Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1950 yılı Dünya Hikâye Yarışması Türkiye birincisi ökmen yeni kitabını anlattı Bizler olum korkagıyız Sen Kimbilir Ne Kadar Güzel ölürsün / Necdet Ökmen Hikâye Yayınlan, îst. 1992 / 134 s. / 20.000 TL. / P.K. 128 Üsküdar NJILANMANY/USLI "...Bizler, biz insanlar öliim korkaklarıyız. Aslında ölümden ziyade kendi ölümümüzden korktuğumuz için sıra bize de gelccekdiyebaşkalarının da ölümünü istemeyiz..." Necdet Ökmen, uzun bir aradan sonra yayımladığı "Sen Kimbilir Ne Kadar Güzel ölürsün" adlı öykü kitabında "ölüm üzerine çeşitlemeler" sunuyor okura. Öykülerinde ölen ya da ölmek üzere olan kahramanların hastalıklarını, ölümden önceki son günlerini ve ölümlerinden sonra yakınlannın içinde bulundukları durunıu çokzaman mizahi bir dille sunan yazarla öyküleri üzerine konuştuk. Niye "ölüm üzerine çeşitlemeler?" Kitabın arka kapağında "Son yaz dığım hikâyeleri bir araya getirince hepsinin ölüm konusunda kesiştiklerinigördüm" demiştim. Niye'sini bilsem şaşırmazdım. Şimdi düşünüyorum da ne kadar yaşam varsa ölüm de o kadar vardır: Ne bir eksik, ne bir fazla. Bir canlının yaşama başladığı aodan itiba ren ölüm gündeme gelir. Yaşamakta olan bir insan için başlangıç fazla önemli değildir; çünkü nasd olsa doğmuşuz bir kere, ama her canlının varacağı, me rak edilen, kaçınılmaz bir son vardır, bu da ölümdür. Başkaları, yani "öldü" dediklerimiz için arkada kalan ölüm, bizim ölümümüzdür ve mutlaka vardır. İstesek de istemesek de. Düşünsek de düşünmediğimizi sansak da ölüm kavramı içimizdedir, bilinçaltımızdadır ve yaşam kadar gerçektir. Nasıl güneş tutulmasını iyi görebilmek için isli camla bakılırsa, varoldukları haldegözle fark edilemeyen pek çok şey, bir aygıtla bakıldığı zaman açık seçik görü nür. Uzaktakilerin dürbünle, çok küçüklerin mikroskopla, içimizdekilerin röntgenle görüldüğü gibi. Bakarken kullandığımız yöntem ve aygıta göre niye görünmeyenler, görünür hale gelir? Yaşama bir hikâyeci gözüyle bakarsanız her kesitinde ölümün varlığını saptarsınız. Bunları yazmaya kalkınca da ölüm üzerine çeşitlemeler ortaya çıkar. Demek benim çevremi izlerken kullan dığım araçtan (diyelim isli camdan ya da gözbebeklerimden) ölüm dahâ net görünmüş. Bir dönem particilik yaptığınızı ve gcçcn günlcrdc ağır bir kalp amcliyatı geçirdiğinizi biliyoruz. öykülerinizde, bürokrasi ve ölüm temalarını işlerken, kendi yaşamınızdan ne kadarına yer verdiniz? I langi edebiyat türünde olursa olsun yazmak için "yetenek" kadar, "birikim" de gereklidir. "Birikim" ise yazarın o güne değin gördüklerinin, yaşadıklannın, öğrendiklerinin toplamıdır. Genç bir erkek yazar bile yapıtında canlandırdığı irıtiyar bir orospu kadının hamuruna kendi mayasından çok şey katar. Yazarla yazdıkları birbirinden soyutlanamaz, iç içedir. Her yazar yapıtını kendi bünyesinden ürettiği ipliklerle dokur. Hikâyelerimde kendi yaşamımdan ne kadarına yer verdiğirni olçcmem; herhalde lâzım olduğu kadar. Bu arada hikâyeleri ameliyattan önce, yani 19801991 yılları arasında yazdığımıdabelirtmeliyim. Ölüm gibi hüzünlü ve korkutucu bir konuya mizahi açıdan yaklaşmışsı nız. özellikle ilk iiç öykünüz ile "Mamacılar Örgütü", hastalık ve ölüm temalarını sürekli duyumsatmalarına rağmen yine de hüzünlü yazılar değil. Bunu nasıl yakaladınız? Ben bir şey yakalamadım.ozaten vardı. Yakalamak için hiçbir çabamolmadı, Böyle bir çabaya da gerek duymadım. Çünkii ben güldürü yazarı değilim, yani ille de güldürmek için komiği aramam. Herolayda mizah ve hüzün vardır. Sizi o hikâyeyi yazmaya iten, etkıleyen, oayın hangı laraiı ıse o N e c d e t gun PORTRE NECDET ÖKMEN Avukat politikacı Necdet Ökmen, 1926 yılında Üsküdar'da doğdu. AnkaraÜniversitesiI lukuk Fakültesi'ni bitirdi. Avukatlık uğra§mı sürdürürkensiyasetle ilgilendive 15. dönem CHPİstanbulMilletvekiliolarakgörevyaptı. îlk öyküsü New York I lerald Trib u ne gazetesi ile Yeni Istanbul gazetesinin birlikte düzenledikleri 1950 yjı Dünya Hikâye Yarışması'nda Türkiyebirinciliğinikazandı. I lavadis gazetesinin açtığı ftkra yazarhğı yarışmasında birinci olarak, bir süre günlük küçükfıkralaryazdı. MilliEğitim Rakanhğı'nın biryanşmasında birinci seçilen " I ivlere Şenlik" adlıoy unu 1968 yılında DevletTiyatrosu'ndasahneyekundu. 1979 yılında aylık yazın dergisi Somut'u yayımladıveyönetti."KöpeğinBiri"adlıbir öykükitabıvardır. ağır basar. Kitabın ilk hikâyesi olan "Cenaze Töreni"nde tabutun altındakiler .olayın öyle gelişmesi nedeniyle gülmekten kırılırken, az ötede, tabutun içindekinin anası, bacısı, çoluğu, çocuğu kimbilir ne denli ağır bir yas içindedirler. Onların hikâyesini yazsaydım, sayfalar dolusu ağıt dinletmem gerekirdi. Ama tabutun altında olup bitenler hikâyeyi sürükleyip götürünce, anlatım mizahi bir boyut kazandı. 1950 yılında Dünya Hikâye Yanşması'nda Türkiye birincisi oldunuz. Sonra çok ender olarak hikâye ve oyun yazdınız. Az çalışmanızın nedenleri? Çok seyrek olarak yazma, az çalışma nedeni olarak yüzeysel bir yaklaşımla "tembellik" deyip geçmek olası... Ancak kendime fazla rahatsızlık vermek istemiyorum. Ekmek paramı kazandığım avukatlık ile vazgeçmesi güç bir tutku olan particilik arasında, edebiyartan hiç uzaklaşmadım; ama yazarlık başka işlerden kalan zamanlarda yapılan bir uğraş olmaktan kurtulamayınca istenen ürün verilemiyor. Bir de, s'orunuzda işaret ettiğiniz gibi genç ya*şımda ilk hikâyemle Orhan Kemal, Tarık Buğra, Vüsat O. Bener, Salim Şengil gibi şu anda aklıma gelmeyen pek çok yazarın katıldığı 400'ü aşkın hikâyeci arasında, Türkiye'nin bugüne değin oluşturulan en büyük seçici kurulu (Memduh Şevket Esendal, Sabahattin Eyüboğlıı, Refik Halit Karay, Orhan Veli Kanık, Mim Nermi, Cevdet Perin, okmen Bircan|,nınYasamabaşladığıandanitıbarenölumde deme gelir (Fotoğraf• Suat Kozluklu) Reşat Nuri Darago ve Ahmet Hamdi Tanpınar'dan oluşan jüri) tarafından Türkiye birincisi seçilmem, bana çok ağır bir sorumluluk yüklemişti. Artık hep daha iyisini, daha mükemmelini yazmak zorunluluğunu duyuyor; bu da beni güç ürün verir bir kısırlığa yöneltiyordu. Hikâyelerimi çok sevip beğenen rahmetli Cemal Süreya bana her zaman, çok seyrek yazdığım için sitem eder, beni yeni ürünler yayımlamam için yüreklendirir, adeta sıkıştırırdı. Bir gün yine aynı konuları konuşurken Cemal bana "daha iyi yazmak hevesim"in gereksizliğini belirtmek için "Sen yaz, ne olursa olsun yaz, eskiyi düşünme. Ne yaptık ki bozulmasından korkuyoruz" demişti. Bu söz çok hoşuma gittiği için cebimdeki adres defterimin boş bir sayfasını ona uzatarak bu dediklerini yazmasını istemiştim. O da yazdı. Kitabımın ilk sayfalarında gördüğünüz elyazısı klişe, işte Cemal'in o gün defterime yazdıklarıdır. Bu kitabın yayımlanmasında Cemal Süreya'nın bu derin sözlerinin katkısı büyüktür. Ne yazık ki bu kitabı onun istediği gibi ona elimle sunamıyorum, sadece onun elyazısı ve imzasıyla kitabımı süslemekle değerlendirmekle yetiniyorum. Çünkü Cemal öldü. Işte yaşamla ölüm böylesine iç içe. ölüm, en ummadığımız yerde karşımıza çıkabiliyor. Bütün bunlar da kitabımın "ölüm üzerine çeşitlemeler" oluşunudahadahaklıkılmıyormu? G C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 1 6 S A Y F A 7