Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
METİN KÖSE’DEN “AÇ KAPIYI BEN GELDİM” Mübadele, mücadele... 1924’te, Safranbolu’dan Yunanistan’a, Balkanlar’dan Anadolu’ya gönderilen insanların hikâyesini konu alan “Aç Kapıyı Ben Geldim”le Metin Köse, dünya tarihi ve onun bir parçası olan yerel geçmişin, hem gönüllü hem de zorunlu göçlerle yazıldığını okura bir kez daha hatırlatıyor. M. KÂŞİF ÖZKEÇECİ M etin Köse, memleketi DevreZonguldak yöresini anlattığı romanlarıyla bilinen bir yazar. Buranın tarihine hâkim olduğunu kitaplarını okuduğunuzda öğreniyorsunuz. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecinde ve Türkiye’nin temellerinin atıldığı günlerde yaşananları romanlaştıran Köse’nin hayattan kopuk olmayan, anıların bugünle bağını gösteren, unutulan ve hatırlananları kâğıda döktüğünü söylersek yanılmayız. Kitaplarında aşk da var yaşama tutunma çabası da. Gidişler de söz konusu kalıp acıyı katlamak da. Akan zamanın hoyratlığını ve alıp gö türdüklerini anlatırken Köse’nin bazı anlarda şiire bazılarındaysa öfkeye kapıldığını söylemek mümkün. Bu öfke, Mükellefiyet adlı kitabında, 1940’larda jandarma baskısı gören ve çalışmaya zorlanan Zonguldaklıları, Göl Dağı ve Büyük Yürüyüş’te yine madencilerin “yazgısı”nı anlatırken kaşımıza çıkmıştı. Köse’nin yeni kitabı Aç Kapıyı Ben Geldim, Batı Karadeniz’den; Safranbolu’dan Yunanistan’a uzanan köprüye götürüyor okuru. “TOPLU YÜRÜYÜŞ” 1924’te, Safranbolu’dan Yunanistan’a, Balkanlar’dan Anadolu’ya gönderilen insanların hikâyesini konu alan Aç Kapıyı Metin Köse Ben Geldim, dünya tarihinin ve onun bir parçası olan yerel geçmişin, hem gönüllü hem de zorunlu göçlerle yazıldığını okura bir kez daha hatırlatıyor. Köse’nin kitaba kattığı kurmaca ve gerçek ayrıntılar, göç ile sürgün arasındaki geçişkenliğin ya da ince sınır çizgisinin bir göstergesi. Doğup büyüdüğü ve yurt bellediği topraklardan “Hayır, siz buralı değilsiniz, asıl memleketiniz şurası” denerek gönderilenlerin Batı Karadeniz, Yunanistan ve Balkanlar özelindeki öyküsünü okurla buluşturmuş Köse. Bu öyküde, Safranbolu’nun İpek Yolu’yla olan bağlantısından tutun da bölgedeki konaklar ve oradaki yaşanmışlıklar da yer alıyor. Yazarın anlattığı yola çıkış, kalış, terk ediş ve yeni memlekete varış hikâyesi, cebe konan anılar ve alınan birkaç parça eşyadan başka bir şey olmadan, bildiğinden farklı bir hayata adım atanları resmediyor. Bu, hepimizin âşina olduğu bir öykü; hem Anadolu’nun hem de civardaki coğrafyaların bugünkü hâle gelmesine neden olan bir süreç. Bu anlamda Aç Kapıyı Ben Geldim, tarihi bir roman olmasının yanında tarihin romanlaştırılmış biçimi. Hatta yazarın da dediği gibi “toplu yürüyüş”ün kâğıda dökülmüş şekli. Köse’nin, kitap boyunca anlattığı “toplu yürüyüş”ün, 1920’lerdeki çocuklar ve ardından onların dünyaya gelen torunlarının sırtına, hem tarihi bir ağırlık hem de sorumluluk yüklediği tartışmasız. Kaldı ki buna benzer hikâyelerin etkisinin, günümüzde bile hissedildiği düşünüldüğünde Köse’nin kitabının önemi de ortaya çıkıyor. Aç Kapıyı Ben Geldim, belki Safranbolu, Balkanlar ve Yunanistan özelinde bir hikâyeyi karşımıza çıkarıyor ama daha genel bir şey var: Roman, mübadelenin hayatta ve ayakta kalma gayretinin yanı sıra sağlıklı bir zihinle hatıraları yaşatma mücadelesi olduğunu anımsatıyor. Köse’nin kaleme aldığı Aç Kapıyı Ben Geldim, herkesin bir gün göçmen hâline gelebileceği ve göçe zorlanabileceğine dair hakikati canlı tutmasıyla dikkat çeken bir roman olarak da öne çıkıyor. n Aç Kapıyı Ben Geldim / Metin Köse / Doğan Kitap / 320 s. HASAN AKARSU’NUN BÜTÜN ŞİİRLERİ OĞUZ TÜMBAŞ ‘Şiir Irmağı’ H asan Akarsu, yazınsanat dergilerini izleyenlerin yabancısı olmadığı bir ad. Dergi ve gazetelerde çıkan tanıtım yazılarını yıllardır ilgiyle okuyanlardan biriyim. Akarsu salt bu tür yazılarıyla tanınmıyor elbet. En büyük tutkularından biri de şiir. Bugüne dek sayısı onu aşan şiir kitaplarından da bilinir ismi. Akarsu, doğduğu, yaşadığı, eğitim gördüğü, öğretmenlik yaptığı coğrafyanın, toprakların değerini bilen, önemi kavrayan, oradan sesler taşıyan bir eğitimci, yazı emekçisi, şair. Akarsu’nun bugüne değin anı, anlatı, gezi, söyleşi, deneme türlerinde yayımlanmış otuza yakın kitabı bulunuyor. Bunca kitabın büyük bölümünde şiirlerin yeri ise ayrı. İlk şiir kitabı Güle/Durmuş Zaman’ı 1982’de çıkaran Akarsu, bugüne dek on dört şiir kitabı yayımladı. Akarsu genellikle şiiri boğuntuya getirmeyen, sözcük seçiminde tutumlu davranan, duru söyleyişe önem veren, dizeleri zora sokmayan bir şair. Yaşadığı coğrafya, insan çeşitliliği, yaşama sevinci, yazına emek veren insanlar, gündelik yaşantılar arasındaki Hasan Akarsu, tüm şiir kitaplarını bir araya getiren “Şiir Irmağı” ile otuz beş yıllık emeğini okurlara açıyor. ayrıntılar, sorunlar Akarsu şiirinde harmanlanıyor, duygusal bağlamda incelik ve içtenlik kazanıyor. Hasan Akarsu, 1982’den bugüne dek geçen otuz beş yıllık süreçte yayımlanan kitaplarındaki tüm şiirlerini Şiir Irmağı’nda topladı yakın zamanda. Birçoğu tükenen, dolaşımda bulunmayan kitaplarının yeni baskılarını yapmak yerine, topluca yayımlamayı, şiir okuruna sunmayı daha yararlı görmüş olmalı. Şiirin olduğu yerde gönlüyle, ruhuyla yerini alır Akarsu. Ünlü Fransız şair Baudelaire’in “Sağlıklı bir insan yirmi dört saat ekmeksiz durabilir ama şiirsiz duramaz” sözünü yabana atmaz, yanına katar, özdeşleşir. “ŞİİR BİR OKYANUSTUR” Şiir Irmağı’nın sunu yazısında, şiir için söylediklerinin gerçekliğini yadsımak olanaksız. “Şiir, bir okyanustur. Ozanlar için Arif Damar’ın dediğince okyanusta bir damla olmak önemlidir. Her ozan, şiirlerinde kendi sesini arar. Behçet Necatigil, ‘Ses senin ve anlamı derin değilse sus daha iyi’ derken ozanın kendi sesini bulmasının önemini belirtir.” Kaleme aldığı bunca düzyazıya karşın, gönlü hep şiirden yanadır Akarsu’nun. “Yarınları güzelleştiren /Ses olsun şiirleriniz!” diye öğütlediği gibi şiirin yaşamı daha güzel ve aydınlık tutacağına inanır. Nerdeyse tüm şiir kitaplarında içini döktüğü, yaşamı güzellediği, sevgiyi paylaştığı dizeler, şiirler bulursunuz. Bununla da kalmaz; sevdiği, değer verdiği, saygı duyduğu Dağlarca, Arif Damar, İlhan Berk, Attilâ İlhan, Şükran Kurdakul, Gülten Akın, Ahmet Oktay, Ali Püsküllüoğlu, Aydın Hatipoğlu gibi şairlerimizi de anar, duygularını paylaşır. Hasan Akarsu Akarsu, Şiir Irmağı’nda Güz Sonrası adını verdiği bölümde yeni şiirlerini de almış. Özellikle 2013 ve sonrasından bugüne, yaşanan olayların şiirleri bunlar. Gezdiği kentleri, gördüklerini, duyduklarını, tanıştığı yeni insanları şiiriyle selamlamayı seviyor Akarsu. Bu yeni şiirlerde de bunu görüyoruz. Akarsu’nun bütün şiirlerini okurken sadeliğine, dostça sesine, anlatısına tanık oluyorsunuz. Şiir adına savlı sözler etmiyor ancak Akarsu’nun derdi, kendi sesi, şiir rengi, söyleyişiyle yoluna devam etmek. Bu tutkusunu, sevdasını dostlarıyla, sevenleriyle, okurlarıyla paylaşmak. Akarsu ayrıca basında, dergilerde kitaplarıyla, kendisiyle ilgili çıkmış yazılardan bir seçkiyi, kaynakçayı da eklemiş kitabın sonuna. n Şiir Irmağı / Hasan Akarsu / Öğretmen Dünyası Yayınları / 592 s. 14 29 Haziran 2017 KItap