29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ruh ufkunu arayan duygu viiklü bip romancının anılan medi. Yazımsal ve sanatsal duruşu; zaman ve mekânın prizmalarından geçirilmedi, keşfedilmedi." Beni okumak, ün ilgilendirmedi. Yalnızca insan acısı ilgilendirdi" (s. 136) diyecektir. Bir anlamdaher an, kendisiyle hesaplaşan, kılı kırk yaran, kırılgan ve hassas oir ruhun "yaşadığı hayatı", müthiş bir gözlem gücüyle duyguların, anıların çağrışımıyla romanlarına, öykülerine "konular" aradı. Bu arayışlar, "kayıp zamanın izini" sürmek, yıllarca önce yaşanmış, unutulmaya yüz tutmuş insan manzaralarını, yaşantılan büyük bir tutkuyla araştırdı, izledi ve gördu. Insanları duygulu ve şüpheci şerkatiyle; umutsuz "külrengi kasvet akşamlarında" sevinciyleseyretti. Insanların kendi kendini tanımadığını, hiçbir zaman düşündükleri kadar mutlu olmadıklarını (lcendi aile çevresiyle karşılaştırarak) biteviye aklından geçirdi. Yalnızlık girdabına düştü. "Göniil sarsıntısı" geçirdi. Hayata isyan etti: "... Bu pis dünyada, herkesin birbirine kazık atmayayazgılı olduğunu seziyorum. Yani başkalarını karalamak yerine, anlamayı tercih ediyorum diyor ve hemen ekliyor: Bu dünyanın her şeyine yabancı olduğumu hissettim, hep böyle hissettim. Bu dünyanın her şeyine yabancıyım. Bu yüzden debu dünyanın değişmesini isteyenlerden yani bir gönül akışım oldu' (s. 139) Daha sonra "Sabahattin Ali benim için bir isyan manifestosuydu." (s. 64) diyecektir. Ince, kırılgan bir ruh benliğini sarar. Birçok duygu arasında gidip gelir: (...) Hayatta hiçbir şey benim için acı ve dayanışmadan anlamîı olmadı. Dostoyevski, 'insanı insan kılan tek şey merhamet duygusudur' diyor. Buna çok inanıyorum.' (s. 136) Söyleşi(sin)de içten, yalın, yapmacıksız, nesnel bir üslup kullanıyor. Daha doğrusu, hiçbir konu dışı ayrıntı okuyucuyu oyalamıyor ya da dikkati dağıtmıyor. Anlatılanlar bir romancının renkli dünyasından kesitleri sunmaktadır. Dışsal ve içsel dolayımın önemli obiesi, hayatın içinde var olan insandır. Insanın kendisidir. Bize göre 'anısöyleşi" türünde yapılan bu ilgi çekici konuşmalar anı edebiyatının önemini ortaya koyuyor. Anılar bir iç yaşayıştan doğmuştur. Hayatımızdan bir kesit olarak görürüz. Onları yaşayarak, duygulanarak, hayıflanarak okumamız da bundandır. Bu nedenle Selim lleri'nin "anılarını" okuduğumuzda bizde değişik bir tad, yoğun duygulanımlar, düşünceler meydana getiriyor. Başka bir deyişle, içsel ve dışsal dünyamızı yansıtıyor. Anılarda yer alan her şey, geçmişin bilinci, zaman/mekân/olaylar/kişiler, daha değerli, daha önemli, daha gerçek bir hayatla dolu canlı sahnelerdır. Yalnız ve özgür kişi olarak yaşamak bir hayli zordur. de birbirini izler ve günlük deneyimleri de acımasız bir sansürden geçirerek gelecekteki hakikatlerden de kendilerini korurlar." (Rene Girard: Romantik Yalan ve Romansal Hakikat, Çev.: Arzu Etensel Ildem, Metis Yay. tst. 2001, s. 87) Demek ki hayatın acısını, hüznünü, sevincini birlikte tadan romancımızın kendine ait çarpıcı özgün anılan; bellek zenginliğiyle, ruhsal benliğinin derinliklerine iniyor, romancıyı kapsamlı bir biçimde tanıtıyor. Her anı parçası yaşanmış ya dayaşanacak serüvenlerin anlamlı bir toplamı değil midir? Bu noktada Selim îleri'nin anılan: tıpkı "ıssız ve yağmurlu"... Insanlık komedyasının ya da hayal olmuş hakikatlerin görüntüleridir. Bu bağlamda yaşanmış anılardan edindiğimiz izlenime göre romancı kendine özgü kuralları olan bir dünya yaratır. Modern sosyal yasamın içinde var olan insanın 'tedirginliklerini', bununla birlikte hızla bizden uzaklaşan 'yitip giden zamanı' ve o dönemde yaşamış insanların öykülerini de gün yüzüne çıkarmış olur. Bir bakıma romancı, yaşadığı çevreye, insanlara, olaylara tanıklık eder. Geçmişi ve şimdiyi anımsadığı için karşılaştırma gereğini duyacaktır. Geçmişin güzel günleri, maziden arta kalanları bir bir hatırlar, hiç umulmadık bir yazarın, küçümsenen bir kitabında o güzelliklerin yaşanacağını yazar: "Geçmiş günlerini nereden saptayabiliriz dersen, o da hazin; edebiyat tarihimizin 'piyasa romanı' saydığı bir kitaptan, Kerime Nadir'in Aşka Tövbe'sinden "(s 198) vurgulayıcı sözü ise: "Yaratıcılığın en önemli objesi, insanın kendisidir. (Erich Fromm: Erdem veMutluluk,Çev.: Ayda Yörükân, (2. baskı, Iş Bankası Yay. Ank. 1994, ss. 113119) Hemen her romanında bir yenilik, yalnız kendisinde bilinen değişiklik, öyküden romana, denemeden eleştiriye, senaryodan tiyatroya kadar hedefe doğru bir yürüyüş vardır Selim 1leri'de... Sanata yönelişinde çiçeğin ve yeşilin rolünü... renkleri, şelulleri, kokulan anımsar. Zaaflarını birbir sayar: "Çiçeklere zaafım vardı, denize, yelkenlilere, boz kayalıklara, dalgalara, mevsimlrin değişimlerine, hele sonbahara..." (s. 16) Yazanmız doğaya tutkundur. Bir bakıma içsel duygulanımlarını hiç çekinmeden içini döker. Bellekte kalan, çocukta iz bırakan sesler, kokular, görüntüler sorulur. Cevabı hazırdır. Hayal dünyasının içine sığmayan, romancı kişiliğinin "külrengi" evrenini şöyle açıklar: "Seslerden çok renkler ve şekiller onu cezbeder. Meyve bahçeleri, bahar çiçekleri, ağaçlann çiçeğe ve meyveye durması, ilk nam şeftau!.. Tıpkı Hermann Hessegibi "Şeftali Ağacı nailgi... Tabiatın sonsuz pitoresk görüntüleri bir 'ruh ürpermesi' halinde gözler önüne gelir: Deniz... Şifa'nın burnunda sokak, bir çıkmaz sokak. Yar, Deniz, aşağıda" sonbaharda mor dalgalar." (s. 16) Bütün bu güzellikleri "Gelinlik Kız" öyküsünde yazar. Çocukluğumuzun unutulmaz leitmotifi istasyon: Tren, sonsuzluğa uzayıp giden demiryolu, lokomotifin gri boz bulanık dumanı, kampana düdüğü... ayrılıklar, sevinçler ürpertir. Goethe'nin dediği gibi "insanın en iyi tarafı ürpermesiciir.' Sesler, renkler, ışıklar, kokular, Moda Plajı'nın iyot kokan yosunlannı, müzik seslerinin hava atmosferinde dalgalanıpyayıldığını anımsar. "Sovyetik sosyalizmden uzak durdum. Lise yıllarımda, dünyanın büyük acıdan kurtuluşunu komünizmde görüyor^ dum." (s. 43) der. Hemen arkasından su somut gerçeği beyinlere nakşeder: "... Istediğiniz kadar kültürlü olun, bu ülkede yazarlığın gerçek bir uğraş olduğunu bir türlü kavrayamazsınız." (s. 46) "Resim üstüne, ressamlarımız üstüne yazı yazdım. Müzik üzerine bir iki anı yazısı dışında yazmadun, yazamam." (s. 54)"... Zaten Tennessee Wüliams benim için yirminci yüzyılın en büyüklerindendir." (s. 56) "Filim yıldızı olmak istiyordum." (s. 56) der. "Yazın sinemaların kendine özgü ve tuhaf bir serinliği olur. Böyle birçok Türk filmi seyrettik. Türk sınemasının en du yarlı, en naif dönemiydi." (s. 58) der. Handan Şenköken'in söyleşisi ile Selim lleri'nin anılan Handan Şenköken ile gerçekleştirdiği söyleşi kitabı "Anılar; Issız ve Yağmurlu"da içten, yalın, yapmacıksız, nesnel bir üslup kullanıyor Selim Ileri. Dana doğrusu, hiçbir konu dışı ayrıntı okuyucuvu oyalamıyor ya da dikkati aağıtmıyor. Anlatılanlar bir romancının renkli dünyasından kesitleri sunuyor bize. ŞENER ÖZTOP S elim 1leri "muhayyilesi" zengin olan bir romancıdır. Son kitabı: "Anılar; ıssız ve yağmurlu" anısöyleşi tarzında... Söyleşiyi gerçekleştiren Handan Şenköken, bir sürpriz yaparak Selim Ileri'ye en eski anısını sorar ve kitabın oluşmasının ilk adımı atılmış olur. Söyleşiyi gerçekleştiren kasetleri deşifreeder. Söyleşiler giderek "yazışmaya" dönüşür. Kitabın arka kapağında özlü tanıtma yazısında şöyle deniliyor: "Anılar; ıssız ve yağmurlu, söyleşmeyle başlayıp yazmak çabasına dönüşmüş bir anı kitabı. Selim Ileri yaşamını, edebiyat, sinema, tiyatro, televizyon alanındaki çalışmalarını, bu çevrelerin ünlü kişilerini, Türkiye'nin son yarım yüzyılına damgasını vurmuş siyasal olayları ve çalkantıları çok renkli bir anlatımla dile getiriyor." Duygusal bellek yazarın anılannın merkezidir. Yaşanmışın izdüşümleribirerbirer hatırlamaya çalışır. Zaman ve bellek birbiriyle iç içe çağrıştırılır. Selim 1leri böylece kendi dünyasının "bilinmeyenlerini" Handan Şenköken'in ilgi çekici sorularına verdiği cevaplarla "hayat kesitlerini' gün ışığına çıkarır. Kişisel izlenimlerini, duygusal dalgalanmalarını, aile içi yaşantılarını usta bir anlatımla edebiyat dünyasına kazandırır. Andre Gide'in söylediği gibi "Butün ömrümüz kendi kendimizin silinmez bir portresini çizmekle geçer" sözünden yola çıkarak "Anılar; ıssız ve yağmurlu" yazarın bir özyaşamöyküsüdur. Kitabı nasd bir süre içinde merakla, zevkle.yer yer düşünerek, hüzünlenerek okudum ve yazarımızın renkli dünyasına girmeye çalıştım. "Geçmişi olmayan toplumiarm geleceğl de oiamıyor." Selim 1leri, bir gönül ve mazi insanıdır. Anılar onu hep meşgul eder, ruh ufkunu arayan, araştıran bulan bir insandır. Tabiata âşıktır. Istanbul tutkunudur. Bodrum onun gençlik yıllarının bir izdüşümüdür, esin lcaynağıdır. Bodrum Kalesi simgesidir. Simgelenmiş iç yaşantılara ilgi duyar. Imgelerin ısığında sisü, puslu ve azgın dalgaların dövdüğü bir Bodrum Kaîesi'ni; martı çığlıklarının ve denizin sağır edici uğultusunun yankılandığı kale surlarını nayal eder. Görüntüler dünyasına: Mimariye, resme, sinemaya ve doğaya karşı duyarlıdır. Bir bakıma 'estet kişiliğe sahiptir. Tıpkı bir Faust gibi hayatın anlamını bulmak için insanoğlunun gerçekleştirdiği uçsuz bucaksız arayışın bir simgesidir. Bencil olmamasına rağmen mutsuz olduğunu ve yakınları ile olan ilişkilerinin tatmin edıci olmadığını görünce şaşırır, kırılır ve kuser. Insanların ikiyüzlülüğünden, maskelerinden hoşnut değildir. "... Çağdaş insanın kişilik bütünlüğünü yitirmek pahasına kendi menfaatinin peşinde koşmuş olması onda yarattığı rea\siyonlar tepkiseldir." "Duygularım bende, kendi yalnızlığımda' diyen Selim lleri'nin kitapları gereği kadar tartışılmadı, değerlendirilSAYFA 10 "... Araya gurur kırıklığı girince bende her şey blter." Rene Ciırard'ın benzeimesıyle Selim lleri'nin "hayatı kaygan taşların üstünden atlayarak geçilen bir akarsu gibi"... Anılarını olağanüstü bir ayrıntı zenginliğiyle tasvir ediyor. Tıpkı M. Proust gibi "duyularımızın bitmez tükenmez coşkun ayrıntılarını veriyor." Işte tam burada Rene Girard'ın bu konuyla örtüşen sözünü alıntılamak isterim: "Her olayın kendi serabını yansıtır perdeye; seraplar, yaşayan anılan öldürüp önceki 'hakıkatlerin' yerini alan yeni 'hakikatler' halin "... Hayatı kaygan taşlarm üstünden atlayarak geçllen bir akarsu gibi..." Erich Fromm, "Gerçek sevgi.kökenini yaratıcılıktan alır" sözünün önşartı, sevgiyiverebilenbireyinkuvvetidir. (...) yaratıcılığı, belirli etkinliklerde ortaya çıktığı biçimiyle incelemeye çalışmak zorundayız; çünkü "genel" olanı tam olarak anlayabilmemiz, ancak "somut" ve "özel" olanı incelemekle mümkün olabilir" diyor. Bize Fromm'un en önemli Zamandışı esrimeler ya da birçok duygu arasmda gidip gebneler Okumayı ve yazmayı sever. Gecelerin sessizliğini daktilo sesi doldurur. Okumanın ve yazmanın hazzını ve zevkini taHazcılık ya da zevkçilik (hedonizm), zevki hem gerçek olgular, hem de kurallar bakımından, insanın hareketlerine yönveren bir ilke olarak görür. Çalışma odası (salonu) sanki bir yatak odasıdır. Bu durum onu edebiyat araştırmacılığına götürür. Gençliğinde Attilâ Ilhan'dan bir mektup alır: "Ne alkol, ne serserilik, ne cinsel özgürlük çıkış yoludur; yalnızca çalışmakkurtarır..." (s. 126) diyordu. Bu CUMHURİYET KİTAP SAYI 667 Romancının bir estet olarak ruhsal portresi dar. Yazdıkça gönül yüceUşine yükselir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear