Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 21KASIM2004/SAYI974 İKİ ÇEVİRMEN, İKİ Ö Ü ÖDÜL Çeviri kitapları okuduğumuzda çoğumuz çevirenin kim olduğuna pek bakmayız, ta ki dilin lezzeti başımızı döndürene ya da okumanın keyfi kaçana kadar... Ama bugünlerde biri Amerika'da, biri Türkiye'de iki çevirmen, ödülleriyle dikkat çekiyor. Amerika'da, Bilge Karasu'nun "Göçmüş Kediler Bahçesi"ni îngilizceye çeviren Aron Aji, Ulusal Çeviri Odülü'ne değer görüldü. Nesrin Tura ise Metis tarafından yayımlanan Didier Anzieu'nun "Freud'un Otoanalizi ve Psikanalizin Keşfi" çevirisiyle îstanbul Psikanaliz Derneği'nin "Psikanaliz Yazıları Ödülü"nü aldı. ARON AJİ Oryantalizme başkaldıran yazarları seviyorum... Özlem Altunok A merika'da bu yılın Ulusal Çeviri Ödülü'nü (National Translation Award) Bilge Karasu'nun "Göçmüş Kediler Bahçesi"ni "The Garden of Departed Cats" adıyla îngilizce'ye çeviren Aron Aji kazandı. 24 dilden 125 aday arasından seçilen Aji, "Elbette ödüliı kazandığım için çok gurur duydum" diyor "Üzücü bir gerçek şu ki, Bilge Karasu, birden fazla kitabı Ingilizce'ye çevrilmiş sadece dörtbeş Türk yazarından biri. Ümidim daha çok yazanmızın bu listeye eklenmesi ve bunun gerçekleşebilmesi için fonların kurulmasi, edebiyat çevirisini cesaretlendirecek girişimlerin, yurtdışına yönelik kültürel açılımın desteklenmesi". Aji ile çeviri ve çalışmaları üzerine konuştuk: Kaç yıldır çeviri yapıyorsunuz, Tiirkiyeli hangi yazarların, hangi çalışmalarını çevirdiniz? Ciddi, yayımlama amacıyla çevirmeye 1995'tebaşladım.Oyıl Bilge Karasu'yu kaybettik. Kitaplarını okuduğumda diline öylesine tutuldum ki, sanki beni çağıran bir ses. Aynı yıl, Metis Yayın ları'nın sahibi Müge Gürsoy Sökmen'le yazışmaya başladım, Amerika'nın önde gelen kültürsanat dergilerinden biri olan Grand Street'le temasta olduğunu öğrendim. llk yayımlanan çevirim de Bilge Karasu'nun Grand Street'te çıkan, "îki Kadının Işığı Gitgide Azalan Bir Resmi Üzerine Metin"i oldu. Ayrıca, Murathan Mungan, Latife Tekin ve Elif Şafak'tan çevirilerim oldu. Karasu'nun "Troya'da Ölüm Vardı" kitabı, "Death in Troy" adı altında City Lights Yayınevi'nce, "Göçmüş Kediler Bahçesi" de "The Garden of Departed Cats" adı altında New Directions tarafından yayımlandı. Aron Aji kim? 1960 îzmir doğumluyum. Çocukluğum sefarad bir ailede, çok dilli ve eğitime önem veren bir ortamda geçti. Anneannemin ısrarı üzerine Ispanyolca, annemin ısrarıyla Fransızca konuşmasını öğrendim. 913 yaşlarım arasında da îbranice öğrenmiştim. Boğaziçi Üniversitesi'nde de, Batı Dilleri ve Edebiyatlan Bölümü'nü bitirdim. Amerika'ya 1982'degeldim ve 198289 arasında Southern Illınois University; Carbondale'de edebiyat üzerine master ve doktora çalışmalarını tamamladım. 1989'dan beri Indıanapolis şehrinde, Butler Üniversitesi'nde çalışmaktayım. 1995'ten itibaren, öğretim üyeliğim yanında, program yöneticisi ve dekan yardımcısı olarak görev yapıyorum. DERİN BİR AŞK İLİŞKİSİ Dünya edebiyatından araştırmalarınıza konu olan isimler var mı? Milan Kundera, Salman Rushdie, Chinua Chebe, Wole Soyinka gibi yazarlar hakkında konferans bildirileri ve araştırma yazılarım var. Çeviriye geçmeniz nasıl oldu? Türkçe ile ilişkimin zayıflaması zoruma gidiyordu, bağlarımı güçlendirme amacıyla çeviri yapmaya karar verdim. Kimliğimin, yeteneklerimin, düşünce tarzımın, duyarlılıklarımın oluşumunda önemli rol oynamış anakültürüme borcumu ödeyebilmek arzusu da beni çeviriye yöneltti. Çevireceğiniz kitaplarda nelere öncelik veriyorsunuz? Çeviri, yazarın diliyle, zihniyle, yarattığı karakterlerle, anlatı tarzıyla geçici ama derin bir aşk ilişkisine girmek gibi. Mesela, Bilge Karasu'nun sözdizimi beklenmedik ve şaşırtıcı olduğu kadar çarpıcı ve kusursuz. Murathan Mungan, Latife Tekin ve Elif Şafak da Türkçe'nin şiirsel, imgesel olanaklannı zenginleştiren bir dile sahip. Önem verdiğim bir başka nitelik eserin başkalığı, beklenenden farklılığı, Batı'da bir turlü kaçamadığımız oryantalizme başkaldırabilmegücü. Mesela Bilge Karasu'nun "Göçmüş Kediler Bahçesi", Mungan'ın "Gece Elbisesi", Tekin'in "Aşk Işaretleri", Şafak'ın "Pinhan"ı Batı'nın beklediği ekotizme karşı koyabilecek, kendine özgü kompleks anlatı biçimi ve anlam derinliğine sahip. Çeviri yaparken yazarla teması sürdürüyor musunuz, yazarla didiştiğiniz, ters düştüğünüz oluyor mu? Çeviriden önce ve sonra yazarla konuştuğumuz oluyor, fakat çeviri yaparken kendi başıma çalışmayi tercih ediyorum. Bu, kitabın diliyle kurmaya çalıştığım ilişkiyi tutarlı ve inandıncı kılabilmek isteğinden kaynaklanıyor. Bu süreçte çevirmenin dileği ise kendi sesiyle değil, kitabın sesiyle düşünmek, konuşmak... Yazarlarla çevirilerim konusunda ters düştüğüm hiç olmadı. Çeviri yaparken kitabın içinde kaybolduğunuzu ya da yazarla boy ölçüştüğüniizü düşündiiğünüz oluyor mu? Kitabın içinde ne kadar kaybolabilirsem hem benim, hem çevirim için o kadar iyi. Çevirmen, çeviri süresince bir başkasının zihnini, ruhunu, dünyasını anlamaya ve aslına uygun bir şekilde yeniden yaratmaya çalışıyor. John Keats'in "negative capability" olarak tanımladığı konum bu. Çevirmenin kendini eksiltmesi ve öbür bilinci benimseyebilmesi, yazarla boy ölçüşmek ya yazarın üstünlüğünü ima etmek ya da yazarla çevirmeni eşit tutmak oluyor. I lalbuki ben çevirmenle kitap arasında gerçekleşen bir ilişkide çevirmenin sadakatinin yazara değil, yazarın diline, yarattığına olduğunu düşünüyorum. • Aron Aji, bağlarını güçlendirmek ve ana kültürüne borcunu ödeyebilmek için çeviriye yönelmiş. • • «•• y NESRİN TURA bu bütünlüğü yeniden kurmak söz konusu. Burada işin içine farklı kültürel göndermeler ve çağnşımlar gibi çetin bir sorun giriyor. Bu da çevirmenin hem ozgurlük ve yaratıcılık alanı hem de tıızağı. Imkânsızı yakalamak: Hem güzel hem de sadık olmak! ÖZGÜRLÜK VE TUZAKLAR... Çevirmen her metni çevirebilir mi? Bir çevirmen her metni çevirebilir, ama çevirmese iyi olur. Çeviri de kendi başına bir alan. Belirli bir alanda çeviri yapmak için o alanda uzman olmak gerektiğini düşünmüyorum. Ama bir metni başka bir dilde yeniden kurabilmek için onu çok iyi anlamak, o alanda bilgi sahibi olmak, başka çevirmenlerin bu alandaki ürünlerini bilmek önemli. Çevirmenliğin sadece bir dili başka bir dile aktarmaktan öte olduğunu nasıl anlatırsınız? Çeviri, teknik bir sorundan ya da her iki dili iyi bilmekten ibaret değil tabii. Belirli bir kültürde üretilen bir metnin bir başka kültürdeki yankısını hesaplamak gerekiyor. Çevirmenin metni yönlendirmesi, yani o tuzaklı özgürlük alanı da burada gündeme geliyor. Bazen bir sözcüğu teknik olarak doğru bir biçimde çevirirsiniz, ama bulduğunuz karşılığın kültürel çağrışımları, diğer kültürdeki yankısı o denli farklıdır ki, yanlış bir iş yapmış olursunuz. Yani çeviri yaparken bazen de çevirmemek, dipnot koymak daha iyi. Ama çetrefil bir durumda aynı yankıyı yakaladığını düşündüğünuz karşılığı bulmak; işte o da çevirmenin payına düşen haz. • Î stanbul Psikanaliz Derneği, Didier Anzieu'nun "Freud'un Otoanalizi ve Psikanalizin Keşfi" kitabını dilimize kazandıran Nesrin Tura'ya yetkin Türkçe kullanımı nedeniyle "Psikanaliz Yazıları Ödülü"nü verdi. Tura, "Belirli bir kültürde üretilen bir metnin bir başka kültürdeki yankısını hesaplamak çok önemli" diyor. "Freud'un Otoanalizi ve Psikanalizin Keşfi", ilk kitap çeviriniz. Ama çevirmenlik sizin için yeni değil. Önceki çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Yaklaşık yirmi yıldır çeviri yapıyorum. Yazı yazdığım, yayın kurulunda yer aldığım Sosyalist Feminist Kaktüs, Sınıf Bilinci, Pazartesi dergileri için îngilizce ve Fransızcadan teorikpolitik metinler çevirdim. Saffet Murat Tura'nın, "Freud'dan Lacan'a Psikanaliz" adlı kitabında, Anika Lemaire ve Fredric Jameson'dan yaptığım iki çeviri yer aldı. tngiliz dili ve edebiyatı okudunuz, ama bilimsel bir kitabı çevirdiniz. Çevirinin sınırları sizin için nasıl şekilleniyor? Çeviri genellikle hayatımın bir parçası oldu, ama yaptığım çevirilerin alanını özel ilgi alanlarım ya da içinde var olmayı seçtiğim diğer oluşumlar belirledi. Edebiyat mezunuyum, edebiyatı çok seviyorum ve sürekli bir okurum, ama edebiyat ancak iyi bir izleyicinin olabileceği kadar etkin olduğum bir alan. Bugüne dek yapmadım, ama bir gün etkilendiğim bir edebi yapıtı Türkçeye çevirmek isterim. Çevirinin sınırlarını ve alanını tanımlamak zor. Ekmek parası kazanmaktan mesleki ilgiye, hatta yalnızca dilin kendisiyle haşır neşir olmayı sevmeye dek pek çok meşru etken olabilir seçimler söz konusu olduğunda. Psikanaliz ilgimi çeken, özelikle son yıllarda birikimimi arttırma olanağı bulduğum bir alan. Bu kitabı her şeyden çok, bir şeyler öğrenmek için seçtim; tabii psikanaliz tarihinde önefln taşıyan, kalıcı bir metni Türkçeye kazandırma keyfinin yanı sıra. Çevirmenin dili metnin içine ne kadar girebilir, çevirmen bir kitabı nasıl yönlendirmelidir? Can Yücel'e atfedilen bir söz vardır, "Çeviri kadın gibidir, güzeli sadık, sadığı güzel olmaz" diye. Çeviride imkânsızı yakalamaya çalışmak iyi oluyor bence, yani hem güzel hem sadık olanı. Anlamın doğru aktarılmasi çok önemli. Bu da her şeyden önce çevirisi yapılan metni çok iyi anlamak demek,/>onra da doğru bir biI çimde aktarmak. Ama örneğin metnin özgün dili kendini bir biçimde saklamayl ya da dolaylı bir anlatımı tercih etmişse, bu özgünlüğü koruyabilmek tabii ki çok önemli, özellikle de edebiyat alanında. Bunun sının, zor da olsa doğru anlamı tehlikeye atmamak. Ama, "çevirmenin dili metne ne kadar girmeli?" sorusu bir yanıyla da geçersiz bir soru çünkü çeviri metnin dili zaten çevirmenin kendi dili. Metnin özgün dildeki bütünlüğünü kavrayarak ve kcjuyarak başka bir dilde Nesrin Tura, çeviriyi hayatının parçası olarak görüyor.