22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Tavşan Yılı “Tavşan Yılı”, sevimli ve eğlenceli bir yol romanı. Yolda başlıyor ve hep yollarda geçiyor. Bir muhabirle bir fotoğrafçı, birbiriyle hırlaşarak görevden Helsinki’ye dönüyor. ‘Kabuklu hayvan misali kamburları çıkmış iki dalgın adam’ olarak betimliyor onları Arto Paasilinna. Bazı romanlar, okuru tanımadığı coğrafyalarda gezintiye çıkarır. Bu hafta Arto Paasilinna’nın Tavşan Yılı (Çeviren: Cenk Pamay, Domingo Yay.) romanını okurken kendimi Finlandiya’da bir şehirden diğerine gezinirken buldum. Paasilinna’nın 1975’te yazdığı Tavşan Yılı, daha önce (1991) Sibel Özbudun’un çevirisiyle Simavi Yayınları’ndan “Vatanen’in Tavşanı” adıyla çıkmış. Roman özellikle Finlandiya kültür ve yaşamını yakından anlattığı için olsa gerek UNESCO Temsilî Eserler Koleksiyonu’na dâhil edilmiş ve tabii bu sayede yazıldığı günden beri birçok dile çevrilmiş. Bu ara da konusu gelmişken UNESCO’nun kültürel mirasların dilden dile aktarılmasını önemseyerek kurduğu “Temsilî Eserler Koleksiyonu Kataloğu” çalışmaları ne yazık ki fon yetersizliğinden sonlandırılmış. Bazı kitapların sadece edebî değerlerinden dolayı değil, kültürel önemlerinden dolayı diğer halkların okurlarına ve genç nesillere aktarılması çok gerekli ama söylemeye gerek yok; kültür ve sanata ayrılan fonlar her geçen gün azalıp yok oluyor. Tavşan Yılı, sevimli ve eğlenceli bir yol romanı. Yolda başlıyor ve hep yollarda geçiyor. Bir muhabirle bir fotoğrafçı, birbiriyle hırlaşarak görevden Helsinki’ye dönüyor. “Kabuklu hayvan misali kamburları çıkmış iki dalgın adam” olarak betimliyor onları yazar. Fotoğrafçının kullandığı araba bir yaban tavşanına çarpınca mecburen duruyorlar. Aslında küçük tavşan fotoğrafçının umurunda değil ama gazeteci Kaarlo Vatanen, arabadan inip tavşanı bulmak için seyrek ormana dalıyor. Ayağı kırık, korkudan kulakları titreyerek bulduğu tavşanı tedavi ederken arabadaki yol arkadaşı fotoğrafçı yeterince beklediğini düşünerek sabırsızlanıyor ve kendi başına yola koyuluyor. Vatanen ise kararmak üzere olan havada, ıssız bir bölgede, elinde yaralı bir tavşanla kalıyor. TAVŞANIN PEŞİNDE Bu olay romanın çerçeve öyküsünü oluşturuyor. Vatanen, şehirdeki hayatını sevmeyen, mutsuz bir evlilik içinde kendini hapsolmuş bulan, işinden de eskisi gibi keyif alamayan biri. Tavşan ona bir çıkış sunuyor berbat hayatından. Alice Harikalar Diyarında’nın kahramanı Alice gibi tavşanın peşinden bir yolculuğa çıkıyor. İşini, eşini, evini, mal varlığını, kısacası her şeyini geride bırakıp özgür bir yaşam seçiyor kendine. Aslında gençlik yıllarında büyük bir gazetede muhabirlik yapmaktan hoşlandığını, “devlet tarafından baskı altında bırakılmış, hakkındaki gerçekler saptırılmış biriyle röportaj yap ma fırsatı bulduğu zamanlarda işinden zevk” aldığını ama şimdi çalıştığı dergide aynı heyecanı duymadığını, burada işlerin farklı yürütüldüğünü görüyor. “Dergi başarılıydı ama bunu bilgi aktararak değil, bilgiyi sağarak, önemini boğarak, sohbet dolu bir eğlenceye dönüştürecek kadar üstünde oynayarak elde ediyordu.” İnsanın iyi niyetine inancı kalmamış bu orta yaşlı adam sahip olduğu tek değerli şeyini, teknesini satıp eşine ve patronuna geri dönmeyeceğini bildiren bir not bırakarak yola çıkıyor. Finlandiya’nın en güney noktasındaki Helsinki’den, Kuzey Kutup Dairesi’ne kadar uzanan bir senelik yolculukta karşısına çeşitli insanlar ve hayvanlar çıkıyor ve onlarla bir dolu macera yaşıyor Vatanen ile tavşanı. Romanın geri kalan her bölümde bir macerasını okuyoruz kahramanın. Her bölümde bir yeni şehir, yeni insanlar, yeni sorunlarla baş etmesi gerekiyor. Cebinde para varken tatil yapacağı bir yerlere gidip yan gelip yatmak aklına bile gelmiyor Vatanen’in, aksine fiziksel güç gerektiren zor işlerin peşine düşüyor. Ağır iklim şartlarında, bazen eksi yirmi dereceye inen soğuklarda kamp kuruyor ya da orman yangınında insanları ve hayvanları kurtarmak için kendi hayatını tehlikeye atıyor. Bir bakıma hayatı zorlaştıkça kendini daha canlı hissediyor. En zor anlarından birinde “Yaşam insanı gerçekten kökünden sarsabiliyor” diye düşünüyor, bir ay önceki duygularıyla karşılaştırdığında, hayattan o denli bıkmış, usanmışken şimdi gebe bir ineği yangından kurtardığında, terini hissediyor ve bu onu mutlu ediyor. ÇERÇEVE ÖYKÜ Çerçeve öykü tür olarak birbirlerinden kopuk parçalardan oluşur. Binbir Gece Masalları gibi bir dış öykü ile bütün öyküler bağlanır. Paasilinna’nın romanı da bu formda, yapısal olarak biraz Don Kişot’u andırıyor. Don Kişot’un maceralarının sıralanışı nasıl önemsizse örneğin yel değirmenleriyle savaşması; mahkumları kurtarma çabasından önce ya da sonra gelmiş, kurgu açısından hiç fark etmez. Tavşan Yılı da böyle. Bu romanda da Vatanen peş peşe maceralar yaşıyor ama bunları hangi sırayla yaşadığı romanın kurgusu açısından önemli değil, sadece her seferinde farklı bir şehirde ya da bölgede oluyor ve bu genellikle her seferinde biraz daha kuzeyde oluyor. Romanın özünde doğa sevgisi yatıyor ama bu idealize edilmiş bir sevgi değil. Vatanen önce bir kuzgunla daha sonra da bir ayıyla yaşadığı zor anlar sonrasında her ikisinden intikam almayı başarıyor. Bu hayvanlar gibi onu rahatsız eden, komşu eve yerleşen şımarık zengin çocukların tacizine ise yanıt vermiyor. Çözümü oradan kaçmakta buluyor. Paasilinna bununla insanları, en korkunç hayvanlardan bile daha fazla zarar verebilecek bir mahluk olarak gösteriyor. Doğadaki her iklim şartıyla, her felaketle ve her tür hayvanla baş edebilen Vatanen, insanla baş edemiyor. Vatanen doğaya bağlandıkça hem şehir yaşamından hem de toplumsal normlardan kopuyor. Tavşan Yılı’nı okurken Finlandiya haritasını açıp Vatanen’in gittiği ve kaldığı yerleri işaretleyerek yolculuğunu takip ederseniz okumaya ayrı bir zevk kattığını da göreceksiniz. n 6 12 Nisan 2018 KITAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear