Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
YUNUS NADİ ROMAN ÖDÜLÜ: BAŞAR BAŞARIR ‘Anladığınız şeyi kişiselleştirebilirsiniz’ Bu yılki Yunus Nadi Roman Ödülü, “Sibop” ile Başar Başarır’a verildi. Daha önce öykü dalında da aynı ödülü alan Başarır ile romanını ve edebiyat serüvenini konuştuk. EMRAH KOLUKISA 2 014’te Teklifinizle İlgilenmiyorum ile Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü almıştınız, şimdi de ilk romanınız Sibop ile Yunus Nadi Roman Ödülü’nü... Ne hissediyorsunuz? n Mutluyum, biraz da şaşkın... Teklifinizle İlgilenmiyorum, yazdığım son öykü kitabıydı. O bittikten sonra hışımla yeni bir öyküye daldım ancak işin içinden çıkamadım, şöyle gönlümce “bitti” diyemedim. Metnin üzerinde dalgalara tutulmuş bir kayığın yuvarlanması gibi debelenirken fark ettim ki kabahat bende değildi. Seçtiğim konu yeni bir form gerektiriyor, öyküye sığmıyordu. Böylece ister istemez yeni sulara yelken açıp romanı denemek zorunda kaldım. Tam üç yıl sürdü. Uzadıkça uzayan bir şey roman yazma süreci. Neyse, sağ salim bitirip kapağını kapayabildim Sibop’un. Şimdi onun da ödüle değer görüldüğünü öğrenince hakikaten çok şaşırdım. İtiraf etmeliyim ki böyle bir şeyi beklemiyordum. Jürinin iltifatıdır, ne diyebilirim ki. Velhasıl yazdığım son iki kitap Yunus Nadi Ödülü’ne değer görüldü. Bu çok büyük, içime sığmayan bir onur. Buradan bakınca biraz ürküyorum doğrusu. Teşvik ediyor, evet ama ben zaten yazının tiryakisiyim. Asıl önemlisi omuzlarıma büyük bir sorumluluk yüklenmiş gibi hissediyorum. “YOLDA KURGUYU DEĞİŞTİRİYORUM” n Romanın bölümlerini neden “içindekiler” diye bir kısımda sıraladınız? İnsan ilk bakışta bir öykü kitabı okuduğu yanılsamasına düşüyor. Romanda çok rastlanan bir yöntem değil... n Ben zaten öyküden geliyorum. Çeyrek asır boyunca sadece öykü karaladım. Tekrar olacak ama bu kitap da bi zatihi bir öykü başa rısızlığı sonucu peyda oldu. Yola öykü diye çıkıldıydı. İçindekiler tablosunu kendim için elimin altında tu tuyordum. Hatta gece yastıkla boğuşurken içimden sırayı ezbere çalışıyordum. Bir tür harita, bir zaman ve kişiler planlaması gibiydi. İşin sonunda o da metne dâhil ol du. Çeldirici olduğu düşündüm. Mönüyü açıp sizi nelerin beklediğini görebilirsiniz. Yanı sıra, şöyle Başar Başarır bir olanak tanıdığını düşünüyorum okura: Bu sayfaya ba kıp dilediğiniz herhangi bir bölümden başlayabilirsiniz. Hatta kendinize özgü bir “montaj” yapıp sıralamayı kafanı za göre de değiştirebilirsiniz. Hepsini okuyup bitirdiğinizde özde fazla bir şey değişmez, duygusu aynıdır. Ancak kur gudan aldığınız tadı, anladığınız şeyi kişiselleştirebilirsiniz. n Öte yandan farklı bir kurgusu da var romanın. Farklı bölümlerde karak terlerle ilgili zaman atlamalarıyla, line er olmayan bir biçemle kurgulanmış... Bu kurgu, üzerinde çok kafa patlattığı nız bir şey miydi, yoksa yazarken ken diliğinden mi oluştu? n Çok emek verdim, o doğru. Ama akışı en başından böyle planlamamış tım. Yazmaya otururken kurguya dair her şeyi bilen yazarlardan değilim ben. Yolda durmadan değiştiriyorum. Geri dönüyorum. Bölümlerin sırasını ka rıştırıyor, araya eklemeler yapıyorum. Kesin karar verdiğim iki şey vardı. Bi rincisi, metin iki ayrı zaman diliminde sıçaramalarla ilerleyecekti, ikincisi de her iki bölgede kullanılan dil birbirin den farklı olacaktı. Söylemek istedik lerimi göze sokmadan, incelikle yazıya dökmenin en uygun yolu buydu sanki. n Bir yandan da arklı zamanların İstanbullarını gördüğümüz İstanbul romanı Sibop. Sizin İstanbulla ilişkiniz nasıl yansıyor yazdıklarınıza? Nostalji, acı, hayıflanma... Hangisi daha belirgin? n İstanbul’a doğdum. Dedemin mezarı bu şehrin köylerinden birinde. Geçmişe, hatıraya da meraklıyım ama nostaljiperest değilim. Bizans’ın taşı, Osmanlı’nın ahşabı, Cumhuriyet’in betonu benim için aynı ölçüde değerli. Gelişimin, değişimin durdurulamazlığını kafamıza vura vura sokmuşlar anlaşılan. Yine de bir denge olmalı. Kesilen ağaçların sesi, motorun gürültüsü ve hayvanların kaçışması hâlâ içimde. Şu kadarını söyleyebilirim, yeni binyıl hiç iyi gelmedi bu kente. Kültürlerin damıttığı miras acemice harcandı. Sadece yeşil alan, ekoloji filan da değil kaybettiğimiz. Kent kimliği silikleşti. Ağzını açanın damgalanıp terörist ilan edildiği çok hoyrat bir dönem yaşadık, yaşıyoruz. Küçükleri uğruna, çok daha büyük bir servet heba edildi. Sorunuza dönersek en belirgin olan içimde daima taşıdığım kızgınlık. “SÖZÜMÜN ARKASINDA DURDUM” n Yirmi beş yılı geride bıraktınız yazarlık hayatınızda. Şimdi dönüp geriye baktığınızda ne düşünüyorsunuz; hayal ettiğiniz yerde misiniz ya da yazarlık, edebiyat hiç hayal kırıklığı bıraktı mı sizde? n Edebiyat, ona sığınanları şefkatli kollarıyla ayrım yapmaksızın saran müşfik bir ana. Onda aradığını bulamayanlar, zaten yanlış yerden başlamış olmalı diye düşünürüm. Zor zamanlarda, sıkıntılı günlerde insana en iyi gelen daima edebiyat. Hiçbir zaman hayal kırıklığı hissetmedim. Zaten büyük hayallerim de yoktu. Bir isyanla gelmiştim. Sözümün arkasında durdum. Elimden geldiğince yazıyorum. Üstelik daha yeni başlamış gibiyim. Yapılıp denenecek o kadar çok şey var ki... Kendimi hep büyük ve güzel bir şey yazmaya, insanların gönlüne ferahlık verip bu hayata katlanmayı daha mümkün kılan bir edebiyata hazırlıyorum. n Bir yerde “Yazarlıkla para kazanabileceğine cesaret edemeyen, o yüzden ekmek parasını başka yerde kazanan biriyim” diyorsunuz. Söylediğiniz Türkiye’deki edebiyatçıların büyük çoğunluğu için geçerli galiba. Bunu aşabilecek miyiz günün birinde? n Sanmıyorum. Başka işler yapma zorundalığı yazarın kaderi bu ülkede. Kendi sanatıyla meşgul olacakken alâkalı, alâkasız yerlerde zaman ve enerji harcıyorsunuz. Ömrünüz geçiyor ama kaleminizin size para getirmesini öncelemeden özgürce yazma şansınız da oluyor. Üstelik girip çıktığınız farklı ortamlar sayesinde malzemeniz bollaşıp ilhamınız çoğalıyor ve hayatın içindeki insanı daha yakından görme şansı yakalıyorsunuz. Yani hem özgürlük hem de bir özür bu. Ayrıca sadece yazarak yaşamanın da ağır bedelleri olabiliyor. Belki herkes için geçerli değildir bu son söylediğim ama bana öyle geliyor. Aslında pek çok sanat dalında benzer bir durum söz konusu. Yıldızlar vardır, onlar büyük paralar kazanır, sanatları sayesinde yaşar. Bir de diğerleri. Ben de onlardan biriyim işte. Hayıflanacak bir şey değil. n Hep öykülerinizi okumuştuk Sibop’tan önce. Romana devam mı bundan sonra, yoksa yine öyküler mi var tezgâhta? n Şu anda bir roman üzerinde çalışıyorum. Roman yazmanın zamana yayılması beni çok zorladı, oysa öyküyü masaya oturduktan kabaca bir hafta sonra bitirebiliyordum. Tabiat itibarıyla zoru seviyorum. Öyküdeki rahatlığıma henüz erişemedim bu yeni minderde. Dolayısıyla başlamışken biraz daha kendimi zorlamak, yeni şeyler denemek istiyorum. Umarım yapabilirim. n Sibop / Başar Başarır / Can Yayınları / 328 s. 14 23 Kasım 2017 KITAP