Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 5 ŞUBAT 2006 / SAYI 1037 MÜKEMMELİN PEŞİNDE... O, mükemmel biri. Mükemmel bir iş çıkardın. Mükemmelsin... Cümlelerimiz arasında rahatlıkla kullandığımız bu kelimenin barındırdıkları aslında göründüğünden daha tehlikeli. Hele de hırs, Esra Açıkgöz K ariyer ve akademik başarı... Bugünlerde hayatın temellendirildiği iki kavram. Temelin harcı ise, hırs, rekabet, yüksek performans... İstenen, insanların ellerinden gelenin en iyisini yapmaları değil, mükemmeli başarmaları. Yani belirlenmiş, prototip, tek kulvara sıkıştırılmış hayatları yaşayarak, merdivenin zirvesine ulaşmaları. Bu sorunun psikolojideki adı, mükemmeliyetçilik. Sokaktaki yansıması ise, mutsuz, özgüvensiz, her daim diğer insanlardan takdir bekleyen, tatminsiz, öz varlıklarını başarı ya da kariyerlerine yükleyen bireyler. Bunda çocuklarından büyük beklentileri olan annebabaların payı var, bir de eğitim sisteminin. Bunlar dikkate alınırsa, mükemmeliyetçilik önümüzdeki yılların en önemli psikolojik sorunlarından biri olacak gibi. Biz de daha çok kişiler arası ilişkiler, mükemmeliyetçilik, depresyon ve kaygı gibi konular üzerine çalışan Uzman Psikolojik Danışman Pelin Atasoy Çetinkaya ile mükemmeliyetçilik üzerine konuştuk. Mükemmeliyetçilikle aranızdaki tek bağ bir çalışma konusu olması mı, yoksa sizin de mükemmeliyetçilikle ilgili bir sorununuz var mı? Aslında var, ben de bir mükemmeliyetçiydim (gülüyor). Tabii öyle olduğumu fark etmem zaman aldı. Yaptığım işler Bu kılıcın bir yanı kendilerini, diğer yanı da onlarla ilişki kuranları kesiyor. Peki bu kişilerin diğer özellikleri neler? Bu konu üzerinde geniş araştırmalar yapan Flett and Hewitt, üç çeşit mükemmeliyetçilik tanımlarlar: Kendine yönelik mükemmeliyetçilik, başkasına yönelik mükemmeliyetçilik ve sosyal beklenti. Kendine yönelik mükemmeliyetçilikte, kişi kendisine ulaşılması imkânsız standartlar belirler. En yüksek performansa ulaşması gerektiğini düşünür. Oysa bu yükseğin sonu yoktur. Değerini, kimliğini, özgüvenini sadece başarı ve performansa bağlar. Başkasına yönelik mükemmeliyetçilikte, kişi diğer insanlarda hata kabul etmez. Bu yüzden ilişkilerinde sürekli öfke ve tatminsizlik yaşar. Karşı tarafı değiştirmek ister, talepkârlığıyla bunaltabilir. Sosyal beklentilerde ise başkalarının kendisinden ulaşılması imkânsız beklentileri olduğuna dair bir inanca sahiptir. Sadece mükemmele ulaştığında başkaları tarafından sevileceğine, kabul edileceğine, takdir göreceğine inanır. Toplumumuzda bu üç mükemmeliyetçilikten daha çok hangisine rastlanıyor? Adının mükemmeliyetçilik olduğunu bilmeseler de bu sorunu yaşayan çok kişi var. İleride çok daha popüler olacak ve yaygınlaşacak. Sorunuza çalıştığım kişileri düşünerek yanıt verirsem, daha çok kendine yönelik mükemmeliyetçilik Toplumumuzda başarı çok yüceltilen bir kavram. Artık “önemli olan katılmak” değil, asıl olan kazanmak. Aslında araştırmalar, hayat başarısı ile akademik ve iş başarısı arasında büyük bir bağlantı olmadığını gösteriyor. Yine de bunlar, çok sınırlandıran, kısıtlayan, baskı oluşturan P. Atasoy Çetinkaya kavramlar. İnsanlar artık 3035 yaşında bunalıyorlar, tükenmişlik yaşıyorlar. Hırs, rekabet, koşuşturmaca... Herkes aynı kulvardaymış gibi davranılıyor. Herkesten biçimlenmiş prototip hayatların yaşanması bekleniyor. Alternatifleri görmeden merdivenlerden yukarı çıkılması isteniyor. Oysa hayatın farklı alanları var. İnsanlar en iyi olmaya çalışıyor, ancak amaç kendisinin en iyisi olmak değil, mükemmel olmak. Oysa mükemmellik diye bir şey yok. FARKINDALIK VE KABUL Bunları dikkate alırsak, birkaç yıl sonra her elimizi sallayışımızda bir mükemmeliyetçiye çarpacak anlaşılan. Kesin bir şey söylemek zor, ancak mükemmeliyetçilerin sayısında azalma olmadığı kesin. Bu, daha çok ailelerin bek yüksek performans, rekabet gibi kavramlarla birleştiğinde... Sonuç, mükemmeliyetçi, öfkeli, tatminsiz, özgüvensiz, varlığını başarıya yüklemiş insanlar. Bunda en büyük pay ise, eğitim sistemi ve yüksek beklentili ailelerin. le ilgili sürekli kaygı yaşıyordum. Sonuca ulaşmak bile beni tatmin etmiyordu. Bu durumda etraftan aldığınız olumlu geri dönümler olmadan rahatlamıyorsunuz. Sorunumun ne olduğunu, psikoloji eğitiminden sonra içime dönüp baktığımda anladım. Tabi bu hiç kolay olmadı, çok sancılı bir süreçti. Nasıl gelişti bu süreç? Eleştiriyi kaldıramıyordum, bir süre sonra bunun nedenini düşünmeye başladım. Sonra da mükemmeliyetçi olduğumu anladım, ancak bunu kabul etmek zordu. Çünkü bunu kabul etmek, mükemmel olmadığımı kabul etmek demekti. Zamanla dedikleri gibi, insanın en mükemmel yanının mükemmel olmadığını fark etmesi olduğunu anladım. ve sosyal beklenti görüldüğünü söyleyebilirim. Çok iyi, çok başarılı, çok güzel olurlarsa değerli ve kabul edilebilir olacaklarına, takdir göreceklerine inanıyorlar. Öz varlıklarını, akademik ya da iş başarısına yüklüyorlar. Tek bir şeye bağlandıklarından, burada olabilecek herhangi bir sarsıntıda dağılabiliyorlar. Varlıkları sallanıyor. PERFORMANSA BAĞLI HAYATLAR Mükemmeliyetçiliği körükleyen tavırlar ve düşünceler neler sizce? Sanırım insanların akademik başarıya ve kariyere odaklanması, tatminsizlikler ve memnuniyetsizlikler yaşanması, pek çok şeyin anlamsızlaşması, rekabetin ortaya çıkması, belki biraz da eğitim sistemi, ailelerin beklentilerinin yükselmesi... Performansa bağlı hayatlar bu kavramı körükledi. Mükemmeliyetçi kişiler hiçbir zaman ve koşulda hata yapılmaması gerektiğine inanırlar. Mükemmeliyetçiliğe, kadınlar mı yoksa erkekler mi daha yatkın? Mükemmeliyetçilikle ilgili en çok yardım arayanlar, kadınlar. Çünkü konuşmaktan, paylaşmaktan çekinmiyorlar. Erkekler, daha çok kendi kendilerine halletmeye çalışıyorlar. İKİ UCU KESKİN KILIÇ Mükemmeliyetçilik tam olarak nasıl bir kişiliği anlatır? Doğuştan gelen bir şey değil, öğrenilmiş bir kişilik özelliği. Özellikle de aileden öğrenilmiş bir özellik. Mükemmeliyetçi kişilerin hayatında çok fazla “meli”, “malı” vardır. “Kocam eve geç gelmemeli”, “Ben hep eğlenceli olmalıyım”, “Arkadaşlarım bana böyle davranmamalı”... Mükemmeliyetçiliği, iki ucu keskin bir kılıca benzetiyoruz. lentileri ile ilgili. Çocuk sadece başarılı olduğunda takdir edildiğini, onaylandığını görüyorsa, bunu içselleştiriyor. Yetişkinliğinde de kendine verdiği değer, insanların ona verdiği değer kadar oluyor. Genelde mükemmeliyetçi annebabaların çocuklarında mükemmeliyetçilik görülüyor. Tacize uğramış çocuklarda da mükemmeliyetçilik gelişebiliyor. Neden? Kaotik aile ortamında büyümüş ya da cinsel tacize, fiziksel şiddete ya da sevgi esirgenmesi gibi psikolojik tacize uğramış çocuklarda mükemmeliyetçiliğe çok sık rastlanır. Çünkü o ortamlarda belirsizlik vardır ve çocuk ertesi gün ne geleceğini tahmin edemez. Onun için biraz tahmin edebilmek ve kontrol sağlayabilmek için mükemmeliyetçilik geliştirir, hayatında kontrol edebileceği alanlar oluşturur. Sürekli planlar, organizasyon yapar, listeler hazırlar, dosyaları düzeltir... İnsan mükemmeliyetçilikten nasıl kurtulur? Bence bu, terapi ile mümkün. Altında yatan neden önemli. İlk aşama farkındalık ve kabul üzerine çalışmak. Bunlar için kişinin her şeyden önce mükemmel olmadığını ve her insanın hata yapma payı olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Hepimiz işimizi iyi yapmak, yükselmek, başarılı olmak isteriz. Bu, mücadeleci kişiliktir, ancak mükemmeliyetçilikle bu durumun arasında çok fark vardır. PAZARIN PENCERESİNDEN Ördeklerde kişilik... Selçuk Erez G eçen hafta New York Times’da C. Siebert’in hayvanlarda kişilik araştırmaları konusunda bir yazısı yayımlandı: Teksas Üniversitesi Profesörlerinden Sam Gosling, 2. Dünya Savaşı’nda ABD gizli servisleri, casus adaylarının işe yatkınlıklarını ölçmek için geliştirdikleri kişilik testlerini uygulayarak bazı hayvanlarda “çıkarcılık”, bazılarında “dışa dönüklük”, “duygusallık” gibi özelliklerin varlığını saptamış. Son yıllara gelinceye dek “kişilik” farklarının sadece insanlar için geçerli olduğu sanılırdı. Görüyoruz ki bu kanı yavaş yavaş değişmekte, hatta sadece insana bir oranda yakın olan memeli hayvanlarda değil böceklerde, sineklerde de geçerli olduğu sezilmektedir: Omurgasız hayvanlarda da kişilik farklarının var olabileceğini yansıtan ilk çalışma 1993 tarihini taşır: Bu, Anderson Ve Mather’in Karşılaştırmalı Psikoloji Dergisi’nde yayımlanmış olan “Ahtapotların Kişilikleri” başlıklı yazılarıdır. Bu gerçeğin, evrim açısından ne işe yaradığı da düşünülmeye başlanmıştır. Çünkü, evrim açısından olumsuz bazı niteliklerin, örneğin “pısırıklık”, “çekingenlik” gibi karakter unsurlarının bir yaratığın, “atılgan” ve “cesaretli” benzerleri arasında yem bulamamasına ve çiftleşecek eşe ulaşamamasına yol açabileceği ve böylece bu kişiliklere sahip hayvanların zamanla yok olacakları beklenirken böyle karakterliler, her kuşakta ortaya çıkmaktadırlar. Bu kişilik farklarının bazen türün devamına katkıda bulunduğu anlaşılmış: Mesela, büyük balık sürüsünün saldırısına uğrayan küçük balıklardan cesaretli olanların tümü, karşı koymaya kalktıklarından büyük balıkların midelerini boylamakta, kaçan pısırıklar ise saldırı geçtikten sonra saklandıkları yerlerden çıkıp cinsin devamını sağlamaktadırlar. İnsanlarda cesaretin genellikle övülecek bir kişilik unsuru sayılmasına karşın, İran Şahlarından biri oğluna General Afra’ya göre şunları öğütlemişti: “Rüzgâr hızlı estiğinde başını eğersen o sırada dik duran ağaçlar gibi kırılmazsın!” Demek ki ördeklerde de, sümüklüböceklerde de farklı kişiliklerin var olması, yaşam savaşında kişinin, sürünün ve de türün var olmasına yol açan iyi bir şeydir. Biraz abartalım: Patates Batı’ya, Amerika kıtasından gelmiştir. Avrupa’ya G. Amerika’da var olan onlarca değişik tip patates yerine sadece birkaç patates tipi getirilmeseydi çok iyi olacaktı: 1849’da başlayan ve İrlanda’nın nüfusunun yarısının ya göç etmesine ya da yaşamlarını yitirmesine yol açan patatesleri mahveden mantar hastalığı başgösterdiğinde tüm ürün mahvolmayacak, bazı patates tipleri bundan etkilenmeyeceklerdi. Burada da çeşitliliğin yararı gözleniyor... Sadede gelelim: Bugün uygar ülkelerde düşünce açıklamak neden suç değil? Çünkü tıpkı farklı karakterde ördeklerin var olması gibi, farklı tipte patateslerin bulunması gibi hoşunuza gitmese defarklı görüşlerin açıklanması iyi oluyor ve böylece eninde sonunda en iyisi bulunabiliyor. Düşünceleri gemlediğinizde yanlışlar arasında bocalıyorsunuz! Ben burada çocuğuna sinekler ve böceklerin çoğalmalarından bahis açarak üreme dersleri vermeye çalışan bir baba gibi bazılarına bir şeyler anlatmaya çalışıyorum: Bir camide, erkeklerle başını örtmeden namaz kılan kadınlara tepki gösterenlere şunu demek istiyorum: Herkesi sizin gibi düşünmeye ve davranmaya zorlamayın. Böylece dine hizmet etmez, sadece insanları dinlerinden soğutursunuz! Sonra Alevi kadınlarımız arasında başları açık ve erkeklerle bir arada dua edenlerin de yaşadığı bu ülkede sizin düşündüğünğüzden farklı tapınmanın bahis konusu olmaması gerektiğini söylemek saygısızlık olmuyor mu? CUMHURİYET 04 CMYK