Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
William Butler Yeats / Şiirler Çeviren: Cevat Çapan İrlandalı şair ve oyun yazarı William Butler Yeats (18651939) 19. yüzyılın sonunda başlayan İrlanda Bağımsızlık Hareketi’ne katıldı. İrlanda’da ulusal bir tiyatro kurulmasına Lady Gregory ile öncülük etti. Synge ve O’Casey gibi önemli oyun yazarları yetiştiren Abbey Tiyatrosuna hem yönetmenlik hem de yazdığı oyunlarla belli bir sanat anlayışı ve uluslararası bir önem kazandırdı. Şiire aşırı bir duygululukla başlamışken yıllar geçtikçe ustalaştı ve 20. yüzyıl İngiliz şiirinin en usta sembolist şairi oldu. 1923’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. Türkçeye çevrilen şiirlerinden bir seçki Her Şey Ayartabilir Beni başlığıyla Sözcükler Yayınları arasında basıldı. cevatcapan33@gmail.com William Butler Yeats BİZANS’A YOLCULUK I Yaşlılara göre değil bu ülke. Gençler Birbirlerinin kollarında, ağaçlardaki kuşlar O ölen kuşaklar türkülerinde, Somon balığı dolu dereler, uskumru taşan denizler, Balık, et, kuş yaz boyunca Edinilmiş, doğmuş ve ölen ne varsa, övmekte. Hepsi o duygusal ezgiye yapılmış Yaşlanmak bilmeyen aklın anıtlarına kayıtsız. III Ey Tanrı’nın kutsal ateşinde, bir duvarın Altın mozaiğindeymiş gibi duran bilgeler, Çıkın o ateşten, dönün halka olup çevremde, Türküler öğretin ruhuma, yakıp Kül edin istekleriyle hasta kalbimi, Ölen bir hayvanın gövdesinde Ne olduğunu bilmeyen; alın götürün beni Sonsuzluğun ustalığına. II Değersiz bir şeydir kocamış insan, Sırığa geçirilmiş bir paçavra, ola ki Ruh el çırpıp türkü söylesin, daha gür söylesin O ölümlü giysideki her yırtık için, Ama türkü söylemeyi öğreten okullar yok Kendi görkeminin anıtlarını incelemekten öte; Ben de bu yüzden denizleri aşıp geldim Bu kutsal Bizans şehrine. IV Bir kez doğadan sıyrılırsam, bir daha Doğal bir biçim almayacak bedenim, Yunan kuyumcuların uyuklayan İmparatoru Uyanık tutmak için dövme altın Ve altın varaktan yapakları biçimlerden başka; Ya da altın bir dala kondurdukları o kuştan, Bizans’ın hanımlarıyla beylerine Dünün, bugünün ve yarının öyküsünü şakıyan. BİZANS Günün bulanık görüntüleri uzaklaşıyor; İmparatorun sarhoş askerleri yatmış; Uzaklaşıyor gecenin titreşimi, Koca katedral çanının ardından; Gece dolaşanların şarkıları, Yıldız ve ay aydınlığında bir kubbe küçümsüyor Karmaşadan başka bir şey olmayan Tüm insanların varlığını, İnsan damarındaki öfkeyi ve balçığı. Bir görüntü salınıyor önümde, insan mı, gölge mi, İnsandan çok gölge, gölgeden çok görüntü; Çünkü bakarsın çözer dolanan yolunu Hades’in kukasına sarılı mumya kefeni; Kurumuş, soluksuz bir ağız Soluksuz ağızları çağırır; Selamlıyorum üstün insanı; Hayatta ölüm diyorum buna, ölümde hayat. Tansık mı, kuş mu, altın elişi mi, Kuş ya da elişinden çok tansık, Yıldızla ışıyan o altın dala konuş, Hades’in horozları gibi ötebilir, Ya da ayın küskünlüğüyle, bağırarak Ölümsüz özüyle küçümser Sıradan kuşu, taçyaprağını Tüm karmaşasını balçığın ve kanın. Gece yarısı İmparatorun kaldırımlarında Alevler dalgalanır, alevler ki Ne çırayla beslenir ne çelik tutuşturur, Ne fırtına söndürür, alevden doğan alevler, Kanla döllenmiş ruhlar toplanır Ve akıp gider öfkenin tüm karmaşası Ölgünleşerek bir raksta, Esrikliğin çırpınışında, Kolun kumaşını dağlayamayan alevin acısıyla. Yunusun balçığının ve kanının sırtında Art arda ruhlar! Durdurur bu seli kuyumcular, Altın işleyen kuyumcuları İmparatorun! Üzerinde raks edilen mermerler Yatıştırır karmaşanın o yoğun öfkesini, Ve o imgeler yeniden, Yepyeni imgeler yaratırlar, Yunuslarla yırtılan, çan sesiyle inleyen o deniz. 12 24 Eylül 2020