Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Bilim Tarihi CBT 1466/24 Nisan 2015 14 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com Evrim Teorisinin ülkemizdeki geç gelişimi Evrim teorisi ülkemize geç bir tarihte ve üstelik popüler bir düzeyde girdi. Bir bilimsel araştırma konusu olarak evrim üzerine çalışmaların başlaması ise, Darwin’in Türlerin Kökeni adlı eserinin yayınlanmasından yaklaşık bir asır sonra olmuştur. Sosyal Medya İğneler Artık bilgiyi doğru mu yanlış mı diye değil, tamamen doğru mu, tamamen yanlış mı diye sorgulamak gerekir. Sosyal medya, ana akım medya kadar kolayca kontrol altına alınmadığından bu sorgulamayı yapabilmeyi sürdürüyor; herkes adına! Geçen hafta kamuoyunu meşgul eden “ilginç” başlıklardan ikisi “intihar eden katırlar” ile “kendi kendini yakan çadırlar” idi. İlk bakışta insana “böyle bir şey olabilir mi?” dedirtiyor ama olabilir. Diyelim ki katırların geçtiği yeri bombalıyorsunuz ama bombalar hayvanları öldürmüyor; sağına soluna düşüyor, yaralıyor, ürkütüyor. Hayvanlar da o ortamda sağa sola doğru kaçışıyor ve o kargaşada birkaç tanesi yüksek bir tepeden aşağı yuvarlanıyor. Kendi kendini yakan çadır bulmak da zor değil. Mesela bir kaç tane çadırı siz yakın, diğerleri onlardan ateş alarak kendi kendini yakabilir. Şimdi bu farazi senaryolar doğruysa asıl tablo şu: Katırların olduğu yerin yakınlarına bomba düştü, bu bazı hayvanları yaraladı ya da ölümüne neden oldu, ama bazıları ürküp kaçarken yüksek bir yerden yuvarlanıp öldüler. Bu tablo içinden son kısmı seçip çıkaralım. Bazı hayvanlar yüksek bir yerden yuvarlanıp öldüler. Sonra bunu biraz daha sadeleştirelim. Hayvanlar yüksek bir yerden yuvarlanıp öldüler. Sonuç: Katırlar kendi kendine öldü; yani intihar etti! Keza diğer tabloya bakalım: Birileri birkaç çadırı yaktı. Yanyana bulunan diğer tüm çadırlar alev aldı ve yandı. Sonuç: Çadırlar kendi kendine yandı. Eskiden bir şey doğru değilse yanlış, ya da yanlış değilse doğru idi. Ama bilgi üretim ve ulaşım imkanları geliştikçe bilginin detaylandırılması da arttı. Detaylı bilginin belli bir kısmını seçip, tüm bilgi ondan ibaretmiş gibi değerlendirmek de medya ve politika dünyasında popüler bir hale geldi. Artık bir şeyi doğru veya yanlış diye ayırt etmek kolay değil. Daha ziyade tamamen doğru, kısmen doğru, tamamen yanlış, kısmen yanlış gibi derecelendirmek gerekiyor. Bu bakış açısı bugünün insanına şunu sorgulatmak zorunda: O bilgi tamamen doğru mu? Tablonun tamamını ifade ediyor mu? Örneğin çadırların yüzde doksanı yanında yanmakta olan çadırdan alev alarak tutuşmuş olabilir. Ancak ilk çadırların yanması birilerinin yüzünden olmuşsa bu tablodan “çadırlar kendi kendine yandı” sonucu çıkmaz. Veya bir kaç katır tepeden yuvarlandı diye katırlar intihar etti sonucu çıkmaz. İki soru sormak gerekir? Ölen katırların hepsi mi o şekilde öldü? Ve katırların tepeden yuvarlanmasına ne sebep oldu? Bilgi toplumu insanın her iki mevziden de ilerlemesini sağlayacak imkânları sunmakta. Bilgi üretme sürecinde olanlar kısmen doğru ya da kısmen yanlış bilgiler üretebilmekte, bilgi tüketiciler ise bunları sorgulayabilmekte. Soru şu: Kim işini daha iyi yapıyor? Üretenler mi, tüketenler mi? Belli ki üretenler! Sosyal medya o nedenle politik dünyanın sevilmeyen çocuğu. Ana akım medya kontrol altına alınabilir ve bu sayede tüketicileri uyutmayı başarabilir, ama sosyal medya tamamen kontrol altın alınamaz ve iğne, çivi, çuvaldız ucu sivri bir şey bulup, birilerini her zaman uyandırmayı başarır. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Ü lkemizde evrim teorisinden popüler düzeyde ilk kez ve çekinerek söz edenler, Ahmed Mithad efendi (1873), Şemseddin Sami Bey (1874) ve Hoca Tahsin efendi (yayınlanması 1882) olmuştu. Üç yazar da düşüncelerini ihtiyatla savunmalarına karşı iktidarın ve İslamcı basının baskılarıyla karşılaşmışlar, dinsizlikle suçlanmışlar ve görüşlerinden dolayı yaşamlarında büyük sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Öte yandan çok ilginç ve ironik bir şekilde, evrim teorisinin temel kavramları ve bu teorinin en önemli bölümünü oluşturan doğal seçilim teorisi ülkemizde ilk kez, evrim teorisine karşı olan bir kimse tarafından açıklanmıştır. Hukukçu, tarihçi ve siyasetçi Ahmed Cevdet Paşa’nın oğlu olan ve ülkemizdeki ilk termodinamik kitabının yazarı olan Ali Sedad Bey, bu kitabının bir bölümünde evrim teorisini ele almış ve bu teoriyi ve doğal seçilim teorisini bilimsel olarak açıklamıştır. Böylece evrim teorisi ülkemizde kendi özgün kavramlarıyla ve bilimsel niteliğiyle ilk kez, bu teoriye karşı bir insan tarafından (1882) açıklanmış olmaktadır. Evrim teorisinin savunularak bilimsel biçimde açıklandığı ilk kitap, Suphi Edhem Bey’in Darwinizm (1911) adlı kitabıdır. İkinci Meşrutiyet döneminin nispeten özgür ortamında, Baha Tevfik Bey, Ahmed Nebil Bey, Memduh Süleyman Bey, Doktor Edhem Necdet Bey, Yahya Halid Bey ve Necmeddin Sadık Bey, çeşitli dergilerdeki makaleleriyle evrim teorisiyle ilgili düşüncelerini açıkladılar. Cumhuriyet döneminde ise Galip Ata Bey 1931 yılında Darwin adlı bir kitap yayınladı. Bu kitap ülkemizde evrim teorisini savunan resmi olarak yayınlanmış ilk kitaptır. 20. yüzyılın ilk yarısında Akil Muhtar Özden, A. Adnan Adıvar, Mustafa Şekib (Tunç), İbrahim Alaaddin Gövsa, Raymond Hovasse, Dr. M. Şenyürek ve Niyazi Berkes, çeşitli dergilerdeki yazılarda veya kitap bölümü olarak evrim teorisini açıkladılar, yorumladılar ve savundular. Evrim teorisinin ülkemizdeki ilk yüzyıllık tarihinin birçok yönü bulunmaktadır. Öncelikle belirtmemiz gereken şey, İkinci Meşrutiyet’e kadar evrim teorisinin çok sınırlı bir çevrede ve çok yetersiz olarak dile getirilmiş olmasıdır. İkinci Meşrutiyet döneminde kitap olarak ve dönemin çok okunan bazı dergilerinde daha ayrıntılı olarak bu teori ele alınmıştır. Fakat Osmanlı döneminin tümü için geçerli olan şey, bu teoriyi açıklayanların veya savunanların hiçbirinin konunun uzmanı olmamasıdır. Aynı şeyi Cumhuriyet dönemi yazarları için de söyleyebiliriz. Zoolog Raymond Hovasse dışında yazarların hiçbiri yazı konularıyla gerçek anlamda ilgili kimseler değildir. Bu nedenle 1940’lı yılların sonlarına kadar evrim teorisi yine gerekli derinlikte açımlanamamıştır. Evrim teorisi, jeoloji ile biyolojinin arakesitinde yer alan bir konudur. Dolayısıyla ülkemizdeki jeoloji ve biyoloji bilimlerinin gelişimiyle de doğrudan ilgilidir. Bu bilim dallarının ülkemizde 20. yüzyılın ilk yarısında yeterince gelişmemiş olmasının da evrim teorisinin derinleşememiş olmasında önemli bir rolü bulunmaktadır. Ayrıca evrim teorisine genel ilgiyi güçlendirecek en önemli etkenlerden biri de, orta eğitim kurumlarında evrim teorisine gereken yerin verilmesi ve ülkenin her yöresinde doğa tarihi müzelerinin açılmasıdır. Her iki konuda da bugün bile çok temel eksiklikler bulunmaktadır. Ülkemizde ilk doğa tarihi müzesi, MTA bünyesinde 1935 yılında kuruldu. Fakat o tarihten sonra ikinci veya daha büyük bir doğa tarihi müzemiz olmadı. Oysa sadece büyük kentlerde değil hemen her şehirde doğa tarihi müzelerinin kurulması gerekirdi. Doğa tarihi müzeleri olmayan ülkelerde evrim teorisinin temel dayanağı ve itici gücü yok demektir. Öte yandan 20. yüzyılın ilk yarısında ülkemizdeki evrim teorisinin yetersizliğinin uluslararası boyutları da vardır. Başlangıçta birbirlerinden ayrı ilerleyen evrimsel biyoloji ile genetik bilimi arasında 1937’de Dobzhansky tarafından başlatılan sentez çalışmalarının gerek biyoloji biliminin gerekse evrim teorisinin gelişmesinde son derece verimli sonuçlara yol açtığı bilinmektedir. Ayrıca 1944 yılı da, biyolojik evrim teorisinin gelişiminde önemli bir tarihtir. Bu yıl içinde, genetik materyalden proteinlere olan bilgi akışının tek yönlü olduğu, yani canlı türlerinde sonradan kazanılmış özelliklerin bir sonraki kuşağa geçirilemeyeceği gösterildi. Bu bulgu, Lamarkçılığın kesin sonunu getirdi. Nitekim bu yüzden daha önce ülkemizdeki evrim yazılarında da Lamarkçı bir eğilim hep kendisini gösteriyor ve teorinin anlaşılmasında bir belirsizlik yaratıyordu. Sonuç olarak, evrim teorisinin ülkemize girişindeki ve gelişmesindeki koşulları, başlıca olarak fikir açıklama özgürlüğünün ve biyoloji – jeoloji bilimlerinin (ve kurumlarının) yokluğunun (veya azlığının) belirlemiş olduğunu söyleyebiliriz.