25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Hayatla uyuşmasa da Sinan Çetin'in düşünceleri iddialı, yeilllenmek ve kazanmak üzerîne kurulu. Ona göre toplumu suçlayanlar "yapamayanlar" ve "basarısızlar"... "Ben" diyor "dürüstlüğü, başardıkça hayattan satın aldım"! ı,t: 1. Sayfantn devamı ı Işlerinizi neye göre değerlendiryorsunuz? Kendımden başka krıterim yok. Diğer yapıtn şirketleriyle aranız nasıl? Rekabetten mutluluk duyarım.Rekabet hayatın ta kendisidir. Dedim ya, hayat bu işi sizden daha iyi yapmak isteyenler olmadıkça çok sıkıcı. Yarışsız bir hayat, eşitlik fikri de... "Dürüstlük yalan söylemeye gerek duymayacak kadar başarılı olmaktır. Ben, kendime güvenim geldikten sonra dünyanın en dan dun konuşan insanlarından biri oldum" demişsiniz. Doğru mu? Dürüstlüğün en doğru tanımını yapmışım. Çünkii sahtekârlar ve basarısızlar yalan söyler ve söyledikçe de başarısız olurlar. Oysa dürüstlük doğuştan gelmez, bu lüksü, başardıkça hayattan satın alırsın. Daha önceki yalanlarınız... Aslında ben biraz da mitomanım, zaten bizim mesleğin özü hikaye anlatmak. Sinema yapmak için yalan söylemek zorundasınız. Çünkü hayatın kendisini sinema yapmaya çalışmak çok sıkıcı. Peki, başkalarına söylediğiniz ya da gündelik hayata ait yalanlarınız... Gündelik hayatta söylediğün önceki yalanları artık hatırlamıyorum. Ama en büyük yalan sonsuza kadar yaşayacağımızı düşünmek. Bir de, "Hayatı olduğu gibi algrlamak lazım, herkes kafasında yarattığı diinyayı yaşıyor" diyorsunuz. Yönetmenlere mi bu söz? Bir yönetmenin her şeyden önce anlamak zorunda olduğunu düşünüyorum. îşin trajik tarafı da şu: Hiçbir şey anlamadjğı halde, bize bir şeyler anlatmaya kalkan sanatçının hali. Bütün derdim hayatı olduğu gibi anlamaya gayret edip anladığım kadarını da anlatmaya çalışmak. tzleyici bir filmi anlamıyorsa bu yönetmenin beceriksizliği saytlmalıdır. Dostoyevski'yi anlıyoruz da, burada derdini anlatamayanı niye anlayamıyoruz ki? Hayatı olduğu gibi algılamak ne demek? Basit bir formül: Sabah uyanırsın, bir anıa1 cın olur, onu başarmak için aklın ve yeteneğin bırlcşır vc çabalaısın, mutluluğun olur. A• maç, yetenek vc mutluluk üçgenınde dolaşırı sın. Amacın yoksa yeteneğin işe yaramaz, yeteneğin yoksa amacın olsa da işe yaramaz ve mutlu olamazsın. Bu iiçgeni kurmak kolay mı, her şey o kadar kolay bir araya gelmiyor ki... E, o kadarını y.ıpacaksın. Dıinyada ıkı tür insan var: Şikâyetçiler ve yapanlar edenler. Ben b,ıkâyet edenlcrdcn olmadım. Siz hep bireyi suçluyorsunuz... Yapamayan, başaramayan toplumu suçla yacak, başka neyi suçlayacak ki? Hayat gayet güzel, ağaçlar, kuşlar, gökyüzü... Hayatın nesi suçlu olabilir? Hayatı suçlamak, bireyin varoluşuna, kendinc hakaretidir. Sistem kötü, tesis yok, tstanbul beıbat, insanlar pis... Bir işi yapmamak için gerekçe her zaman mevcuttur. Bazı insanlar, işlerini yapmamak "., için o kadar çok uğraşıyorlar kı, yapmaya zamanları kalmıyor. Özlem Altunok Herkes şikâyet eder, ki siz de ediyorsunuz... Ben şikâyet etmem, tespitte bulunurum. Gücünüzü, bu ısrarcı halinizi nereden besliyorsunuz? Kendime "Hiçbir zaman yaşlanmayacağım" sözünü verdim. Ihtiyarlık, hayat karşısında kendini tekrarlamaktır. Ben kendımden çok sıkıldığım için kendimi tekrarlaya cak vakit bulamadım. Aynı düşünceleri on larca yıl taşıyan, kapalı biri olmadım. Türkiye'de tekrarlana tckrarlana gerçek sayılan biı sürü yalan gördüm. O fikirler doğru mu, de ğil mi diye düşündükçe, yeni fikirlerle tanış ma imkânım oldu ve böylece her gün kendimi reddederek yol aldım. Çünkü kendini reddetmeden, kendini kazanamazsın. Bu yüzden de bu ülkenin genel geçer düşünceleriyle ayrı bir yere düştüm. BANKA VE ROMANTİK Verdiğiniz sert tepkilerin size daha sert dönmesi bu yiizden mi? Benden nefret edilmesinin nedenini çözebümiş değilim... Özeleştiri yapıyor musunuz? Bu yaptıklarımın eksik olduğu fikrindeyim. Kendimi tembellikle suçluyorum. Gösterime girmesi beklenen "Banka" ve "Romantik" filmleriniz de bu tembelliğin kurbanı mı? Filmlerin bitmemiş ohnası takdir edilecek bir şey değil, ama eleştirilmesi de anlamsız. Yatınlan para, benim param. Görülmeyen bir film üzerine bitiremiyor diyorlar, bunu kabul etmiyorum. Çünkü bu sürecin uzaması, filmin iyi olması için çalışmak demektir. Filmi bilerek, merak uyandırmak için bekletiyor da dendi... İnsanlar komplocu ve sinsı teoriler uydurmaya meraklılar. Oysa şöyle de düşünebilirler: Sinan Çetin, işini ciddiye alan bir yönetmen, seyirciye saygı duyuyor ve eserlerin üzerinde titizlikle durduğu için zamana ihtiyacı var. Komplo kurmak ikincisınıf bir davranış. G.O.R.A.'yla Romantik'i kıyaslayarak; G.O.R.A. beğenildiyse Romantik de çok beğenilir diyorsunuz... G.O.R.A.'nın güçlü bir film olduğunu düşünüyorduk ve yandmadık. Romantik de öyle, bu yüzden hak ettiği ilgıyi görecek. Ozellikle son fîlmlerinizde politik eleştiriyi absürd komedi tarzıyla yapıyorsunuz. Bu tercihinizin sebebi, mizahın gücünden faydalanmak mı, yoksa bir tür savunma mekanizması mı? Mizah ya da hayata gulümseyerek, alayla bakmak bir tutum. Hayatı çok ciddiye alıp, asık yüzlü bir varoluşçu edayla filmler yapan insanları da anlıyorum. Ama o bana biraz kibirli geliyor. Ozellikle de içinde bir zekâ ve gülümsetme pırıltısı yoksa... En ciddi konunun içinde bile gülümseme olmalı. O insanların kendilerini, hayattan bile daha ciddiye alıp ağır edalı filmler yapmaları, dünyanın gerçeklerini ilk kez kendilerinin kavradığı bilincinde olmaları bende hüzün yaratıyor. Ben her zaman yaptığım gibi eğlendirmeye devam edeceğim. Yazı Tura'yı nasıl buldunuz peki? O da ağır bir film değil miydi? Yazı'yı da, Tura'yı da çok beğendim. Ama ikisinin aynı filmde buluşmasının Uğur Yücel'e her şeyden önce ekonomik anlamda zarar verdiğini düşünüyorum. O filmin içinde bir humor vardı, zekâ vardı, ama depresif olarak ele alınmıştı. Konu gereği doğru bir yaklaşım. Ama soylediğım tarza girmez, çünkü sıkıcı bir iilrn değil. Yalan söylemeye ge • rek yok; insanlar sinemaya eğlenmeye gîderler. Kafa karışıklığı, hafif sarhoşluk da eğlenmektir... Doğru, öyle olmasaydı gerilim ya da korku filmlerine de gitmezdik. Siz yaramazlık yapmayı mı tercih edfyorsunuz? Teşekkür ederim, inşallah öyle yapabiliyo rumdur. Tüm çalışmalarınızı kapsayan ve her çalışma yılınızı görsel karşılığıyla, düştüğiinüa.» nodarla sunan bir kitap projeniz vardı. O ne durumda? Yakında çıkacak Çok önemli bir çalışma, popüler kültür tarihimizin özeti niteliğınde Kitapla beraber benim kameramın önunden geçmemiş değerli insan sayısı yok denecek kadar az. Varsa öyle bir kişi haber vereyim de çekelim yani. SOLCU DEĞİL, DEVRİMCİYİM Popüler kültürün güciinü erken keşfedenlerdensiniz... Berlin in Berlin, Arabesk'ten sonra Türk sinemasının ölü dönemini sonlayan bir ilkti. Aynı zamanda popüler kültürle buluşmamızı sağladı. Oysa sinema tarihıni yazanlar bu filmi atlayarak ayıp ediyorlar. Sanki onlar yazmayınca yok olacak. Popüler kültür düşmanlığında da kibir var. Az satan kıtabın, çok sat mayan filmin, sevilmcyen resimler yapan ressamın "çok satanlardan daha değerliyim" argümanında korkunç bir kıbir, başarısızlığına giydirdiğı bir kılıf var. Bu kılıf da satıyor, çünkü diğer başarısızlarla yarattıkları bahçede el ele tutuşarak yaşıyorlar. Peki sizce bugünlerin görsel karşılığı ne? Bilmıyorum. Bu soruya cevap veremeyeceğim, çok ağır, entelektüel, yoğun bir soru... Hiç de değil, gayet sade... Sizce nedır.J Görüntü sürekli değiştiği için karmaşa olabilir. Bu da mı ağır? Evet. Ben sizin kadar akıllı değilim. Estağfurullah... Benim için dünyada entelektüel, solcu, sağcı gibi sınıflandırmalar yok. Yapanlar ve şikâyet edenler var. Ama bir zamanlar solcuydunuz. Şimdi nasıl tanımlıyorsunuz kendinizi? Aslında kendimi hiçbir zaman solcu olarak tanımlamadım. Devrimciydim, hâlâ devrim ciyım, bütün yeni fikirlere açığım. Hep aynı fikri savunmak ölüler için geçerlidir. Hayat her gün yeni bir şeyler sunuyor ve sen o düşünceye karşı aynı yerde duruyorsan devrımci değilsindır. Solculuk yıllarında da yeniliğe açık insanların içindeydim. Onlar kaldı, ben devam ettim. Hiçbir zaman yolumdan dönmedim, tutucular oldukları yerde kaldılar.# SİNAN ÇETİN'LE 1. 14 Numara 2. Berlin in Berlin 3. Propaganda 4. Komiser Şekspir ve Çiçek Abbas. inan Çetin 1953'te Van'da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'nden mezun oldu. 1975'te ZekiÖkten'in yönetmen yardımcılığını yaparak sinemaya atıldı. îlk kısa metrajlı filmi "Baskın''ı 1977'de çektı. 1980'de çektiği ilk uzun metrajlı filmi "Bir Günün Hikâyesi"ni, "Çirkinler de Sever" ve "Çiçek Abbas" takip etti. 1985'te "14 Numara" filmiyle Antalya Film Festivali'nde "En tyi Yönetmen" ödülünü kazandı. 80 ortalarından itibaren reklam filmleri çekmeye başladı. Türk solunu eleştirdiği "Gokyüzü" ve "Prenses" filmleri Sinan Çetin i yeni döneme taşıdı. Eleştirildi, sinemadan uzaklaştı. 1987'de kendi yapım şirketı Plato Fılm'ı kurdu. 1992'de çektiği "Berlin in Berlin" Türk FİLM GİBİ... sinemasının popülerleşmesinde etkili bir hlm oldu. "Bay E" fılminde ise dönemin farklı alanlarından birçok popüler ismi bir araya getirdi. 1999'da Kemal Sunal ve Metin Akpınar'la "Propaganda"yı çekti. Bu dönemlerde çektiği reklam filmleri de büyük ilgi gördü. Ara Güler ile Turkcell, Okan Bayülgen ile Superonline, Türkan Şoray ıle Profilo, Kadir tnanır ile Bonus Card, Kemal Sunal ile ekolay, Tarkan ile Hazır Kart scri rekJamlannı çekti. 2001 tarıhlı "Komser Şekspir" Çetin'in son sinema filmi. Uzun zamandır gösterime girmesi beklenen iki filmi var: "Romantik" ve "Banka". 1000'i aşkın reklam filmi çeken Çetin, halen en çok reklam filmi çeken yönetmenlerden biri. Ayrıca "Sinan Çetin'le Film Gibi" adh televizyon programı yaptı. Son dönemlerin ilgiyle izlenen "Avrupa Yakası" dizisinın yapımcısı da Çetin. S
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear