Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Doğan Yurdakul'dan "Manşeti Yıkın” Bu savaşta her tür kirli oyun mubah İstihbarat örgütleri arasında kıyasıya bir mücadele, ikili oynayan istihbaratçılar, organ mafyasından medyaya, insan kaçakçılığından NATO karargâhına uzanan olaylar zinciri. Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri yüzünden toz duman bir ülke ve biri genel yayın yönetmeni, diğeri yargı muhabiri iki gözü pek gazeteci. Gazeteciyazar Doğan Yurdakul, siyasi gerilim romanı “Manşeti Yıkın”la okur karşısında. r Sibel ORAL nkara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Paris Sorbonne, Vincennes, Cenevre Üniversiteleri… Sonra gazetecilik yılları: Yenigün, Ulus, Kim, Yön, Devrim, Aydınlık, Vatan, Evrensel, Günaydın, Siyah Beyaz, Yankı, 32. Gün Ankara Temsilciliği… 12 Mart Mamak Askeri Cezaevi dönemi… Ardından 12 Eylül… 222 yıl hapis cezası, yurtdışına gidiş… Sonra Türkiye’ye dönüş; çeviriler, kitaplar… 2008 itibariyle Oda TV yılları… 6 Mart 2011 tarihinde ise Oda TV soruşturması kapsamında tutuklanıp on üç ayını Silivri Cezaevi’nde geçirdi. Dava kapsamındaki tutukluluk sürecinin onuncu ayında mahkemede yaptığı savunmada ise şu sözleri söyledi: “Benim mesleğim yazı yazmak. Başka iş bilmem. 17 yaşımdan beri ekmeğimi yazı yazarak kazanırım. 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde yazdıklarım nedeniyle suçlandım, işkence gördüm, hapse atıldım. Çıktım, yazmaya devam ettim. Tekrar atıldım, çıktım yine yazdım. O dönemler geçti, beni hapse atanlar unutuldu gitti, ben hala yazıyorum. Şimdi yine hapisteyim, buradan da çıkacağım ve yine yazacağım. Elim kalem tuttukça, ölünceye kadar yazmaya devam edeceğim.” Ve yazdı, yazmaya devam etti. Manşeti Yıkın Doğan Yurdakul’un tüm bu süreçlerden yazdığı son romanı. Yurdakul Manşeti Yıkın’a Adli Tıp Kurumu’nun kapısında başlamış. Romanı yazmaya başlamasının hikâyesini kendisinden dinleyelim: “Ben bu romanı yazmaya 2 Ocak 2012’de Silivri Cezaevi’nde başladım. Daha doğrusu orada da değil, Adli Tıp Kurumu’nun kapısında başladım. Özel Yetkili 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla o gün Adli Tıp’a kalp muayenesine götürülmüşS A Y F A 8 n 1 0 tüm. Sıramın gelmesi için yaklaşık dört saat cezaevi arabasının içinde bekletildim. Neyse ki not defterimi de yanıma almıştım. Çoktandır aklımda olan bu romanı karalamaya başladım.” İKİ GAZETECİ VE KARANLIK BAĞLANTILAR Yurdakul’un son yıllarda yaşadıklarını ve ülkede olan biten siyasi gerilimi düşündükçe elbette romanı tüm bunlardan bağımsız düşünmeniz imkânsız. Kapağında da yazıldığı gibi bir siyasi gerilim romanı Manşeti Yıkın. 17 Aralık’ta başlıyor, gün gün, saat saat ilerliyor. 17 Aralık deyince aklınıza hangi operasyonun geldiğini tahmin edebiliyorum ama değil. Zaten roman 2018’den 3 Şubat 2019’a kadar sürüyor. Tehlikenin soğuk yüzü adlı ilk bölümde öldürdüğü bir polisin üniformasını giyen bir adamın emniyetin binasına girişine şahit oluyoruz, saat 09.04. Bu arada Özgürlük gazetesi ve romanın başkarakterlerinden biri olan güvenlik muhabiri Aydın aldığı haberin heyecanıyla istihbarat şefinin kapısından içeri giriyor. Bir tırın içinde ölen mültecilerin haberini almış. İstihbarat şefi “bayatladı” dese de Aydın olay mahalline gitmek için izini koparıyor. Saat 09.11. Birlik gazetesinin genel yayın yönetmeni Metin o da romanın başkarakterlerinden biri haber toplantısına giriyor. Bu sırada sahte polis emniyetteki hedefini buluyor, silahlar patlıyor. Aynı esnada televizyondaki haberlerde son dakika gelişmeleri veriliyor; “Uyuşturucu operasyonunda ikinci gün… Yeraltı dünyasının bazı isimlerinin evinde aramalar A yapılıyor…” Aydın birkaç dakika sonra tırın içindeki cesetleri buluyor, elleri kesilmiş cesetler. Bu arada Birlik gazetesinin sahibi Zeki Oskay Metin’i odasına çağırıyor. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri için adayların kim olduğunu öğrenmesi için Ankara’ya gitmesini istiyor. GKK (Güvenlik Koordinasyonu Kurumu) İstanbul Şubesi’nin dördüncü katındaki odasında Asım Taşçı düşman güzlü faaliyetler yürütüyor diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “İkisinin de yeğeni gazeteci. Onları da takibe alın. Akşamki buluşmada bizi tehdit edecek şeyler konuşurlarsa biz de yeğenlerini alarak onlara karşı bir tehditte bulunuruz. Emniyet’teki arkadaşlara söyleyin, hazırlık yapsınlar. Çocukları şu süren uyuşturucu işine bulaştırırsak, itibarlarını sarsarız…” İşte o iki yeğen Özgürlük gazetesinden Aydın ve Birlik gazetesinden Metin. Nitekim Asım Taşçı dediğini yapıyor ve o akşam birbirini tanımayan Aydın ve Metin hiç ilgileri olamamasına rağmen, çamur at izi kalsın mantığıyla uyuşturucu operasyonu kapsamında gözaltına alınıyorlar. Serbest bırakıldıklarında ise gazetesinden kovulan Aydın Metin tarafından işe alınıyor. Bu derin devlet, istihbarat örgütleri için başlı başına bir tehlike. İkisi de iyi gazeteci, hani olması gerektiği gibi… PARALEL DEVLET YOLSUZLUKLARIN BAHANESİYDİ İstihbarat örgütleri, karanlık ilişkiler roman boyunca sürüp gidiyor. Amaç yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçiminde herkesin kendi adayını koruması ve NATO’nun internet kullanıcıları izleme yazılımını ele geçirmek. Yani anlayacağınız çok derin, karanlık birçok yapı işin içinde ve tabii kriptolu telefonlar, böcekler, gizli kameralar, hackerlar, gizli belgeler, cinayetler, tehditler, yalan haberler, manşet siperiş verilen gazeteler, satılık gazeteciler… Sırtlan, Camgöz, Mevlut Topal, Asım Taşçı, Timur Öztürk, Karagöz, Kod adı Talat olan Tahir Latif Tufan, Sedat Tufan ve Siret Hala bu gizli ilişkilerin kilit kişileri, baş aktörleri… Romanın başındaki tırda bulunan cesetler, emniyetteki silahlı çatışmanın ucu öyle yerlere gidiyor ve bağlanıyor ki açıkçası “insan hayret ediyor.” Romanda günümüze gönderme de yok değil. İşte Metin’le dayısı arasında geçen bir diyalogdan örnek. Metin dayısına tüm bu karışıklığın ve karanlık işlerin dört yıl önceki, yani 2014’teki “paralel devlet” konusuna benzeyip benzemediğini soruyor. İşte yanıtı: “O bir bahaneydi biliyorsun, o zamanki yolsuzlukları örtbas etmek için çok gürültü koparılmıştı. Ama o zamanlar devlet içinde kopan çatışma bugün de devam ediyor (…) Senin sözünü ettiğin zamandan bu yana devlet içindeki gizli çatışmalar daha da arttı. Karşıt güçler çok daha sıkı ağlar ördüler. Hepsi birbirini izliyor, bir gün kullanmak üzere bilgi biriktiriyor.” Timur’la Oktay arasında istihbaratçı Sırtlan ile ilgili geçen bir görüşmede ise bugüne dair göndermeler şu şekilde: Siyasi olarak belli bir eğilimi yoktu, hep ikili oynadı, o gün güçlü kimse o tarafta yer aldı. 2012’deki Oslo krizinde yerini belirleyemedi. 2014’teki büyük çatışmadan önce cemaat ile iktidar arasında gidip geliyordu. Başbakan’ın ofisine konan böcek işinin araştırma işini de eline yüzüne bulaştırdı. Sonra Suriye’ye gönderilen TIR’lar konusunda falso yaptı (…) Jandarmanın TIR’ları aramasına engel oldu. Onun yüzünden bütün dünya o kamyonlarla El Kaide’ye silah sevk edildiğine inandı(…)Yine zamanın Başbakanı imdadına yetişti. Savcıları değiştirdi, aramayı yapan jandarmaları tutuklattı. Çünkü zamanın Müsteşarı’nı korumak istiyordu.” YARATTIĞI CANAVARIN ELİNDE OYUNCAK OLAN İKTİDARLAR Manşetleri Yıkın çok karakterli ve dediğim üzere gün gün ve saat saat ilerleyen, her bölümde ayrı bir ipucu yakalayabileceğiniz ve sonunda bütün olayların birbirine bağlandığı bir roman. Bu açıdan bir yazıda anlatması güç, okurken bir dedektif gibi iz üstünde satır satır ilerlemeniz gerekiyor. Ama sonuna geldiğinizde, yani o karanlık noktalar tek tek aydınlanıp düğümler çözüldüğünde tüm sorularınızın yanıtını bir çırpıda veriyor. Şaşırtıyor da. Son olarak eski istihbaratçı Salih Tufan’ın Metin’e söylediklerinden bir alıntı yapmak gerek. Bugünü ve geçmişe de ışık tutan bu cümleler romanın en önemli bölümü belki de: “Ben beni bildiğimden beri gelmiş geçmiş bütün iktidarlar kendilerine tamamen bağlı bir istihbarat örgütü yaratmak ister. Amaçları rakiplerinin nefes alışını bile bilmektir. Tabii istihbaratçılar da bunu bilir; kendini sağlama almak için sadece iktidarın karşıtları hakkında değil, iktidarın içinden de bilgi toplar. Bu yüzden devlet içinde çatışan gruplar oluşur ve güçlenir. Bu savaşta her tür kirli oyun mubahtır, yeri geldiğinde sakladıkları bilgileri ortalığa dökmekten çekinmezler. Kısacası, bir canavar yaratan iktidar, o canavarın elinde oyuncak olur.” n sibelo@gmail.com Manşeti Yıkın/ Doğan Yurdakul/ Doğan Kitap/ 336 s. K İ T A P S A Y I 1273 Doğan Yurdakul Oda TV soruşturması kapsamında tutuklanıp on üç ayını Silivri Cezaevi’nde geçirdi. T E M M U Z 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T