24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

lirtir; ayrıca, böyle bir kültürde "hakikate adama" ve "tinin en derin ihtiyaçlarınm doyurulmasına" da gerek kalmayacaktır; nunlar, ancak, yeniden yorumlandığı takdirde söz konusu edilebilecek sorunlardır. Bu yüzden Rorty'nirı.öne sürdüğü ile Islan Berlin'in Iki Özgürlük Kavramı'nda cle aldığı "insanların birbirleriyle uyumlu olmaları" görüşünden vazgeçilmesi" gerektiği önermesi arasında benzerlikler vardır. Ancak, Rorty'nin bu bakışı, bilimsel olan ile görüşe ait olan arasındaki aynmı yadsıyan bir bakış. Bu anlamda da inanç ile benzer bir anlam içermeye başlıyor. lnancın anlamını belli bir temsiliyet duygudaşlığı olarak ele alırsak veya nesnel bir hakikati içermeyen bir yargı anlamında kullanırsak, inancın bir görüş anlamı taşıdığını iddia edcbiliriz. Ancak; belirli bir bilimsel garantisi ile nesnelliği olmayan görüş Rorty'nin liberal ironistlerine de uygun düşmemektedir; çünkü nesnellik ve tek hakikat ironistlerin görüşünü oluşturmamaktadır. Mutlak bir hakikat metafizikçilerin görüşünü taşımaktadır. Oysa, Rorty bu bakış açılarının mutlaklığından çok, sözcük daöarcıg'ımızda (kitapta ara sıra sözcük dağarı ara sıra ise dağarcığı olarak geçiyor) bulunanlarla meşgul olmamızı veya yeni bir sözcük dağarcığı yaratan yaratıcı sanatçıfilozofları izlememiz ve anlamaya çaışmamızı istemektedir: "İronistlerin hedefi metafizik dürtüyü, teorileştirme dürtüsünü, bu dürtüden tamamen kurtulabilecek ölçüde iyi anlamaktadır. Nitekim, ironist teori bir kimsenin, öncellerini teorileştirme yönünde ktşkırtan bir dürtünün ne olduğunu anlar anlamaz fırlatıp atacağı bir merdivendir" diye yazar Rorty (s. 145) tronist teorisyen bir yöntem uğraşında olmaktan çok, özerklik (s. 146) girişiminde bulunmaktadır. lier ne kadar felscfi bir söylemin özel bir çaba gerektirmeksizin hakikat ile vücut bulması felsefenin ana nesnelerinden birisi olarak kabul edilsc bile; "politika ve sanatta hakikat kavramının yerinin olmadığını" (s. 24) kavramak ironist liberal açıdan önem taşımaktadır. Rorty de, Balibar'ın Hakikatin Yerleri ve Adları (L'Aube, 1994) çalışmasında ele almış olduğu gibi, günümüzde hakikatin ele alınışında, bu kavramın artık yorulmuş olduğunu, çoğullaşmaya başladığını belirtmek istemektedir. Farklı anlamlarda, çok yönlü olarak meşruluk mücadelesi bu yorgunluğa yol açmıştır. Lyotard'ın söylemiş olduğu gibi, postmodern durum bir "meşruluklar krizi"dir. Hakikat pratiğinin çözülmesi bir yandan rölativizmi, diğer yandan revizyonizmin ve negasyonizmin yüzünden gerçekleşmektedir. Bu son ikisi tarihi hakikat denileni yadsımaktadır: Kralcılık, hanedancılık ve tarihi gerçeklerin şüpheye koyulması (Yahudi soykırımı gerçekten oldu mu? sorusunun tartışılması) beraberinde kabul edilemez sonuçları da getirmektedir. Rölativist için her görüş bir değer yargısıdır; her birinin kcndince değeri vardır; rölativist en azından bir hakikati bilmcktedir, o da; hakikatin rölatif olduğudur. Rcvizyoniste görc ise, "ontolojik olmayan bir kanıta dayanmak, yani; sosyal, politik ve ideoloiik gerçeklerin varolmaları ile belirginlik kazanmak mümkündür. Hakikati aramak yerine, kanıtının olmamasının yanlışlığı üzerinde durulur. Kanıtın hakiki olmasının yanlış olabilmesinin mümkünlüğü üzcrine görüşler geliştirilir. Ancak Giles Deleuze'ün de belirtC U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 313 miş olduğu gibi, söylemin ma gerçeklik taşıyıp ,taşı " rnasını sorun olarak ortaya koymak yerine; gerçeğin üretilmcsinde, mevcudiyete bakmak lazımdır. Bu açıdan "önem, gereklilik, çıkar nosyonları, hakikat nosyonundan bin kere daha belirleyicidir" (Deleuze, Pourparlers, Minuit Yay. 1990); çünkü bunların mevcudiyeti hakikatin yerini almaktan çok, söylenenin hakiki olup olmadığının ölçülerini vcrmckteRorty'nin ütopyası derinliklerin içinden bir şeylerin çıkacağına olan inancın araştırılması olmaktan çok ileride duran bir hedef gibi gözüküyor. "Benim ütopyamda, insan dayanışması önyargının bir kenara bırakılmasıyla ya da önceden gizli olan derinliklerin deşilmesiyle ortaya çıkacak ve tanınacak bir olgu olarak değil, daha ziyadc crişilmesi gereken bir hedef olarak görünür" (s. 18). Burada dayanışma refleksif olmaktan çok, yaratılan bir şeydir. Bir sefalet bilinci sayesinde ortaya çıkacaktır. Bu da bizim dışımızdakilerle çıkar ilişkilerimizin çakıştığı noktaların araştırılmasından geçecektir. Bunların doğallığını ortaya koymaktan çok, bu tip çıkar uişkilerinin yaratılmasından, ortaya çıkarılmasından ve öncelikle araştırılmasında liberal ironik ütopyayı bulmak mümkün hale gelecektir. Otekileri ve bizi anlamının araçları ise, aslında sanat ve edebiyattan geçmektedir. Bizim gibi hissetmeyen ötekilerin ıstıraplarını anlamak bu tip sanatsal biçimlerden geçmektedir. Roman, sinema, plastik sanatlar kısaca sanat eserleri bizim ötekilerle kesişmemizi sağlayacak durumları yarattıgına olan inancın pekiş tirilmesi olarak algılanabilir. Bu sırada dayanışma biçimleri yaratmamıza olanak sağlayacak koşullar ortaya çıkmaktadır. Bu, aynı zamanda "üzünç dönemlerinde" ortak tarihi verilerin ele alınmasını da ortaya koymaktadır. O halde, Rorty için liberal toplumların kahramanları güçlü sanatçılar ve şairlerdir. Onlara yaratıcı ve devrimci adını verir; ancak Rorty için liberal toplumların bir özelliği de devrimci ve reformcu arasındaki sert karşıtlığın yumuşak bir uyum içinc oturtulmasıdır: "liberal toplum ideal olarak bu farklılığın iptal edildiöi toplum ola rak belirlenebilir" (s. 99). Bu tip bir liberal toplum anlayışında dildeki yenilikler ve sanatsal faaliyetlerdeki harelcetler ve arayışlar, devrim yoluyla dcvirmekten geçmekten çok, rıza yoluyla, reformlara Rorty'nln ütopyan gerçekleştirilmektedir; şairlerin dildeki zorlamaları ise devrimci bir pratiği ortaya koymaktan başka bir şeyi içcrmediği ileri sürülebilir. Bu tip bir topumsal anlayışta insanların sahip olduğu toplumsal ahlak anlayışı önceden verili ve değişmez Tanrı iradesinin anlak anlayışı olmaktan çok, dili zorlayan kelimelere yeni anlamlar katan sanatçıarın, şairlerin içkin buluşlarının, yaratılan ve kurulan bir ahlak anlayışıdır. BuRlchard Rorty. rada, anlaşılabileceği gibi ütopyası ve önerileri olan bir düşünür olaralc karşımıza çıkar Richard Rorty. İdeal bir devlet ve ideal bir yurttaş tipini sorunsallaştırmak ister. Aşkınlık içeren, ama bu aşkınlığı Tanrı iradesinde veva ona bağlı bir ıktidar biçiminin yasalarında olmaktan çok, sanatçıların, şairlerin, romancıların insanlara verebildiği yaratıcılık sürecinin içkinaşkınlığını söz konusu eder. Rorty için, böylece, liberal ütopya "yurttaşların kendi ahlaki tartışmalarının dilini ve böylece vicdanlarını" (s. 100) cemaatin olumsallığında duvan insanların bileşiminde mümkün oıacaktır. Bu insanları ise, "liberal ütopistler" olarak adlandırır. Bu tiplemesinde ise Foucault ile Habermas'ı karşı karşıya getirir; Foucault'nun "liberal olmaya yanaşmayan bir ironist"; Habermas'ın ise "ironist olmaya yanaşmayan bir liberal" olduğunu söyler. Richard Rorty'nin kanıtlarının anlamı şu şekilde özetenebilir: "Bilimsel yöntem" ve "nesnellik" gibi klasik nosyonlardan kurtulmaya başladığımızda, sosyal bilimleri edebiyatın bir uzantısı gibi görmeye başlayabiliriz. Bilimsellik ve sanata değgin olanın ayrımını kafamızdan atmaya kabil olabiliriz; çünkü ikisinin de amacı bizim aramızda bulunan ve bize benzeyenlerin yorumunu yaparak, onlara ait duygularımızı ve duyarlılıklarımızı arttırmak, uyandırmak ve anlayışlı olmak durumuyla karşı karşıya bırakır bizi. En egzotik duranı, en marjinal yerlerde gezineni, en fakiri veya en zengini bize yakın kılmayı amaçlar bunlar. Bu, bu şekilde anlaşıfdıktan sonra sosyal bilimcinin bir romancıdan veya hatta aynı şey olmamasına rağmen bir gazeteciden anlatısını ödünç alaDİleceği ileri sürülebilir. Buradan itibaren de bizim söylediğimiz şeylerin zamanın fiziki vc bilimsel söylemine uygun düşüp düşmediğini sorgulamaktan ve bu sorgulamayla zaman kaybetmekten vazgeçebiliriz. Lafımızın Einstein fiziğinc bağlı olup olmadığını veya ku antum fiziğinin kurallarına uyup uymadığı bizim için önemsizleşmeye başlar. Sosyal ve beşeri bilimlerin "paradigması"nın bugüne uygun olup olmadığını ve insanın bugünkü doğasını anlatmaya yarayıp yaramadığı bizim için bir sorun olmaktan çıkar, çünkü "insanın doğasını" anlamak üzere yola çıkmak fikrini terk etmeye başlarız. Böyle birbirinden kopmuş, ayrı ayrı disiplinlerin kendi özyöntemlerine uygun bir şekilde araştırma yapılıp yapılamayacağı sorusunu sormaktan vazgeçeriz. Roman, gazete makalesi, sosyolojik araştırma arasındaki farkı göz ardı etmekten bahseder Rorty. Bu farklı disiplinlerin arasında varolan sınırların birbirine karışmasından söz etmektedir. Bu açıdan Foucault'nun "disiplin toplumu" çözümlemesinin bilginin insanfığın ilerlemesine yaramaktan çok, iktidar ile olan ilişkisini vurgulaması bakımından, Rortuy için önem taşımaktadır (Bu aynı zamanda Adorno ve Horkeimer'in Âvdınlanmamn Diyalektiği kitaplarındaki bir önermenin de temeıini oluşturmakta ve Foucault ile Horkeimer ve Adorno arasındaki bağı göstermeyi sağlamaktadır). Bu açıdan bakıldığında Rorty'nin "liberal ütopyası" yurttaşların kendi ahlaki tartışmalarının dilinin ve böylece vicdanlarının ve cemaatlerinin olumsallığı duygusuna" sahip olan insanların gerçekleştirebileceği bir durumdur. Bu yolda, Rorty; Foucault'nun ironist bir liberal olmayan kişi olarak özel alanın ironisini taşırken, Habermas'ın kamusal alanın çıkarları için bu "şiirselleştirilmis" liberal ütopyadan ne kadar uzak olduğunu açıklamaya çalışır. Habermas'ın "bilim anlak ve iktisat ve politika, tıpkı sanat gibi dil yaratan bir çıkıntı sürecine teslim" edilmesine nasıl karşı çıkacağını sorunsallaştırır. Rorty, "özel ironi vc liberal umut" adını verdiği bölümde metafizikçilerle ironistler arasındaki farka değin dikten sonra, bir sonraki bölümde Proust, Nietzsche ve Heidegger arasındaki benzerlik ve farklılıklara değinir: Proust'un kendi etrafında bulunan topluluğun kendisi üzerine bilgi ve yorum üretmesinin tersine, onların üzerinde sonradan yapılacak bir yorum ile nasıl onların üzerine çıktığını anlatan Rorty, Hegel'in "Tinin Görüngübilimi" ve Nietzsche'nin "Sonuçta Gerçek Dünyanın Bir Mit (s. 150) Haline Gelmesi" (Herhalde masal haline gelmesi oJ^cakA.A.) Heidegger'in Hümanizm Üzerine Mektup metinleriyle Proust'un Yitik Zamanın Peşinde anlatısının arasındaki benzerlikler, yani, bilimsel ve romansı göndermeler arasındaki koşutluklar sorunsallaştırılır. Proust'un tersine Hegel'in, Nietzsche 'nin ve Heidegger'in "yüceltilme" uğruna kendilerinin yazdıklarını son aşama olarak göstermck istcmelerini eleştirir bir tavn sürdürür, Rorty: Ona göre, Proust kendi manrem alanındakileri sorunsallaştırdığında, böyle, "evrensel" bir yüceltilme" isis tencinden uzaklaştıığı kadar dünyaya mal olmuştur. Rorty'nin kitabı hem onun Türkçe'ye çevrilen ilk kitabı olması, hem de sanata değgin olanın sosyal bilimsel olandan daha aşağı olmamasını anlatması bakımından önemli bir çalışma. Rorty'nin filozofları ve romancıları okuyuşu ile her an hemfikir olmasak bile yaklaşımı açısından önemsenmesi gereken bir kitap. • Olumsallık, troni ve Dayanışma/ Richard Rorty/ Çevırcnler Mchmet KüçükAlev Türker/ Ayrtntt Yaytnlart/275 .s. SAYFA 13
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear