmez kararı, üçüncü haftasına giren işgalden rahatsız olan öğrencilerin itirazları... 16 Mart’ta Fransa’daki 84 üniversiteden 64’ü işgal edilmişti. Liseli sendikalar hareketlenmeye başlamış, gün içersindeki eylemde üniversiteliler ve işçi sendikalarıyla yürüyüşe katılmaya gelmişlerdi. “Gelecekleri için” yürüyorlardı. Bu sefer Place d’Italie’de başlayan kortej, Port Royal üzerinden SevresBabylon’a geldi. Burada dağılmaya başlayan kortejden bir grup genç içtikleri bira şişelerini polis barikatının arkasına atmaya başladı. Sloganlar yükseldi, pasif direniş birden hareketlendi. Özellikle SevresBabylon meydanının Sorbonne’a olan çıkışını engelleyen polisler, şişelerden nasibini aldı. Tek başıma katıldığımdan, Jussieu korteji ile yüzlerini atkılarla sarmaya başlayan “kırıcı”ların arasında kaldım. “Kırıcılar”, banliyö isyanının ardından Fransız medyasının ve hükümetin benimsediği bir kelime oldu. EkimKasım aylarında Paris Paris sokaklarında bu kez üniversitelilerin barikatları var. Anlaşma sağlanamazsa 28 Mart’ta gençlerin geleceği için Fransa’da hayat duracak. İşte o yürüyüşçülerden biri olan Paris VII DenisDiderot Üniversitesi öğrencisi Mustafa Suphi Yılmaz, isyanın nedenlerini anlatıyor... Akşam haberlerden olayların geceye de sarktığını öğrendiğim. Bir grup aktivistkırıcı genç, Sorbonne’a ulaşmayı başarmış ve karşılarında beyzbol sopaları ve korumalıklarıyla hazırlıklı gelen sağ görüşlü başka bir genç ve Sorbonne barikatının arkasında bekleyen polis güçleriyle karşılaşmışlar. Olaylar on kadar polisin ve gencin yaralanması ve tazyikli su ve biber gazıyla tatlıya bağlanmış! Fransa tarihindeki öğrenci hareketlerinin çıkış yeri Sorbonne Üniversitesinin özelliği yadırganamaz... Bu nedenle eylemlerin başından beri bir sembol olarak polisler tarafından zırhlı araçlarla korunuyor! İstanbul’daki Taksim Meydanı gibi... GENEL GREVE DOĞRU... Yurt çapındaki yürüyüşler 18 Mart’ta da devam etti. Bu sefer daha geniş bir kitleye ulaşan eylem, ondan fazla şehirde 1.5 milyona yakın insanı bir araya getirdi. Paris’te arkadaşlarımla DenfertRochereau’dan Nation Meydanı’na kadar yaptığımız üç saatlik uzun yürüyüşte, bebekleriyle gelmiş anneler, sendika arabalarından bangır bangır yayılan müzikle dans eden liseli gençler, sloganları ve kocaman pankartlarıyla işçi sendikaları ve tabii ki yürüyüşün öncüsü üniversiteli gençler vardı. Şenlik gibi geçen yürüyüşten akşam altı gibi ayrılırken Nation Meydanı’nda çatışmalar yeniden başlamıştı. Biraz uzaklaştığımda duyduğum patlama sesi ve dumanlar, gençlerin patlattığı bir arabaya aitti. Meydan ancak gece yarısına doğru, tabii ki yoğun biber gazıyla zorla boşaltılmış. Bütün bu olaylara karşın kararını değiştirmeyen Başbakan’ın tavrı, 19 Mart’ta yapılan bir toplantıda tüm sendikaların 28 Mart’ta genel grev kararı almasına yol açtı. “CPE’ye Hayır!” hareketi bütün hızıyla devam ediyor. Bir tarafta CPE kontratını savunan ve uygulamaya kararlı bir başbakan, diğer tarafta CPE kontratına karşı yürüyen yüz binlerce öğrenci ve işçi; bunların aralarından çıkıp polisle çatışan gruplar ve son olarak işgal edilen üniversitelerin açılmasını isteyen öğrenciler... Profesörler ve öğrencilerin başlattıkları tartışmalar Internet’e yayılmış olsa da, tamamen zırhlı bir şekilde giyinmiş polis, öğrencileri biber gazıyla püskürtse de herkes Mart 06 olaylarını Mayis 68’e benzetmeye başladı. Bence Genel Grev’den önce bir yorumda bulunmak epey zor. Genel Grev’e de sessiz kalacak bir hükümete karşı sendikalar nasıl bir tutum alacak? Fransa tekrar EkimKasım aylarında her gece arabaların yandığı günlere geri dönebilir mi? Gözlerimi açıp etrafta olan biteni anlamaya çalışıyorum hâlâ... Ayın 28’ine fazla kalmadı! Adem Bey’in babasının, Eva çok munis bir gelin olduğu halde oğlunun böyle uçarılıklar yapmasına çok kızdığı söylenmektedir. Birçok dedikodu dergisinde okuduklarımızı andıran bu haber herhangi bir dedikodu masalı kadar ezilip büzülmüş ve değişikliğe uğratılmış ama binlerce yıl önce gerçekleşmiş bazı olayları yansıtmaktadır. Aslını, kanıtlarıyla açıklayalım: 1. Tanrı, Adem’i yarattı. Adem, hayvanların dişi ve erkek olmak üzere çift yaratılmış olmalarına karşı, kendisinin tek olmasına üzülüyordu. 2. Tanrı da topraktan Lilith’i yarattı. 3. Adem ile Lilith geçinemediler. Özellikle cinsel birleşme sırasında kendisinin alta yatmasını isteyen Adem’e hep karşı çıktı ve “Aynı maddeden oluştuk , ikimiz eşitiz. Niçin altta durayım?” dedi. Adem onu zorlayınca da kaçıp Kızıl Deniz sahillerine gitti ve ordaki ecinnilerle yaşamaya başladı. 4. Adem üzüldü. Tanrı da onun kaburga kemiğinden Havva’yı yarattı: Havva, Adem’in her istediğini yerine getirdi. 5. Ancak, Havva yüzünden Cennet’ten kovulduklarında eşine kızan Adem, zaman zaman eski eşi Lilith ile buluştu. Kaynak, R. Graves ve R. Patai’nin Hebrew Myths kitabıdır (N. York Doubleday. 1964). Tevrat’ta Adem’in eşleri konusunda bu bilgiler yer almaktadır. Lilith’in Sümer Mitolojisinde, Gılgamış’ta yer aldığını, zamanla yeni doğmuş bebekleri öldüren bir cin olarak belirlendiğini de öğreniyoruz. Anadolu folklorunda lohusaların korkulu rüyaları olan Alkarısı’nın aslında Lilith olduğunu bilirsek, dini ve sosyal inançlarımızın, evrensel, dinler ve inançlararası kaynakları konusunda düşünmenin gerektiğini anlarız. Fransa’da liseli, üniversiteli ve işçilerden oluşan 1.5 milyon kişi yasayı protesto etti... ne yapıp edip geçirmiş parlamentodan kanunu. CNE iş kontratını da yüzbinlerce işsize olanak diye çıkarmıştı, ama hedefine ulaşmamıştı. Bastille’e doğru yürürken Hasan’la karşılaştım. Arkadaşlarıyla Nanterre Ünivesitesinin kortejini arıyordu. Fransa doğumlu olan Hasan, bir yandan psikoloji eğitimini sürdürürken, bir yandan da çalışıyor. Bana bir aydır neler yaptıklarını anlattı. UNEF’in (Ulusal Fransa Öğrencileri Birliği) ve başka birkaç sendikanın önderliğindeki “CPE’ye Hayır!” hareketini, işgal edilen üniversiteleri, yavaş yavaş başlayan, lise öğrencileri ve işçilerin katılımları ile büyüyen hareketin yarattığı etki inanılmazdı. Yüzbinlerle yürüyordum Paris sokaklarında. Aynı hafta okula uğradığımda bana okulun bir amfisinde düzenlenen “genel kurul”dan bahsettiler. AntiCPE hareketini nasıl takip edeceğimi sorduğumda, bana “genel kurul”da alınan kararlar, diğer üniversite hareket banliyölerindeki olaylara gönderme yapan İçişleri Bakanı Sarkozy, eylemcilerle “kırıcılar”ı ayrı tutmamızı, eylemcilerin gayet “uslu” bir biçimde direnişlerini yapıp gittiklerini, lakin “kırıcılar”ın polisle çatıştığından bahsediyor durmaksızın. İşte bu “kırıcılar”ın arkasındaydım, lakin “kırıcılar”ın aralarında, İçişleri Bakanı’nın söylediklerinin aksine, hem Fransız hem de Afrika asıllı gençler vardı. Polisin atılan şişelere biber gazı cevabından sonra biraz geriye metronun girişine çekildiğimde, hemen metronun yanındaki kapalı parkta, parmaklıkların arkasına geçmiş otuzlarında Fransız bir kadın gördüm. Parkta bir kenarda duran gayet düzgün avuç büyüklüğünde kocaman taşları parmaklıklardan kaldırım tarafına atıyordu. Kaldırımdan taşları bir bir kapan “kırıcılar”, ellerindekileri polis barikatının arkasına fırlatmaya başladılar. Hemen ertesinde gelen polisin ikinci yoğun biber gazına dayanamayıp kendimi metroya attım ve evime döndüm. Sosyal patlama değil, devrim... Özgür Erbaş enezüella Komünist Gençliği Genel Sekreteri Carlos Aquino, 31 yaşında bir mimar. Aquino, Jose Marti Küba Dostluk Derneği’nin düzenlediği “Küba ve Latin Amerika Halklarıyla Dayanışma Haftası” kapsamında Türkiye’ye geldi. Biz de bu vesileyle kendisine Venezüella hakkında merak ettiklerimizi sorduk. Pek çok dünya liderinin diplomasi gereği de olsa nezaket gösterdiği, iyi ilişkiler geliştirmeye çabaladığı ABD Başkanı George Bush’a “eşek” diye hitap eden bir devlet başkanına sahip olmak nasıl bir duygu? Hugo Chavez eğlenceli biridir ve karizmatik bir liderdir. Formel bir eğitim almamıştır, halktan biridir. Halkın arasındaki normal bir ifade bu. Hugo Chavez, sadece halkın arasından çıktığı için değil, düşündüğünü söylediği için de önemli bir lider. Çünkü benim için önemli olan, neyi nasıl söylediğinden çok, gerçeği söylemesi ki buna günümüzün dünyasında rastlamak pek mümkün değil. Ben de söylediğiyle mutabıkım. V Venezüellalı Carlos Aquino, dünyanın Latin Amerika’dan nasıl göründüğünü anlattı. Peki Venezüella’da kime eşek derler? Aptallara, sınıfın en kötü öğrencisine ve uzun kulaklılara. Ancak Bush’un asıl tehlikesi, ABD hükümetlerinin bir devamı olarak, bir eşeğin bu kadar çok güce sahip olması. Ayrıca Demokratların ve Cumhuriyetçilerin simgelerinden biri fil, diğeri de eşek. Peki, 1998’de Chavez’in iktidara gelmesinin ardından istenilen hedefe ulaşıldı mı sizce? Bizler, tarihsel köklerimizdeki bağımsızlık fikrini arıyoruz. Simone Bolivar’ın 200 yıl önce gerçekleştirdiği bağımsızlık savaşı İspanya’ya karşıydı. Aynı savaş bugün ABD’ye karşı sürüyor. Evet, bağımsızlık savaşımız bitmedi, ancak aldığımız yol 2002’deki darbe girişimine verilen yanıtla ortaya çıktı... Dünyanın gözü, peş peşe sol partilerin iktidara gelmesiyle Latin Amerika’ya çevrildi. Dünyanın bir bölümünde de Fransa’da olduğu gibi isyanlar yaşanıyor... Latin Amerika’dan bu olup bitenler nasıl görünüyor? Bunlar sosyal patlamalardır, sosyal patlama larsa baskı altından çıkan sızıntılar gibidir. Çünkü kapitalist sistem, basıncı azaltmak veya yükseltmek için bazı yerleri açar, bazı yerleri kapatır. İnsanlar daha fazla dayanamadıklarında bir araya gelirler, bu da sosyal patlama için zemin hazırlar. Devrimle sosyal patlama arasında farklar var, öncelikli fark ise bilinç. Bizde de 1989’da sosyal patlama yaşandı, ama devrime dönüşemedi. İnsanlar açtı, ama durumun sorumlusunun kim olduğunu bilemedi ve yiyecek bulmak için yağma başladı. Paris’i birkaç ay önce göçmenler yaktı, şimdi şimdi öğrenciler yakıyor. Bunlar başka ülkelere de geçerek devam edecek. Peki bir sol partinin iktidarda olması Venezüellalı gençlerin isyan ve öfke duygularını ne yaptı, gerek mi kalmadı? Gençler, anti ya da sadece karşıt olmak zorunda değil. Bizimki gibi halkçı bir yönetiminiz varsa, isyankâr duygularınızı devrimci hükümeti güçlendirerek kapitalizme karşı yaşayabilirsiniz. Venezüella gençlerinin düşünce ve ifade özgürlüğü var ve bu herkes için geçerli... CUMHURİYET 06 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear