Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ali Ekber Ataş’la ‘Düşler Yanarken’ ‘Bu kitap, kitlelerle şiirin doğrularında buluşma çabası’ Şiir kitabı Düşler Yanarken’de 68’le başlıyor dizeleri Ali Ekber Ataş’ın. Mavi sularıyla akıp geçen gecede, usuyla Deniz’in yanında, Deniz’lerin yanında. Suya sabuna dokunuyor şiirleri. Dünyayı yakanlara, yıkanlara isyan ediyor. Sonra Ferhat’ların iradesi, yedi iklim dört köşenin binbir çiçek halleri. İçindeki o büyümeyen, hüzünleri de unutmayan çocuğun da izleri var dizelerinde. Şiirin hüzünlü ama umudu taşıyan sularından seslenirken ana teması kuşkusuz insan, insanlık halleri... Ataş kitabını anlattı. Ë İrem ADZE “(…) Sokrates bile şaştı/ ölümü düşününce/ yetmişinde biri için/ baldıran suyu çekip/ ölümüne dikleşmek/ cesurca bir iş elbet/ fakat yirmisinde ip germek/pir sultanca marifet (…)” Kitaptan “ÖNCELİĞİM İNSAN” tır mısınız o duyguyu? “Adeta” değil, kesinlikle. “Zambak Genel hatlarıyla sorarsam, şiirde ve taki Su” şiirimin önemi, bu şiirde hayayazıda ana temalarınızı açar mısınız? En tın durmuş, zamanın donmuş, çocuk önce nelerdir? hep aynı çocuk, gencin hep aynı genç Ana tema elbet, herkeste olduğu giolarak kalmış olmasındadır. Bu hayatın bi (ya da dünyaya bakışımızda ortak içinde büyümeyen bir çocuk, yaşlanmapaydaları olanlar için) “insan”dır. İnsan yan bir genç var. Sonsuz. Yani bir sühalleri, insandan kaynaklı olumlu ya da reklilik. Şimdiye değin yazdıklarım ve olumsuz olay ve olgular. Yaşanan en sıbundan sonra yazacaklarım içinde beni radan bir durumdan tutun, beklenmeen çok etkileyecek ve bendeki anlamıyla dik anlar ya da herhangi bir şey, şiiriher zaman ayrı bir yere sahip olacak şimin ya da yazılarımın konusu ve teması ir(imdir). Deniz’ler yakalandığında on olabiliyor. Elbette öncelik insanda ve yaşında bir çocuktum. Unutulmayan bir insan hallerinde. Örneğin yaprak ucunfotoğraf, silinmeyen bir yüz: İki asker da ha düştü ha düşecek bir yağmur arasında upuzun bacaklı, parkalı, kirli damlasında kırılan ışığın renklerine aysakalı ve kararlı bakışlarıyla hep genç rışması… On yedi milyonluk bu dev kalmayı başarmış bir adam. Abimin, gaköyde, herkesin derin uykuda olduğu zeteden kesip tarih kitabının arasında ve sabaha yakın bir vakitte, bir kuş cısakladığı fotoğraflı gazete haberinden vıltısı… Baharın habercisi çiçeklerin öğreniyorum, Deniz Gezmiş olduğunu açarken çıkardığı sesler… Yapraklar ve otuz sekiz yıldır büyümeyen bir çoarasında dolanıp, saçımıza başımıza sırcuk seslenir bu kitapta, duymak isteyenaşan, tenimize sürtünen sabah serinliği, bu büyük sessizlik de, şiire ve yazıya tema oluşturup sizi coşturabilir ve bir yazıya, şiire başlatabilir sizi. Ki, benim için öyledir… Şiir toplumsal, kitlesel bir umut ve bilinçlenme yolculuğuna çıkılan otobandır diye düşünürüm sıklıkla… Düşler Yanarken de bu görüşümü pekiştiren bir kitap oldu. Ne dersiniz? Doğru. Söylediklerinize katılmakla birlikte, şunları da eklemek isterim: İnsan yaşadığı coğrafyaya benzer. İçine doğduğu aile ve ekinle biçimlenir. Yaşadığı dönem ve çağın koşullarından bağımsız değildir. Kaynağında, geçmişe dönüp baktığımız kadar gelecekten de sorumluyuz. Ya da gelecekten sorumlu olduğumuz kadar geçmişe de bakmanız gerek. Gelişme böyle bir şey. İnsanın (şair), bu yolun açılmasına, taşlarının döşenmesine katkıları yok değil. Dahası, “Düşler Yanarken”, bu yolculuğun bilinç taşlarının döşenmesinde, şiirin doğruları içinde kalarak, en azından bunu göz ardı etmeden, kitlelere ulaşma, kitleselleşme, kendini kitlelere, kitleleri kendisine çekme çabasının bir kitabıdır diyebilirim. Zambaktaki Su adlı şiiriniz… Sizde apayrı bir yeri var… Deniz’ler yakalandığında küçük bir çocuktunuz… O içinizde büyüYaşanan en sıradan bir durumdan tutun, beklenmedik meyen, o hüznü unutmayan çoanlar, Ali Ekber Ataş’ın şiirinin ya da yazılarının teması cuk yazıyor bu şiiri adeta… Anla olabiliyor. 2011 ne: “(…) Tutundum yosun gibi denize/ on yaşındaki ben/ o gün bugündür/ gözyaşlarımdan su gelir/ tuz yerine denizden.” Lise öğrencisi abim sevmiş de gazeteden kesip kitabının arasında saklamış ya o fotoğrafı, o sevmişse, mutlak iyi insandır. Ben de sevdim. Çocukça düşler kurdum: Keşke hapisten kaçıp bizim köye gelse. Biz onu eve alsak. Evimizin gizli bir yerine, bir kuyu kazıp onu orada saklasak. Yemeğini ben götürüp yedirsem, suyunu ben versem. Bunlar geçiyor aklımdan. Kuşkusuz, on yaşındaki çocuktan beklenebilecek çocuksu hayaller. Çocuk büyümedi. Deniz, bizim hiçbir zaman başaramayacağımızı başarıp genç kaldı. O çocukta bir mite dönüştü, destana ağdı. Aradan otuz sekiz yıl geçti. Ortaya “Zambaktaki Su” destanı çıkageldi. Düşler Yanarken kitabıyla benden kurtulup herkesin oldu. Doğru bir saptamada bulundunuz bu anlamda, “İçimde büyümeyen, hüznü unutmayan o çocuk yazdı bu şiiri.” “YAKILDIK... UNUTTURMAYACAĞIZ” Toprak kül oldu, insan tuz buz! Semah dönen dizelerde aydınlanıyor düşünceler… Mızrap alıyor sözün sırrını… Kül yontuların düşülü Madımak havzasında aklı selim düşleniyor yakan zihinlere… “Sivas göğünde duman/altından kaçasın gelir/ sokaklar harabistan/ kendini boğasın gelir/ üç deste gül/ bükül alev/ savrul duman/ tenimdeki kül/ dökül” diyor şair nihayetinde… Sonra: “Bir gâvur memleketinde/ bilavelet bir şeyh/ kanlı parmaklarıyla çekiyor tespihini/ mezarlarından çıkarıp şehitlerimizi/ kuşbaşı yapıyor ve tike tike itlere atıyor/ ve sunuyor devleti kâfire/ ne işe yarar her eve bir bayrak/ rahmet altında kururken yaprak” diyor “Temmuz Yanarken” şiirinde… Düşler Yanarken, bir yağmur serinliğiyle insanlığa davetle nihayetliyor özünü ve sözünü…Devamını şair getirmeli… Şunu diyeyim ilkin: Salt, Sivas Madımak’ta olanlar yaralamadı bizi. “Başbağlar”ı unutmadık. 1990 yılında Cizre’de, Nevruz kutlamaları sırasında polis panzerinin altında kalarak ezilen Abidin’i de unutmadık. Madımak’ın şiirini yazdım evet. Ne ki, “Başbağlar” ve “Abidin”in destanını da yazdım. Sırası gelince onlar da gün ışığına çıkacaklar. Ne ki şimdi değil. Böyle acılar ilkin, düştüğü ocağı ve o ocağın içindekileri, sonra da şair ocağını dağlıyor. Anımsatmak istedim. Şair olarak, büyük bir acının kaynağıdır benim için bu olaylar. Batılılar, 1100’lü ve sonraki yıllarda insanları yakardı. Sekiz yüzdokuz yüz yıl sonra, yirmi birinci yüzyıla yedi adım kala, hem de “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” naraları eşliğinde, otuz yedi insanı cayır cayır yaktılar. Hepimiz seyre daldık. Kaynağında Düşler Yanarken kitabı, unutturmaya, unutturulmaya inat bellek yenileme ve tarihe bir not düşmedir ve “68 baharı”yla başlayıp, “…bir yağmur serinliğiyle insanlığa davetle nihayetliyor özünü ve sözünü”, dediğiniz gibi. Gerekeni siz söylediniz. Bunun üstüne edilecek sözler, eskilerin demesiyle “lafı güzaf”tır. Ne ki, şunu da paylaşmak isterim: Okyanus ötesindeki bir divaneyi, dünya devrimler tarihine ilk kez, Kurtuluş Savaşları kavramını kazandıran Mustafa Kemal Atatürk’e tercih eden, yeni bir halkla karşı karşıyayız. Saygı mı? Hadi ordan… Düşler Yanarken/ Ali Ekber Ataş/ Artshop Yayıncılık/ 80 s. le başlıyor dizeleriniz… Bahar ayları… Gençliğin yeşil bayırlarından Dolmabahçe rıhtımına sarı bir nehir gibi aktığı yıllar… Ya Deniz, “ahhh” diyen bir şair, okuduğumuz... Mavi sularıyla akıp geçen gecede, us’uyla Deniz’in yanında, Deniz’lerin yanında… Suya sabuna dokunuyor şiirleriniz... Vicdanın bam telinden sesleniyor... Dünyayı yakanlara, yıkanlara isyan ediyor... Sonra Ferhat’ların iradesi, yedi iklim dört köşenin binbir çiçek halleri… Düşler Yanarken adlı şiir kitabında tüm bu duygularla harman şairin kalemi, biçemi… Evet. Çok doğru. “Ahh/ o deniz var ya o deniz/ mavi sularıyla akıp geçen gecemiz” diyen hiç büyümeyen çocuk şair var. Deniz’in, Denizlerin yanında hep. Hatta 2006’nın 6 Mayıs’ında Mülkiyeliler Birliği’nde, imza günü olan ve ilk kez karşılaşıp tanıştığım Halit abinin gözlerinde görmüştüm. Hiç soldurmadığı umutlu bakışlarında o gün, hayali de olsa, Deniz’in, Deniz’lerin yanında olduğumu duyumsatıp yaşatmıştı bana. “Zambaktaki Su” şiirimde, ölüm ve yaşam diyalektik bir bütünlük sergiler. Yardımcı temalar, yan anlamlar yaşadığımız acılar, hüzünler ve bunların dile gelişi/getirilişinde bir ilenme, sızlanma yoktur. Ölüm karşısında bilinçli bir kabul var. Kaynağında, öldürme biçimleri ve yöntemlerinin ise, antikçağ’dan ortaçağa, Köroğlu’ndan Pir Sultan’a, Tevfik Fikret’ten Hasret Gültekin’e uzayan devrimci düşünce savaşımının olduğu kadar, zulmün ve zulmedenlerin şeceresinin de tarihidir “Düşler Yanarken.” Eskilerin demesiyle “Hafızaı beşer nisyan ile maluldür.” Yani, insan belleği unutmaya yatkındır. Unutulmasın istedim. Şiirlerim tarihe bir not düşmek ve bellek yenilemek içindir derim. Kaynağında, kitabımdaki şiirlerin ana teması durumların, yaşananların hâlâ yürekleri kanatıyor olması, yaşadığımız sürece, bunun, unutulabilecek türde bir dram olmadığını da göstermektedir hepimize. SAYFA 8 4 AĞUSTOS 6 8’ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1120 CUMH