05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

>> roman okuduğumuzu, bir diğer anlamıyla neden edebiyata ihtiyaç duyduğumuzu sorguluyor. Bu sorgusuna başlarken de Cioran’ı kendisine rehber ediyor. “Cioran, dünyada bunca şey yaşanırken insan hiç cereyan etmemiş şeylerle nasıl ilgilenebilir ki?” diye soruyor bize ve tam da bu nedenle “anıları, biyografileri, günlükleri, mektupları ve tarih kitaplarını yeğlediğini” dile getiriyor. “Durup düşündüğümüzde belki de Cioran’a hak vermemek elde değil,” diyor Marías da. “Belki de yetişkin ve az çok ehil insanların daha ilk sayfasından itibaren kurmaca ve uydurma olduğu konusunda kendilerini alenen uyaran bir anlatımın içine gömülmeleri gerçekten de anlaşılması güç ve tuhaftır.” Ancak mesele burada başlasa da başladığı yerde bitmiyor. Marías, “anlaşılması güç” olarak nitelediği bu durumun, ne olursa olsun bir ihtiyaçtan doğduğunu da belirtiyor ve bunun, “kesin olanın yanı sıra mümkün olanı, yaşananların ve ekarte edilenlerin yanı sıra varsayımları ve tahminleri, gerçekleşenlerin yanı sıra ise gerçekleşebilecek olanları da tanıma ve bilme ihtiyacı” olduğunu söylüyor. Bu anlamda kurgunun da bize tam olarak “kendimizi ve hayatımızı anlatırken genellikle bir kenara bıraktığımız bir başka boyutu” hatırlattığı için ihtiyaçlar listesinde yer aldığını belirtiyor. Yarın Savaşta Beni Düşün de kelimenin tam anlamıyla böyle bir refleksten doğmuş. Marías’ın dile getirdiklerini farklı bir şekilde ele alırsak; karşılıklı anlayış iplerini okur nezdinde değerli kılma çabasının ürünü roman. “Yarın Savaşta Beni Düşün adlı bu metin,” diyor Marías, “başka şeylerin yanı sıra, kelimenin en geniş anlamıyla aldatmayı konu edinir ve içinde şöyle bir cümle geçer: ‘Bir sanrı içinde yaşamak ve kandırılmak kolaydır, hatta doğalımız bu: Dolayısıyla bunun hayatı bize böylesine zehir etmesine izin vermemeliyiz.” Marías’ın bundan hemen önce söyledikleriyle birlikte tarttığımızda bu son cümleleri, ortaya kurgunun, sanrılarımızla birlikte zaten hayatın tam ortasında var olduğu, ihtiyaçtan öte bir anlamda gerçekliğin farklı bir yansıması olduğu durumu ortaya çıkıyor. Yarın Savaşta Beni Düşün özelinde ise bu gerçekliğin, çok daha derinlerden yürüdüğünü, yaşamın tam ortasından çıkıp Marías’ın roman evrenine yerleştiğini belirtmek gerek. ALDATMAK... Marías’ın da dediği gibi Yarın Savaşta Beni Düşün, “başka şeylerin yanı sıra kelimenin geniş anlamıyla aldatmayı” konu ediniyor. Fakat bu aldatma meselesi pek çok farklı biçimiyle romanda kendine yer buluyor. Metnin şekillenmesini sağlayan aldatma olayı ise Marías’ın hikâyesi boyunca olayları onun bakışıyla izleyeceğimiz anlatıcısı Victor’un, daha önce iki defa görüştüğü fakat pek yakınlığı olmayan, evli ve bir çocuk annesi Marta Tellez’in evine yemeğe davet edilmesiyle başlıyor. Bu yemeğin sıradan bir akşam yemeği olmayacağı ise Victor ve Marta’nın birbirlerine duyduğu çekimden bellidir. Yani bir anlamda Marta Tellez, romanın akışında daha sonra ortaya çıkacak kocasını aldatıyordur o gece ancak hiçbir şey planladıklar gibi gitmeyecektir. Önce Marta’nın çocuğu uyumamak için diretecek, ardından ise yatak odasına geçtikleri andan itibaren gariplikler başlayacaktır. “Yabancı bir evdeydim,” diyor anlatıcımız Victor, “hayatımda hiç görmediğim ve hakkında karısının gece boyunca, doğal olarak ve sinir bozucu bir şekilde, birkaç kez telefiz ettiği adı dışında hiçbir şey bilmediğim bir adamın yatak odasındaydım.’’ Fakat gerçek gariplik Marta’nın kendini kötü hissetmesi ve ardından çok geçmeden yatağında, Victor’un kollarında ölmesiyle başlıyor. Gariplik şu: Victor, çok tanımasa da kollarında ölen bu kadını, sabah çocuk bakıcısının bulması üzere olduğu yerde mi bırakacak yoksa, gerekli yerlere haber verip kendini de açığa çıkarmak üzere hesap mı verecek? Anlatıcımızın içine düştüğü bu ilginç durum üzerinden buluyor roman rengini ve Victor, tercihini, aklına gelen ilk fikirden yana kullanarak yabancısı olduğu evden ayrılıyor. Sonrasında ise kendisini rahat bırakmayan bir dürtüyle kollarında ölen bu kadının hayatına doğru bir yolculuğa çıkıyor. Yarın Savaşta Beni Düşün, anlatıcımızın bu yolculuğunu ele alıyor bütününde. “KLASİK” MARIAS ROMANI Bu ele alış ise tam anlamıyla Marías’ın özgün üslubuyla şekilleniyor. Bu noktada yazarın detaycılığı, ayrıntılar üzerinden farklı hikâyelere kayması ama özünde tüm bu farklı hikâyelerin de romana hizmet ettiğinin unutulmaması gerekiyor. Söz konusu Marías ise eğer bilinmeli ki romanın dünyasına atılan her taş, zaman gelecek ayağımıza takılacak. Yarın Savaşta Beni Düşün için de aynı şeyler geçerli. Daha romanın başında, dekorun basit bir parçasıymış gibi sunulan çocuk oyuncağından, hikâye ilerleyip Victor, Marta’nın yaşamının kapılarını araladıkça, iki dünya savaşını da içine alan derinlikli ve merak uyandıran bir tablo çıkacak. Bu da karşımızda, katmanlara ayrılmış fakat yine de merkezini kaybetmemiş bir roman olduğu anlamına geliyor. Yarın Savaşta Beni Düşün, aslında klasik bir Javier Marías romanı. Ani ölümlerle hikâyesine başlamayı seven Marías’ın, bu ölümün gerçek nedenini romanının sonuna kadar saklamasıyla, kahramanlarının olay örgüsü içinde attıkları her adımın bize aktarılmasıyla, okurun önüne kördüğüm içinde koca bir yumak atması ve bu düğümlerin her birini çözerken takındığı detaycı tavrıyla, dahası yarattığı özgün üslubunun her satırda kendini belli etmesiyle alıyor Yarın Savaşta Beni Düşün “klasik bir Marías romanı” benzetmesini. Ancak şöyle de bir gerçek var ki Marías’ın her şeyin üzerinden geçen ve katıksız bir şiiri andıran bu üslubu zaman zaman okurunu yorabiliyor. Bu anlamda Thomas Bernhard’a benzediğini söyleyebiliriz Marías’ın üslubunun. Okurundan çok şey bekleyen, beklediğini bulduğu an da zengin dünyaların kapılarını aralayan bir roman evreni var Javier Marías’ın. n Yarın Savaşta Beni Düşün / Javier Marías / Çeviren: Seda Ersavcı / Yapı Kredi Yayınları / 312 s. KItap 29 Eylül 2016 13 2015 Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Svetlana Aleksiyeviç’in başyapıtı İkinci El Zaman Kafka Yayınevi imzasıyla tüm kitabevlerinde! İKİNCİ EL 2015 ZAMAN NOBEL EDEBİYAT KIZIL İNSANIN SONU ÖDÜLÜ Svetlana Aleksİyevİç Batılılar bize naif geliyor, çünkü acı çekmiyorlar bizim gibi, onların her şeye karşı ilacı var. Ama biz kampları gördük, savaşta toprağın üzerini ceset dağlarıyla doldurduk, Çernobil’de çıplak ellerle topladık nükleer yakıtı. Şimdi de sosyalizmin harabesi üzerinde oturuyoruz. Savaş sonrası gibi. Çok yıprandık, çok hırpalandık. Kendi dilimiz var. Acının dili.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear