Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
13 ŞUBAT 2005 / SAYI 986 AMERİKAN TİPİ İŞKENCELER Ebu Garib ve Guantanamo'da tutukluların yaşadıkları, ABD'nin "yasadışı" uygulamalarının giderek tırmandığını gösteriyor. Cenevre Sözleşmesi çiğnenirken sorgulama kılavuzuna yeni maddeler ekleniyor: Öldürmeyin, ama... masına karar verildi, başa çuval geçirmek, çırılçıplak soymak ve korkuları depreştirmek gibi yöntemler listenin dışında tutulurken, soyutlama, tutukluları sıcak yemek yerine azıkla beslemek, uykudan yoksun bırakmak ve soru yağmuruna tutmak gibi yöntemler onaylandı. EBU GARİB'TE TERS GİDEN NE? Hemen hemen her şey. Her tutukluya bir gardiyanın düştüğü Guantanamo için geçerli olması düşünülen kurallar 2003 yılında Irak'ın, 75 tutukluya bir gardiyanın düştüğü en büyük hapishanesine de sıçradı. Ayrıca ordunun istihbarat birimleri yeterince eğitimli değildi ve kimileri şimdilerde askeri mahkemeye çıkan askeri polis birimleri de sağduyudan yoksun yedek askerlerden oluşuyordu. E 1 Guantanamo, insan hakları ihlalleriyle gündemde... bu Garib'te yaşananlar bitmek bilmeyen bir karabasan gibi ABD'nin yakasını hiç bırakmıyor. Bağdat'taki hapishanede yaşanan dehşetin sözde elebaşısı olan, Iraklı bir tutuklunun cansız bedeni önünde gülümseyişi ve başparmaklarını zafer edasıyla havaya kaldınşıyla tüm ulusun utanç simgesi durumuna gelen kişi geçtiğimiz günlerde Fort Hood Teksas'da askeri mahkeme önüne çıktı. 11 Eylül olaylannın üzerinden üç yıl geçmesine karşın şu soru hala gündemde: Amerikalıların Irak, Afganistan ve Guantanamo Bay Askeri Üssü'nde giriştiği insan hakları ihlallerine yol açan neydi ve ABD şimdi nasıl bir politika izHyor? Bush ekibinin tutukluların sorguya çekilmeleriyle ilgili kuralları gevşeterek kongreye ters düştüğü bir gerçek. Geçtiğimiz ayın sonunda sorgulamayla ilgili yasalarda yeniden değişikliğe gidilince yasalar 28 ayda iki kez değişmiş oldu. Çok kişi böylesi bir değişikliğe gerek olmadığına inanıyor. 11 Eylül'e dek, ABD silahlı kuvvetleri Işkenceye Karşı Yasa ve Cenevre Konvansiyonu kapsa mındaki savaşla ilgili hükümlere uymaktaydı. Ancak 11 Eylül'den sonra Bush hükümeti sivilleri öldüren vatansız düşmanlar karşısında eski yasalann çok saf kaldığını ve gerçekçi olmadıklarını öne sürdü. Başkan Yardımcısı Dick Cheney 11 Eylül saldırılarından beş gün sonra verdiği bir demeçte, "Biraz da işin gizli ve karanlık yönlerine el atmak zorundayız. Burada yapmamız gerekenler artık sessizce yapılmak zorunda. Bu işi başarmak istiyorsak, istihbarat örgütlerimizin elindeki kaynak ve yöntemlerden yararlanmak zorundayız. Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden hedefimize ulaşmak için bu olanaklardan olabildiğince yararlanmamız kaçınılmaz" diyordu. MODASI GEÇMİŞ YASALAR! Birkaç ay içinde, Afganistan'daki işgal doruk noktaya ulaşırken, ele geçirilen yüzlerce ElKaide savaşçısı ve Taliban yanlısı sorgulanmak üzere Guantanamo'ya gönderildi. lspanyol kökenlilerden gelen oyların düşüş göstermesi üzerine Bush tarafından Başsavcılığa aday gösterilen Gonzales, Ocak 2002'de Başkan'a gönderdiği bir notada Cenevre protokolu hükümlerinin "modası geçmiş" ve "garip" olduklarını belirtiyordu. Birkaç hafta sonra Bush, ElKaide savaşçılarının "yasa tanımayan suçlular" olduklarını ve bu nedenle de Cenevre sözleşmesinin öngördüğü savaş tutuklusu statüsünde yargılanmayı hak etmediklerini öne süren bir bildirgeye imza attı. Bu, ilk başlarda Guantanamo'daki tutukluların onları kurtarmak isteyecek avukat ve uluslararası danışmanlara vakit harcamayacakları anlamına geliyordu. Tutuklular Küba'da sıkışıp kalmışlardı ve kimileri haksız yere oradaydı. ABD ordusu bir süre için, iyi poliskötü polis ve herşeyibiliriz türünde oyunlar, özendirici olanakların sunulması ve geri çekilmesi, duygusal ve ruhsal baskı, sessizlik vb 17 sorgulama yöntemine izin veren alan kılavuzunun kurallarına uydu. ABD ElKaide'nin en üst düzey yöneticilerinden Ebu Zübeyde'yi hedef alınca işkencenin sınırları genişletildi. 1 Ağustos 2002'de Gonzales'e gönderilen yazıda Başkan'ın işkenceyle ilgili sınırlar GUANTANAMO SORUN MU? Evet. Temmuz 2003'te üst düzey bir FBI yetkilisi tarafından imzalanan bir bildirgeye göre, FBI görevlileri tutuklulara fiziksel tacizde bulunulduğu, yükses sesli müzik dinletildiği, yeterince beslenmedikleri, su ve araç gereçten yoksun bırakıldıklarını rapor ettiler. Bir FBI görevlisi tutuklulardan birinin sıcaklığı 38 darecenin üzerinde bir hücreye kapatıldığına, bilincini neredeyse tümden yitirmiş bir halde yerde uzanmakta olan bu kişinin yanı başındaki saç yığınının gerçekte onun gece boyunca yolduğu kendi saçları olduğuna dikkat çekiyordu. YA CIA? Eski CIA görevlileri yasalara uyduklarında ısrarcılar. Ancak ordu kimi zaman üstdeğerde tutuklulan da CIA'ya, CIA da en zorlu davalarını bir bölümünü yasaların işkencecilerin aleyhine işlemediği ülkelere devrediyor. Oysa, birinin davasının Mısır, ya da Suriye gibi işkencenin yaygın olduğu bir ülkeye devredilmesi uluslararası yasalara aykırı. CIA'nın bu soruşturmalarda ne tür kurallan temel aldığı bilinmiyor. Mart 2002'de yetkililer Ebu Zübeyde'yi Pakistan'da ele geçirdiklerinde CIA onu Bangkok dışında gizli bir yere göndererek sorgulanması için FBI'dan Tayland'a bir ekip göndermesini istedi. Kuşkulanan FBI başkanı Robert Mueller bu isteği yerine getirmekten kaçınıp CIA'nın ileri karakol mevkilerini ziyaret edecek istihbarat görevlilerinin soruşturma raporlarını okumalan gerektiğini, ancak sorgulama odasından uzak durmalarını belirten bir yönerge gönderdi. Ebu Zübeyde çok geçmeden konuştu ve bu arada 11 Eylül saldırılannın beyni olarak bir çırpıda Halid Şeyh Muhammed'in adını verdi. • aşılmadığı sürece her türlü "acımasız, insanlık dışı, aşağılayıcı" yönteme göz yumacağı belirtiliyordu. Bir davranışın işkence kapsamına girmesi için sorgulayan kişinin verdiği acı "ölüm gibi bir acıyla eşdeğerde" olmalıydı. Birkaç ay sonra da tutuklulardan yeterli bir bilgi sızdıramamanın öfkesiyle yanıp tutuşan Guantanamo görevlileri kılavuzda belirtilenlerden daha haşin yöntemlerin uygulanması konusunda Washington'un onayını istediler. Aralık 2002'de Savunma Bakanı Rumsfeld aralannda uzun süre ayakta kalmak, bir ay süreyle herkesten soyutlamak, çırılçıplak soymak ve köpeklere tutmak türü birtakım korkuları depreştirmek, bir yerden bir yere götürülürken başa çuval geçirmek gibi yöntemlerin yer aldığı 16 ek yöntemin Gitmo'da uygulanmasına izin verdi. Dışişleri Bakanlığı'na bağlı avukatlar ve askeri hukuk danışmanları, düşmanın ele geçirebileceği Amerikan askerlerinin bu tür bir korumadan yararlanmalarını tehlikeye düşüreceği gerekçesiyle, Cenevre hükümlerinden uzaklaşılmasına karşı çıktılar. Rumsfeld, karanndan dönerek, durumun incelemeye alınacağını duyurdu. Üç ay sonra yeni soruşturma yöntemlerinden bir bölümün uygulan Ebu Garib'te Amerikalı askerlerin işkence ertikleri Iraklılann başında çektirdikleri fotoğraflar işkenceye göz yutnulacağına inandıklarını gösteriyor.. Time'dan çeviren: RİTA URGAN OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com 80 yıl önce Mesleğinin cidden âlimi ve âşığı olan doktor Osman Şerefeddin Bey ile kıymetli arkadaşı Asım Bey, yapılan büyük işi hiç de büyük görmeyen bir tevazu ile sadece tebessüm ediyorlar, fakat sıra bütün memleketin bu âfetten evvelce zannedildiğinden daha az bir zamanda kurtulabileceği kanaatini ifadeye gelince şevk ve hararetle anlatıyorlardı; "Bildiğiniz vechile Ankara'da teşkilata dayanan ve ilmî mesaiye hız verdik. Ankara'da başladığımız tecrübe bütün memlekette takip olunacak mücadele faaliyetine hem bir başlangıç, hem bir numune olacaktı. Her türlü su birikintilerinin yok edilmesi ve şehir etrafındaki bataklıkların kurutulması gibi alelade işler ciddiyetle yürütüldükten başka tedaviye ve bakteriyolojik incelemelere çok itina edildi. Bu sayede Ankara'da sizin çok önem verdiğirîiz netice, yani sivrisineklerin imhası neticesi elde edildiği gibi, sıtma hastalığı da büyük bir ölçekte hafifletilmiş oldu. Ondan başka dünyada bu işle meşgul heyetlerle ve enstitülerle temas etmeye önem verdik. Sıtma ile mücadele eden bu heyetler yeniden yeniye çeşitli tecrübelere girişmiş bulunuyorlar. Bizim de bu yolda mesaimiz vardır. Bu hususta diğerlerinin faaliyetinden haberdar olmak suretiyle cihan (dünya) sıtma mücadelesinde de mevkii almış bulunuyoruz." Ve bunları söyleyerek Osman Şerefeddin Bey bana Rockfeller Enstitüsü müdürünün bir mektubunu uzatıverdi. Müdür, Osman Şerefeddin Bey'in gönderdiği raporun Roma Enstitüsü'ne verildiğinden ve Roma'da yapılacak kongreden bahsediyordu. Ankara'da elde edilen müsbet neticeye göre Türkiye'de sıtma ile mücadele meselesi bugün Kristof Kolomb'un yumurtasına benzemiştir. Şimdi önümüzdeki işin niteliğini ve sahasını biliyoruz. Bunu en yetkili ağızlardan, yani mücadele reisi Osman Şerefeddin Bey ile arkadaşlarından dinleyelim. Diyorlar ki; "Bütün Türkiye'den sıtmayı kaldırmak meselesi, azami 10 senelik bir savaş ve faaliyet meselesidir, belki daha az zamanda, fakat asla fazla değil. Sıtmanın memlekette icra ettiği tahribat göz önüne alınırsa bunun ne büyük bir müjde olduğunu izaha hacet görülmez. Ankara'da alı nan neticelere dayanarak şimdi memleketin en ziyade sıtmalı üç mıntıkasında (yöresinde) daha mücadele faaliyetine geçilmiştir; Samsun'un Çarşamba ve Terme kazalarında, Adana'nın Seyhan ve Ceyhan havalisinde, Aydın'ın Menderes mıntıkasında". Bu defaki Ankara seyahatimden memlekete hemen hemen Sakarya zaferine muadil (eşdeğer) olan böyle mesut bir haber ve netice ile dönmüş olduğumdan ve bunu memlekete bir müjdc gibi sunabilmiş bulunduğumdan dolayı kendimi cidden bahtiyar addediyorum. Bu kadar muazzam bir meseleyi Kristof Kolomb'un yumurtasına has bir kolaylıkla halletmeye muvaffak olan Türk irfan ve gayretinin ne kadar takdir ve tebriklere layık olduğunu ise elbette millet benden yüz bin kere daha iyi takdir eder. 19 Temmuz 1925 Yunus Nadi Bey'in başyazısı Kolomb'un yumurtası Ankara'da dikkate değer çeşitli faaliyetler içinde kesin neticesi alınmış bir tanesi vardır ki, o da sıtmaya karşı mücadele faaliyetidir. Geçen sene Ankara'nın ne büyük, ne korkunç bir dereceye varmış bulunduğunu hep hatırlarız. Âfet, başvekilden itibaren hemen bütün vekillere kadar pençesini uzatmıştı. Ahali arasında şiddetli bir sıtma salgını hükümferma bulunuyor, Ankara'ya gidip gelenler oradan sıtma hastalığıyla aşılanarak geliyorlardı. Bu itibarla Ankara sıhhat bakımından ciddi surette korkulan bir yer olmuştu. Ismet Paşa'yı bir süre hükümetten çekilmek zorunda bırakan iki hastalıktan biri ve en güç olduğu kadar en geç tedavi olunanı sıtmaydı. Cumhuriyet hükümeti, memlekette frengiden ve taundan (vebadan) ziyade tahribat yapan bu meşum hastalığa karşı bütün vatana şamil bir mücadele açmaya karar verdiği zaman, önündeki işin büyüklüğünü ve zorluklarını biliyordu. Onun içindir ki, mücadeleye başlanılmadan onun etrafında ciddi tetkikat (inceleme) yapddı ve peyderpey vatanın icap eden her yerine götürülecek bir teşkilatın esasları konuldu ve bilindiği üzere ilk hareket noktası olmak üzere de işe Ankara'dan başlandı. Geçen sene esasları kurulan bu işin tatbikatına, içinde bulunduğumuz senenin başlangıcından sonra geçilmiş olduğunu da hep biliriz. Şurası da pek iyi hatırımızdadır ki, sıtma hastalığının önemi ve vahameti dikkate alınarak ona karşı mücadelenin çok uzun süreceği ve fakat ne olursa olsun Cumhuriyet hükümetince durmak ve usanmak bilmez mutarrid (çokyönlü) bir emek ve gayretle çalışılarak er geç onun hakkından gelineceği de birer hakikat olarak ileriye sürülmekteydi. Bu girişten sonra artık fahr (onur) ve gurur ile haber verebiliriz ki, yalnız 3 4 aylık çok yönlü ve fenni (bilimsel) mesai sayesinde bugün Ankara'da tek sivrisinek kalmamıştır. Türk azim ve dehası bu kadar kısa bir süre zarfında Ankara'daki o müthiş ve korkunç sıtmaya galebe çalmıştır. Son Ankara seyahatimde, mevsimin en müsait zamanları olmasına rağmen Ankara'da bir tek sivrisinek görmernekten ileri gelen hayretim, derin bir memnuniyetle karışıyordu. Bu işin başında çalışan pek aziz arkadaş ve dostum doktor Osman Şerefeddin Bey ile arkadaşlarını tebrik etmek için arayıp buldum.