Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 21 KASIM 2004 / SAYI Ay n ı ^ ortak hayaller "Ortak îmzalı Resimler" iki ressamın aynı tuvalde buluştuğu serginin adı. Alp Tamer Ulukılıç ve Bayram Gümüş ortaya çıkan işler için "Üçüncü kişinin yaptığı bir çalışma gibi" diyorlar. Selcen Aksel O rtak tmzalı Resimler, Bayram Gümüş ve Alp Tamer Ulukılıç'ın birlikte gerçekleştirdikleri yapıtlarının yer aldığı sergiye verdikleri ad. Insan ve çevre ilişkisini farklı teknik ve üslııplarla yansıtan iki sanatçı, bu kez aynı tuval üzerinde resim yaptılar. Ulukılıç ve Gümüş'le Galeri Geçit'te 2 Arahk'a dek yer alacak olan sergi üzerine konuştuk. Aynı tuvale resim yapma nedenlerinizi ve sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bayram Gümüş: îkimiz de sürdüğü boyada, biçemde rahat davranan sanatçılanz. Birlikte yaptığımız resimlerde de birbirimizi sınırlamadık, ama temel bir uyumu yakaladık. Sonrasında, iç dünyamızla ilintilerini araştırdığımızda, ortak ipuçları yakaladık. Alp Tamer Ulukılıç: Diyaloğumuzda ALP TAMER ULUKILIÇ Resimlerimde arındırdmış, masumlaştırılmış insanlar var. Ben kötülük yapabilirim, ama onlar yapamazlar. Tuval yüzeyi şizofreniye açık bir egemenlik alanı. Orada us ve delilik birbirini sınar. Figürde somut olan şudur: Herkes kendi deliliğini boyar, kendi şizofren mekânını kurgular. Aynılaştırılmış suret, beden, mekân ve de imgesel hayal gücü resmin anlamı dışındadır. Bu tavır doğrudan fotoğrafı tanımlar. Soru şudur: Bizi bir sanat üreticisi olarak farklı kılan nedir? Öznelliğimiz tek tip değildir, üç boyutta düşünülrhesi gereken içsel bir kavramdır. Sınırlan belli ama bir ucu sürekli açık olan, inandırıcı olabilmemizin olmazsa olmazıdır. ortak bellekle ilgili birtakım şeyler belirginleşiyor; imgeler, simgeler, temaya dönüşebilecek objeler... Sonuçta bunlarla, büyülü, iki kişilik bir ritüele dönüştürdüğümüz, psişik bir süreç. Ne yapabileceğimizle ilgili hiçbir şey konuşmadan, kendiliğinden, basit bir tepsiyi ortak boyamakla başlayan bu deneyimin temelinde birden fazla neden var. Sanki üçüncü bir kişinin yaptığı bir işmiş gibi... BAYRAM GÜMÜŞ 1983'te yağlıboya çalışmaya başladım. O günden bugüne resim yaptıkça kendi dünyamı fark ettim. Hayatın, bu ülkenin verdiklerini kendime göre aktarıyorum. Insanların, doğadaki canlıların ortak bir yaşamı özgürce sürdürmesi, bu gezegenin sonsuza dek yaşaması... Tüm bunları resimle anlatmak istiyorum. Dünyada bilgi var, bu bilgilerin toplammda bana ait düşünceleri aktarmaya çalışıyorum. Her konuda kendimi özgür hissediyorum. Kendi kuralımı kendim belirlerim. Bana göre her rengin sınırsız olanakları var, bu o malzemeyi kullanmakla, duyguyla ilgili. Resim yaptıkça kendimi tanıyorum, kendi dünyamı, bu dünyaya söylemek istediklerimi... SANATÇI SORUMLULUĞU Bu, deneysel yanı ağır basan bir üretim süreci mi? A. Ulukılıç: Tabii. Resimsel simgeler, fıgürler, olaylar, insanlar, hikâyeler bir araya geldi. Kısa metrajlı film çeker gibi, deneysel bir sureç de denebilir. Yani sorularınızın yanıtlannı aldıkça ilerlediniz... A. Ulukılıç: Süreci yaşarken, bellekl< ilgi görüntüleri ortak bir konsepte ya d; bir görüntüye, kadraja uyarlayıp tuva üzerine geçirme kaygısıyla ilgili bir an., litik yaklaşım söz ettiğim. Bayram minya türe daha yakın, öykülerini üst üste yığı larak zenginleştirilmiş dokular, figürler le anlatıyor. Bense daha simgesel yakla şıyorum, kişisel hikâyelerimi resmeder ken özel kodlar kullanıyorum. iki türli okuma biçimini, iki türlu metni nasıl ör tüştürebilirdik? Ortak alanlarmı gözlem leyerek, fark ederek... Üretim aşamasında birbirinizin tanık ları da oldunuz... B. Gümüş: Birbirimizin resmini tanı yoruz. Ortak bir şeyler yapalım kaygısıy la yola çıkmadık. Tuvali kendinize ait bij laboratuvar olarak düşünün. Birisinin eli nin dahi değmeyeceğini düşünürker böyle bir çalışmaya imza atıyorsunuz. lnsançevre ilişkisine dair farklılıklaı tuvalde nasıl birleşti? A. Ulukılıç: Bayram, figürlerini yalır olarak herkesin algılayabileceği bir zen ginlik ve ustalıkta tuvale aktarıyor. Biı nakkaş ustalığıyla işliyor. Ben imgelem lerle sezgisel bir yapı kuruyorum. Kod layarak zihinsel bir oyuna çeviriyorum Bu süreç benim için, dikkatli olmakla sanatçının sorumluluğuyla ilgili bir dene yime dönüştü. Uyumlu olabilmenizde teknik etken lerin payı neydi? A. Ulukılıç: Îkimiz de ince ayrıntılarl; oynamayı seviyoruz, böylece çok küçül ya da orta boyutlu işlerde zengin kompo zisyonlar kurmaya yöneldik. Sınırlanmı zı zorladık, ama her iki taraf için de had dini bilen bir denemeydi. Vicdani ya ds etik olarak bunun hesabını verdikter sonra insanlarm görmesinde bir sakına olmadığı kanısına vardık. B. Gümüş: Sanki bu resimlere başla madan önce, birbirimizin resimlerinir bir köşesine ne yapsam diye düşünüyor muşuz... Sonuç... B. Gümüş: Üslubuyla, kişiliğiyle vaı olan bir sanatçıyla aynı resme imza atmı; oldum. Ayrı üsluplarda, kimliklerde ik sanatçıyız. Ikimizin de 2025 yıllıkgeçmi şi var... Düşünce aşamasından sergileme ye birbirimizin üretimine tanık oluşumus da bir ayrıcalık. Ortak yaptığırmz resim lerde, daha düşünce aşamasında konuşa rak kafamızda o resmi kurguladık. A. Ulukılıç: Belki de sadece ortak ha yalleri cazibe merkezine dönüştürüyo ruz. Alışverişi somut olarak algılayabile ceğimiz tek alan tuvaldi. • (Galeri Geçit: 0 216 48510 43, İstanbul, moryorganım! ı • ,r Fotoğraf: Serkan Yıldız Yonca Hanbay slımay Altay genç bir heykeltıraş. Galeri Apel'deki sergisi yeni sona erdi, ama sergideki işlerinden bir bölümüyle 14. Avrupalı ve Akdenizli Genç Sanatçılar Bienali'ne davet edildi. Buluştuğumuz gün ise bir başka sergi için Almanya yolcusuydu. Ama tüm bunların tesadüf olmadığı, Apel'deki sergisinin adından da belliydi. "Seyyah"! Altay, bol bol seyahat ediyor, başlangıçta seyahatleri işe dönüşürken, şimdi ürettiği işlerle seyahat ediyor. Ama dönüp dolaşıp geldiği yer îstanbul. Zaten o da bu durumu şöyle açıklıyor: Gezgin değil, seyyah. Çünkü seyyah gezer, görür, döner ve dönüştürür. "Seyyah" sizin yolculuklarınızdan oluşan bir sergi miydi? Evet. Başından beri işlerimi oluştururken seyahat teması üzerinde duruyorum. Seyahat etmek hayatımda ciddi bir yer tutuyor. Bu durum sonunda şöyle bir avantaja dönüştü; eskiden seyahat edip iş üretiyordum, şimdi ürettiğim işlerle seyahat edebiliyorum. Bu sergi de bu durumun bir uzantısı oldu. Mor yorganların sergideki rolü neydi? Kent imgeleri yorgana nasıl girdi? Seyahatlerimden, gezip gördüklerimden imgelemime attıklarımı geri kazandmyo A rum. Çeşitli malzemelerle bu bazen kontrplaktan kutular, bazen ahşap heykeller, bazen kâğıt işler, bazen de yorgan olabiliyor. Nasıl kurguladınız bu çeşitliliği? Hepsi birbirini doğurdu aslında. Mesela bir kutu fikri vardı, o fikir kontrplak gibi hazır bir malzemeyi getirdi. Kutulan günceler olarak hazırlamıştım, her kutu bir şehrin güncesiydi, içinde o kente ait şeyler vardı. Günce tutmak yerine, kutunun içine bir şeyler koymaktı amacım. Biraz da Benjamin'den esinlenerek, böyle bir pasaj işi yapmak istedim. Böylece günceleri çeşitlendirmeye başladım. Şehir güncesi, gün günceşi derken kent siluetlerinden kubbe, ahşabı tekstille birleştirmemi sağladı. Yorgan da yüzeyinin rölyef olmasıyla canlandı gözümde. Biraz da metaforik oldu. Mesela Istanbul'da değilken, onun hayalini kurmak için, "Bir îstanbul yorganım olsa da, sarınıp yatsam altmda düşünü görsem" düşüncesinden ortaya çıktı. HER ŞEHRİN BİR RENGİ VAR •Genel bir kent silueti sunuyor işleriniz, ayrıntılar yok. Cami âlemleri, sinagoglar, kilise çanı, Galata Kulesi... Aslımay Altay'ın llk klşlsel sergisi Seyyah"geçen günlerde Galeri Apel'deydi. Serginin bir bölümü olan "Mor Yorganlar" şimdl gezlcl bir bienalln konugu. Seyyah, aslında Altay'ın kendlsi. Ona göre her kentin bir rengl var. "Mor Yorganlar" ise İstanbul'dan uzaktayken, kentin düşünü görmek için üretilmiş. Bu pasaj fikrinden kopmadan, aynı zamanda içinde gezilebilir, seyahatin getirisi olarak konaklanabilir bir kurgu oluşturmak istedim. Dolayısıyla minder kubbe ve ahşap âlemin bendeki silueti oluştu. Bu hemen hemen bütün işlerimde var. Bir şey, hep diğer şeye geçiş oluyor. Kentlerden toplananlar hep güleryüzlü gibi, burada bir ayıklama söz konusu mu? Evet. Burada biraz da benim hayal İstanbul'um var. Kentleri görmek istediğim gibi görüyor, beni etkileyen formlan alıyorum. Biraz da mor rengin etkisiyle böyle oldu. Zaten bence her şehrin bir rengi var. Napoli yeşil, Tunus turuncu, İstanbul da mor... Mor Yorganlar Napoli'deki bienale nasıl seçildi? Aslında biraz tesadüf oldu. Bu yıl 14. sü düzenlenecek olan gezici bir bienal bu. Avrupalı ve Akdenizli Genç Sanatçılar Bienali. Galeri Apel'deki sergiye hazırlanırken başvurdum. Diğer kent de Napoli olunca, İstanbul yorganlarına ek olarak yeşil Napoli yorganlan yaptım, insanları da ikisinin arasından geçirmeyi önerdim. Yine bir pasaj fikri. Onlar da onayladılar. Bir de Almanya'da bir sergiye katılıyorsunuz... Daha önce bu serginin yolunu açan 3. Akdeniz Bienali'ne Akdeniz'in ortak meyvesi portakaldan yola çıkarak bir iş yapmıştım. Çocukken portakaldan yaptığım bir gemi aklıma geldi, ona ek olarak bir de portakaldan seyir defteri yaptım. Defter Istanbul'da başlıyor, Tunus'ta bitiyor. O iş sayesinde de şimdi Almanya'daki sergiye gidiyorum. • J 4