26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

JACQUES RANCIÉRE’DEN “SUSKUN SÖZ” Hangi edebiyat? Jacques Ranciére, “Suskun Söz”de edebiyat felsefesi kulvarına girip kurgunun, sözcük ve metinlerin dünden bugüne hangi evrelerden geçtiğini tartışıyor. Bir bakıma “sessiz devrim”in kapısını aralıyor. ali bulunmaz [email protected] “E debiyat nedir?” sorusundan da ona yanıt verme aşamasından da epey ilerideyiz artık. Hatta “Edebiyat bilgi mi, yoksa sanat mı?” türünden bir sorgulamanın da vakti geldi geçiyor. Jacques Ranciére, Suskun Söz’de bu iki sorunun ötesine yollanıp edebi metinleri sessizce kuran sözcüklerin benliğimize nasıl nüfuz ettiğini tartışmaya başladığımızı müjdeliyor. Bir ölçüde “sessiz devrim”den bahseden Ranciére, bunun, edebiyat kavramının içinin doldurulması ya da onda anlam kaymalarının yaşanmasıyla gerçekleştiğini vurguluyor. Beri yandan yazar, kitabıyla edebiyat kavramının içinin nasıl doldurulduğuna ve edebiyatı mutlaklaştırmanın yarattığı sancıları resmetmeye koyuluyor. “Mimesis”ten, bir var olan şeklinde algılanan edebiyata dek yaşanan gerilimlerden kesitler sunuyor. Bunu yaparken de Flaubert’e, Mallarmé’ye ve Proust’a başvuruyor. Ranciére romancının, “roman okumaması gereken kişiler için yazdığını” söylüyor. BİREYSEL DEHA İLE TOPLUMUN İFADESİ Ranciére’in derdi, taşlaşmış sözcüklerle üretilen edebiyatla yeni söylem arasındaki tartışmayı belirleyip bunlar üzerine fikir yürütmek. Söz, okura bir şeyler iletmenin aracı mıdır, yoksa öznenin eyleminden öte sessiz bir konuşma mıdır? Ranciére’in peşine takıldığı sorulardan yalnızca biri bu. Yazar, sözcüklerin gereksiz yere ve anlamsız şekilde arka arkaya dizilişinin edebiyat sayıldığı kimi anlara göndermede bulunuyor. Tasvir bolluğunu da bu kervana takabiliriz pekâlâ. O zaman da edebiyatın taşlaşması gibi bir sorun belirebilir. Zaten Romantizm ile Realizm arasındaki kavgaların benzerleri de hep bunun gibi gerilimlerden doğmadı mı? Ranciére, işte o mayınlı arazilerde gezinip poetik sistemlerin nasıl tepetaklak olduğunu inceliyor. Bu inceleme ise felsefeyle edebiyatın buluşmasına ve kuramsal bir analize işaret ediyor. Burada karşımıza çıkan şey, dilanlatımüslupanlam bağlantısı ve onların dâhil edildiği tartışmalar, hatta konunun yer yer önemsizleştirilip sözcüklerle katedral inşa edilmesi. Ranciére’in yaptığı bir başka şey, edebiyatın tarihsel kökleriyle yakın geçmişteki tartışmalara yol almak. Vico’nun “dilin çocukluk dönemi” dediği zemine inmesi de yazarın aynı yaklaşımının bir yansıma sı. Yani Ranciére, edebiyat bağlamında bir dil felsefesine de dalıyor. Ulaştığı önemli sonuçların başında, edebiyatın bir toplumun ifadesi olduğu geliyor; sadece kendi hammaddesi sözcüklerin içindeki dünyayla ilgilense bile Ranciére’e göre bu sonuç değişmiyor: “Bireysel dehanın ifadesi olan edebiyat ile toplumun ifadesi olan edebiyat, aynı metnin iki farklı versiyonudur; her ikisi de yazma sanatına ve yapıtlara yönelik tek bir ortak algı biçimini ortaya koyar.” Ranciére’in, Eski Yunan’dan on dokuzuncu yüzyıla dek uzanan örnekleri, yazının edebiyat haline gelene kadar geçirdiği evrimi ve bununla beraber patlak veren görüş ayrılıklarını da kapsıyor. Taklitten tasvire, özgür yaratımdan kökene dönüşe varan geliş gidişler, Ranciére’in konuyu genişletip daraltmasına yardım ediyor. Ranciére romancının, “roman okumaması gereken kişiler için yazdığını” söyler ve demokrasi “hastalığıyla” yazınsal icranın aynı ilkeye dayandığını belirtir: “Söylem düzeniyle toplumun tabakaları arasında kurulu ilişkiyi tümüyle altüst eden demokratik harfin, suskun ya da geveze harfin sürdüğü yaşam.” KİTLELER İLE YÜCE RUHLAR Ranciére, yazarın kopyalayıcı bir kâtip olup olmadığı üstünde dururken görme biçimleri, budalalık, dünyanın tekdüzeliği ve düzyazı gibi parantezler açarak ilerler. Bunlarda da sözcüklerin varlığı, gevezelik ve suskunluk arasında bazen muğlaklaşan sınır yer alır. Ranciére, edebiyattaki çelişkinin özünde “yazılı harf ile yazının ruhu arasındaki gerilimin” bulunduğunu söyler. Şiir ile düzyazı çatışmasını andırır bu durum. Bir yandan da sözün kendisiyle anlam arasındaki kapışmayı. Gelgelelim edebiyattaki çekişmeler, onun delilikle bağdaştırılmasına da neden olur. Sözün “boş”luğa düşmesi veya edebiyatın kendi üstüne eğilmesi, adı geçen ilişkilendirmeyi akıllara getirir. Ranciére, pek çok meseleyi ele aldığı ve temellendirmeye uğraştığı kitabında, alttan alta “Söz eylem midir?” sorusu etrafında da dolanıyor. Edebiyatın edebiyat olmadığı ve yazının ağırlığını koymadığı dönemde, bu soruya olumlu yanıt verilebiliyordu. Yazının hâkim olduğu zamanlarda ise izlenim ile ifade arasındaki gerilim bir kırılma noktasıydı ve Ranciére’e göre Proust bunu en net biçimde ortaya koydu. Ranciére, konuyu hem kitlelere hem de yüce ruhlara hitap edecek bir edebiyatın mümkün olup olamayacağına ve iç tutarlılığa da getiriyor. Bu anlamda Suskun Söz, görme ve ifade etme biçimlerinin bir eleştirisine de dönüşüyor. n Suskun Söz/ Jacques Ranciére/ Çeviren: Ayşe Deniz Temiz/ Monokl Yayınları/ 224 s. KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Can Dündar l Yayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 35 Mayıs 2016 OKURLARA 2016 Yunus Nadi Ödülleri G azetemizin kurucusu Yunus Nadi’yi 1945’te kaybetmiştik. Hemen ertesi yıl oluşturuldu Yunus Nadi Armağanı. Yetmiş bir bir yıldır aralıksız verilen ve Türkiye’nin en uzun ömürlü edebiyat ödülü. Yunus Nadi Ödülü’nü kazanan yazarlarımız, ülkemizin en önemli yazarları oldular. 1980’lerin sonunda ise edebiyat dışındaki önemli sanat alanlarımız için oluşturulan ödüllerin de eklenmesiyle ödül sayımız yediye yükseldi. Cumhuriyet gazetesi için büyük önem taşıyan bu ödüller, sanat çevrelerinde de heyecanla karşılanıyor. Bu yılın kazananları sanat dallarına göre şu isimlerden oluştu: Roman dalında “Barbarın Kahkahası” ile Sema Kaygusuz; öykü dalında “Bir Nedene Sunuldum” ile Yalçın Tosun ve “Kureyş’in Kurtları” ile İnan Çetin ödülü paylaştılar; Şiir dalında “Birinci Çoğul Şarkı” ile Erdal Alova; Sosyal Bilimler ve Araştırma dalında “Kahraman Doktor İhtiyar Acuze’ye Karşı” adlı çalışması ile Gülhan Erkaya Balsoy; Karikatür dalında Hicabi Demirci; Fotoğraf dalında Ümmü Nisan Kandilcioğlu; Kısa Film dalında ise Yakup Tekintangaç. Kazanan tüm yazar ve sanatçılarımızı candan kutluyor ve başarılarının devamını diliyoruz. Bol kitaplı günler... [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear