25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

GAVIN FRIDELL’DAN “KAHVE” Kahvemizi yudumlarken... Gavin Fridell, “Kahve” kitabında, son iki yüz yıldır kahvenin kapitalist sistemdeki izlerini takip ediyor. Devletlerin ve ulusaşırı şirketlerin, dünyanın en yoksul çiftçilerinin ürettiği kahve çekirdeği üzerinden piyasaya, topluma ve tarıma nasıl müdahil olduğunu örneklerle açıklıyor. MEHMET NURI GÜLTEKIN A rtık her yerde, her türden kahvenin kokusu çalınıyor burnumuza; evde, kütüphanede, kampüste, çarşıda, pazarda, sokakta ve tabii ki yeni zamanların tüketim çılgınlık mabedi AVM’lerde. Nerede olursak olalım, artık kahve bir zaruri tüketim kalemine dönütü. Kahvehaneler değişiyor, kahveciler değişiyor ve en önemlisi kahve tüketmenin envai çeşit kokusu dağılıyor dünyanın dört bir yanına. Yemen ve Brezilya kahvelerinin yanına onlardan daha iddialı çeşitler ve üreticiler dâhil oluyor. Bütün dünya, iklim, kültür, toplumlar ve kuşaklar değişirken kahvelerimizin de değiştiğini pek çok zaman fark etmiyoruz. Oysa kahve, birkaç asırdır dünyanın en mühim gıda emtialarının başında yer alıyor. Pek tabii, bunda, kahvenin tarihselkültürel arka planının yeni zamanın ruhuyla ilişkisi kadar, değişen kuşak, iletişim ve tüketim kalıplarının yarattığı kültürel kodları da etkili. KAHVENİN HİKÂYESİ Gavin Fridell, Kahve kitabında, son iki yüz yıldır kahvenin kapitalist sistemdeki izlerini takip ediyor. Devletlerin ve ulusaşırı şirketlerin, dünyanın en yoksul çiftçilerinin ürettiği kahve çekirdeği üzerinden piyasaya, topluma ve tarıma nasıl müdahil olduğunu yerinde örneklerle açıklıyor. Devletlerin ve devasa şirketlerin müdahalelerine açık bir ürün olarak kahvenin, fincanımıza doluncaya kadar, Afrika’dan Latin Amerika’ya, Uzak Asya’dan Avrupa ve Kuzey Amerika’ya uzanan geniş coğrafyada, üretimden markalamaya, tahmisçilerden perakendecilere ve kahvehanelere değin hangi politikalardan süzüldüğünü anlatıyor. Fridell’a göre, kahve çekirdeği üretiminin uluslararası tekellerin denetimine geçmesinin ardında, kapitalist bir ekonomipolitiğin devletlerle olan derin Fridell, Latin Amerika plantasyonlarından akan yoksulluğun, piyasalarda nasıl devasa kâr seline dönüştürüldüğünü açıklıyor. Gavin Fridell ilişkileri var. Ama bunlar, kahvesini yudumlayan tutkunların pek farkında olmadığı hususlar genellikle. Kahvenin eski (Brezilya, Kolombiya) ve yeni oyuncularının (Vietnam) küresel siyaset ve piyasayla olan karmaşık ama hep yoksullar aleyhine olan ilişkilerini ortaya koyuyor. Kahve, bu denli güçlü sembol bir emtianın tüketiciye verdiği keyif kadar görünmeyen ya da son zamanlara kadar pek sözü edilmeyen Güney Amerika’daki ormanların yok edilmesine veya Vietnam’da, devletin kahve ihracatındaki gelirin önemini fark etmesinden dolayı, uygulanan ekim politikalarının köylüler üzerindeki yıkıcı sonuçlarına kadar pek çok önemli detayı son derece akıcı bir üslupla sunuyor. KAHVE VE KÖLELİK Fridell, uzun kolonyal tarihin kahveyle ve onun yükselen kapitalizmle ilişkisini, Latin Amerika plantasyonlarından akan yoksulluğun, piyasalarda nasıl devasa kâr seline dönüştürüldüğünü açıklıyor aynı zamanda. Diğer yandan, daha âdil ve yoksulları gözeten bir kahve piyasasının mümkün olabileceğine ve bunda devletlerin denenmiş ve muhtemel rollerine de vurgu yapıyor. Yoksul kahve çekirdeği üreticilerden tahmisçilere ve oradan fincanlarımıza dolan karşı konulmaz keyfin görünmeyen, karanlık yüzüne ışık tutuyor. Dünyada, Türkiye dâhil, gelişmekte olan ekonomilerin ve toplumların yeni kültürel kodlar, yaşam tarzları ve teknolojinin sınırsız imkânlarını kullanan görsel kampanyaların etkisiyle bir kahveye hücum furyası söz konusu. Kahve’nin Türkçe baskısı için yazdığı önsözde Fridell, Türkiye’nin kahve piyasasındaki hızlı ve etkileyici yükselişinden de söz ediyor. 2013’te dünyadaki ilk otuz kahve tüketicisi ülkeden biriydi Türkiye. Yeni mekânların ortaya çıkışı, yeni tüketim kalıplarını yaratmaya devam ettikçe her yeni kuşağın daha farklı kahve kültürüne sahip olmaya başladığını da vurguluyor. Bunlara paralel olarak Türkiye’nin kahve ithalatı da âdeta fırlıyor. 19902013 arasında Türkiye’nin kahve ithalatının yüzde 500 arttığını, oysa aynı dönem bu oran Almanya’da yüzde 55, Birleşik Devletlerde yüzde 29! Fridell, bu rakamlara bakıldığında Türkiye’nin gelecek onon beş yıllık sürede dünyanın en çok kahve tüketen ülkeleri arasında yer alacağını söylüyor. Kahve’de Fridell, küresel markaların ikiyüzlü politikalarına da odaklanıyor. Kendini çok sevecen, insan ve çevre dostu imajlarla parlatan pek çok küresel kahve markasının aslında hem güneyde hem de kuzeyde kendi çalışanlarına karşı nasıl inceltilmiş bir sömürü ve baskı düzeni kurduklarını ortaya çıkarıyor. Mesela, çok ünlü ve artık neredeyse Türkiye’deki her kentte de şubeleri bulunan bir kahve zinciri markasının, tüketiciye “âdil ticaret” ya da çevreci etiketleriyle reklamlar yapıp nasıl piyasada tekelleştiğini, yoksul Güneyli üreticilerin elinden çok ucuza (kahve çekirdeğinde kilo başına rayiç değer 1 doların üstünü çok nadir görüyor) aldıkları kahveyi çok fahiş fiyatlara satarken aynı anda arka planda birçok çevresel felakete kapı araladığını, kölelik koşullarında çalışmanın, ucuz emeğin ve katı sendika karşıtlığının en büyük destekçisi olduğunu da öğreniyoruz. Fridell, Kahve’de bütün bu geniş ve güncel perspektifi sağlam bir tarihsel arka planla birlikte okuru hiç sıkmayacak bir üslupta anlatıyor. n Kahve / Gavin Fridell / Çeviren: Semih Çelik / Vivo Yayınları / 198 s. 16 19 Ekim 2017 KITAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear