Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 İNSANLAR 11NÎSAN2004/SAYI942 Ö Ö DÖRT KADIN, DÖRT ŞAİR Münire Aksal Sabahattin Kudret Aksal'ın eşiydi, Güler Yücel Can Yücel'in, Zuhal Tekkanat Cemal Süreya'nın, Huriye Necatigil Behçet Necatigil'in. Şairler öldü, eşleri yaşıyor, şiirlere ve anılara sahip çıkarak, varoluşlarının bazen tümünü, bazen büyük bir bölümünü geçmişe adayarak. İşte dört kadın ve şair eşlerine dair anlattıkları... MÜNİRESABAHATTİN KUDRET AKSAL Sen de bir deneme yapsan? Sevim Dabağ S abahattin'in ailesi Beşiktaş'lıydı. Orada otururlardı. Çocukken bayramlardatiyatrolargelirmiş,. Daha ilkokuldayken ailesi eğlenmesi için onu tiyatroya götürürmüş. " Karagöz" oyununu hep çok sevdi mesela. Tiyatroları senelerin birikimidir. Daha lisedeyken bir tiyatro yazmış sadecekendi okumuş beğenmemış, yırtıp atmış. Eski aileler sevsin sevmesin tiyatroya giderlerdi. Tiyatroya gitmek âdetti. Necip Fazıl Kısakürek'in "Bir Adam Yaratmak" oyunu o dönemde ilgi gören benim de beğendiğim oyunlardan biriydi. Sabahattin Kudret Aksal'ı Işık Lisesi'nden tanıyorum. Aynı sınıftaydık. Kız erkek karışık okuyorduk ama aynı okulda ayrı gıbiydik. Büyük bir salon düşıınün, salonun bir kısmı erkek diğer kısmı kız. Birbirimizi uzaktan görüyoruz. Bahçelerimiz, yemekhanelerimiz her şeyımiz ayrı. Kız öğrenciler merdivenlerden bahçeye inerken öğrctmenlerimiz bizi gözetlerdi. Erkeklerle aramızda hiç iletişim yoktu. Okulda az sayıda kız öğrenciydik. Ben yatılıydım, Sabahattin ise gündüzlü. O dönemde kızlar erkeklere daha çok bakardı. Şimdi bunlar ilginç gelebilir. Erkekler çok terbiyeliydi. Zaten Sabahattin sessiz, sakin, içine kapalı, ufak tefek, zayıf birgençti. Gelmediğigünsınıfyoklamasında "Sabahattin mcvcut değil" derler di. O zamanlar "mevcut" kelimesi kullanıhrdı. "Nerede?" "Viyana"da. Bizde merak uyanırdı. Viyana'ya niye gitti diye. Belki de alay ediyorlardı, bir eğlenceydi. Bu sadece ona söylenirdi ya da benim aklımdaöylekaldı. O yıllarda onda benim ilgimi çeken; hocalarımızla eski Yunan düşünürleri ve mitolojisi hakktnda kıyasıya tartışmasıydı. Ünlü yazarlardan, felsefeden konuşurlardı. Bu kadar genç yaşta bu kadar ufak tefek birinin o denli bilgili olması dikkatimi çekerdi. Çoğu zaman ders Sabahattin ve hocaların karşılıklı tartışmasıyla biterdi. Aynı durum üniversitede de devam etti. FELSEFE VEŞİİR... 1938 yıknda îstanbul Üniversitesi HukukFakültesi'neyazılmış. Imtihan zamanı geldiğinde bir bakmış ki sınava girme hakkı yok. Sorup soruşturmuş meğer dosyası başka bir yere karışmış. Sınava giremediği için Hukuk Fakültesi'nde okuma hakkını kaybetmiş. Çok üzülmüş ama yapılacak bir şey yok. Felsefeye, psikolojiye estetiğe olan ilgisi üzerine Felsefe Bölümü'ne kayıt yaptırmaya karar vermiş. Işık Lisesi'nden de Felsefe Hocası Hilmi Ziya Ülken'e olan sevgisi ve dostluğunun da kararında etkisi olmuş. Ben de bir sonraki yıl Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe Bölümü'ne yazıldım. Aynı okulda ve bölümde olduğumuzu bilmiyordum. Birgün okulun koridorunda karşılaştık. Benim tanıdığım pek kimse yoktu. Orada bankın üzerinde oturuyordu.Benigörünceayağakalktı. "A,Münire hanım! Siz de mi Edebiyat 'Fakültesi'ndesiniz? Ben de Felsefe Bölümü'ne yazıldım" dedi. Üniversite ikinci sınıfta birbirimize yakınlaşmaya başladık. Beyazıt'ta "Emin Efendi" lokantası vardı. Talebelerin çoğu oraya giderdi. Beni yemeğe davet etti. Kabul ettim. Oysa o gün gitmeye niyetli değil dim. Yaşama bakışı hep sadeydi. Fakat fel benden o küçük kâğıt parçacıklannı istedi. Hatta el yazılannı çok istediler Sabahattin el yazısıyla yazmazdı. Daktilo kullanırdı. O dönemde tüm yazarlar " Varlık Dergisi "nde toplanırdı. Yaşar Nabi Bey ve eşi Belma Hanım çok nazik insanlardı. Oktay Akbal, Necati Cumalı, Behçet Necatigil, OrhanHançerlioğlu"Varlık"ta bir araya gelirdik. Çok keyifli vakit geçirirdik. Yeni evlendiğimiz yıllardan bahsediyorum. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nurullah Ataç, Cemal Süreya ile Kadıköy de iskelenin karşısındaki kahvehanelere giderlerdi. Ayrıca.Bostancı "HatayRestoran" da Perşembe akşamları Ahmct Miskioğlu'nun sanatçı dostlarıyla bir araya gelmek için düzenlediği yemekli toplantılarakatılırdı. HİÇ YALNIZ KALM ADIM... tnanırmısınız,bana hiç şiıryazmadı.ıthaf da etmedi. Bazen dostlarımız ona "Niçin Münire Hanıma bir ithafta bulunmadınız" derlerdi. Oda "Benkımseye ıthaf etmedim ki, ne diye edeyim. Her şeyim Münire'nin zaten" derdi. Nitekim öyledeoldu. Yokluğu bana acı vermiyor ben hep onunlayım. Her an onu yanımda hissediyorum. Konuştuğumuz şu an da buna dahil.Bizneyaparsakbirlikteyapardık. Şimdi kitapların tozunu alırken temızlik hep yarım kalıyor. Şuna da bakayım edeyım derken, herşeyortaya dağılıveriyor. Hiç yalnız kalmadım. Ne yaptınız diyeceksiniz? Ölümünden neredeysehemen sonra kitapları çıktı onların düzenlemesiyle meşgul oldum. Hâlâ yazı masasının yanındaki koltuğunda oturur. Yeri orasıdır. Kanepelerinyerini dahideğiştirmedim. Karşılıklı otururduk. Biz çok fazla değişiklik sevmeyiz. Sadece mümkün ol duğu kadar eşyalarımızı iyi kullanmaya bakarız. Yapı olarak da birbirimize çok benziyorduk. Çok sessiz sedasız bir ev hayatımız oldu. Birlikte gittiğimiz yerlere dostlarımız yine davet ediyor ama ben ' gitmiyorum. Onu kaybedeliden bu yana bir tek Akatlar Kültür Merkezi'nde oynanan "Kahvede Şenlik Var" oyununa gittim. Ona da gitmemek olmazdı. Bütün eserlerini okudum. Yalnız bu sene tek' rarlamak istedim,unutuyorinsan. Çocuğumuz oldu fakat yaşamadı, üzerinde de fazla durmadık. Sabahattin bana hayatta hiç boşluk hissettirmeycn bir yapıya sahipti. Şimdi sadece sağlığıma dikkat ediyorum. Her^n Sabahattin'le birlikteyim. Elli yıl birlikte yaşadık. Sa "Genelde geceleri yazardı. Bazen aklına bir sözcük ya da dlze gelse gece yataktan kalkardı. Bazen eve koşarak gelir, üstünü çıkarmadan, daktlloya kağıdı takar, ceblnden parça parça kağıtlar çıkarır, yazmaya başlardı. Peçetenin veyasigara paketlnln üzerlne de yazardı." Sabahattin Kudret Aksal ve Münire Aksal... Renklendirme: Gülay Tunç sefe eğitimi alması ve doğuştan her şeye yatkınhğı, birçok şeyi kolaylıkla yapmasını sağlıyordu. Sabahattin'in bakış açısı; ileriyi gören, daimayenilikçiveherşeyin zirvede en güzelini isteyen geniş bir özelliğe sahipti. Düşünceye önem vermesi onu çok geliştirmişti. Dile kazandırdığı olanakları felsefi düşüncelerinin ürünü olarak görüyorum. Şiire merakrdoğuştandı. Ben onun masa başında oturarak çahştığını görmedim. Kâğıdı masanın üzerinde hazırdır, hiç ellemem. O da bunu istemezdi. Sade ce tozunu alırdım. Fark eder "Elin değmişder" "Mecburendeğdi.tozbu" derdim. Genelde geceleri yazardı. Bazen aklına bir sözcük ya da dize gelse gece yataktan kalkar yazardı. Ya da kapı çok hızh çahnmıştır, koşarak gelir üstünü çıkarmadan, daktiloya kâğıdı takar cebinden parça parça kağıtlar çıkarır yazmaya başlar. Yemekyediyse peçetenin veya sigara paketinin üzerine yazardı. Yazıları temize çektikten sonra o küçük parçaları yırtıp yırtıp çöpe atardı. Halbuki atmaması lazımmış. Bendebilemedim.YapıKredi HURİYEBEHÇET NECATİGİL Ençolc sevdiğim şiiri Sevgilerde. Behçet Necatigil ve eşi Huriye Necatigil... B ehçet'le yardımcı öğretmen olarak çalıştığım Sarıyer Ortaokulu'nda tanışmışüm. Çocukluğumdan beri şiire ilgim vardı. îlk okuldayken babamın kitaplığından Ziya Paşa, Namık Kemal gibi şairlerin kitaplarını alıp, pek bir şey anlamasam da yüksek sesle okuduğumu hatırlıyorum. Şiirlerdeki ses uyumu çok hoşuma gider di. Behçet, öncelikle şair olduğu için ilgimi çekmiş olabilir. Tamştıktan kısa bir süre sonra, benimle ilgilenmeye başladı. Bir okul gezisinde, mendilimi bir süreliğine eline almış, birkaç gün sonra da "Çevre" şiirini yazarak bana getirmişti. Bu şiir, yakınlaşmamızın başlangıcı oldu. Annesini çok küçük yaşta kaybetmesinden sonra, babası yeniden evlenince anneannesinin Karagümrük'teki eviyle babasının Beşiktaş Valideçeşme'deki evi arasında gidip gelerek sıkıntılı ve hastalıklarla dolu bir çocukluk dönemi geçırmiş, Evlendikten sonra da karıkoca çalışarak "orta halli" bir yaşantıyı sürdürebildikhep. Oldukça büyük, ahşap bir konak olan baba evinde, küçücük odasmda kitaplara, yazılara sığınarak geçmiş çocukluğu ve gençliği. Müftü olan babası çok ciddi, otoriter bir insandı, az konuşur, pek gül mezdi. Kız kardeşleri de anlatmıştı sonradan, "ağabeyimiz yemek saatleri dışında odasından hiç çıkmazdı" diye. Henüz ortaokuldayken, bir dergı çıkarmış Behçet. Bir dergide olması gereken her şeyin yer aldığı bu derginin tüm yazılarını, el yazısıyla kendi yazıyor, okumaları için arkadaşlarına, akrabalarına veriyormuş sırayla. Adı" Küçük Muharrir" olan bu derginin tüm sayıları hâlâ duruyorevde. Bence onun üretkenliği tamamen yapı sal özellikleriyle, kişiliğiyle bağlantıh. Boş durmaktan hiç hoşlanmazdı, mutluluğu, huzuru ve tatmini çalışmakta buluyordu san ıyorum. Belkı de durmaksızın çalışmak.hayatakatlanmanınbiryoluydu onun için. Kötü geçen çocukluğunun izleri, daha çok şiırlerinde vardır. Örne' ğin "Ekmek Kırıntıları", "Korku", "Mavi Işık" ilk aklıma gelenler. Öyle zannediyorum ki, çocukluğuna ait iyi anıları olmadığı için, kendi çocuklarına tamamen farklı davrandı, onlara güvenli, huzurlu ve sıcak bir ortam sağlamaya dikkat etti. BİR ŞtÎRİN OLUŞUMU... Onun olumuyle hayatımızda yeri kolay kolay doldurulamayacak bir boşluk oluştu. Onu anarak, şiirlerini okuyarak ve anısını yaşatmaya çalışarak bu boşluğu doldurmaya uğraşıyorum. Şürleri, yalnızlığımda bana hep destek oluyor. Ölümünden bu yana nerdeyse yirmi beş yıl geçmesine rağmen kitaplarının ye "Kötü geçen çocukluğunun izleri, şiirlerinde vardır. Örneğin 'Ekmek Kırıntıları'... Öyle zannedlyorum kl, bunun için kendi çocuklarına tamamen farklı davrandı..."