Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Daniel Arsand’dan “Adana’da Bir Nisan” Gözlerden kaç(ırıl)mış önemli bir roman Daniel Arsand, çok satarlar dünyasının ve popüler edebiyatın dışında, Fransa edebiyat dünyasında kendine özgü üslubu ve diliyle özel bir yer edinmiş, önemli romanlarıyla çeşitli edebiyat ödüllerine layık görülmüş bir yazar. “Adana’da Bir Nisan”, Türkçeye çevrilmiş ilk romanı. r Oya BAYDAR azarıyla tanışmasaydım, Adana’da Bir Nisan adlı romanının Türkçeye çevrildiğinden pek çok okur gibi ben de haberdar olmayacaktım. Oysa hem konusu hem de zamanlaması itibariyle gözden kaçacak bir metin değildi: Tehcirin yüzüncü yılıydı ve Daniel Arsand’ın romanı 1909 Nisanı’nda, Adana’da gerçekleştirilen Ermeni kırımını konu alıyordu. Türkçede Adana’da Y Bir Nisan adıyla 2015’in Ocak ayında yayımlanmış romanın ilk baskısı, 2011’de Fransa’da Flammarion yayınevinden “Un certain mois d’avril a Adana” başlığıyla çıkmış, aynı yıl Avrupa romanı Chapitre ödülünü almış. Libretto Yayınevi tarafından 2015’te yeniden basılmış. Daniel Arsand, çok satarlar dünyasının ve popüler edebiyatın dışında, Fransa edebiyat dünyasında kendine özgü üslubu ve diliyle özel bir yer edinmiş, önemli romanlarıyla çeşitli edebiyat ödüllerine layık görülmüş bir yazar. Adana’da Bir Nisan, Türkçeye çevrilmiş ilk romanı. Evet, çevrilmiş ama kimse kitaptan haberdar değil. Gazetelerin kitap eklerinde/dergilerinde, hatta 1915’in yüzüncü yılı vesilesiyle hazırlanan Ermeni sorunu, tehcir, vb. konulu metinlerin derlendiği tanıtım yazılarında da izine rastlanmıyor. Yeni yayınları iyi izlemeye çalışan biriyim, yine de dalgınlığıma gelmiş olabilir düşüncesiyle soruşturduğumda, en büyük ve önemli yayınevlerimizden biri tarafından basıldığı halde kitabın ilgililere bile ulaşamadığı/ulaştırılmadığı izlenimi edindim. Belki yanılıyorum, haksızlık yapıyorum; ama şurası bir gerçek: Ermeni meselesinin, tehcirin yüzüncü yılı ‘Sözcükler, barbarlığın karşısındaki güzellik’ N isan ortalarında tasarladığım bir Paris gezi programının başlamasına birkaç gün kala, Suadiye’de bir kitapçıda dolaşırken Adana’da Bir Nisan adıyla Türkçeye çevrilmiş romanla karşılaştım. Yazarı, Daniel Arsand’dı: Babası Adanalı bir Ermeni olan Fransız yazar. Paris’te yaşıyor. Adana’da doğmuş ve ilk gençlik yıllarına kadar Adana’da yaşamış biri olarak, ilgimi çeken bu romanı hemen aldım ve okudum. Bu ilginç hemşerim olan yazarla tanışmak ve konuşmak istedim. Okuyacağınız söyleşi, işte bu tanışmadan doğdu. r Salih BOLAT u romanı yazmanıza neden olan motivasyonları açıklayabilir misiniz? Babamın Adana’da geçen ve asla hiç söz etmediği yaşamını yazmak istedim. Bunu yazmak, onun sessizliğine bir cevap olacaktı. Aslında bu romanı yazmak benim için bir zorunluluk olmuştur. Parisli bir Fransız olarak, sizin için egzotik kabul edilebilecek bir şehir olan Adana’yı hiç görmeden, bu kadar gerçekçi bir mekân duygusu yaratmanızdaki etkenler neler olabilir? Adana’nın benim için egzotik bir kent olduğunu söyleyemem. Ama 1909’a ait bazı kitapları ya da bazı belgeleri ve kayıtları okuduğumda, fotoğraflara baktığımda, Adana’nın o döneminden bana yansıyan kokusunu ve rengini hissettim. Çok garip, kendimi evimdeymişim gibi hissettim. S A Y F A 1 4 n 2 B “ROMANIMIN TÜRKİYE’DE YAYIMLANMASI BENİM İÇİN GURUR VERİCİ” Temel karakterlerinizden biri bir şair. Adana’nın çok sayıda şair ve yazar üreten bir bölge olduğunu biliyor muydunuz? Yoksa bu bir rastlantı mı? Gerçekten böyle bir karakter var mı? Evet, Adana’nın birçok Ermeni ve Türk şair ve yazar üreten bir bölge olduğunu biliyorum. Temel karakterlerden birinin zengin bir toprak sahibi ve aynı zamanda bir şair olmasının ilginç olacağını düşündüm. Ne şiir olacaktı; sözcükler, barbarlığın karşısındaki güzellik. Ermeni konusu, tarihsel bir trajedi olarak, elbette üzücü bir konudur. Bir yazar olarak bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Romanımın bu konuya bir cevap olduğunu düşünüyorum, bir tür cevap. Öyle değil mi? Ama romanı yazarken çok üzüldüm. Çünkü kendi kendime nefretin, aptallığın, fanatizmin insanlığın doğumuyla birlikte geldiğini söyledim.Bu durum, bu durumun kuruluşu üzücü, trajik. “Bir ülkenin sonsuzluğuna inanmak aptallıktır” diyen Arsand, Salih Bolat’la. Romanınızın Türkiye’de yayımlanT E M M U Z 2 0 1 5 Halalarımın yemeklerini, onlarla ilgili bir şeyler hatırladım. Gözlerimi kapattım ve rüya gibi bir gerçeklik gördüm. Romanınızda Ermenilerle Türklerin bir arada yaşarken ortak bir kültürü paylaştıklarına dair motifler yer alıyor. Örneğin, “birlikte remi ve domino oynadıkları görülmüştür” gibi ifadeler var. Adana’nın kültürünü araştırdığınız anlaşılıyor. Hangi kaynakları araştırdınız? Nisan 1909’da Adana hakkında bazı dergiler okudum ama yalnızca bunlar değil elbette. Adana’daki yaşamla ilgili, gümrük sorunları, sokaklardaki ve evlerdeki yaşam, kadınlarla erkekler arasındaki ilişkiler, Türk ve Ermeni kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkiler, toplumsal yapı, büyük ve küçük ölçekli tarımsal yapı, evcil ve yaban hayvanlar, mutfak kültürü, dinsel törenler, Türk ve Ermeni dilleri, Jön Türk Hareketi, zengin ve yoksul insanlar, rahipler… Böylece adım adım Adana’yı ve insanlarını görmeye başladım. Jack London, Londra’nın yoksul insanlarını anlattığı “Uçurum İnsanları” adlı romanını yazmadan önce, onların yaşadıkları “Karşıyaka” adlı bölgede, onlardan biriymiş gibi, altı ay kadar yaşadığını söyler. Siz de “Adana’da Bir Nisan” adlı romanınızı yazmadan önce, bir süre Adana’da yaşamış olsaydınız, romanınız daha farklı olacak mıydı? Bu konuda herhangi bir şey söyleyemem. Adana hakkında hissedebildiğim şeylerdir bana görünenler ama 1909’daki gerçekliğin gerçek olduğunu söyleyemem. Bir gerçekliği, artık var olmayan bir dünyayı tanımladığımı unutmayın. Onunla ilgili yalnızca bir rüya görebilirsiniz. Rüyamın bir saçmalık olmadığından, bunun bir rüya olduğundan eminim. dığı zaman ile Ermeni tehcirinin yüzüncü yılı çakıştı. Sizin için bunun anlamı nedir? O politik bir hareket. Romanımın Türkiye’de yayımlanması benim için gurur verici, gerçekten. Ama “tehcir”in doğru bir sözcük olduğunu düşünüyor musunuz? Ermeni konusu ülkemizde hassas bir konudur. İnsanlar bu konuya en küçük farklı bir yaklaşımı, ülkeyi bölmeye yönelik bir yaklaşım olarak algılıyorlar. Bazıları milliyetçi bir tepki gösteriyorlar. Romanınız bu konuyu önyargısız ele alıyor, hatta 1909’a kadar Türk ve Ermenilerin barış içinde bir arada yaşadıklarını yansıtıyor. Bu tarihten sonra Ermenilere karşı gelişen felaketin nedenlerini anlamaya çalışıyorsunuz. Neler bulduğunuzu açıklayabilir misiniz? İnsanlığın bir parçasının saflık olduğuna inanmak zor bir şey. Bir ülkenin sonsuzluğuna inanmak aptallıktır. Bir ulusal varoluş bir trajedidir ve bir trajediye yöneliktir. Siz yalnızca insan olmaya inanıyorsunuz. Ama bu zor. Bazen mümkün değil. Çünkü insan sıklıkla ortalama bir kişidir. Çünkü insanlar sıklıkla aşağılıktır. Nefret etmek ve öldürmek, insanca olmaktan daha kolaydır. Ve insanlığın tarihinde çoğu zaman insanlar ekonomik nedenlerle katledilmiştir. Siz bir şeylere sahipsiniz, ben değilim. Sonucu çok kolay: Öyleyse saf olmayan bir kişisiniz. Sizinle aynı düşünmeyen, başka bir tanrıya inanan (ya da bazı başka tanrılara) bir kişiyi öldürmek ve nefret etmek çok kolaydır artık. Bu nedenler yalnızca Türklere özgü nedenler değil, evrensel nedenler… Bazen insanlar, kadın ya da erkek olsun, kendi yarattıkları şeyler için bir kötülük oluyorlar. Bu, insanlığın uzun zamanlarda, bütün yaşamıyla getirdiği bir azimdir. n K İ T A P S A Y I 1 3 2 4 C U M H U R İ Y E T