25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

:6 ARALIK 2004 / SAYI 979 28 YILIN Ö ÖZETİ ,>'*' FOTOGRAF 28 Vlerter Oral, fotoğrafla tanışıklığından 28 yıl sonra ilk kişisel ergisini açtı. Adı: "Yirmi Sekiz Portre". Bir retrospektif olan ergide Muradiye depremi fotoğrafları da yer alıyor, baraj uları altında kalacak olan Zeytinlik köyü de... tyşegül )ğuz [ otoğrafçıakademisyen Merter Oral 28 yıllık fotoğraf serüveninin ilk kişisel sergisini açtı. Oral'la Fotoğraf Vakfı Girişimi'nde 30 Aralık'a kadar devam edecek olan sergisi "Yirmi Sekiz Portre" üzerine konuştuk... Öncelikle neden bu kadar beklediğinizi soralım. 28 yıl... tlk kişisel sergi... Neden bekledim. Doğrusu ben de tam olarak bilmiyorum. Belki kişisel sergi açmaya gereksinim duymadım, belki de kişisel sergilerin getireceği mali yükten jjjçorktum. Ancak 1976 yılından bu yana geçen sürede çok sayıda karma sergiye katıldım, workshop'lar yönettim, derneklerde aktif olarak görev aldım, AFSAD'ın "Fotoğraf" dergisinde çalıştım, Türkiye'nin ilk üniversiteler arası fotoğraf buluşmasının ilkini 1996, ikincisini ise 1997 yılında gerçekleştirdim, saydam gösterileri yaptım ve 1992 yılından bu yana da Anadolu Üniversitesi'nin çeşitli birimlerinde fotoğraf dersleri veriyorum; kısacası fotoğraf benim yaşam biçimim. 1976'ya gidelim mi? Denklanjöre ilk bastığinız ana gidip ve bugüne gelelim is F önemli bir konumda. Birçok kurum "belgesel fotoğrafçılık" üzerine özel kurslar, vvorkshop'lar duzenliyor. Genç fotoğrafçılardan da son derece umutlu olduğumu belirtmeliyim. Son derece nitelikli işler çıkanyorlar, ancak yayın konusunda bu denli şanslı değiliz. Ancak bu durum dünya genelinde de böyJe, çok nitelikli çalışmalar eskiden olduğu yoğunlukta yayımlanma olanağı bulamıyor. Tabii web ortamı kişi ve kurumlara bu alanda çok önemli olanaklar sunuyor. terseniz, neler değişti Türkiye'de sizce? Sanırım pek çok şey değişti, ancak değişmeyen şeyler de var. Bu soru aklıma hemen şunu getirdi. Benim ilk fotoğraf sergim Özcan Yurdalan ile birlikte açtığımız "Yaşamak 1: Muradiye'den, Deprem Değil Beni Vuran" adını taşıyordu. Serginin adını şair Hasan Hüseyin koymuştu. Fransız Kültür Merkezi'nde 1977 yılında açtığımız bu sergide yer alan fotoğraflar, o zamanlar çalıştığımız Çankaya Halkevi'nin Muradiye depremi sonrası düzenlediği bir yardım kampanyası sonucu topladığımız giysi ve yiyeceklerin dağıtılması sırasmda çekilmişti. "Yirmi Sekiz Portre" sergisinde yer alan fotoğraflardan biri ilk sergimde de vardi: Hüziin dolu bir ifadesiyle kasketli adam portresi. O portrede depremi yaşayan insanlardaki çok tipik duyguları okuyabilirsiniz. Muradiye'de çektiğim portredeki sıkıntıları yaşayan insanları ne yazık ki bugün de görüyoruz. Öte yandan çok buyuk değişimler de yaşıyoruz. Yine fotoğraftan bir örnek vermek gerekirse, Çankaya Halkevi'nde birlikte çalıştığımız ve o köyden olan birkaç arkadaşımla birlikte 1976 yılında Artvin'in bir köyüne gitmiştim. Eski adı Sirya, yeni adıyla Zeytinlik. Gerçekten de yeni adından da anlaşılacağı gibi Akdeniz ikliminin yaşandığı, zeytin yetişen, çok özgün bir mimari yapıya sahip şirin bir köy. Bugünlerde Çoruh Nehri üzerinde yapımı süren barajlar zincirinden biri olan Deriner Barajı'nın bitmesiyle bu kültürün bir parçası sonsuza değin yok olacak... "Yinni Sekiz Portre", 28 yılı anlatıyor mu gerçekten? Evet. " Yirmi Sekiz Portre" bir tür retrospektif bir sergi. Benim belli bir türde, 28 yıl boyunca, yani fotoğraf çekmeye başladığım ilk yıllardan bu yana çektiğim fotoğraflar arasında en sevdiklerimden yapılan bir derleme. Bu serginin adını koymakta oldukça zorlandım. Sergilenecek 28 adet fotoğraf olduğu için bu adı ZEYTİNLİK GÜNLERİ 2004 "Toplumsal Belgeci Fotoğraf ve Fikret Otyam Örneği" başlıklı yüksek lisans tezi yazmışsuiız... Sevgili Otyam Türkiye'nin en önemli belgesel fotoğrafçılarından biridir. O kimsenin el atmadığı konulara el atan, genç kuşaklara örnek olmuş biridir. Ben şahsen fotoğrafik tavnmın oluşmasında Otyam'dan çok etkilendim, onun "Gide Gide" serisindeki kitaplarında yer alan fotoğraflar, el attığı konular, ben ve birçok genç fotoğrafçı için model oldu. Ben de ona olan vefa borcumu, hem yüksek lisans tezimde onun fotoğraf tavnnı, hem de onun pek çok ilde izleyici ile buluşan sergisini hazırlayarak ödemeye çalıştım. Otyam'ın bir fotoğrafçı olarak yaptıklarmın dünya fotoğrafı açısından da son derece önemli olduğunu düşünüyorum, ancak ne yazık ki onun bu özelliği dünyada pek bilinmiyor. "Yirmi Sekiz Portre"nin bu noktada işlevi ne olacak? "Yirmi Sekiz Portre" sergisinde fotoğraflara ilişkin bilgiler yer almıyor. Dolayısıyla izleyiciler fotoğrafları diledikleri gibi algılayabilir. Walter Benjamin, mekanik yeniden üretimin sanat yapıtmı nasıl etkilediğini tartıştığı ünlü makalesinde, sanat yapıtınm kult değerinin portrede yaşadığını belirtir. Umarım benim fotoğraflarımda da kült değeri varlığını halen koruyordur. Bundan sonra sırada bir şeyler var mi? Daha önce bahsettiğim Zeytinlik köj ne geçtiğimiz eylül ayında yine git orada bir hafta kadar kalıp bir fotog1 belgeseli yaptım. Bu fotoğraflardan hazırladığım "Zeytinlik Eylül 2004" adlı sergiyi önümüzdeki günlerde Eskişehir'de lon Sanatevi'nde sergileyeceğim, sanırım daha sonra da Istanbul'da Nâzım Hikmet Kültür Vakfı'nda sergilenecek.# ayseguloguz@hotmail. com Merter Oral'ın fotoğraflarında 28 yılın "kült" portreleri var... koydum, ancak daha sonra fotoğraf yaşamımın da aynı sure olduğunu düşündum, benim adıma ilginç bir espri oldu. Mesela, fotoğraflardan birinde kalaycı dükkânının önünde genç bir adam var... Bugün kalaycılık diye bir tneslekten söz etmek nerdeyse imkânsız... O fotoğrafın çekildiği yer Ankara'da kale civarlarında bir yer, fotoğrafçılartn popüler mekânlarından biri, o nedenle insanlar fotoğraf çekilmesine alışıktır. Kalaycılara gelince, bakır kaplar yeniden popülarite kazanmasına karşın, belirttiğiniz gibi kalaycıların sayısı çok azaldı. Fotoğrafm bir belgeleme aracı olarak önemi de sanırım burada. Bizlere yok olan geçmişimizi anımsatma olanağı venyor, bir toplumsal bellek aracı. Ülkemizde belgesel fotoğrafı, fotoğrafçılığı nasıl değerlendiriyorsunuz, gidişat ne durumda sizce? 1970'ler sonrası özellikle AFSAD ve ÎFSAK'ın katkılarıyla ivme kazanan belgesel fotoğrafçılık günümuzde de çok . OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com &D yıl önce Fen Fakültesi'nde vaziyet nasıldır? F en Fakültesi'nin mevcut durumuyla şimdi Millet Meclisi'ne takdim edilen Fakülte'nin 341 (1925) ydı bütçesi hakkında malumat almak isteyen bir muharririmize fakülte reisi (dekanı) Hüsnü Hamid Bey şu beyanatta bulunmuştur; "Fen Fakültesi denilince hatıra talim heyeti, talebesi ve malzemesi gelir. Talim heyeti zaman ile mesleklerinde ihtisas peydah etmişjumselerden mürekkep bulunuyor. Bugün 22 müderris vardır. Bunların 9'u Türkiye'de, 13 'ü Avrupa'da tahsil etmiştir. Gerek şahsi tetkikata, gerek tedrisata müteallik olan eserleri vardır. Şahsi kanaatime göre mevcut talim heyetine yeni müderris muavinleri ve Avrupa'dan celbine karar verilen müderrisler ilave olunduğu zaman Türkiye'nin iyi bir ilim heyeti olacaktır. Umumi fizik şubesi için mihanik (mekanik), madeniyat, jeoloji mevzuu, hayvanat ve nebatat mütehassıslan istiyoruz. Bu son iki mütehassıs bizde bahçeler ve hayvanat istasyonları tesıs edecektir. Bu müderrisleri Avrupa'dan getirtmek istiyoruz. Fakat Fransa vermiyor. Bu işlerle meşgul olan Fransa Hariciye Nezareti erkânından bir zat Harbi umumi (Birinci Dünya SavaşO'de âli (yüksek) müesseseler hocalannın nisbeten azaldığını ve onlara ihtiyaç olduğunu söylüyor. O halde sair memleketlerde arayacağız. Bunlar da yüksek ücret istiyorlar ve mesela bin liradan aşağı gelmiyorlar. Mamafih bütçeye tahsisat koyduktan sonra arayıp bulmaya çalışacağız. Mevcut hocalann ekserisi ilim adamıdır. Yani hayatlarını tamamen ilme hasretmişlerdir. Başka şeyle meşgul değildirler. Fakat bir kısmı geçinmek için başka işle de meşguldür. Talebe adedi gittikçe artıyor. Bugün fakültenin mevcudu 403 'tür. Bunun 104'ü kadındır. Bu sene aletler, ecza ve kitap için sarf olunan meblağ 48 bin liradır. Bunun 18 bini fizik, 10 bini kimya, 2500 lira kadan da amfiteatr ve sair inşaata sarf olunmuş, kalan kısmı da tabii ilimler koleksiyonlanna ve riyaziye (matematik) kitaplarına verilmiştir. Esasen tahsisatımız 50 bin lira idi. 340 (1924) bütçesine nazaran talim heyetinin maaşlar yekunu 36 bin, idare heyetinin maaşlar yekunu 16 bin liradır. Fakültenin ilmi teşkilatı iki istikamet takip ediyor. Birısi tamamen ilmi, diğeri meslekidir. îlmi ihtisaslar, bugün mevcut olan kimyagerlik ile ihdası tasavvur edilen haritacılık ve bakteriyoloji, elektrik mühendisliği, makine mühendisliği şubeleridir. Bu son iki şube tesisatı mühim masrafları gerektirmektedir. Yeni bütçenin kabarmasına sebep, yeni laboratuarlar tesisi ve mevcut laboratuarların noksanlarının ikmali, nebatat bahçesi ve bazı enstitü binaları için konulan meblağdan ileri geliyor. Mevcut binala rın birer konak olması ıtibariyle asri birer enstitü olamayacakları münakaşaya bile değmez. Neşriyat için para koyduk. Kitaplarımızı hariçte kimse tab etmez (basmaz) ve satamaz. Çünkü bunlar yüksek ilim kitaplarıdır. Bir de bıttabi maaşlara zam talep ettik, bu da hakkımızdır. Bütün bu masrafların tetkiki, verilip verilmemesi hükumetin bileceği bir iştir. Biz ihtiyaçlarımızı söyledik." 6Şubatl925 Kimyager Şevket Bey'in yeni ve mühim bir keşfi D arülfünun Fen Fakültesi kimyai uzvi (organik kimya) müderrisi kimyager Ömer Şevket Bey, idrar tahlihnde hamızı bevl (ürik asit) in yarım saat zarfında ve kolay bir usül ile doğru olarak miktarının tayini hakkında yeni bir usül bulmuştur. Bunun mahiyeti hakkında malumat almak isteyen bir muharririmize Omer Şevket Bey aşağıdaki beyanatta bulunmuştur; "Hamızı bevlin tayini kimyagerleri en çok rahatsız eden ve asgari 24 saat beklemek mecburiyetine muhtaç olan bir usüldur. Bundan dolayı bazı kimseler bevle (üre) denilen maddenin miktarını suhulede (kolaylıkla) tayin kabil olduğundan bu miktan 40 ila 44 adede taksim etmekle tahminı olarak göstermektedirler. Bunun katiyen yanlış netice verdiği yapılan yüzlerce tecrübe ile sabittir. Hamızı bevl mik tan etibbaca (tıp mensuplarınca) ehemmiyetle nazarı dikkate aknan bir madde olduğundan bu gibi tahlil raporlannda bu miktann sahih (doğru) olarak bulunması umumi menfaat namına muvafıktır (uygundur). Aynı zamanda binde bir tasfiye edilmiş hamızı bevl mahlulu (eriyiği) yaptık. Gerek bu mahlul üzerine gerek idrarlar üzerine, mevcut ve malum olan bilumum usüller ile bizim yeni vazettiğimiz (koyduğumuz) usülleri tatbik ettik. Aralarında mukayeseler yaptık. Bizim usullerle daha doğru netice elde edileceği sabit oldu. Birleşik hamızı glükron da, hamızı bevl gibi tayini gayet karmaşık kimyevi işlemlere ve asgari 48 saat zamana muhtaçtı ve asgari yarım litre idrar üzerinde inceleme gerektiriyordu. Halbuki vazettiğimiz usül sayesinde beş ila on cm mikap (küp) idrar ile 10 dakika zarfında birleşik hamızı glükron'un mevcudiyetinin ve miktarının tayinin kabil olduğu tarafımızdan bulunmuştur. Memleketimizde maateessüf yalnız fen adamlanmızın tanıdığı Şevket Bey, dünya fen âleminde ve bilhassa Almanya'da pek çok maruf (ünlü) bir alimimizdir. Şevket Bey kimyada pek derin tetkikat yapmış ve yeni miyarlar (kriterler) vazetmiştir. Bu miyarlar bugun Avrupa'da intişar etmiş (yayınlanmış) kimya kitaplarının ekserisinde Şevket Bey'in ismi zikredilerek ve "Şevket Bey Miyan" diye takdim olunarak neşredilmektedir. Şevket Bey, muharririmizle vaki mülakatı esnasmda Darülfünun'da yaptığı fenni taharriyatın (araştırmanın) kısmen fenni ve bilhassa mali sebeplerden dolayı neşrine imkân bulamadığınv bir lisanı teessüfle söylemiştir. Bu Türk âliminin idrar tahlilindeki yeni ve mühim keşfini iftiharla kaydederken, hükümetin ve Darülfünun emanetinin (rektörlüğünün) Fen Fakültesi ile daha ziyade ve daha yakından alakadar olmasmı temenni etmemek mümkün değüdir. 9Şubatl925
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear