23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

25 ARALIK/SAYI1031 CAN TANRIYAR Kültür alanında eleştirilecekler listesinin üst başlığı "Televole" onun icadı. Tunceli Pülümür doğumlu, Kürt ve Alevi, kendisini Türk milliyetçısi olarak tanımlıyor. Henüz öğrenciyken Milliyet gazetesinin spor servisinde çalışmaya başladı. Zamanla gazetecilikte büyük adımlar attı! Kendisini ve programı eleştirenleri "Televole benim. Nasıl yaşıyorsam, nerelere gidiyorsam hepsi programa yansıyor" sözleriyle yanıtladı. Yaşamını haber, haberi magazin, magazini de ana haber bülteni yapmak konusunda gösterdiği çaba, meyvelerini verdi. Ana haber bültenleri de birer magazin programı oldu. Hatta eleştirmek de yine ona düştü, "Çıplak vücut bizde değil, haberlerde olur!" dedi. Bir dönem din bilgisinde cemaate namaz kıldıracak kadar yetkinleşti, felsefesıni "Düşünerek derdimi geçirebilecek miyim?" diye açıkladı. Genelkurmay'dan MlT'e kadar pek çok kurumun, "sosyal patlama" nedeni olarak Televole kültürünü göstermesine verdiği yanıt, pek çok iddiasından daha ilginç: "Halk bizi izliyor. G.Doğu'da da izlenıyoruz. Sayemizde Türkçeyi, görmedikleri kentin barlarının adını öğreniyorlar." ABDULLAH ÇATLI Ismini 3 Kasım 1996'da, Susurluk'ta, birlikte "yolculuk" yaptığı, emniyet müdür yardımcısı Hüseyin Kocadağ, milletvekili ve aşiret reisi Sedat Bucak'la geçirdiği kazayla duymayan kalmasa da elbette öncesi var. 70'li yıllarda Ülkü Ocakları'nın genel başkan yardımcısıydı. 16 Mart 1978'de, Eczacılık Fakültesi'nin önünde solcu öğrencilere yapılan, yedı öğrencinin öldüğü, 41 öğrencinin yaralandığı saldırıda kullanılan TNT kalıplarını sağlayan oydu. Aynı yıl 11 Temmuz'da Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Bedrettin Cömert'i öldürmekle suçlandı ve yakalandı. 9 Ekim'de Ankara Bahçelievler'de beş TİP'İİ genci öldürenlerin "reis"iydi. 1 Şubat 1979'da gazeteci Abdi Ipekçi'ye suikast düzenleyenler arasında da adı geçti. Papa suikastçısı Mehmet Ali Ağca'yı cezaevinden kaçıranlar arasında yer aldı. TBMM Susurluk Komisyonu'nda ifade veren emekli yarbay Korkut Eken, devletin Çatlı'yı 12 Eylül'den önce de kullandığını söylerken işte bu olayların altını çiziyordu. 12 Eylül'den sonra devlet tarafından ASALA'ya karşı düzenlenen eylemlerde görevlendirildiği MİT resmi belgeleriyle açıklandı. Uyuşturucu ticaretinde de adı geçti, Fransa'da yakalandı ve cezalandırıldı, cezaevinden kaçıp Türkiye'ye döndü. Ömer Lütfü Topal'la ilişkisi belgelendi, hatta cinayetin suç ortaklarından biri olduğu iddia edildi. Fidye almak amacıyla Mehmet Ali Yaprak'ı kaçırdığı, Çiller döneminde Kürt işadamlarına yönelik saldırılarda görev aldığı da iddialar arasındaydı. Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı ile birlikte çekilen fotoğraf ise bu tür işbirliklerinin bir belgesi olarak değerlendirildi. Adı Azerbaycan'da 1995'te düzenlenen darbenin düzenlenmesinde de geçti. Altı şirkete ortaktı, evliydi, bir kızı ve sevgilileri vardı. ASLI ERDOGAN Türkiye sosyalist solunun, uzun yıllardır yaşadığı, birleşme ve bölünme faaliyetinin son ürünü. 1995'te başlayan "Geleceği Birlikte Kuralım" girişiminin meyvesi olarak kuruldu. Aşkın ve devrimin partisi sloganı, bir grup için coşku, karşıt görüşlüler için ise "öp de barışalım partisi"ne varan dalga geçme malzemesine dönüştü. Mitingleri coşkuluydu, süpürgeli, bisikletli sokak eylemleriyle siyaset sahnesine renk kattı. Kurulur kurulmaz başlayan, "Ne olacak bu solun hali" tartışmaları, "Sosyalistlerin de içinde olacağı, sosyal demokratlarla, demokratik solcuların bir araya geleceği bir parti kurmak lazımdı" tespitleriyle sürdü. Sol bir türlü birleşemedi, birleşmeye çalışanlar bir arada duramadı. İlk genel başkan Ufuk Uras, "Aşk en devrimci ideolojidir" dedi. Can Yücel ve Mina Urgan'ın da aralarında bulunduğu pek çok popüler isme seçim listelerinde yer vermesiyle siyasette tabana farklı bir ulaşma yolu denedi, ancak olmadı. Parçalı bütünlük, kararalma mekanizmalarına da yansıdı, ÖDP, AB'ye "Havet" diyerek bir ilke daha imza attı. Katıldığı bir seçimde kayıtlı üye sayısının altında oy aldı. Aşk, Türkiye'de solu birleştirmeye yetmedi. Şimdi yeniden soluk almaya ve vermeye çalışıyor... İlk kitabı "Kabuk Adam" yayımlandığında 27 yaşındaydı ve Türkiye'de henüz genç yazar patlaması yaşanmamıştı. Bir yazar olarak anılmadan önce, Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği'nden mezun oldu, fizik master'ı yaptı. Avrupa Yüksek Enerji Fiziği Laboratuvarı'nda çalıştı. "Kırmızı Pelerinli Kenf'te bir süre yaşadığı Rio'yu anlatırken herkes kitaptaki özgür karakterinin, kendisi olduğunu sandı. Oysa o, "Dünyayla kendi varoluşum için hesaplaşırken bunu okurla da paylaşıyorum" diyordu. Kendisi de, karakterleri gibi hep "öteki"ydi. Delileri, kadınları, FAZIL SAY Dâhi çocuk, büyük yetenek, başlıklı kısa haberlerden sonra ilk kez manşetlere taşınma nedeni New York Uluslararası Genç Konser Sanatçıları Yarışması'nda birinci olmasıydı. Bu ödülün kısaltılmışı ve aslında gerçek manası "1995'in artisti"ydi. Yarışma gerilimini babasının "çalarken bozkırları düşün" cümlesiyle atmış, jürinin karşısına kendi bestesi "Nasrettin Hoca Danslan"yla çıkmıştı. Piyano ekolü olmayan bir ülkeden geliyor olması hem şaşkınlık yarattı hem de kafaları karıştırdı. Yarışmanın vaadi yılda 50 konserdi, ama iki yıla kalmadan, bu rakam 140'a ulaştı. Türkiye de onu işte o zaman gördü! Çalarken kendinden geçiyor, sadece elleri değil bütün gövdesi hareket ediyordu. Klasik müziği cazla buluşturuyor, Mozart'la Bach'ın arasına bir Âşık Veysel ya da anonim türkü yerleştiriyordu. Pek konuşkan değildi, ama ilk konserlerinden birinde cep telefonunu açık unutan bir dinleyiciye çıkışmaktan dilini esirgemedi. Hatta cep telefonunun bir konseri sabote etmesiyle bir yolcu uçağını düşürmesinin bedelini hesaplarken tercihini konserden yana kullandı. Ortalık ayağa kalktı. İki tarafın kırgınhğını yatıştıran Nazım Hikmet Oratoryosu oldu. Üstelik müziğini şairin sadece "aşk şiirleri" üzerine kurmadı, komünist fobisini ne kadar aştığı tartışılır bir topluma, "Sevdalınız komünisttir" bestesini dinletti. Sıvas'ta yakılarak öldürülen Metin Altıok için yaptığı oratoryo da bir başka tartışmanın nedeni oldu. İlk konserde, şairin yakıldıktan sonraki görüntülerini de barkovizyonda göstermek istedi, ama Sıvas'ta yaşananlarla hem hukuksal hem de vicdani bir yüzleşmeyi istemeyen hükümet tarafından engellendi. Kırıldı, kızdı, konserden vazgeçmeyi düşündü, ama sakinleştirildi. Kara Toprak ve Beethoven albümleri Amerika'da billboard listelerine girdi. Einstein'ın 100. yılı için bir beste yaptı. Şu sıralar, Mozart için yaptığı besteyi tamamlıyor. Projeleri arasında Şeyh Bedreddin destanı ve Van'ın Akdamar Adası'nda Ermeni bir genç kızla Müslüman bir gencin aşkını anlatan besteler var. ÖDP katilleri anlatması da bu yüzdendi. 2000 tarihli kitabı Radikal gazetesindeki yazılarının derlemesiydi. Köşesinin adı ise "ötekiler". ölüm oruçlarından işkenceye, tecavüze "bir edebiyatçının bulaşmaması gereken konular"a girdi. Köşesi elinden alındı... Oyunu kurallarına göre oynamadı, kıyılarda dolaştı. "Kadınlık kendin gibi konuştuğun sürece sözünün ciddiye alınmamasıdır" dedi. Kahramanı yapıldığı bir kitabın nesnesi oldu, sustu. Fransız Edebiyat Dergisi Lire onu "Geleceğin 50 yazarı" arasında gösterdi. Son kitabının adı "Hayatın Sessizliğinde". Kitaptan bir cümle: "Yoksa bu benim öyküm mü? Oysa ona başlayabilmek için koca bir dünyayı yitirdim." Türkiye için Susurluk, gladyodan kurtulmanın ve açık, demokratik bir toplum olmanın mücadelesi için milat sayıldı. Aylarca ışıklar söndürülüp yakılarak "karanlık"tan kurtulma isteği dillendirildi. Hem duruşmalarda hem de soruşturma komisyonlarında Çatlı ve ilişkileri karanlıktan kurtulmanın pek de kolay olmadığını gösteriyordu. Pek de küçümsenmeyecek bir kalabalık için o hâlâ "reis"ti ve "Türkiye onunla gurur duyuyor"du. Bu gururla Susurluk benzeri bir ilişkiler ağının Şemdinli'de de yaşanmasına göz yumuldu. Türkiye şimdi Şemdinli ile birlikte Susurluk'un sorumlularının da cezalandırılmasını umuyor. ERKAN MUMCU Siyasetten bir türlü emekli olunmayan Türkiye'nin siyasi arenasında "genç ve yakışıklı" diye anılan bir yüz oldu. O bunu her ne kadar, "Aslında kastettikleri tecrübesizliğim" diye yorumlasa da ilgi çekmesindeki etkenlerden biri de gençliğiydi. Seçimli siyasete 32 yaşında ANAP'la başladı. O zamana kadar, ortaokul ve lisede ülkücü, üniversitede ise radikal Islamcıydı. Hatta "Yazı" dergisinin yazarlarındandı. Hukuk öğreniminin kendisini değiştirdiğini söyledi. Geçirdiği dönüşüm sorulduğunda, "Ben yaşadığım hiçbir şeyi inkâr etmem. Bu ortamdaki tüm bakteriler, virüsler bize de bulaştı. Dezenfektan bir ortam vardı da, biz mi girmedik" diye yanıtladı. Geçmişini inkâr etmeyerek, hem eski arkadaşlarının gözünde "bizden biri" kalmayı sürdürdü hem de dahil olmaya çalıştığı insanlar arasında "hâlâ onlardan biri" olarak diye düşünüldü. Dönüşerek yükselen siyasetçiler arasında, her daim taraftar bularak yükselişini sürdürdü. Çeçen eyleminde oteli arayarak Muhammet Tokcan'ı bulduğunu ve meseleyi çözdüğünü söyledi, ama ölüm oruçlarına niye hassasiyet göstermediğinin yanıtı alınamadı. Siyasetler arası gidiş gelişlerinde Marksist bir durak niye olmadı sorusuna verdiği yanıt belki de "hassasiyet eksikliğinin" açıklaması olabilir: "Ikna olsam, olurdum. Eşitlikçi ve özgürlükçü yaklaşımı bana çok akılcı gelmiştir. Kızacaklar yine, ama onu en iyi anlayanlardan biri olduğumu düşünüyorum. özellikle liberal doktrindeki uzantılarıyla". Her şeye karşın, açık sözlü ve sorulan soruya yanıt veren bir siyasetçi oldu. Hatta iktidar sahibi bir erkek olarak yatak performansı dahi röportaj sorulan arasında yer aldı. Bugün logosu değişmiş ANAVATAN Partisi Genel Başkanı. Kendisini "Beyaz Türklerin değil, mazlumların, çorabındaki deliği örtmek için ayağını kıvırıp altına alanların siyasetçisi" olarak görüyor. Turgut özal'ı liberal bireyci, kendisini toplumcu olarak niteliyor. Özal'ı mühendis olmasından kaynaklı olarak siyaset sosyolojisinin analizlerini kavrayamamakla eleştirirken, AKP'yi muhafazakâr demokrat buluyor, kendisini ise özgürlükçü demokrat. •f»: ^Çatınızda Izocam Rulopan, yaz kış evinizde konforlu bir yaşam! JBk Çatmıza İzocam Rulopan ile yalıtım yapın, yakıt faturalarınızda en az % 50 tasarruf sağlayın. ^ Sıcak, soğuk, gürültü ve yangından uzak, konforlu bir hayat yaşayın. İzocamRulopan Tavsiye edılen en diışük kalınlık Istanbul 12 cm Ankara İzmir 10 cm. 14 cm. Erzurum 16 cm. Bulunduuunu; şehre uygun kalınlıflı öjjrenmek ıçm lutten ücretslz danışma nattını arayın İ IZOCAM <|ırfiır^ ÜCRETSİZ DANIŞMA HATTI I 0 800 211 43 86 www.izocam.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear