26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Selim İleri 22 yıl sonra bir öykü kitabıyla okur karşısında: Fotoğrafı Sana Gönderiyorum ‘Evler birer küçük cezaevidir’ vardım. Sanatta, edebi eserlerde; metafiziğe, sezgiye ve bilinçaltının oyunlarına çok inanırım. Birdenbire bazı unsurların bir araya gelerek bütünlük oluşturmasının, yazarın bunları bilinçli kurmasının yanı sıra bazı dürtülerle, bilinçaltıyla, duyuşlarla da oluşabileceğini düşünüyorum. Öykülerinizdeki fotoğraflar çocukluktan bugüne değin size dair bazı karelere, görüntülere götürüyor bizi. Bütün bu öyküler, zamanında göremediğiniz ya da görmek istemediğiniz (bu hepimiz için geçerli) resimlere bir bakış diyebilir miyiz? Tabii. Son öykü Gregor Samsa’nın El Yazısı’ndaki fotoğraf, çekildiği andan itibaren evde, albümde duran bir fotoğraftı. Gerçekten de uzun yıllar o fotoğrafta kendimi görmedim. Çok karanlıkta kalmışım. Tabii o zamanlar teknik olanaklar da fotoğrafı büyütme şansı vermiyordu. Resme baktığım vakit annem, babam ve ablamı görüyordum. Ben niye yokum o resimde, diye soruyordum kendime. Sonra o resmi büyüteçle taradım, arkada bir gölge gördüm (Orada yazdığım hikâye bire bir yıllar önce yaşanmış bir şeydi). Teknik imkânları kullanıp daha detaylı bakma olanağı yakalayınca, arkada ne halt karıştırdığımı gördüm tabii ki. O çekilen karenin dışında, bir kenara saklanmış duruyordum. O fotoğrafı uzun yıllar yazmak istemişimdir. Hatta, hikâye için fotoğrafı bu şekilde büyütmeden önce, büyük boy olarak bastırmıştım. Orada kendimi çok net gördüm. İnsan kendisinden yola çıkıp hikâye yazsa bile, onu kendisi gibi değil, bir hikâye kahramanı olarak görüyor. Ancak uzun süre yazamadım o hikâyeyi. Bu kitapta birdenbire çıktı bu hikâye ortaya. Fotoğrafı Sana Gönderiyorum, özel bir kitap. Birincisi, Selim İleri’nin uzun bir aradan sonra, yani yirmi iki yıl sonra yayımladığı ilk hikâye kitabı (Elbette hikâyesiz geçen bu son yirmi iki yıla sayısız roman, deneme, inceleme, anı ve derleme sığdırdı Selim İleri). İkincisi, yaşamını yazmaya adamış usta bir edebiyatçının iç döküşünü, kendi fotoğrafına veya kendi fotoğraflarımızaiçeriden bakışının kitabı Fotoğrafı Sana Gönderiyorum. Merhametsizdir fotoğraflar. Çünkü bir insanın kırılma noktasını ortaya çıkaran, acımasızca gösteren en önemli belgedir. O nedenle Selim İleri fotoğrafı bize gönderiyor. Belki de önce kendisine… ? Deniz DURUKAN ski Bir Roman Kahramanı adlı öykünüzde "Bir şey eskir, bir şey kırılır, bir duygu ansızın çözülür" diyorsunuz. Şimdi tam da o noktada mıyız, Fotoğrafı Sana Gönderiyorum adlı son kitabınızla? Çok teşekkür ederim. Evet, tam oradayız. Belki yirmi iki yıl hikâyeden uzak durmam, o çözülmeyi, kırılmayı tam olarak yansıtabilme arzusundan kaynaklanıyordu. Bu, insanın varabildiği en acı noktalardan biri olmakla birlikte, çözülme noktası diye özetlemeye çalıştığım şeye bir anlamda çıkış noktası da diyebiliriz. Bazı şeyleri daha özgürce, rahat konuşabilmek, BİR YABANCI GİBİ... O fotoğrafta ailenizin arkasında kovuk gibi bir yere saklanmışsınız. Dolayısıyla aile resminde yer almıyorsunuz. Görünürde yer almıyorsunuz; aslında varsınız. Ancak yabancı, eğreti duruyorsunuz. Fotoğrafın dışında, genel olarak baktığımızda, sizde yabancı kalma duygusu olduğundan söz edebilir miyiz? Bütün yaşamım boyunca bir yabancı gibi hissettim kendimi. Hiçbir zaman yeryüzündeki yaşamın içersinde bana ayrılmış bir pay olduğunu düşünmüyorum. Tabii ki, nankörce bir düşünce bu. Hiçbir zaman sefil bir hayatım, büyük ekonomik sıkıntılarım olmadı, çetin hayat şartlarından geçmedim. Her şey ortalama, düzgün bir şekilde gitti. Ancak ben ruhen büyük sarsıntıları sürekli yaşadım. İnsanoğlunun benliğindeki tahribatı hissettim. Yaşanan savaşlar, yoksulluk ve hastalıklardan kaynaklanan dramların olduğu dünyada, bunlara iyilik getirmek yerine herkes hâlâ birbirine karşı kendi kötü benini öne çıkarmaktan başka bir şey yapamıyorsa, yalnızca bu sebepten dolayı dünyayı sevmediğimi söyleyebilirim. Bunun dışında kendimden kaynaklanan bir sorun olabilir; hiçbir zaman mutlu olmadım. O mutluluğu duyamadığın zaman insanlarla pek iletişim kuramıyorsun galiba. Kendimi idrak etmeye başladığım andan itibaren yalnızım. Daha önceleri yalnızlıktan yakınmışımdır belki ama, artık yakınmıyorum. Yalnızlığımın varlık sebebim olduğunun farkındayım. Bu dünyaya yabancıyım. Ancak kavgam insanlardan çok, dünyayla ilgili. Sanırım en çok kendinizle kavgalısınız. Çok doğru. Neden bu kadar uyumsuzum, yabancıyım, diye sorgularım kendiKİTAP SAYI E kendini daha özgüvenli hissedebilip konuşabilmek, her insanda değişik yaşlarda ortaya çıkabilir. Bana bu dönemde geldi. Kitabın genel konsepti, resim ve fotoğraf üzerine kurgulanmış. Çok bilinçli yapmadım bunları. Kendi kendine gelişti. Eski Bir Roman Kahramanı ya da Şahane Bir Tuvalet; bunlar hiçbir zaman birbirinin ardılı olabilecek, birbirini bütünleme arzusuyla yazılmış hikâyeler değil. Zaman içersinde kopuk kopuk yazıldılar. Buna karşın, bir yerden sonra tuhaf bir şekilde bu kopukluğun içersinde birbirlerini bütünleyecek bir doku oluşturdular. Burada belki akraba olarak başka bir kitabı anabilirim; Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak. Kendini yazar olarak gör menin ötesinde –kendimi yazar gibi görmedim hiçbir zaman sürekli yaptığımız bir şey vardır; kendimizden yola çıkarak yazarız, öykü ya da roman olsun diye ona isim takarız, değişikler yaparız. Bunu yapmamaya çalıştım. Kendi maceramın da bir öyküye, öykülere dönüştürebileceğini düşündüm. Belki o noktada, zaman içersinde bir bütünlük duygusu oluşmaya başladı. Ada Gezintilerim adlı öykümde zaten çok fazla belli oldu bu, böylece bir bütünleme isteği bilinçli olarak karşıma çıktı. Kitapta Şair Nigâr Hanım’dan söz ediyorsunuz. Nigâr, resim anlamına geliyor. Bu tesadüf mü? Rastlantı diyebilirim. Sonradan farkına ? SAYFA 4 CUMHURİYET 833
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear