Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
TÜLAY FERAH’TAN ‘İSTANBUL KADINLARI’ Yabacılaşma en büyük kötülük... 1971’den 2019’a: 48 yıl Tülay Ferah’la son romanı İstanbul Kadınları üzerine konuştuk. DEMET ÇALTEPE S izi İstanbul Kadınları romanını yazmaya yönelten neydi? Bu romanla ilgili duygularım çok yoğun… Beş yıllık çalışmanın son bir yılında her cümleyi üst dile çevirme gibi bir çılgınlık sonrasında attığım çığlıklar kulağımdan hiç gitmeyecek. Dört ayrı zamanda geçen romanımda aynı adlı kadın, çevreyi kişisel penceresinden izlerken, gözü erkek denen ayrıntıya takılıp, eksiğini Eros’tan aldığı ok bağışlarıyla gidermiyor; doğanın kendisi oluyor. n Romanlarınızda kadını ön planda tutarak kadınerkek ilişkileri, aile, evlilik, aşk, sevgi en çok irdelediğiniz temalar oldu. Bu romanınızda da kadının değişim arzusunu çok katmanlı bir kurguyla anlatıyorsunuz. Yazma serüveniniz ilerleyen zamanlarda da bu eksende mi sürecek? Hep söylerim, yaşamımda başıma gelen en güzel şey dişi doğmak; bu bir şölen, hem beden olarak, hem de her türlü işve, cilve, gözyaşının, kahkahaların sahibi biziz. Makyajın, takıların, topuklu ayakkabıların, daha ne olsun değil mi, görselliğimiz baş döndürücü de, ortada sık sık öldürülme gibi bir sorunumuz var; adamın aklına esiyor, ya da gazetelerde yazdığına göre cinnet falan geçiriyor, kadın tabutta; olacak şey değil… Kadının kahredici yalnızlığı karşısında yazmayıp da ne yapacaktım ki… Ortada bir Venüs var ve biz toplum olarak kadınlı erkekli bu Venüs’ü yok etmek, uyuşturmak, kemiklerine kadar yalnızlaştırmak için her şeyi yapıyoruz. Hiç durmadan yazmalıyım, sonlar hep tehlikelidir. n Henüz yeterince bireyin oluşmadığı bir toplumda kadının var olma sorunsalını işliyorsunuz. Amacınız eksiği, yanlışı göstermek mi ya da biz böyleyiz demek mi? Milenyum çağına bağırçağır girerken atladığımız ciddi bir sorun vardı: Erkek he teroseksüel oluşumunu tamamlamıştı. Bunun ne kadar ayrımındaydık? 1970’lerde bel bağladığımız feminizm erkek egemenler tarafından soyut bir kavrama dönüştürülüp, kadını ahlaksızlaştıran bir figür olarak başımıza kakılarak yutturuldu; şimdilik… Beklentim kadının boyun eğmeyip, beynindeki tükenmeyecek yaratılar ve bilimle buyrukların arasından sıvışıp, topluma sonsuza dek kadın kimliğiyle yerleşmesi; kimliği sorgulanmamak üzere; tek arzum bu. Karamsar değilim, bir gün kadın baskı rotasından çıkıp, erkeğini, çocuklarını, dünyayı şaşırtıp, parmak ısırtacak. ‘VASATLIĞIN YÜZYILI BAŞLADI’ n Daha çok bugünü yazıyorsunuz, bugündeki geçmiş romanlarınızın odağında, geçmişle ilişkinizi nasıl değerlendirebiliriz? Ben yaşadığı çağı seven bir yazarım; bu çağda iyi kötü sevmeyi, aşkı öğrendim; sevildim, ihanete uğradım. Bir yerde aşkı bekliyorum, o yer neresi onu da bilmiyorum; sanırım bu belirsizlik her kavrama uyuyor; milenyum çağına girerken demiştim ki kendime, “Tülay gözün aydın, vasatlığın yüzyılı başladı.” Ben bu vasat politikaların içinde yazmaya çalışan, vasatlıktan deli gibi korkan bir yazarım. Gelecekte umuyorum ki bir tek canlı bu sözcüğü ağzına almaz. Hazla, aşka genişletilmiş yüzyıllarımız olsun isterim. Geçmiş ne kafamı ne yaşadıklarımı hiçbir biçimde şekillendirmedi; bana hep yabancı; kitle tüketimi, eşya gereçlerin dünyası; eskitilmiş izmler, modalar, sıçramamıza, tutuklanmamıza, işkence görmemize neden oldu; yüreklerimizi ağzımıza getirdi; yetersiz bir gezegenin figürleri olmak bana acı veriyor, acının hemen yanında duran ironisi de başımı döndürüyor; bir de geleceğimiz var, kaçamadığımız, orada yabancılaşma bizi bekliyor; yabancılaşma en büyük kötülük. n İstanbul Kadınları / Tülay Ferah / Eksik Parça / 176 s. 2318 Temmuz 2019 • 60’lı yıllarda Akşam Gazetesi’nin ve Ant Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yapmış olan ve 48 yıldır siyasal sürgünde bulunan Doğan Özgüden’in 1971 Darbesi’nden bu yana çeşitli yayın organlarına yazmış olduğu yazıları ve kendisiyle yapılmış söyleşileri bir araya getiren Sürgün Yazıları Belçika’da iki cilt olarak yayınlandı. • 600 sayfalık birinci cildin ilk bölümü 19712016 yıllarında Ant, İnfoTürk, Demokrat Türkiye, Cumhuriyet, Özgür Bakış, Yazın, Barış/Aşiti ve Sürgün başta olmak üzere çeşitli yayın organlarında yayınlanan yazılardan oluşuyor. • İkinci bölüm Özgüden’in daha önce Türkiye’de de yayımlanmış olan, sürgün öncesini ve sürgün yıllarını anlatan “Vatansız” Gazeteci kitabı üzerine yazıları içeriyor. • 584 sayfalık ikinci cilt ise Özgüden’in 20172019 yıllarında Artıgerçek internet sitesine yayınlanmış olan daha güncel yazılarından oluşuyor. Tüm yayınlar için ayrıntılı bilgi: http://www.infoturk.be/publications.htm editor@infoturk.be