Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 27 MART 2005 / SAYI 992 ANILARDAKİ AŞKLAR... Çocukluk ya da ergenlik aşkları... Çoğu gizli saklı yaşanmış, hatta çok sonraları adlandırılmış büyüme sancıları. Arka planda ise daima yaşanılan ülkenin toplumsal yargıları, ahlak anlayışı ve cinselliğinin tarihi saklı... BekirOnur "Anılardaki Aşklar" kitabında işte bu sırları ifşa ediyor. asumiyet çağı mı, çocukluk gerçekten? Ergenlikle ilgili "büyük ve çetin çatışmaların zamanı" tanımı artık geçerliliğini yitirdi mi, ergenler aslında sakin ve huzurlu mu? Bütün bu soruların yanıtı, içinde yaşanılan döneme ve ülkeye göre değişiyor. Orneğin ortaçağ, çocuğu günahkâr bir varlık olarak görürken, 18. yüzyılda Rousseau çocuğun doğuştan masum olduğunu düşünüyordu. Bir yüzyıl sonra da Freud çocuğu "çok yönlü sapık" olarak tanımladı. Ergenlik diye bir yaş dönümünden ise ancak 18. yüzyılda söz edildi. Kavramın tek bir tanımı da yok. Her on yılda bir değişiyor, çünkü toplumsal sınıf, aile ve içinde bulunulan tarihsel dönem de ergenin kim olduğunu etkiliyor, ergeni biçimlendiriyor... Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Bekir Onur da bu bilgilerden yola çıkarak Türkiye'nin psikoseksüel tarihıne bir göz atıyor. Bu çalışmanın yol göstericileri, sanat, siyaset dünyasından tanınmış kişilerin anı ve yaşamöyküleri. Tam on yıl boyunca okuduğu anı ve yaşamöyküsü kitaplarından aşk ve cinsellikle ilgili bölümleri not almış Onur. Böylelikle geçen yüzyılın, Osmanlı'nın son dönemi ile Cumhuriyet döneminin toplumsal cinsiyetinin bir haritasını çıkarmış. Alıntılarını 70'li yıllara kadar taşıyan yazar, bugünün gençliğine dair değerlendirmelere de yer veriyor: "...Cinsellik alanında görülen değişimlerin uzun bir zaman aralığında ortaya çıkması, bunların 'devrim' olarak nitelenmesini engeller. Değişim genellikle, gitgide daha fazla ergen kızın cinsel ilişkiye girmesinde, buna karşıhk ergen erkeklerin de gitgide daha erken yaşta cinsel ilişkiye başlamasında yaşanmaktadır. Önemli bir nokta da gençlerin cinsel partnerlerinin sanıldığının aksine çok sayıda olmamasıdır..." Biz yine de Onur'un "Kitapyayınevi"nden çıkan "Anılardaki Aşklar/Çocukluğun ve Gençliğin Psikoseksüel Tarihi" kitabının temelini oluşturan anılardan, ergenlik ve çocukluktaki cinsellik deneyimlerinden alıntılar yapalım... ALTAN ÖYMEN:...Fakat kızlarla uzun boylu arkadaşlık yapmak âdetten değildi (...) yoksa, Leyla'dan Tülin'e, Gülseren'den Engin'e kadar birçoğunu hatırlıyorum. Hele bazısını hatırlamamak zaten mümkün değil. Erkek arkadaşlarla aramızda konuşur, 'hangisi daha güzel' diye iddialaşırdık. Birbirimize "O benimsi, sen ona bakmayacaksın" diye uyarılarda bulunurduk. Hatta bazen o yüzden kavga ederdik. Sanırım, çoğu defa bu sahiplenmelerimizden, sahiplendiğimiz kızların haberi olmazdı... ATIF YILMAZ: ...Gene o günlerde, sevişmenin ayıp ismiyle yapılan bir şeyler duymuşuz, ama hiçbir şey bilmiyoruz. Arkadaşlarımın bu işin nasıl yapıldığını öğrendiklerini fark ediyorum. Benden habersiz uygulamaya geçmişler. Böbürlenerek gösteriyorlar. Önce pantolonlar iniyor. Küçücük çükler çıkıyor ortaya. Sonra çüklenni tutup birbirlerine sürtmeye başlıyorlar, meğer (sevişme) buymuş. Yaş ortalaması herhalde 56. MÎNA URGAN: ...Dokuz yaşındayken, kırkında bir adama fena halde âşık olmuştum. Yazları Büyükada Yat Kulübü'nde oturan, saçları kırlaşmış, koyu mavi gözlü, çok yakışıklı bir Yahudiydi... Adam da beni pek severdi. Yaklaşıp kucağına almak isteyince, suçluluk duyguları içinde ağlayarak kaçardım yanından. Oyle derin aşk acılan çekiyordum ki, durumun farkına varan Şefika, o yaz, her zaman olduğundan daha önce Şişli'deki apartmana geri dönmemizi ayarlamıştı... FERHAN ŞENSOY: Lazımlığı dökmeye gıdiyor (hizmetçi Şerife'den söz ediyor) , elinde ıslak bir bezle geliyor. Oram ıslak bezle silinecek. Şerife bir güzel siliyor oramı. Siyah kadifc gözleriyle orama bakıyor. Ben de bakıyorum. Islak bezi bir yana bırakıp terli, sıcak avucuna alıyor oramı, sıkıyor. Şerıfe'nin eli benim oramın hoşuna gidiyor. Beni kucağına oturtup oramla oynuyor. Küçük şeyim Şerife'nin avucunda büyür gibi oluyor, dikleşiyor, şaşıyorum bu işe... M Berat Günçıkan MÜJDAT GEZEN: 1953 ya da 54 yılı. Oğretmenimiz hastalandı. Yerine vekil öğretmen geldi. Yirmili yaşlarda Kadriye Öğretmen. San saçlı, açık tenli, çok güzel bir genç kız. Ona âşık oldum. Okuldan çıktıktan sonra peşine takılıp evini öğrendim. Altay'daki çeşmenin tam karşısında oturuyor. Her akşam okul çıkışı, o önde, ben arkada yürüyoruz. O eve giriyor, ben çeşmenin taşına oturuyorum. Bazen bakkala çıkıyor. Benim cn mutlu anlarım bunlar. Onu okul dışında, önlüksüz görüyorum... MEHMETGÜLERYÜZ: AynıyıKilko kul yılları) Yurdagül'e âşık oldum. Beş kuruşluk küçük bir defter aldım. "Sevgili Yurdagül, senin acı sözlerin beni Mecnun'a çevirdi..." diye tam şiire başlamışken ablama yakalandım. Çok utandım ve ondan sonra ömür boyu hiç şiir yazmadım... GÜLRİZSURURİ: Koşakoşagiriyoruz bizim evin sokağına. Köşede sırıtıp duruyorlar oğlanlar hâlâ. Eve girer girmez soluğu aynada alıyorum. Bana niye laf atmadılar sanki? Çok mu çirkindim? Ne ismimi soran oldu, ne bir şey. Zeynep'e de bakmadılar oğlanlar hiç. Ama doğrusu Nilgün gerçekten çok güzel. Üstelik bizden iki yaş büyük. I lem benim saçlarım pırasa gibi dümdüz. Ah keşke kıvırcık olsaydı Nilgün gibi. Denizden çıkınca bile bukle bukle dururdu... REFİK ERDURAN: On yaşıma yaklaşırkcn mahalle arkadaşlarımla birlikte bota ya da küçük bir sandala biner, iskelenin altına girer, kadın yolcuların anatomilerini tahta arahklarından ve çok acayip bir açıdan izlemeye çalışırdık. Bu yüzden ciddi dayak yememize ramak kaldı, birkaç kez... TÜLAY GERMAN: ...Sabah erkenden Sevil'i uyandırıp sordum. "Evlenen her erkek bu şeyi yapmak zorunda mıdır?" dedim. "Tabii! Aptalmısın? Evlenmek demek, o demek" dedi. Tekrar yatağıma girdim. Ağlamamak için kendimi güç tutuyorum. 3ütün hayatım değişti, mahvoldum. Karanmı verdim. Hayatım boyunca evlenmeyeceğim. AZİZ NESİN: ...Şaziment'i iki kez Samatya'da, Nalkapı'daki sinematiyatro salonunda görmüştüm. Hep uzaktan bakmıştım ona. Yalnız ben böyle değildim, yaşıtlarımın çoğu da benim gibiydi. Kızlara öylesine yabancıydık ki, onları insan gibi değil, başka bişey olarak görüyorduk. Hatta kız kardeşleri olanlar içinde bile böyle olanlar vardı. Kadını salt dişi olarak görünce ister istemez ona yabancılaşıyor, ondan uzaklaşıyorduk... TÜRKAN SAYLAN: Bir gün, on dörton beş yaşlarında sokakta yürürken, arkadan bir adam gelip pat diye beni alnımdan öptü. Ben eve koştum panik içinde, babam fırladı, adamı yakaladılar, karakola götürdüler, ben alkollerle alnımı, yüzümü sildim telaş içinde. Cinsel eğitimsizlik, ayıplar, korkular insanın tüm yaşamını etkiliyor. O kadar bilgisizdik ki, örneğin 1415 yaşlarında regl olduktan sonra babam beni kucağına oturtup severken, ya babamdan hamile kalırsam diye korkardım... ÇETİN ALTAN: Bir de Coşkun vardı. O bizden daha büyükçe gibiydi. En bilmiş geçinen oydu. Boş zamanlarında bol bol kız iğfal ettiği için cebinde hep pamukla dolaştığı söylenirdi. Bu işlerde çoktan ustalaşmış olduğunun havalarıyla da bizim anlattıklarımızı ya küçümseyerek ya da önem vermez görünerek dinlerdi. Bizden daha önde olduğu tek eylem ise mastürbasyondu. Bizi de kışkırtıp Onan'ın tarihsel uğraşına alıştırmıştı... Suratasmayın... Aylin Kotü İ ki gençtiler. Pazar kahvaltısı için bu şirin yere gelmişlerdi. Karştlarında belki de dünyanın en güzel manzarası (Boğaz) duruyordu. Tahta masa ve sandalyeler, aydınlık mekân, güleryüzlü personel kusursuz bir görsel şölen sunuyordu. Kahvaltılar ne kadar sevgıyle servis edilmiş olsa da onların yüzündeki asık ifade bir türlü gitmiyordu. Yolda mı tartışmışlardı? Yoksa burada mı? îki gencecik insan neden pazar sabahı bu kadar keyifli bir yerde hâlâ surat asıyordu? Ya da asabilivordu? Aslında zor olanı başarıyorlardı. Mutlu olmak için her türlü detay vardı. Ama ana tema bozuktu. Birinden biri elini tutsa ya da yanağını okşasa bitecekti belki bu tatsızlık. Bu iki gencecik insan birlikte güzel anlar geçireceklerine neden hayatı birbirleri için zorlaştırırlar? Birlikte olabilmek zaten yeterince güzelken neden keyfi çıkmaz her daim? Acaba birinden biri kendi doğruları üzerinden öbürünü mü yargılamıştı? Birbirini değiştirmeye çalışmakla ömür eecirmek ne zor ve vmratıcıdır. Ovsa sevdiğimiz insandan bir şeyler öğrendiğimizin farkına varıp bunun keyfini çıkarmak ne kadar huzur vericidir. Sevdiğimizden öğrendiğimiz ya da onda beğendiğimiz ama bizde olmayan, törpülediğimiz alışkankklarımız mutlaka vardır. tki insan bir arada yaşıyorsa birbirlerinden etkilenmeleri kaçınılmazdır. Ancak çoğu zaman bunları irdelemeyiz. Bana neler katmış diye düşünüp ne sevinir ne de ona belli ederiz. Ama beğenmeyip de değiştiremediğimiz huylarını da kafaya takar oraya odaklanırız. Sonra da sıkılır, bir başkasında daha başarılı olurum diyerek veda ederiz sevdiğimize. Sevdiğimizı tanımış olmanın verdiği güven duygusunun bizi ne kadar rahatlattığını da daha sonra fark ederiz. Kimileri için monotonluk olsa da aslında büvük bir eüven duveusudur sevdiğimizin neler yapabileceğini bilmek. Ne dersem nasıl karşılık verir? Hangi harckctimi nasıl karşılar? Bunları önceden bilmek güven değildir de nedir? Şaşırtmaz bizi sevdiğimiz, hayatta bilerek hayal kırıklıklarına yelken açmaktansa, sevdiğimizegüvendiğimize sığınmak daha güzel değil midirr' Güven duyulan bir göğüse yaslanmaktan daha huzur verici ne olabilir? Siz siz olun ömrünüzü süsleyen insanlarla dargın kalmayın. Hele hele pazar sabahları hiç surat asmayın. Hem bahar da geliyor. Doğa bile bütün bir yıl direnirken her şeye bu mevsimde her şey bu mevsimde yeşeriyor, coşuyor, içi içine sığmıyor... Hayatınızda, özellikle de pazar kahvaltınızda yüzünüzden gülümseme eksik olmasın. Hepinize iyi pazarlar, mutlu baharlar...# avlin@kotilsarigul.com