25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Anlatıyı yazınsal kılan değer... Uğur Mumcu, kaçıncı yaşına vardı? Birinci, bin birinci mi yoksa yaşsızlık gizine erdi de biz mi ayırdında değiliz bunun? Uğur Mumcu Yazarlık Okulu öğrencilerine, bu öğrencilerin anlı şanlı yazarlar kuşağı oluşturduğu bir kucak ada, geçen yıl 24 Ocak yazılarımda topluca değinmiş, kimilerine, kimi yapıtlara yer vermiştim. Bu hafta Uğur Mumcu okulu ardıllığından gelen, ama öyküler, romanlar kaleme almak yerine bu ürünleri verimleyenlerin yapıtlarını kendisine konu alan bir yazara, onun yapıtına ayıralım istiyorum “Kitaplar Adası”nı… İşte bu okulun yazın öğretmenlerinden Çiğdem Ülker, işte yapıtı ‘Ekinle Gelen’. Şubat Dünya Öykü Günü nedeniyle “Romancılarımız Arasında” alt başlığıyla sürdürdüğüm roman yazılarına, Çiğdem Ülker’le, onun yolumuza ışık düşüren bu yapıtıyla şimdilik geçici bir nokta koyalım istedim. Ancak ben onun, romanlardan kalkarak bizi çıkardığı yolculuklara değil de, yolculuk öncesinde bizler için yaptığı, gerek romana gerekse yazınsal, ekinsel alanın verilerine dayalı hazırlıklarına yoğunlaşmak, bu çerçevede imzasını taşıyan yetkin bakışın oluşma koşullarına yönelmek istiyorum daha çok. Çiğdem Ülker, roman yazılarından önce bu yolculukta serimlediği verilerle, bunlara dönük kanıtlarıyla dikkati çekiyor ilkin. Kadın, erkek yazarlar özelinde sanata yaklaşımına, felsefi temelli bakışına yazınsal tutumu hep bunu ele veriyor… O, böylesi haddelerden süzülerek, deyiş yerindeyse yazınsal olanın sırat köprüsünde bütün sınamalardan geçerek bu yolun, hangi emeklerle kat edilebileceğinin gizine ermiş kılavuz olduğunu gösteriyor bir yazın havarisi inceliğiyle. Şimdi bunlar üzerinden kuş bakışı değinilerle bir yazarın, başka yazarlarca verimlenmiş ürünlerine yaklaşımı, bu yaklaşımdaki giz perdesini aralamaya girişelim… YAZINSAL GERÇEKLİĞE YAKLAŞIMIN GİZLERİ… Çiğdem Ülker’de üç ahlaksal, sanatsal temel kendiliğinden öne çıkıyor: 1.Kadın olmanın anlamı, değeri, 2.Sanat bilincine yönelik ortaya çıkan erke, 3.Bütün bunlara hem öğrenci hem öğretmen olarak yaklaşabilme yeteneği… Gelin bunlara minik açılımlar halinde göz atmaya çabalayalım… Bir yazarın, “yazarlık eylemini belirleyen ilk sıfat kendisinin ‘kadın’ veya ‘erkek’ olması değil” (11) ona göre. Bunun “metne yansıtı(lı)p yansıt(ıl)maması o yapıtın değeriyle hiçbir şekilde ilgili değildir.” (14) Ancak yine de “[a]raştırmalar kadın beyninin dilsel becerilerinin erkeğinden daha güçlü olduğunu nicedir söyl(emektedir).” (34); “…[D]il; kadın gibi doğurgandır, kadın gibi yaratıcıdır, kadın gibi değişmeye açıktır. Doğasının bu avantajını kendiliğinden kullanacaktır kadın.” (35) Kısaca “’kadının adı olmasa’ bile alttan alta akan dili hep vardır. “…Başka silahı yoktur, ya sorunu çözecek, hayatını kurtaracak ya da yok olacaktır.” (35) Belki de bu yüzden, “sözün dirhemini zehirle tartmayı da balla yoğurmayı da kadın erkekten kolay C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 14 beceri(r).” (34) Bütün bunlar, “kadın yazarın olmamasından değil de edebiyatın erkek egemenliğinde olmasındandır.” Belki de bu yüzden Sandra Gilbert ile Susan Gubar’ın dile getirişiyle “erkek yazarların düşman olacağı korkusu, kültürel koşullanmalar sonucu ifade ürkekliği(ne)” (39) düştüğü kestirilebilir kadın yazarın. Nitekim “Fransız feministler(in), kadınların ancak yeni bir dille konuşup yeni kavramlar yaratabildikleri ve erkeğin yarattığı kavramlardan kurtulabildiklerinde özgürleşebileceklerini söyle(mesi)” (40) anlamlıdır. Ekinle Gelen’in (Kanguru Yayınları) “Yazı Yazgı” başlıklı ilk bölümü, Çiğdem Ülker’in dönüp dönüp okunacak metinlerinden oluşuyor. Bunlar, sanatsal bağlamda kendini yaratışının, bu yönde nerelerden beslendiğinin ipuçlarını da veriyor aynı zamanda bize. Bu çerçevede yazınla felsefe, aynı boyunduruğa girerek uçurur insanı. Zaten, “[e]debiyat da felsefe de; dünyayı ve insan hayatını anlama, anlamlandırma çabasıdır, ikisi de okurda farklılık/ farkındalık/ kendi gözleriyle görme isterler.” (19) “Bir edebiyat eserini ikinci, üçüncü okuyuşumuzda başka anlamlar, farklı tatlar alabiliriz, yazıldığından yüzlerce yıl sonra da okunacağını biliriz. Zaten edebiyatın amacı biraz da budur. Şiir, roman, öykü, deneme… İnsana ait olan evrensel ve değişmeyen bir damarı yakalamak ve onu yarına taşımak…” (24) Bu açıdan bakıldığında “yaşamayı yazmakla tanımlamak” da, “yazarlara özgü bir durum” (59) değil midir? Bütün bu dikkat çekici özelliklere ek olarak Çiğdem Ülker’in, artalanı berkitilmiş sıkı, yoğun sözdizimleriyle, ilk bakışta bütün ayrıntıların ayırtlarıyla işlendiğini ele veren anlam örgülemeleriyle öne çıkmış bir yazar olduğu söylenebilir artık. Nitekim o, kaleme aldığı öykü, roman yazılarından önce bu yola girerken kendisini yaratma çabasına dönük kazılarını da açımlıyor bir bakıma. Çiğdem Ülker’in öğrenciliği ile öğretmenliği arasındaki geçirgen dokunun perdesini de aralayalım mı… “…EDEBİYAT ÖĞRETMENİNİN ÖĞRENCİSİ OLMA(K)…” Ekinle Gelen’de bir yazınsal yol eri, kılavuzu olarak Rauf Mutluay’ı almış görünüyor kendisine Çiğdem Ülker. Mutluay’ın, “yolculuğu aklının, bilgisinin ve tutkusunun rehberliğinde” (47) yapma yaklaşımı, Çiğdem Ülker’in olguya bakışının da ipuçlarını döşüyor. Ülker, “[h]ayatla edebiyatı bir arada yaşamaktan hiç vazgeçme(yişi)” üzerinde özel bir vurguyla duruyor Mutluay’ın. 1249 Çiğdem Ülker, sunduğu çoksesli, farklı tatlarla yazının her türü, her dalı üzerinde düşünce üretmeyi başaran bir yazar. Döne dolaşa onun edebiyat öğretmenliği üzerinde enine boyuna düşünmemiz için çabalıyor. Ona göre, “Rauf Mutluay, bir sebil çeşme inadıyla şiirimizi ve nesrimizi dünden bugüne bağlamaya, yarına aktarmaya adamıştır kendini.”; “Mutluay’ın baktığı şey; sadece edebiyat değildir o aslında edebiyatın gözlüğüyle hayata bakar. Onun hayatının dümeni edebiyattır, yapıttır, yazarın söylediğidir.” (51) Çiğdem Ülker, şu sözleriyle bir kez daha belleğimize kazıyor Rauf Mutluay’ı: “Kendini öne sürmeden, yapıtın önüne geçmeden, yapıt hakkında söyleyeceklerinden ve söylemediklerinden kişisel bir çıkar gözetmeden; sadece görev sorumluluğunun gerektirdiği gibi davranmak… Başkası yapamayacağı için kendi yapmak. Bu işi yapmanın kendine düştüğünü düşünmek ve bunu çok doğal bir görev olarak algılamak.” (53) İlk ağızda öğrenciliğini yaparak alana özgü öğretmenliğin gizlerine eren Rauf Mutluay gibi tıpkı, Çiğdem Ülker de öğretmenliğini alanda öğrencilik yaparak pekiştiriyor hep… YAZINIMIZDA “ÇİĞDEM ÜLKER” İMZASI… Herhangi roman, romancının okuru koluna takarak tek başına çıkardığı yolculukmuş gibi algılanabilir. Ancak gören göz, romanlar üzerine kalem oynatanların da aynı romanla, ama farklı yaklaşımlara dayalı apayrı yolculuk vaat ettiğini bilir 23 günümüzde. Diyelim siz Reşat Nuri’nin Çalıkuşu’yla bir yolculuğa çıkmışsınızdır çıkmaya da Fethi Naci’nin koluna girerek aynı roman için yeni bir yolculuğa çıktığınızda, bunun o eski yolculuk olmadığının ayırdına varırsınız birden. Aa; gerçekten de bambaşka bir yolculuktur bu. İşte Çiğdem Ülker, yazın dünyasının tekinsiz sayılabilecek ortamında, gözü kapalı koluna girilip romanlar arasında yolculuğa çıkılabilecek, sesine kulak verilebilecek güçlü bir imza. Ona göre, roman, “[i]nsan aklının en karmaşık en üst işlemi olan yaratıcı yazmanın birincil ürünü” zaten. Hatta, “[y]aratıcıya inat yeniden bir dünya kurmaya çalışan insanoğlunun mucizevi yaratısı” bir bakıma. (28, 29) Bu çerçevede “[r]omancının sezgisel dehası, bize insanın ve toplumun kodlarını bilim insanından daha iyi açıkla(r). İçinde yaşadığımız dünyanın ve toplumun kültürel gelişimini hâlâ romanlardan öğrenmeye çalış(mak)” da (30) bunu gösterir bir bakıma. Bu yolculuğa insan, bir yazınbilimcinin ilkelere dayalı, sınırları çizilmiş tanımlarla, bunu pekiştiren örneklerle, karşılaştırmalarla geliştirilmiş rehberliğinde de çıkabilir, yararlı da olur bu. Ancak, roman oyununun kendi kurallarından kopmadan, adeta bu oyunu yeniden kurgularcasına okuru farklı bir romanla buluşturan yazar aracılığıyla yeni serüvenler içeren yolculuk yapmak, niteliksel anlamda çok değişik duygu zenginliği sunacaktır kişiye… Çiğdem Ülker’in yaratıcı yanını romanla sınırlamak ona haksızlık olur, o öykülerin gizemli dünyasında, denemeyle eleştirinin cinliklerinde, karikatürün haylaz çizgilerinde, tiyatronun sahneye bıraktığı aynada, resimde, müzikte çocuk genç yazınının cinliklerle örülü dolambaçlarında, daha nerelerde de dolaştırabiliyor okuru… Haftaya öyküye gireceğimize göre, gelin Çiğdem Ülker’in bu konudaki düşüncelerine de göz atalım bir iki tümceyle. “Edebiyatın en eski ve güçlü efendisi” öykü neymiş, buyurun: “İyi bir öykü; yazar ustalığının öyle bir ürünüdür ki, bu küçücük çerçevenin içine her şey sığar ve söyledikleri hayatı derinden kavrayabilmemize aracılık eder.” “Öykücü dili öyle hassas bir teraziyle tartar ki, malzeme ne artar dökülür ne taşar etrafa saçılır ne de eksik kalıp tadını kaçırır.” “İyi bir öykü çabuk ve kolay yazılıvermiş gibi görünür ama geride uzun çıraklık yıllarının masa başında tecrübeye dönüşmüş emeği vardır. Kısacık bir öykünün arkasında neredeyse bir ömürlük birikim ve gözlem saklıdır.” (177, 178) Demek ki yazın evreninin uçsuz bucaksızlığında, komşu sanatların farklı uzanımlarıyla yansımalarında onun dile getirişleriyle haşır neşir olmanın sayılamayacak yararı var. Bu alanlarda üretimde bulunan yazarların Çiğdem Ülker’i tanıması, onun kılavuzluğunun derinlerine inmesi, dile getirişleri, öne sürüşleri üzerinde tartışması gerekiyor bana göre. Çiğdem Ülker, sunduğu çoksesli, farklı tatlarla yazının her türü, her dalı üzerinde düşünce üretmeyi, sanatın felsefece biçimlendirilişine değgin öne sürüşler getirmeyi hakkıyla başaran bir yazar… Bu güçlü, güvenilir imza, bir kadın. Erkeklerin ötekileştiremeyeceği, tersine koluna girerek, ötesinde kendini teslim ederek yazınsal olana doğru yola çıkabileceği, bu türde sorunsallara yönelik derinleşebileceği bir yazar… Seçkin bir kılavuzu da o artık yazınımızın: Çiğdem Ülker… n 2014 n S A Y F A 15 O C A K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear