05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Bütün kcderini, yıkılışını yüzünüıı görünmeyen yanına saklıyordu. Bunıı neclen yapıyordu? O kederli yarım yüzün, (...) bir çöküntüyü saklayamadığını biliyor nıııydıı?" Oğul, atına atlar, yola koyıılıır ve düjünür. "Yarın ne getireeekti? Obiir giin, daha sonraki giinler? Savrulıııak için giineş bekleyen yığınlar çürüyecek, gizli köpek lcşlcri gibi vadinin çııkıır çeperleri boyıınca toprak kokusunu bastıracaktı..." Sonra otobüse biner, kente varır, pazar ycrinc gidcr, "Civciv Mehmet'le konuşur. Konuşmalardan baba'nın kıraç birkaç dönümii kiraladığmı, öteyi beriyi satıp çift hayvanları aldığını, harman keyfine bayıldığı için gcç kaldığını, tanelerin sele karışıp gittiğini öğreniriz: "Mahvoldu desene...' Hayvanları satacaktır: "Satsın, satsın ya..." Oğulıın fiyat konusunda söylemiş olduğu sözlerine (Civciv Mehmet'in cevabi: "Ha? Nerede oğul... Çok düşük fiyarlar. Ama selâm söyle, gündeğerindcn cn iyi fiyada satarmış de." At fiyadannı araştırmak için pazar yerinde dolaşan oğul, "Satıeı çok, alıcı yoktu," gerçeğini görür, bir de "kişiliksiz köylüler'le konuşan, onları "kandırmaya çalışan eambazlar"ı. Cicnç bir köylünün atını satmaktan vazgeçişi oğulu etkilcr, vazgeçer atını satmaktan, garaja yollanır, otobüsle vadinin en çııkıır yerine kadar gi der, orada incr. Bir atla bir çocıık kendisini beklemektedir. Adar atına, cvinin öniinde iner. Yanaşma, elinde bir kürk beklemektedir; anlatır: Tanclcr sele gitmiştir; babası, suyun yiizünden kaJburlarla buğday kapçıklarını topluyormuş, kentteki tavuklarına yem yapacakmış; "Kürkünü götürüyorum. Üşür" diye mırıldanıyor. "At Cambazlan" da îshak'm genel havasına aykırı düşen bir hikâye: "Bir öksürük sesi ıızayıp giden iplik gibi bir düşü kalınlaştırdı, ucıınıı kıvırdı, bir boşluğa düşürdü," diye başlasa da. İSHAK Onat Kutar'ın "lsbcık"ı pek önemsediği belli, onıın adını vermiş kitaba. Onat, öteki hikâyeleri için (Onların da hepsi için değil ya...) "Bir Anadolıı kentindeki gerçekJerin küçük, alçakgönüllü kesitleri' diyebilir ama "ls hak" için diyemez, çünkü "Ishak"ta "bir Anadolu kentinin gerçeklerini" aşan gerçeklcr söz konıısu; epey simgesel bir hikâye "Ishak", bir dünya göhişünü içeriyor. Hikâyenin kahramanları "çiftçi", "şapkalı', bir de "Ishak". Karlı bir gecede, birlikte git tikleri ıssız bir yerde, çiftçi, "kulağını tümseği kaplayan ka ra yaklaştır"ır, şapkalıya "DinIe. ' der. "Gecenin ve tümseğin altından durmadan kendini natırlatarak geleni. Çok eski bir şey bu." Şapkalı da dinler ama riizgârın uğultusundan başka bir şey duymaz. Çiftçi, şapkalıya içini döker: "Yıilardır buraya gelirim. Ne zaman yüreğimdc bir güvensizlik büyüse, kalkar buraya gelirim. Ne zaman yağmurların yağmayacağından, ..buğdaylaSAYFA 8 rın sessizce öleceklerinden, arkalarında ağaçların boz kemıklerinden başka bir şey bırakmayan o korkunç çekirge sürülerinden ve zaman zaman tepe me binen sebepsiz cinayct isteğinden korksaın, kalkar buraya gelirim. Oysa burada Tanrı, çoktan yanmıştıı: Kendi ağırlı ğımı duyarım yalnızca. Gene degelmek isterim. (...) ayaklarımı bastığım güçlü toprağın her adınıında gürültüsüzee bu karanlık giıvcni yaşayayım isterim..." Çiftçi, tshak'ı anlatır: "Tııhaf bir yaratıktu bu Ishak. Yıilardır bir işi var. Aylı gecelerde ağaca konup yeryüzünü güzetler. (...) Bir anlam piresi Ishak. Uzak yerlere atlar. (...) Bu tümseğin eskı günlerini de biliyor. Bana anlattı. (...) Bu tümseğin eski günleri. (), çürümüş eski kaçırarak evlendiği, ycraltı ülkesinın kraliçesi Persephone'yi mi anıştırıyor?)... / Galiba hiç efsane falan yok ortalıkta. (...) Bütün bu masalları ise hep çiftçi ııydurııyor. Zaten bütün 15i bu. Masallar uydurarak, onlara inanarak yaşıyor." Görüldüğü gibi, yazar bir şeylcri açıkladıktan sonra hikâyeyi büsbütün karıştırmak istiyor... Çiltçiniıı bazı açıklamalan ("Bu tümseğin eski giinleri. O, çürüınüş, eski bir kıta gibi buraya gömiildii." Ya da "Bak! Yeraltından eski halkın sakin güriiltüsü sızıyor"), geçmiş bir uygarhğın özlemini dile getiriyor sanki. Ya Ishak? Ishak, san ki, bu geçmİ!} uygarlığın yeryüziine ıı/anan periskopu: "Aylı gecelerdc ağaca konup yeryüzünü gözetleı." Ve Ishak, sanki bu geçmiş uygarlıgın bir parça zaman Kepçe ağlamaya başla dı." Flalanın yüzii yavaş yavaş bu neşeli oyunun gülümser havasını kaybediyor, gözleri dalıyor. Bir mırılüya dönüşen ağıt usulca kesiliyor. 1 lala belirsiz bir noktaya bakıyor. "Yaşlı kadın titredi. Bazı eskimiş şeyleri yeniden yaşadığını..." Tekerlcmc, sanki halanın yaşamını anlatı yor... Aynı sayfada, Onat Kutlar, "Kepçe Gelin" yerine "Kepçe Hala" diyerek oyunla halanın yaşaını arasındaki benzerliği daha da açıklıyor. Dışarda "evleri yıkıyorlar; yol yapacaklarmış". Hala da bir çiçeksiz saksıyı kapıp yerdeki oyuncak cvlcrin üzerine vıınıyor, evler de, içindekiler de eziliyor. "Hala hem gülümsüyor, hem ağlıyordu. Sonra tuhaf, dalgalı bir sesle mırıldanmaya başladı: 1 1 V/nat Kutlar, yıllar önce yayımladığı Ishak'la, Ishak'taki dokuz hikâye ile bugün de yaşıyor. Bunu akıidan çıkarmamak gerek. ve Onat'ın bütün çalışmalarını yeniden değerlendirmek gerek. Dokuz hlkâyesi ile yaşayan başka bir hikâyeci anımsıyor musunuz?!! bir kıta gibi buraya gömiildii. (...) lşte bu batık evren... topragın altında tlerin soluklarını dinliyor..." Şapkalı dınlemese de, sezdirmeden alay etse de çiftçi anlatıyor: "...Bu güven beni ısıtıyor. Bak! Yeraltında eski halkın sakin güriiltüsü sızıyor. I Iey gidi Ishak... Fırtına yaklaşıyor mu?" "Şapkalı usamyor bu sözlerden, "Bırak şıı uğursuzu da (tshak) gidelinı," diyor. "Uğur suz" sözcüğü çiftçiyi çileden çıkarıyor, buna biı de "Çeker vu rurıım" eklenince kavga başlıyor: "Sessiz bir boğuşıııadan sonra biri kalktı. Yorgun tavırlarla ağaca gidip orada Ishak'la konuştu..." (ierisinıle bir de "kan" bırakıyor: Kan, "Tümseği ısıtıyordıı." Hikâyenin burasında yazar, "belirli bir anlamsızlığı önle mek için bazı şeyleri açıklamak zorunluluğunu" duyııyor: "Bir bakıma cinayeti çittçinin ve tshak'ın birlikte hazırladıkları düşünülebilır. Tümseğin, onun altındaki halkın çok eski bir ef saneye dayandığını bir yerden duymuşlum. Bu elsanenin ka ranlıklar tanrıçası ile yakın ilgis.i olmalı. Belki de aynı tanrıça nın doğıı ilkellerindeki kökii ve onun efsanesinin binleıce yıldan arra kalan masnlıdır bu. (Uç kardeş dünyayı aralarında bölüştükten sonra payına yeral tl düşen Hadcs'i ("Hades, sonradan, "yeraltı ülkesi" anlamına kullanılmıştı. I'.N.), Hades'in sı değil de la kendisi... Evet, hep "sanki"... Ve geçmişle şimdinin birleşmesi özlemi, ve "kökii mazide olan âti" olma özlemi: Çiftçinin sözlerini anımsayalım: "Aramızıla bir bag buiunsun, nerede olursa olsun, temelinde, yani ayaklan mı bastığım güçlü toprağın her adımında gürültüsiizce bu ka ranlık güveni yaşayayım isterim..." Çiftçi ile tshak: Sanki biri, "şimdi"; biri, "geçmiş" ya da "tarih"... Şapkalı, yalnızca gününü yaşayan, geçmiş de gelecek de umurunda olmayan, günümüzün "köksüz" insanı... "Ishak", yorumlara açık bir hikâye, değişik okumalara açık bir hikâye... KÜL KU$LARI Annesi "diin" ölen bir ço cuk; aç yeğenine bayat simit verip kendisi ta/e simif yiyen bir hala: Bir "eskimiş kız"... Hikâye çocukla başhyor ama ağır basan hala, halanın "kaymış" yaşamı. Çocuk, alt odalarından küf kokusu gelcn evde yapayalnız. llalasına, "Benim annenı dün ölmıış. Postacı söylcdi," diyor. I lala ile çocuk, "Kepçe Gelin" oynuyorlar: "Kocası cambazmış, kocası cambaznıış. Babası da çok yufka yürekliymiş. Yakınlaıından biri ipten düşsün istemezmiş." / "Külâhlı baba bıraknıadı Kepçe gelini. O Kepçe gelin öldü de gitti. / Öldii de gitti, / Gitti de bitti..." Postacı mektup getirir, Gazel (Çocuk) korkar; "Gene mi öldü?" diye sorar. Daha önce, Gazel'in annesinin öldüğünü postacı söylemiş, Gazel'e kavun çekirdeği vernıiştir. Posta cı, kapıyı açan Gazel'e "mektubu vermeden önce bir avuç ka vun çckirdeği" vcrmek ister. "Gazel çekirdeklere korkuyla baktı ve birden kapadı kapıyı." Kavun çekirdekJeriyle ölüm, Gazel'in gözünde özdeşleşmiş tir. Gazel, halasını çağırır; birlikte kapıyı kapamaya çalışırlar. Postacı usanarak çeker gider. Ciazel, "Oh! Kurtulduk. Ver medi!" der: Ycni bir ölümü önlemiştir. Hala, o garip akşam türküsüne başlar: "... bütün ölü, kayıp şeyler için yaşanmış ağır bir czgiydi bu. (...) Günün birinde kim hatırlayacak onları?" Onat Kutlar, hikâye boyunca, sanki hiç karışmadan Gazel'in, halanın bilincini, daha doğrusıı, Gazel'in, halanın bi lincinde olmadan, rastlaııtıların getirdiklerini, içlcrinden belli belirsiz geçenleri yansıtıyor... n nıadıkları gerçeği değiştirilmiş sanıılar." Hikâye, kurmacadir; röportaj değil. Ve ()nat, gerçeklikten hareket etse de bu gerçekliği kurmaca ölçütlerine göre yeni den yaratmıştır: 'Gaziantep'ten hareketle "()nat Kutlar Gaziantep"ini yaratmıştır. 2. "Gerçek" Cîaziantep'tcrı söz ederken: "Ve hoşnııt değil dik o karanlıktan. (...) ... Isyan ederdik. tshak'ta bu tıtangaç ve bilinçsiz başkaklıııştan izler bulacaksınız," diyor Onat. ()nat'ın sözünü ettiği "baş kaldınş"ın sözcüklerde kaldığı nı, kurmaca dünyada inandırı cılıktan uzak oldıığunu "Çatı'yı yazarken belirtıniştinı. Çünkü o "başkaldırış"ın, o yıllarda, o çocukluk günlerinde, gerçek yaşamıla da karşılığı yoktu, sanıyorum. Yaşamda karşılığı olmayan kimi şeyler kurmaca dünyada gerçekmiş gibi görünebilir; ama "başkal dırış" gibi yalnızca ruhsal olmayan, toplıımsal yanı da olan ve bu toplıımsal yanın ağır bastığı gerçekler, ancak toplumda varsa kurmacada da var olabilir. 3. "Şimdi İshah gibi yazmıyorıım. llk gençlik yıllannın hata larını çok iyi görüyorum," dı yor Onat. Onat'ın dediklerıne Is/itik'taki hikâyelerin dili ve kapalılığı açısından bakmak istiyorıım. Ishak'taki hikâyelerin dili, "süslu " bir dil; ()nat, yazınsallı ğı "söylencııden söylenmeyenin çıkarılması" anlamında alnııyor; yazınsallığı beıızetmelerde arıyor, çarpıcı anlatımlarda an yor; "Çocuk büyük bir yastığa dayanır gibi serın yaz gecesine dayandı." / "Bir kırlangıç pervazların arasınılaki maviyi kes ti." / "Pencere bir bulııtıın önündctı ağır ağır geçti." / "Pencereye baktı. Odayı bir misli genişleten kirli camlara. Yağmurla iğnclenıyordu." / "Gökyüzünde bulut bir şarkı gibi dolaşıyordu." / "Sofada çaydanlığın ışıkları akıyor." / Tanpınar'ın o pek bilinen iki dizesinden ("Bir nıasal mvyvusı gıhı payltiştık / Mrhlahı kırıl mtş clul uçlarından") esinlenmişe benzer bir cümle: "Ağaçlarm ince dalları ayı bölüyor." VD. 1 likâyelerin kapalılığı ü/.eıiıı de de durulabilir. Onat, "Şimdi Ishak gibi yazmıyorum," der ken çok haklı. Bunu görmek için liahar hyarıadır'ı okumak yeter. Bahar tsyancıdır "deneme " diye yayımlandı; oysa o "deneme"lerin çoğıı hikâye. Denemede bir genelleme vardır; soyut bir anlatım vardır; oysa Onat'ın anlatımı "somut" bir anlatım, genellikle somut bir olaydan ya da bir olgudan yola çıkıyor, hikâye anlatıyoı, ancak zaman zaman genellemeye gidiyor. Bunu görmek için "Kardelenler'i okumak yeter. Bu kıtapta Onat'ın dili değiş miştir: Yazınsal bir dil, ama süslü olmayan bir dil... IV Onat Kutlar, yıllar önce yayımladığı Uhıih'\a, /s/w/'taki dokuz hikâye ile bugün de vaşıyor. Bunu akıidan çıkarma nıak gerek. Ve Onat'ın bütün çalışmalarını yeniden değerlendirmek gerek. Dokuz hikâyesi ile yaşayan başka bir hikâyeci anımsıyor mıısunuz? • K İ T A P SAYI 779 III Kutlar, Ubctk'm ikinci baskısı için yazdığı önsözde başlıca üç nokta üzerinde duruyor: 1. "Öylesine uzaktır ki Anadolu kimi aydınlarımıza, onlara bir Avrupa tadı verir. Yakın ol C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear