Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
JOSE’ SARAMAGO’DAN ‘KÖRLÜK’ VE ‘GÖRMEK’ ‘Körlük’te görmedikleri... ‘Görmek’te gördükleri... Salgın ile ülkemizde siyasi manzaranın bir benzeri José Saramago’nun kaleminden yıllar önce çıkmış. Körlük, tıpkı Covid 19’un tüm hayatımızı felce uğratması gibi, ölümcül bir virüsün aniden yayılarak insanları paniğe ve kaosa sürüklemesini anlatıyor. İREM UZUNHASANOĞLU P ortekizli yazar José Saramago, 7 Aralık 1998 tarihli Nobel Edebiyat Ödülü kabul konuşmasını bitirirken, Körlük romanını yazma amacına bir cümleyle değinir ve şöyle der: “Amacım okurlara yaşamı hor görürken mantığımızı sapkınca kullandığımızı, insan denen varlığın onurunun her gün dünyamızdaki güç sahiplerinin hakaretine uğradığını, evrensel yalanın çoğul hakikatlerin yerini aldığını, insanın benzerine olan saygısını yitirerek, kendisine saygı duymayı bıraktığını hatırlatmaktı.” Saramago’nun bu vurgusu buzdağının sadece görünen kısmıydı, zira katman katman derinleşen roman, söz ve hatta imla oyunlarıyla çatallanan, toplumsal gözlemlerle bezenmiş, insan psikolojisinin tüm kuytularına girip çıkan bir anlatı harikasıydı. 1995’te kaleme aldığı Körlük romanına, 2004’te devam niteliğinde yazdığı Görmek de eklenince hikâye bir başyapıta dönüştü. YENİDEN GÜNDEMDE Peki, Türkiye’de her iki romanın da bu kadar çok okunmasının, hele ki son günlerde okurların elinden dilinden düşmemesinin sebebi nedir? Yanıtı basit: Gündemimize bir gülle gibi oturan, çoğumuzu eve kapatan ve hatta bize eve kapanmayı bir ayrıcalık (!) saydıran Covid 19 salgını ile ülkemizde seyirci kaldığımız siyasi manzaranın bir benzerinin Saramago’nun kaleminden yıllar önce çıkmış olması. Tıpkı okuruna “Nasıl da günümüzü anlatıyor!” dedirten 1984’ün yazarı George Orwell gibi Saramago da yıllar öncesinden bize sesleniyor. Körlük, tıpkı Covid 19’un tüm hayatımızı birkaç hafta içinde felce uğratması gibi, ölümcül bir virüsün aniden yayılarak insanları paniğe ve kaosa sürüklemesini anlatıyor. Trafik ışıklarında yeşil yandığı halde geçmeyen adamın aniden kör olmasıyla başlayan roman, daha sonra sırasıyla onu evine götüren adamın, eve gelen karısının, gittikleri göz doktorunun, doktorun sekreterinin ve muayenehanede bekleyen öteki hastaların da aniden kör olmasıyla ilerliyor. BULAŞICI KÖRLÜK Hükümet, körlüğün bulaşıcı olduğunu anlar anlamaz, ilk kör olanları karantinaya alma kararı alıyor ve mekân olarak bir akıl hastanesi seçiliyor! Bundan sonrası tam bir hayatta kalma savaşı. Açlıkla savaşmak, tıkanmış tuvaletlere, akmayan sulara ça re bulmak zorundalar. Bir süre sonra ölülerini gömmeyi bıraktıkları ve bedensel ihtiyaçlarını hijyenik koşullarda gideremedikleri için pis kokuyla boğuşuyorlar. Bu da yetmiyor, yan taraftaki “ahlaksızlar koğuşu”, yemek sandıklarına el koyup kadın göndermedikleri sürece aç kalacaklarını söylüyor. Aç kalmamak uğruna bedenlerini feda eden ve tecavüze uğrayan kadınlar koğuşlarına ekmekle döndüklerinde artık romanda ciddi bir eşik atlanmış oluyor. Ölümcül bir virüse yaka VEDAT ARIK lanmaktan daha kötü bir şey varsa o da bu virüse totaliter bir rejimin baskısı altında yakalanmak, çünkü baskıyla rejim de virüs gibi kendini dayatarak bedenlerde, zihinlerde, dilde üreyip çoğalıyor. “Sosyal mesafe” giderek kapanırken sıkışma kör bir şiddet doğuruyor. Körlerin pek çoğu askerler tarafından vurulup öldürülüyor. Karantinadan kaçmayı başaranları ise belirsizlikle birlikte sokaklarda çok daha çetin koşullar bekliyor; çöpleri eşeleyip yiyecek arayan insanlar, yağmalanmış raflar, cesetler, cesetleri parçalayan aç hayvanlar... Her yönüyle sistem çökmüş olsa da insanlar evlerine dönmek istiyor; ev bir sığınak onlar için... Ta ki simgesel açıdan bu en korunaklı ve en mahrem yerin yağmacılar tarafından ele geçirildiğini görene kadar. Ev, uyanılan bu cehennemde bir kapana dönüşüveriyor! “GÖRMEK” Romanda görme yetisini kaybetmeyen bir kadın var. Kadim gelenekten gelen bu bilge kadın, şifacı dişi arketipi, Saramago’nun kaleminde tüm olağanlığı içinde kahramanlaşıyor. Ölümcül ve bulaşıcı virüsle insanlığın irtifa kaybettiği toplumda kişisel özellikler, kazanımlar, eğitim, gelir durumu önemini kaybediyor. Sosyal, ekonomik olarak “düzlenen”, fiziksel kuvvetin, direncin, dayanıklılığın öne çıktığı yeni düzende, güçlünün güçsüzü ezmesi ve toplumsal çürüme ayyuka çıkıyor. Görmek romanı da bu olayların dört sene sonrasında, aynı isimsiz şehirde, aynı isimsiz kahramanlarla anlatılırken Saramago bu kez bir insanlık dramına değil, kendiliğinden gelişen bir politik tavır alışa vurgu yapıyor. Genel seçim gününde on dört numaralı sandık başkanının görevinin başına geçmesi, ancak hiçbir vatandaşın oy vermeye gelmemesiyle başlıyor roman! Seçimlerin tekrarlanmasına rağmen oy pusulalarının yüzde seksen üçü sandıktan boş çıkınca, seçmen hükümetin elindeki tüm imkânlar ve aygıtlarla yarattığı baskı iklimine maruz kalıyor. Olağanüstü hâl ilan edilmesi, tecrit, gizli servis ve muhbirlerin iç ve dış düşman arayışı, “boş” kelimesinin bile yasaklanması, patlayan bombalar ve en önemlisi demokratik hakkını kullanıp boş oy atan her bir seçmenin “terörist” damgasını yemesi romanın ana gövdesini teşkil ediyor. “Beyaz körlük” ya da “süt beyazı” olarak tarif edilen körlük, ikinci romanda beyaz, boş bir oy pusulasına dönüşüyor. Yazara göre ikisi de birer salgın! Ama her iki salgın, her iki felaket de belirsizlik ve düzensizliğin yarattığı şiddete ve kaosa rağmen, gelecek adına umutlanmamızı sağlayan; cesaret, korku, şefkat gibi insan doğasının en temel duyguları içinden bir direnişin, hiç değilse bir kıpırdanış ve uyanışın filizlenmesine yol açıyor. Saramago insanlığı önce dibe vurdurup sonra da küllerinden doğan Anka kuşu örneği yeniden yükseltiyor. Körleşen insanoğlu kendi gerçeğiyle yüzleştikten sonra yeniden ayakları üzerinde yükseliyor. Hükümetlerin baskıcı uygulamalarına, toplumun bağrındaki çürümüşlüğe, maddi ve manevi kayıplara rağmen yaralar sarılıyor. Her şey aniden başladığı gibi aniden bitiyor. Ne diyordu Nobel Komitesi, Saramago’nun ödülü alma gerekçesinde, “hayal gücü, şefkati ve ironisiyle anlaşılması en zor gerçekliği anlamamızı sağladığı için...” Sıkı bir Saramago okuru olarak şunu da eklemek istiyorum: “Kucağımıza bir tutam umut bıraktığı için.” Evlerimizde kaldığımız Corona günlerinde umudunuzu asla yitirmemeniz dileklerimle... n Körlük / José Saramago / Çeviren: Işık Ergüden / Kırmızı Kedi Kitabevi / 336 s. Görmek / José Saramago / Çeviren: Işık Ergüden / Kırmızı Kedi Kitabevi / 324 s. 8 30 Nisan 2020