Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
JOHN BERGER’DAN “PORTRELER” Hayat ve sanat hikâyeleri Zamanda, mekânda, sanat tarihinde ve insan ruhunda çıktığı yolculukların geniş bir örneği olmasının yanında “Portreler”, John Berger’ın görüp düşünürken kültürü, siyaseti ve tarihi nasıl bir araya getirdiğini yansıtıyor. Üstelik yalnızca dışarıdan bakmayan, sanatçıyı mümkün olduğunca tanıyıp eserinin hayat bulduğu mekânlarda (atölyelerde) gezinen Berger selamlıyor bizi. ALI BULUNMAZ alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr J ohn Berger’ın öldüğü gün (2 Ocak 2017), dünyaya ve insana önce bakan, sonra onlar üzerine kalem oynatan, metinlerinde ve konuşmalarında sükuneti ve coşkuyu bir arada verebilen bir bilgeyi de yitirdik. Acıyı, bir dikkat çekme aracı hâline getirmeyen ve mutluluğu içini boşaltmadan ele alan Berger, fazlalıklardan arındırdığı ve eksikliklerini giderdiği cümleler kurdu. Daha doğrusu, kendi deyişiyle kurmaya çalıştı. Anlattığı hikâyelerde, kurmacalarında ve denemelerindeki sakinlik, aceleyle akan yaşamda bizim için bir uyarı gibiydi; aynı şekilde savrukluğumuz, bencilliğimiz, bakıp görmeyen ya da tembelleşmiş gözlerimiz için de... Büyük kısmı kırsalda geçen ve çok okunan başka yazarlarınkine pek benzemeyen Berger’ın yalın hayatı, kaleme aldıklarına da yansımıştı. Bunun özünde durup düşünmesi bulunuyordu belki de; hatta söyleşilerinde, yapımcılığını üstlendiği programlarda ve derslerinde, bir an susup oradan uzaklaşırken odaklandığını ya da en uygun ifadeyi aradığını Berger’ın cümlelerini işitince anlıyordunuz. Yaşayan, görmeye, anlamaya ve anlamlandırmaya uğraşıp ardından yazan Berger; şişkin ve kof cümlelere sığınmamasının yanı sıra metinlerini bazen tekrar kaleme alırken âdeta bir tablo görerek öğrenmek isteyen, kendi ken kotarıyordu. Onun bu tavrı, sadelik dine konuşan, keşfeden, hataları, eski barındırırken derin bir sanatsallık içe dünyayı, kadim sanatçıları fark etmeye riyordu. çabalayan ve attığı her adımda tereddüt İşte bu sıra dışılığın büyük bir top eden bir Berger... lamı var şimdi karşımızda: Portreler. Bu hâli, hikâye anlatıcılığının esası Kitap; zamanda, mekânda, sanat ta aslında; yakaladığı anların kendisini rihinde ve insan ruhunda çıktığı yol bambaşka bir dünyaya götürdüğünü culukların geniş bir örneği olmasının söyleyen Berger, farklı hayatlar arasın yanında Berger’ın görüp düşünürken da bağlantılar kuruyor. Diğer kitapları kültürü, siyaseti ve tarihi nasıl bir gibi Portreler de bu nedenle önemli araya getirdiğini yansıtıyor. Üstelik çünkü kimi zaman klasik eserlerin yalnızca dışarıdan bakmayan, sanatçıyı gözden kaçan yanlarını kimi zaman mümkün olduğunca tanıyıp eserinin sıradan izlenimi uyandıran eserleri ve hayat bulduğu mekânlarda (atölyeler onların sahiplerini anlatıyor, daha doğ de) gezinen Berger selamlıyor bizi. rusu anlamaya çalışıyor Berger, yine. SİYAH BEYAZ SANAT Önemli bir noktayı atlamamalıyız: Berger; insanın, tarihiyle bağını kopa Klişe yorumlarla işin kolayına kaçan rarak iş gördüğünü bildiğinden (Tom ve “ahkâm kesen” eleştirmenlerin aksi Overton’ın hatırlattığı üzere, bunu en ne, sanat hakkında yazmaya çalıştığını açık şekilde Görme Biçimleri’nde ifade söyleyen Berger var Portreler’in sayfa etmişti), Portreler’deki metinlerin satır larında, her zaman olduğu gibi: Bakıp aralarında buna karşı bir mücadeleyle girişiyor. Mağara re simlerine, tablolara, eskiz ve heykellere tarihin haritasını yeniden çizmek is tercesine bakıyor, bir kez daha. Kitapta bunların tamamına neden siyah beyaz olarak yer verdiğini şöyle açıklıyor: “Bu eserlerin göster dikleri, günümüz tüketim dünyasında parlak renkli röp rodüksiyonlarla parası bol olanlar için tasarlanan kata loglarda lüks eşya Berger, “Feyyum Portreleri” için “ne bunları sipariş edenler ne de yapanlar, onların gelecek kuşaklar tarafından görüleceğini hayal edemezdi” diyor. kategorisine indirgenmek istenir. Oysa siyah beyaz röprodüksiyonlar sadece hatırlanmak içindir.” Portreler’de Berger, sanatçının kav rayışı ve samimiyetine kendisininkini katıyor. Kitabın isminin esprisi de burada işte; portresinin, sanatçı ve eseri kadar yaşayan bir şey olduğuna dair inanç: Metni şekillendiren imgeye yeni bir biçim kazandırır, iki kere bakıp iki kere görürken Berger, farklı dönemler ve tarzlar arasındaki ilişkiyi keşfedip Overton’ın da dediği gibi “Bir görme yolu gösteriyor.” “SONSUZ HAYAT…” Berger’ın Portreler’de çizdiği haritalar, girdiği görme yolları ve anlattığı hikâyeler, sanatın ete kemiğe bürünüşü ve gelişimiyle bağlantılı. “Acemilikle başladı” dediği sanatı görme yolundaki ilk durağı olan mağara resimleri ve günümüz sanatı arasındaki ilişkiyi hayretle izleyen Berger; yaşamadığı ama öğrendiği zamanla dünyada var olduğu vakitlerin ilintisini yakalamaya çalışırken bu tarihselliği hikâyeleştiriyor. Bazı hikâyeler ise tıpkı Feyyum Portreleri’nde olduğu gibi kendiliğinden ortaya çıkıyor: “Görünürde geleceği olmayan, gömülmeye mahkum imgelerdi bunlar. Bu da ressamla poz veren kişi arasında özel bir ilişki olduğu anlamına geliyordu. Poz veren henüz model olmamıştı, ressam da gelecekteki şöhretin simsarına dönüşmemişti. O ânı yaşayan bu iki kişi, ölüme hazırlık için işbirliği yapıyordu ve bu hazırlık sonsuz hayatı güvence altına alıyordu. Resmi yapmak isimlendirmekti ve isimlendirilmek bu sürekliliğin garantisiydi. Başka bir deyişle Feyyum ressamı, bizim anladığımız manada bir portre yapması için değil, kendisine bakan müşteriyi kayda geçirmek için çağrılıyordu (...) Bizim elimize geçmesi >>niyetiyle yapılmamış bu ‘portre lere’ baktığımızda kendimizi çok 12 3 Mayıs 2018 KITAP