Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
>> Ülker İnce, 2019 Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nü, Alberto Manguel’in romanı “Dönüş” ile aldı. lemeye öncelikle zaman ayırmalıdır. Gerçeğin bir yüzü bu ama bir başka yüzü daha var: Kim Shakespeare’i aslı gibi çevirebilir? Sözgelimi kim 1600’lerde Shakespeare’le aynı tarihlerde Londra’da yaşamış birinin Shakespeare’den anladığı şeyi, yüzlerce yıl sonra, ta bilmem nerede, örneğin Çin’de, onun gibi anlayabilir? Çeviribilim çevirmene bu bilinci de vermek ister. Bir metni çok iyi okumalı ve yorumlamalısın ki elinde aktarılacak bir içerik olsun, o içeriği bir başka dilde, dilin hangi olanaklarıyla nasıl düzenleyeceğini de bilmelisin, der. Özellikle bir edebiyat metni için çok anlamlılığı olumsuz bir özellik olarak görmez, zenginlik olarak görür, farklı yorumlar ve çeviriler, metnin yaşamaya devam etmesi anlamına gelir. Metnin farklı zamanlarda, farklı yerlerde, farklı dil ve kültür topluluklarına söyleyecek bir sözünün olması anlamına gelir. n Sizin çevirmenlik hayatınıza dönersek, çevirmenliğin yanı sıra öğretmenlik ve editörlük uğraşlarınızı da görüyoruz. Bu üç ayaklı çalışma düzeninin sizi daha verimli kıldığını, birbirini beslediğini söyleyebilir miyiz? n Kesinlikle söyleyebiliriz. Çeviri öğretirken tek bir metni 10 ya da 15 öğrenciye ödev olarak verirsiniz, 15 öğrencinin aynı metni 15 türlü çevirdiğini görürsünüz. Bütün bu seçenekleri tek tek ele alıp değerlendirmek zorundasınızdır. O zaman bu iyi, bu kötü diyemezsiniz, neden iyi, neden kötü olduğunu açıklamanız gerekir. Çeviri bölümlerinde yapılan çeviriler gerçek hayat koşullarında yapılmaz. Editör olarak gerçek hayat koşullarında yapılan çevirileri de görme şansına sahip oldum. Editörlüğü de hocalıktan farklı görmedim. Çeviriyi verirken çevirmenlerle görüşür, kendilerinden nasıl bir çeviri yaklaşımı beklediğimizi anlatmaya çalışırdım. Çeviri devam ederken de çevirmenlerle görüşmelerim sürerdi. Bu tür çalışmalar hem çevirmenler için hem benim için her zaman öğretici olurdu. “ÇEVİRMENLİK DÜNYANIN EN GÜZEL İŞİ” n Bu söyleşiyi yapmamızın bir nedeni de, 2019 Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nün Alberto Manguel’den yaptığınız ‘Dönüş’ adlı kitap nedeniyle size verilmesi. Ödül kurumları sizce çevirmenlik uğraşı için özendirici bir etken mi? n Tuhaftır, bu ülkede çeviri hemen hemen her zaman ödüllendirilen uğraş alanları arasında yer almıştır. İKSV’nin bu geleneğe sahip çıkması sevindirici ve pek çok bakımlardan önemli. Aslında ülkemizde çevirmenlerin çalışma koşullarına, emeklerinin karşılığı olarak aldıkları ücretlere bakarsanız hiç çeviri yapılmaması gerekir. Ama yapılıyor. Belki de ödüllerin de bunda bir payı vardır. Her çevirmenin ağzına bir parmak bal yerine geçiyordur. n Çevirdiğiniz kitapların listesine bakınca Bülbülü Öldürmek gibi çok satanların da, Joseph Frank’ın bin sayfalık Dostoyevski biyografisi gibi hiçbir zaman çevirmen emeğini karşılamayacak çalışmaların da bulunduğunu görüyoruz. Çevireceğiniz kitapları nasıl seçiyorsunuz? n Tek bir ölçütüm vardır. Kendi kendime şunu sorarım: Çevireceğim kitap hangi derde deva olacaktır? Bu çeviriyi okuyanların, dünyayı ve hayatlarını, şimdiye kadar bildiklerini yeniden sorgulamalarına katkıda bulunacak mıdır ya da daha önce hiç düşünmedikleri bir konuyla yüzyüze gelmelerini sağlayacak mıdır? n Son 30 40 yılda üniversitelerde çok sayıda çeviribilim bölümü açılmasına karşın, çeviri kitaplarda dil tadının kolay yansıtılamadığına tanık oluyoruz. Oysa 1940’lardaki Tercüme Bürosu döneminde edebiyat insanlarının çeviriye özendirilmesiyle çok sayıda çok güzel çeviri eser kazanmış dilimiz. Bu iki olgu size bir çelişki olarak görünüyor mu? n Çeviri bölümleri açılınca umutlanmıştık. Ülkemizdeki çevirilerin niteliğine bu bölümlerin çok olumlu katkılarının olacağını düşünüyorduk. Kendi deneyimimden biliyorum, çeviri bölümlerinde çevirinin neredeyse her şeyi kuramı, eleştirisi, tarihi öğretiliyor ama kendisi o kadar öğretiliyor mu, emin değilim. n Hayatının büyük bölümünü çeviri uğraşıyla geçirmiş bir insan olarak size, Nasıl bir hayatınız oldu? diye sorsam ne dersiniz? n Çok güzel bir hayatım oldu. Çevirmenlik dünyanın en güzel işidir. Hiç değilse benim için öyledir çünkü bir edebiyat metnini okumak, çözümlemek, anlamlandırmak dünyanın en zihin açıcı işidir. Öte yandan çeviri yapan kişi sürekli bilgilenir de. Neler öğrenmek zorunda kalmaz ki... Çevirmen hep öğrencidir, bir üniversite bitirir, bir başkasına başlar. Ben yalnıza edebiyat metinleri çevirmedim, biyografi, popüler bilim, düşünce metinleri, oyun, şiir... Örneğin Dostoyevski’nin biyografisini iki yılda tamamladım. Bu iki yıl içinde Dostoyevski için yazılmış pek çok kitap okudum, Dostoyevski’nin bazı kitaplarını yeniden okudum, Dostoyevski’nin zamanını, Rusya’nın o dönem tarihini yeniden yaşadım, tarihsel, uzun bir yolculuk oldu bu. Bunun kadar ödüllendirici bir başka iş var mı bilmiyorum. n KItap 1514 Şubat 2019