25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

BEHLÜL ÖZKAN’DAN ‘TÜRKİYE’DE MİLLİ VATANIN İNŞASI’ Osmanlı vatanseverliği ve Türk milliyetçiliği! Behlül Özkan, kitabında Osmanlı Devleti’nin son döneminde vatan, millet, milliyetçilik kavramlarının olgunlaşmasında, Fransız Devrimi’nin etkisi üzerinde önemle duruyor. Dönemin fikri akımlarını inceliyor. BARIŞ DOSTER T ürkiye’de Milli Vatanın İnşası; Behlül Özkan’ın ABD’de, Tufts Üniversitesi’nde, tanınmış tarihçi Prof. Dr. Feroz Ahmad danışmanlığında yaptığı doktora tezine dayanıyor ve dört bölümden oluşuyor. 2012’de Yale Üniversitesi’nce basılmış. Zengin kaynakçası, sağlam kuramsal altyapısı ve yöntemiyle dikkat çekiyor. Özkan, Osmanlı Devleti’nin son döneminde vatan, millet, milliyetçilik kavramlarının olgunlaşmasında, Fransız Devrimi’nin etkisi üzerinde önemle duruyor. Dönemin fikri akımlarını inceliyor. Tanzimatçılar, Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, İttihatçılar, Kemalistler arasındaki tarihsel bağı, geçişkenliği yerli yerine oturtuyor. O dönemde yazılan kitaplara, makalelere, gazete yazılarına yer veriyor ve şöyle diyor: “En azından 1. Dünya Savaşı’nın ikinci yarısına kadar İttihat Terakki Cemiyeti liderlerini, Türk milliyet çisi yerine Osmanlı vatanseveri olarak adlandırmak daha doğrudur.” (s.79) ÖZKAN’IN İKİNCİ CUMHURİYETÇİLERE İTİRAZI Özkan’ın Osmanlı tarihini, Batıcı, liberal gözlüklerle okuyanlara, İkinci Cumhuriyetçilere yönelik şu itirazı önemli: “Bazı araştırmacılar, Libya, Yemen ya da Lübnan gibi bölgelerdeki Osmanlı hükümdarlığını Osmanlı Türk sömürgeciliği olarak betimlemişlerdir. Bununla beraber, Trablusgarp’ı Osmanlı vatanının bir parçası olarak kabul eden Reşid Bey’in vatansever vizyonu ile İngiliz sömürgeci subaylarının Hindistan’a bakış açısı ya da Fransız sömürgecilerinin Cezayir’e dair ihtirasları arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır.” (s.80) Osmanlı Devleti’nin çevre bölgelerindeki yönetimini, Avrupa sömürgeciliğinin Afrika’da veya dünyanın başka bölgelerindeki yönetimine benzerce “sömürgecilik” olarak etiketleyenleri de iki açıdan eleştiriyor Özkan: “İlk olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun çevre bölgelere yönelik sanayisini ge liştirmek ve böylelikle Avrupalı güçlerle rekabet etmek gibi ekonomik ihtirasları bulunmamaktaydı. 19. yüzyıl itibariyle, imparatorluğun kendisi zaten İngiltere ile Fransa’nın yarı sömürgesi haline gelmişti. İkinci olarak, Batı sömürgeciliği ile Osmanlı’nın çevre bölgelerdeki yönetimi arasında da çok önemli bir fark bulunmaktaydı. Osmanlı yöneticileri ile Osmanlı tarafından yönetilenler aynı dine mensuplardı.” (s.81) MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI Ziya Gökalp’ten Yusuf Akçura’ya, İsmail Gaspıralı’dan Fuat Köprülü’ye, Ahmet Ağaoğlu’ndan Şevket Süreyya Aydemir’e, Halide Edip Adıvar’dan Mehmet Akif Ersoy’a dek önemli isimlerin görüşlerini, endişelerini, arayışlarını, değişimlerini anlatan Özkan, Balkan Harbi’nin de milliyetçi akımları etkilediğini belirtiyor. Tarihsel, siyasal, toplumsal gelişmelerden, coğrafi gerçeklerden bağımsız bir millet ve milliyetçilik anlayışı olamayacağını vurguluyor: “1918’e gelindiğinde, artık sa dece Türkler ile Kürtlerin çoğunluğu oluşturduğu yerler imparatorluğun denetimi altındaydı. Türk milliyetçiliği ideolojisinin, egemen söylem olarak ortaya çıkması da bu altüst oluşun bir sonucuydu.” (s.89) Özkan, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemle ilgili de önemli tespitler yapıyor. Boğazların savunulması ve Anadolu’da üç şehrimiz için gündeme geldiği öne sürülen Sovyet taleplerine ilişkin, yerleşik kanaate itiraz ediyor. Sovyet taleplerinin görüşme düzeyinde kaldığını, resmiyete dökülmediğini vurguluyor. Son bölümde, Kıbrıs ile ilgili kısımda, katılmadığımız yaklaşımların bulunduğu kitapta, çalışmanın akademik yetkinliğine yakışmayan kimi dil ve kavram hataları var. Örneğin; “Türkiye’nin Washington Türk büyükelçisi Münir Ertegün” deniyor (s.248). Faris Erkmen, aynı sayfada Faris Erkman olarak da yazılıyor (s.252). Sıklıkla “emperyal” kavramı kullanılıyor Osmanlı için, imparatorluk karşılığı olarak. İmparatorluktan başka, yerine göre hükümranlık da kullanılabilirdi. Keza “Türki” ifadesi de sıklıkla kullanılmış, İngilizce “Turkic” kelimesinin karşılığı olarak çevrilmiş. Fakat dilimizde Türki Cumhuriyetler yerine, Türk Cumhuriyetleri; Türki halklar yerine, Türk halkları demek daha doğru. Ayrıca seremoni yerine tören, kolonyal yerine sömürgeci sözcükleri yeğlenebilirdi. Sözün özü; Özkan’ın kitabı, Milli Mücadele’nin 100. yılını kutladığımız, Meclis’in açılışının 100. yılını kutlamaya hazırlandığımız bir dönemde, geçmişte neyi nasıl yaptığımızı, neleri neden yapamadığımızı düşünmek için, önemli ipuçları veriyor. n Behlül Özkan / Türkiye’de Milli Vatanın İnşası / Kırmızı Kedi Yayınevi / 329 s. / 2019. ENVER AYSEVER’DEN ‘DOSTLAR KİTABI KENDİ PATİKANDA YÜRÜMEK’ Edebi dilde bir ruh kazısı! Dostlar Kitabı Kendi Patikanda Yürümek, Enver Aysever’in tutkusu edebiyata iyice yaklaşarak kaleme aldığı bir anı kitabı. Yaşamından önemli kesitler ve paylaşımlarla gönenen çıplak bir eylem niteliğinde. GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr E nver Aysever, Dostlar Kitabı Kendi Patikanda Yürümek’i kendi ifadesiyle “artık yaşlılık üzerine düşünmeye başladığı zamanlar”da kaleme alıyor. Geçmişin duyumsattıklarını hüzünlü bir dille paylaşıyor. “Kendime uydurduğum” dediği aynada “ilk gerçek dostu”, ilerde torununun yapıtlarında imgeselleşecek, bir evlâdı mapusta, radyoda o Arkası Yarınları, Çocuk Bahçelerini bir likte dinlediği anneannesine bakıyor en önce. Evi, yurdu, vicdanı anneannesini özlemle anıyor. “Bir kısmını değiştirmeksizin her yaşıma taşıdığım” dediği; kitaplarında anımsadığı o çocukluğun esinini buluyor. ROMAN gibi bir kurgu “Yaşamak çocukluktur, ötesi onunla hesaplaşmaktır” diyen Aysever; Dostlar Kitabı’nda, anımsayışlarını bir romanın veya hikâyenin ilk adımları gibi kurguluyor. Okuru, yol hikâyesine ortak ederken; öykü, anlatı düzlemindeki otobiyografik paylaşımlarını, bir dönemin sosyopolitik portresini, yerelliği ve sadeliğiyle aktarıyor. Memur ai lesi evini ve dönemin yaşama alışkanlıklarını folklorik detaylarıyla örüyor. DÜŞÜNCESİNİN SOY KÖKÜ Kiracılığın getirisi, KadıköyBakırköy arası İstanbul’u farklı çehreleriyle tanımasını sağlayan göçebeliğin kendine kattıklarını yazıyor sonra. İstanbul, Antakya hattında somutlanmış Alevi, Arap kökenlerini, büyüklerinin o kök salma duygusunun tarihçesini, kimi zorluklarda tedirginliğini, varlığındaki izlerini paylaşıyor. Dostlar Kitabı’na ilişkin dediği gibi; “Ruh kazısı bu, edebiyat bu işe yarıyor. Her yazar ilkin kendiyle başa çıkmaya çabalar”. Ardından okullar, hocalar, kızlar, ilk heyecanlar, ilk korkular, takıldıkları sabahçı kahvelerinin ruhundaki harmanı, genç yaşta başlayan darbelere, arabesk çürümeye, neoliberalizmin ikiyüzlülüğüne uygun toplumsal yapıya öfkesi ve başkaldırısı, eğitimde gericileşme, dinselleşmenin doğrudan tanığı olması, toplumsal ve siyasal düşüncesinin gecikmeksizin bulduğu muhalif karşılık, düşüncesinin soy kökü Feridun Hocası, edebiyat tutkusunun tomurcuklandığı yazarları ve kitapları, “dostlarım olması tuhaf, anlaşılmaz değil” dediği solgun ruhlu kayıp çocuklarla daha pek çok pencere açıyor. Enver Aysever’in, genç yaşlarında çözümlediği gerçek dostluklara ilişkin duygusunu kendi dilinden aktararak bitirelim yazıyı: “Dostluklar rastlantısal gelişmiyor. Üzerine titrerim onların. (...) Öyle kişiler olur ki, takındıkları tutumla heykelinize biçim verirken, en değerli izi bırakırlar.” n Dostlar Kitabı Kendi Patikanda Yürümek / Doğan Kitap / 280 s. / 2019. 8 12 Aralık 2019
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear